Dünyanın iklim değişikliği ile mücadelesi konusunda Türkiye’nin ana oyunculardan biri olduğunu biliyor muydunuz? Peki, Harvard Üniversitesi ile bu konuda bir çalıştay yapacağını? Ya da Prens Charles’ın iklim değişikliğini konuşmak için Türkiye’yi Londra’ya davet ettiğini…
Ben de bilmiyordum. Öğrendim. Üstelik birinci ağızdan, Türkiye’nin iklim değişikliği konusunda dış politika temsilcisi Mithat Rende’den.
Rende, Türkiye’yi dünyada iklim değişikliği konusunda temsil eden başmüzarekeci. Resim göreviyse Dışişleri Bakanlığı’nda enerji, su ve çevre ile ilgili ekonomik ilişkiler bölümü genel müdürü.
Ulusal basında çalışan gazetecilerden oluşan ‘çevre muhabiri’ bir grup gazeteciyle özel bir toplantıda bir araya gelen Rende, Türkiye’nin de katıldığı Meksika’nın Cancun kentinde düzenlenen İklim Değişikliği zirvesinin detaylarını ve Türkiye’nin bu konudaki rolünü anlattı.
Yer, Beşiktaş’taki Conrad Otel. Toplantı salonunun özel bir anlamı var. Rende, bir gün önce aynı odada Ekonomi İşbirliği Teşkilatı Zirvesi için İstanbul’a gelen Mahmut Ahmedinejad ile Türkiye arasında özel ikili görüşmenin yapıldığını söyledi. Çevre muhabirleri grubundan 10 gazeteciye yaklaşık iki saat iklim değişikliği konusunda Türkiye’nin neler yaptığını anlatan Rende, Türkiye’nin kat ettiği yollardan da söz etti.
Dünyada iklimle mücadele konusunda yapılan müzakerelerin oldukça karmaşık bir yapısı var. Önce bu yapıyı çok özet bir şekilde anlatmaya çalışayım.
Dünya devletleri, 1997’de Kyoto Protokolü’nü imzaladı. Buna göre, ABD ve Çin gibi bazı büyük kirleticilerin dışında çok sayıda ülke, sera gazı salımı azaltılması konusunda taahhüt altına girdi. Türkiye ise geçen yıl dahil olduğu bu protokolü o dönem imzalamamıştı.
Kyoto’nun süresi 2012’de doluyor. Protokolün devamı olacak bir süreci başlatabilmek için, geçen yıl Kopenhag’da bu yıl da Cancun’da olmak üzere her yıl toplantılar yapılıyor. Türkiye’nin bu toplantılardaki stratejilerini belirleyen Rende’ye göre, Türkiye adına yaşanan gelişmeler şöyle gelişti:
Türkiye, iklim konusunda değişikliği ile mücadele konusunda dünya devletleri arasında gelişmekte olan ülkeler arasındaydı. Türkiye uzun yıllar bu durumunu değiştirmek istedi. Türkiye gelişmekte olan ülkelerle aynı sınıfa girip, gelişmiş ülkelerle aynı sorumlulukları almamalıydı. Kopenhag’da bu talebini yerine getiremeyen Türkiye, Cancun’da istediğini elde etti. Cancun sonrasından çıkan bir karar metninde Türkiye ile ilgili bir madde yer aldı. Buna göre, Türkiye iklimle mücadele konusunda fon yardımı alabilecek, gelişmiş ülkelerle aynı sorumluğa girmeyecek ve herhangi bir hedef belirlemesi de gerekmeyecek. Cancun belgesi, Kyoto’nun devamı sayılmasa da bir provası olması açısından büyük önem taşıyordu.
Rende, iklim değişikliği müzakereleri sırasında Cancun öncesinde Bonn’da yapılan bir toplantıya katıldı. Rende’nin buradaki konuşması özellikle Amerikalılar tarafından desteklendi. Rende, iklim değişikliği ile mücadele konusunda ülkelerin adil bir sorumluluk verilmesi gerektiğini, ülkelerin daha detaylı kategorize, küresel ısınmada tarihsel sorumluluğu göre değerlendirilip ona göre taahhüt altına girmesi gerektiğin söyledi. Rende’nin anlattıklarına göre, Türkiye’nin sorumluluktan kaçtığını düşünenler de oldu.
