Dünyada ‘mekân’ daralıyor. Bu daralma sık sık söylendiği gibi kesinlikle nüfusun artmasından kaynaklı değil. Hatta nüfus artışının daha az olduğu, durduğu ülkelerde mekânın daralışı, çok nüfuslu, yoğun nüfuslu ülkelerden de daha fazla. Bu ‘mekân’ daralması, sahip olma ve hız arasında at başı ilerliyor. Hızlandıkça sahip olma, sahip oldukça hızlanma artıyor. İktidar ve Hız, ensest biraderler, babaları mülkiyetten bağımsız ilerlemiyor. Çok yakında kentte, kırsalda, dağlarda ve hatta çok yakında denizlerde sahiplenilmemiş hiçbir yer-mekân kalmayacak. Her şeyi bir yana bırakın artık başıboş dolaşamayacaksınız bile örneğin. Neoliberalizmin doğa talanı her yere bir marka, bayrak ya da bir başka sahiplik sembolleriyle çitlerle çevirmeye başlandığında, yani son zamanların deyimiyle toprak değerlendiğinde, bunun manası herkesin kendisini içeriye ve dışarıya hapsetmesidir. Tarihin bütün zamanlarının mülkiyet biçimini aratacak bir başka mülkiyet-mekân ilişkisi doğuyor. Yani dünya da bir çitle çevrilmiş bir çitlembik ağacı bile kalmayacak. Bu daralmayı Ursula K. Guin ‘Mülksüzler’de şu cümle ile çok güzel anlatıyordu: ‘İçeri kapamak, dışarıda bırakmak aynı şey.’
Ukrayna 3 milyon hektar toprağını Çin Devlet Tarım şirketi Xinjiang Production and Construction Corps. Şirketine birkaç yıl içinde tamamen satıyor. 3 milyon hektar toprak Ukrayna’nın tarıma elverişli arazisinin yüzde 7’sini meydana getiriyor. Hollanda ve İsrail’den daha büyük bir alan… Burada ‘Çin şirketi devlet şirketi’, ‘Ukrayna vatanını satıyor’ gibi duygusal açılardan bakmıyorum bu habere. Ben daha önceki yazılarımı, konuşmaları takip edenler arkadaşlara bir başka açıdan ‘Mekân-Kimlik-Ekoloji’ ekseni tartışmasında, mekanın daralmasının önemini vurgulamaya çalışıyorum. Bir başka açıdan bütün dünyanın, taşın, kuşun, otun, böceğin şirketleşmesi sürecinden söz ediyorum. Her yeri ölçebilen ve her yere ulaşabilen hale gelen kapitalizm, aynı zamanda artık her yeri ele geçirmeye de değer buluyor. Onun her ele geçirdiği alan-mekân, insana yasak hale geliyor. Bu aslında klasik mülkiyet ilişkisinin çok ötesinde, toprağın artık mekân olmasından da çıkması, şirketleşmesidir. Bu dönüşüm sadece bir çitle çevirme işlemi değil, o toprağın mesela dünyanın öte ucunda bir borsa işlemine dahil olması manasına geliyor. Hatta o topraktaki o yılın az ya da çok ürün alınması, mesela Ukrayna’da bu toprağı satın alan Xinjiang Production and Construction Corps. Şirketinin hisselerinin artması, bu şirketin iflas etmesi o toprağın o yıl sürülmemesine neden olabilir. Yani o toprak, biz ölümlülerin dünyasının değil, kâğıtlar, borsalar ve spekülasyonlarının, öte dünyasına taşınıyor.
Bu ülkede de sadece bir yasa ile bütün köylerin yarısının ortadan kaldırılması da bu sürecin ilerleyen bir parçasıdır. Sıklıkla işlendiği gibi oy hesapları ya da kazandırılacak bir belediyeden öteye toprağın, ülkenin şirketleştirilmesinden başka bir şey değildir bu. Önce insanların, bugünlerde sıkça yaptığı gibi, birbirlerini vurarak ele geçirilen ya da ölünen toprak sonunda şirketlere teslim edilecek. Burada mesela Ukrayna’nın 2.6 milyar dolar gibi çok düşük bir miktara satın alınıp alınmaması da benim bu yazıda anlatmak istediğim şey değil. Tarihte hiçbir zaman görülmemiş bir düzeyde dünyanın insansızlaştırılması, insana dünyayı dar etmelerinden söz ediyorum. Her yer ama her yer, içtiğimiz su, bir iki lokma ekmek ve hatta hava, hepsi şirketlerin kar hesaplarına dahil olacak.
Sizin de içiniz daralmıyor mu?
Kaynak : Özgürgümdem- 26