Doğanın emebileceğinden fazla miktarlarda salınan CO2, atmosferde sürekli artış göstermektedir. Bu durum, sanayileşmeyle ilişkili olup, üretimde kullanılan fosil yakıtların yoğun kullanımı ve CO2’yi atmosferden geri alan ormanlar gibi doğal kaynakların, özellikle sanayileşmenin çeşitli etkilerine bağlı olarak giderek azalmasının sonucudur.
Atmosfere salınan CO2’ nin büyük kısmı elektrik üretiminden kaynaklanmaktadır. Ardından taşımacılık, daha sonra enerji üreten diğer endüstriler ve yapıcılık gelmektedir. Sanayi üretimi ve fosil yakıt kaynaklı enerji kullanımı arttıkça, CO2 salımı da giderek artış göstermektedir. 1961-1970 yılları arasında atmosferdeki CO2 miktarındaki artış, yıllık 0,88 ppm dolayındayken, 2000 yılından sonra 2,04 ppm olmuş; 1990 yılında 21,615,452 milyon metrik ton olan salım, 15 yıl içinde %14 artarak 2005 yılında 28,291,499 milyon metrik tona; 2005-2009 yılları arasında yaklaşık % 5,2 artışla 29,777,687 milyon metrik tona; 2010’ da ise % 6,7 artışla 31,780,361 milyar metrik tona ulaşmıştır. (1) Bu artış, enerji tüketiminin ve fosil yakıt kullanımının artışına bağlıdır. 1990 yılında enerji tüketimi, her 1000 kişi için 19,422 kWh iken 2008 yılında % 10 dolayında bir artışla, 21,283 kWh olmuş; 2008 yılında tüketilen küresel enerjinin, petrol (% 33), kömür ( % 26.8), gaz (%20.9) olmak üzere, % 81’i fosil yakıtlardan sağlanmıştır ( 2). CO2 salımı, hiç artmadan bugünkü düzeylerde tutulsa bile, 2050 yılında atmosferdeki miktarının 470 ppm olması ve bunun sanayi devrimi öncesine göre, 3°C ‘den fazla küresel bir ısınmaya yol açması beklenmektedir. CO2 salımının % 75’i, dünya nüfusunun beşte birine sahip olan, teknolojik olarak gelişmiş ülkelerden kaynaklanmaktadır United States 2009 yılında enerji tüketimine bağlı küresel CO2 salımı, kişi başı 4.63 ton dolayındadır. Avustralya’da 19,7, ABD’de 17.67, Kanada’da 16.2, S. Arabistan’da 17.3 ton iken Orta ve Güney Amerika’da 2.5, Afrika’da 1.12 ton bulunmuştur. (1,2,3,4)
IPCC 2007 raporu SRES emisyon senaryolarında, her on yılda ısınma 0.2°C den daha az olmayacağı, dolayısıyla bütün sera gazları 2000 yılı düzeylerine çekilerek bu düzeyde tutulsa bile gelecek yirmi yıl içinde 0.4°C derecelik ısınma ön görülmektedir. 21. yüzyıl sonunda ortalama küresel scaklık artışının en az 1.8°C ( 1.1 – 2.9°C arasında) ve en çok 4.0° C ( 2.4 – 6.4°C arasında) olacağı tahmin edilmekte; CO2 yoğunluğunun en çok 450 ppm’e ulaşmasıyla 2C’lik artış olacağı, küresel sıcaklık artışının en fazla 2C’de durdurabilmek için sera gazı salımının 2050’ye kadar en az % 80; sanayileşmiş batı ülkeleri için % 95’e kadar azaltmanın gerektiği bildirilmektedir. (5,6)
Okyanuslar, denizler, göller ve ormanlar, insan etkinliklerinden kaynaklanan CO2’nin yaklaşık yarısını emmektedir. Bitki örtüsü, sıcaklık ve yağış azlığı nedeniyle giderek azalıyor. 1990 – 2005 yılları arasında, her yıl ortalama 13 milyon hektar orman çeşitli nedenlerle yok olmuştur. Greenland ve Antarctica’daki buz tabakası hızla incelmektedir. Salınan CO2’nin yaklaşık % 15’ini emen Antarctica Okyanusu’nda hava akımlarının yoğunlaşması, CO2 emilim kapasitesini doyma noktasına getirmiştir. Ayrıca, yüzey suyu sıcaklıklarındaki artıştan kaynaklanan buhar da, ek bir sera etkisine yol açmaktadır. Tüm bunlar birlikte değerlendirildiği zaman, sıcaklık artışının tahmin edilenin çok daha üstünde olabileceğinden endişe duyulmaktadır. Eğer CO2 salımı denetim altına alınamaz ve bu günkü hızıyla artmaya devam ederse, 2100’de atmosferdeki CO2 miktarının 650 ppm’e, sıcaklık artışının 6.4°C’ ye ulaşabileceği tahmin edilmektedir. Ancak sera gazı salınımı hemen sıfırlansa bile, iklim değişikliğinin durmasının söz konusu olmadığı kabul edilmektedir.