Korkut Boratav 13 Mayıs 2007, Pazar
Altı ay kadar önce bu köşede “tarımda neler oluyor?” sorusunu sormuş ve köylünün eline geçen fiyat ile tüketim malları, tarımsal girdiler, üretim araçları için ödediği fiyat arasındaki makasın son yıllarda nasıl seyretmekte olduğunu mercek altına almıştım. Küçük üreticiliğin yaygın olduğu bir tarımsal yapıda bu makas daralmakta ise, piyasa için üretim yapan üreticinin yerli /yabancı ticaret ve sanayi sermayesine kaptırdığı artı-ürünün de artması söz konusudur. Tek tek ürünler için bu türden veriler yoksa, kestirme ve kaba bir hesaplama yapabiliriz: Tarım ve sanayi sektörlerinin tümüne ait fiyat hareketlerini karşılaştırırız. 2006 verılerinin de belli olmasından sonra aşağıdaki tabloyu düzenledim. Tablo, milli gelirin tarım ve sanayi sektörlerine ait fiyat hareketlerini temsil eden endeks sayılarının birbirine oranlanmasından oluşan fiyat makasını 1978, 1988, 1998 ve sonraki yıllar için veriyor. (1998 yılı 100 olarak alınmıştır.)
Tarım/sanayi fiyat makasları
Yıl |
Indeks Sayısı |
1978 |
103,8 |
1988 |
55,5 |
1998 |
100,0 |
1999 |
86,6 |
2000 |
81,1 |
2001 |
62,2 |
2002 |
62,3 |
2003 |
71,2 |
2004 |
72,7 |
2005 |
65,6 |
2006 |
61,1 |
***
1978, 1988 ve 1998 niçin seçildi?
1960’ı izleyen yıllarda, giderek genişleyen destekleme politikalarının da katkısıyla göreli tarımsal fiyatlar genel olarak çıkış eğilimi göstermiştir. Olumlu dalgalanmalardan biri 1972’de başlar; fiyat makası altı yılda yüzde 39 oranında tarım lehine seyreder. Bu yıllar içinde dünya ticaretinde de ham madde ve tarımsal fiyatlar, sanayi ürünlerine göre düzelmiştir; ancak sadece yüzde 6’lık bir oranda…
1978’da fiyat makasının tarım lehine ulaştığı zirve noktası, önce ekonomik kriz, sonra da 24 Ocak, 12 Eylül ve “Özal’lı yıllar”ın ortak katkılarıyla on yıl boyunca sürekli (yüzde 47 oranında) aşınır; 1988’de bir “dip noktası”na ulaşır. Hatırlatalım ki, bu yıllar Türkiye’de semayenin tüm emekçi, sınıfların aleyhine başlattığı ilk büyük saldırıyı kapsamaktadır ve reel ücretlerde de benzer bir gerileme gerçekleşmiştir. 1980’li yıllar neoliberal modelin dünya kapitalizmine de damgasını vurduğu bir dönemdir. Bu olgunun da katkısıyla 1978-1988 yıllarında dünya ticaretinde fiyat makasları yüzde 35 oranında tarım aleyhine dönüşmüştür. Türkiye’deki fiyat çöküntüsünün çok daha derin olduğu ortaya çıkıyor.
Türkiye’de 1989-1998 yılları, çok partili rejimin, bölüşüm ilişkileri bakımından bir anlamda “eski kurallar”a geri döndüğü bir dönemdir. İşçi sınıfı tabandan gelen bir dalganın sendikal harekete taşınmasının etkisiyle 1993’e kadar; köylülük ise yeniden lehe dönen fiyat makasları sayesinde 1998’e kadar, önceki on yılın kayıplarını belli boyutlarda telafi ederler. Bu kez, Türkiye’deki tarımsal fiyat hareketlerinin yönü dünya ticaretinden farklıdır: Türkiye’de 1989-1998 yılları içinde görel, tarımsal fiyatlar yüzde 80 oranında düzelirken, dünya piyasalarında fiyatlar yüzde 6 oranında tarım ürünleri aleyhine seyretmiştir.
1999 ve sonrası ise, sermayenin Türkiye’de emeğe karşı yeni ve kapsamlı bir saldırı dönemidir. Bu yıllarda “devlet, elini ekonomiden tamamen çekmelidir” sloganı resmi politka olarak beklirlenmiş; IMF ile on yıllık, kesintisiz bir dizi stand-by iktisat politikalarına egemen olmuş; bölüşüme ilişkin düzenlemelere Dünya Bankası damgasını vurmuş; “tarımda dönüşüm” adı altında, köylülüğün kaderi tamamen piyasaya (öncelikle uluslararası sermayeye) teslim edilmiştir.
Krizler tarımsal fiyatların çökmesine yol açar. Ancak 1994 krizindeki fiyat erimesi, sonraki yıllarda hızla telâfi edilmiştir. 2001 krizi sonrasında ise bu durum gerçekleşmemiştir: 2003-2004’te göreli tarım fiyatlarında gözlenen ılımlı düzelme sonraki iki yıl tamamen tersine dönmüştür. 2006’da tarım/sanayi fiyat makası, kriz yılının altındadır ve 1998’e göre yüzde 39 oranında aşınmıştır. Aynı dönemde, dünya fiyatları da tarım aleyhine seyretmiştir; ancak çok daha ılımlı (yüzde 5 dolaylarındaki) bir tempoyla…
Son sekiz yılda tarımsal fiyatlarda gözlenen çöküntünün bir sonucunu daha verelim: Hanehalkı işgücü anketlerine göre tarımsal istihdam 1998’de 9,1 milyon; 2006’da 6,1 milyondur. Fiyatlarda yüzde 40’a yaklaşan bir çöküntü, tarımsal istihdamda 3 milyonluk bir daralma…
Türkiye toplumu köylülüğün tasfiye süreci içinden mi geçiyor?
kaynak:www.sol.org.tr