Rende, “AB temsilcileri de ‘hakikat sizden yanadır’ diyerek bize destek oldu” dedi.
Bonn’daki panel sonrasında Büyükelçi Rende, Harvard Üniversitesi’nden telefon aldı. Harvardlı bir profesör (Stavins), “Bizim söylemek istediğimizi siz söylediniz, bu konuda işbirliği yapalım” teklifinde bulundu. Cancun’daki zirvede Rende ile Harvard Üniversitesi yetkilileri görüştü. Bu görüşmede sonrasında iklim konusunda önümüzdeki yıl Türkiye’de bir çalıştay yapılması kararı alındı.
Rende, bu gelişmenin ardından İngiltere Prensi Charles’ın da kendisini Londra’ya davet ettiğini söyledi. Lonra’da 15 Mayıs 2010’da bir gün süren konferansta dört oturumluk toplantılar yapıldı. Rendeye göre, Türkiye bu gelişmelerin ardından iklimde cesur ve yapıcı bir oyuncu haline geldi.
İklim değişikliği ile mücadele konusunda dünyada yavaş yol alındığını anlatan Rende, özellikle Amerika’da petrol, otomobil, kömür ve doğalgaz lobilerinin bu konuda engellemeleri olduğunu söyledi. Rende, Türkiye’nin Akdeniz bölgesinde yer aldığını küresel ısınmadan en çok etkilenecek ülkelerden biri olacağını belirterek, “Kimse bu sorumluluktan kaçamayacak. Dünya’nın 2050’de 2 derece ısınacağı söyleniyor. Ancak 4 dereceye kadar ısınacağını söyleyenler de var. Cancun’da çıkan en önemli ortak karar dünyanın ısınmasının 2 derece ile sınırlı kalması gerektiği oldu. Bu da yetersiz ancak dünya sadece şu anda bunu taahhüt edebiliyor” dedi.
Rende’ye bazı sivil toplum örgütlerinin, akademisyenlerin Türkiye’nin iklim konusundaki politikalarına itirazları olduğunu anlatarak bunları sıraladık. Özellikle Türkiye’nin hedef belirlemediği ile ilgili sorulara Rende şu cevabı verdi: “Türkiye’nin ulaşım, inşaat, otomobil vb. gibi sektörlerde şu anda elinde verileri yok. Sağlıklı veriler olmadan nasıl bir hedef belirleyebilir. Devlet Planlama Teşkilatı ve Çevre Orman Bakanlığı şimdi bu verileri çıkarmakla ilgileniyor.”
Türkiye’nin yenilenebilir enerji kaynakları konusunda yatırımlarından da söz eden Rende, rüzgarda 20 bir megavatlık yatırım yapılacağını anlattı. Türkiye’de bugünlerde en çok tartışılan hidroelektrik santralarla ilgili de, “Her dereyi HES yapılsın gibi bir tutumumuz yok ancak elektriğe ihtiyacımız var. Buradaki potansiyeli de kullanmamız gerekiyor” dedi.
Rende, sivil toplum örgütleri ile ilgili de şunları anlattı: “Benim kapım herkese açık. Kim isterse gelip benimle görüşebilir. Daha önce Doğa Derneği geldi, onlarla görüştüm. STK’ların daha fazla bilgiye ihtiyacı olduğunun altını çizen Rende, “Kamuoyunu yanıltmak en kötü şeydir. Baraj karşıtı olmak kötü değil ama makul olmak gerekir. Politize ediyorlar. Bazıları siyasi saik ve amaçlara hizmet ediyor. Kiminin bu mücadeleler sonrasında milletvekili olmak gibi bir derdi var” dedi.
Kaynak : Radikal – 25 Aralık 2010
Bir Yorum
cengiz şahin
………………………………
Türkiye’nin yenilenebilir enerji kaynakları konusunda yatırımlarından da söz eden Rende, rüzgarda 20 bir megavatlık yatırım yapılacağını anlattı. Türkiye’de bugünlerde en çok tartışılan hidroelektrik santralarla ilgili de, “Her dereyi HES yapılsın gibi bir tutumumuz yok ancak elektriğe ihtiyacımız var. Buradaki potansiyeli de kullanmamız gerekiyor” dedi
………………………………
paragrafında geçen ” 20 bir megavat ” ifadesi sanırım ” 20 bin ( 20 000 ) megavat ” olmalı .
düzeltilmesi faydalı olacaktır .