170 yılı aşkın bu uzun süre içinde, sera gazları, küresel ısınma ve iklim değişikliği gibi konularda araştırma yapan bilim adamları tarafından, 130.000’den fazla hakemli bilimsel bildiri yayınlandı. Ve sonunda 1992 yılındaThe NAS publishes a study reporting that despite uncertainties, greenhouse warming poses a potential Amerikan Ulusal bilimler Akademisi (NAS), belirsizliklere rağmen, sera etkisinin potansiyel bir tehdit olduğunu belirten bir rapor yayınladı ve Rio’da düzenlenen Birleşmiş Milletler Çevre ve Kalkınma Konferansı sonunda hazırlanan, “ Kadınları, gençliği, yerli insanları ve toplulukları, ekosistemi, insanların sağlık ve bütünlüğünü, doğa ile uyumlu sağlıklı ve yaratıcı yaşam hakkını koruma ve iyileştirme; baskı ve zulüme, savaşlara ve insan sağlığına veya çevreye zararlı etkinliklere, insanların yaşam standardındaki eşitsizliğe karşı durma; üretim ve tüketimin devam ettirilemez örneklerini azaltma ve ortadan kaldırma; kirletenin verdiği zararı karşılaması; gelişme ve çevresel koruma ile bölünemez bir bağı olan barışı sağlama; çevresel bozulma sorunlarını daha iyi çözmek için, tüm ülkelerde ekonomik büyüme ve sürdürülebilir kalkınmaya yol açacak destekleyici ve açık bir uluslararası ekonomik sistem için işbirliği” ilkelerini içeren bir bildirge 50 ülke tarafından imzalanarak 1994’te yürürlüğe girdi. (19) Ardından sözleşmeye taraf olan ülkelerin yıllık toplantılarının, yani Taraflar Konferanslarının (Conference of the Parties – COP) ilkinin yapıldığı Berlin’de (COP 1) kabul edildi
1995’te yayınlanan IPCC ikinci ilerleme raporunda, “Sanayi devrimi’nin başlamasıyla atmosfer sıcaklığının da artmaya başladığı; özellikle 1950’li yıllardan itibaren sürekli artış gösterdiği ve bu durumdan sanayileşmiş ülkelerin fosil yakıtlar kullanarak, atmosfere saldıkları CO2 başta olmak üzere sera gazlarının sorumlu olduğu” vurgusu yapıldı (6). 1. iklim konferansından 18 yıl sonra, 1997’de Kyoto’da yapılan 3. Taraflar Konferansı’nda (COP 3) ülke temsilcileri, sera gazlarını azaltmaya yönelik bağlayıcı bir protokol üzerinde anlaştılar. Böylece karbon salınımı konusunda 2008-2012 yılları arasını kapsayan ve 37 ülkeye karbon salınımlarını azaltmak(!) için yükümlülük getiren “Zorunlu piyasa” devreye girdi.
Protokol, “Sera gazı salımının başlıca sorumlusu olan ve Ek-1 taraf ülkeler başlığı altında sınıflandırılan gelişmiş ülkelerin her birinin, 2008–2012 yıllarını kapsayan taahhüt döneminde, havaya insan etkisi ile salınan CO2 eşdeğeri sera gazlarının, 1990 yılı seviyelerinin en az yüzde %5.2 altına düşürmelerini ve 2005 yılına kadar Protokol’deki taahhütlerini gerçekleştirme konusunda kanıtlanabilir bir ilerleme kaydetmelerini;
Ek-1 tarafların salımını sınırlandırma ve azaltım taahhütlerini yerine getirmeleri için:
İklim değişikliğinin olumsuz etkileri, uluslararası ticarete olan etkileri ve gelişmekte olan ülkelerdeki, sosyal, çevresel ve ekonomik etkiler dahil olmak üzere, tüm olumsuz etkileri en aza indirmek için çaba göstermelerini;
Enerji verimliliğini arttırmalarını;
Sera gazı yutakları ve haznelerini koruma ve geliştirmelerini;
Ağaçlandırma ve yeniden ormanlaştırmayı, sürdürülebilir tarım türlerini özendirmelerini;
Çevre dostu, yenilenebilir enerji türleri ile CO2 tutucu teknolojileri geliştirme ve kullanımlarını özendirmelerini;
Özellikle gelişmekte olan ülkelerde, çevre konusundaki önemli teknolojileri transfer etme ve bu teknolojilere ulaşımı desteklemek için özel sektöre ortam oluşturma; uygun görülürse, bunların transferini veya bunlara ulaşılmasını özendirme, sağlama ve finanse etmelerini; Ek-1’deki bir taraf, herhangi bir ekonomi sektöründe kaynaklardan gelen insan kökenli salımların azaltılmasını veya sera gazlarının çökme yoluyla uzaklaşmasını amaçlayan projelerden elde edilen salım azaltım birimlerini diğer bir tarafa verebilme veya bir taraftan alabilmelerini… ;
Bir tarafın, diğerinden aldığı herhangi bir salım azaltım birimi veya kararlaştırılan miktarın bir kısmının, alan taraf için belirlenen miktara ilave edilmesini; bir tarafın diğerine verdiği herhangi bir salım azaltım birimi veya kararlaştırılan miktarın bir kısmını, veren taraf için belirlenen miktardan düşülmesini; bir tarafın diğer bir taraftan aldığı onaylanmış salım azaltımlarının alan taraf için kararlaştırılan miktara eklenmesini;
Ek-I taraflardan birinin salımı, bir taahhüt döneminde tayin edilmiş miktarın altındaysa, oluşan fark, o taraf’ın isteği üzerine, sonraki taahhüt dönemlerinde o taraf için tayin edilmiş miktara eklenmesini…;
Taahhütleri karşılamak amacıyla ormanlaştırma ve yeniden ormanlaştırmanın kullanılmasını…
Bir ülke, taahhüt döneminde fazla sera gazı salımında bulunmuş ise, ikinci taahhüt döneminde, bu aradaki fark kadar azaltımını ve ek olarak %30 oranında bir azaltım gerçekleştirmesini…;
Kamunun sahip olduğu ya da kamuda mevcut çevreye duyarlı teknolojilerin etkin transferine ilişkin politika ve programların oluşturulmasını ve çevreye duyarlı teknolojilerin transferini özendirme, geliştirme ve erişimini arttırmak için özel sektöre uygun ortam oluşturulmasını…;
Tarafların, taahhütlerini yerine getirmek amacıyla salım ticaretine katılabileceğini; Ek-I’de yer almayan tarafların da onaylı salım ticaretine katılabilmesini…;
Taraflar Konferansının özellikle salım ticareti ile ilgili doğrulama, bildirme ve yükümlülüğe dair ilgili esasları, usulleri, kuralları ve tüzükleri tanımlayacağını…;
Yetkili oldukları hususlarda, bölgesel ekonomik entegrasyon örgütlerinin, bu protokole taraf olan kendi üyelerinin sayısına eşit miktarda oy kullanma hakkına sahip olacaklarını…;
Protokolun yürürlüğe girişinden üç yıl geçtikten sonra, ilgili tarafın çekilebileceğini…”(20) kararlaştırdı. 166 ülke ve Avrupa Birliği protokola “evet” dedi. ABD ve Avustralya reddetti. Rusya’nın 2004’te katılmasıyla 2005 tarihinde protokol yürürlüğe girdi. Bu güne kadar, teknolojik gelişmiş ülkelerden yalnızca ABD protokolu imzalanmadı.
Bu gelişmeler olurken, küresel ısınmayla mücadele karşıtları da çeşitli yollarla saldırılarını artırarak sürdürüyorlardı. 1995 yılında (SEPP) ve Avrupa Çevre İlişkiler Akademisi’nin (European Academy for Environmental Affairs) ortak sponsorluğuyla yapılan sempozyum sonunda Küresel İklim Değişikliği Leipzig Bildirgesi yayınlandı. 79 bilim insanı ve bazı TV kanalları tarafından imzalanan bildirgede, “ CO2’nin atmosferdeki artışının küresel ısınmaya neden olduğu konusunda bilim insanları arasında görüş birliği olmadığı, uydu sıcaklık ölçümlerinin de istatistiksel olarak anlamlı bir ısınmayı doğrulamadığı, ekonomik büyüme için şart olan enerjinin temel kaynağının küresel fosil yakıtlar olduğu” vurgulandı. (21,22)
1998 yılında ExxonMobil destekli Oregon Institute of Science and Medicine (OISM) ile George C Marshall Institute tarafından “Oregon dilekçesi” yazıldı ve Birleşik Devletler Ulusal Bilimler Akademisi ( NAS) Eski Başkanı Frederick Seitz’in(*) mektubu ile makale yayınlandı (23, 24) Makalenin sonunda: “Karbondioksit, metan ve diğer küçük sera gazlarının üretimini sınırlamak için hiçbir sebep yoktur… Endüstriyel etkinlikler nedeniyle atmosfere daha fazla CO2’nin çıkması, insanların sağlık, uzun ömür, refah ve verimliliğini koruma ve geliştirmelerine yardımcı olacaktır. CO2, bitki büyüme oranlarını hızlandırır. Ayrıca kuru bölgelerde bitkilerin büyümesini sağlar. Bitkilere bağlı hayvan yaşamı da gelişir. Bitki ve hayvan çeşitliliği artar Biz, CO2 artışının bir sonucu olarak bitki ve hayvanların giderek arttığı bereketli bir ortamda yaşıyoruz. Çocuklarımız çok daha fazla bitki ve hayvan yaşamı ile yeryüzü keyfine varacaklar. Bu, Sanayi Devriminin harika ve beklenmedik bir hediyesidir…” deniliyordu.
Dilekçe yayınlandıktan sonra, ABD Ulusal Bilimler Akademisi (NAS) Konseyi : “NAS eski başkanının bir mektubu aracılığıyla yayınlanan ve CO2 emisyonları ile ilgili Kyoto anlaşması altında yatan bilimi eleştiren dilekçe nedeniyle endişe duyduklarını; NAS’ın dergisinde yayınlanan bilimsel bildirilerin formatında gönderilen ve bu dilekçenin NAS ile ilgisinin olmadığını ve Akademi uzman raporlarının sonuçlarını yansıtmayan bu makalenin NAS’ ın yayın organında veya başka bir hakemli dergide yayınlanmadığını” duyurdu(25). Sonraki yıllarda pek çok bilim insanı tarafından, makalenin insanları yanıltıcı bilgilerle dolu olduğunun bildirilmesine (26) karşın, OISM’nin sitesinde, matematikçi, fizikçi, biyolog, hekim ve mühendis gibi çeşitli bilim alanlarından 31 bin Amerikalı bilim insanının dilekçeyi imzaladığı duyurulmaktadır. (23)
(*)F. Seitz, Amerikan Fizik Enstitüsü Başkanı (1954-1959), Birleşik Devletleri Ulusal Bilimler Akademisi Başkanı (1962-1969) 1977-1988 yılları arasında, RJReynolds Tobacco Company’de “sigaranın sağlığa etkilerinin belirsiz olduğu sonucu üretmek” olan akademik araştırma projelerine fon kararı veren tıbbi araştırma programının baş danışmanı olarak çalıştı., Advancement of Sound Science Center( TASSC) danışmanlık kurulu üyeliği, iklim değişikliği inkarcısı muhafazakar kuruluşlar olan Science and Environmental Policy Project( SEPP) ve 1984-2001 arasında George C. Marshall Enstitüsü Kurucu Başkanlığı başkanlığı yaptı. 1998 yılında iklim değişikliğini reddeden Oregon Dilekçesi olarak bilinen bir belgeyi hazırladı. 1998-2005 arasında Exxon Akademik ve Bilimsel Danışma Kurulu’nda yer aldı.