MMOB Makina Mühendisleri Odası, İstanbul Şubesi 15 Aralık Cumartesi günü “Ekolojik Gıda, Ekolojik Yaşam” başlıklı bir söyleşi düzenledi. Söyleşiye Buğday Derneği eş genel müdürü Gizem Altın Nance, Ziraat Mühendisleri Odası İstanbul şubesi başkanı Ahmet Atalık ve Çiftçi Sendikaları Konfederasyonu’ndan Abdullah Aysu katıldı.
Söyleşide Çiftçi-Sen Genel Başkanı Abdullah Aysu’nun yaptığı konuşmayı yayınlıyoruz.
KAPİTALİZM, GIDA VE EKOLOJİ
Gıda ürünleri yaşamın devamı kadar sermaye birikimi için de önemli rol oynar. Gıda ürünleri ile sermaye birikimi arasındaki bu yakın ilişki gıdaya sınıfsal bir karakter kazandırır.
Kapitalist sistemde kârlılık seviyesinin ve sistemin bekâsı için gıda güvencesi dikkate alınır. Şirketler tarafından sağlıklı gıdadan çok, ucuz gıda yeğlenir. Çünkü ucuz gıda çalışanların ücret artışları konusunda baskısını azalttır. Aslında tarım ve gıda şirketlerinin birincil hedefi gıda güvencesinin temini değil; kârlılıktır!
Sağlıklı Gıda
Sağlıklı gıda, üç ana eksenin üzerinden inceleyebiliriz:
1) Tarımsal üretimin başlangıç ve bitiş noktası olarak tohum;
2) Tohumun toprakla ve emekle birleştiği nokta, yani tarımsal üretim biçimleri;
3) Ortaya çıkarılan ürünün gıda olarak insanlarla buluşma biçimleridir.
1) Tarımsal üretimin başlangıç ve bitiş noktası olarak tohum
Tohum canlıdır. Yaşar. Bir yıl önceki tohum, bir sonraki yılın tohumuna benzemez. Farklı olur, değişir. Bir sonraki yılın tohumu da daha sonraki yılın tohumuna benzemeyecek farklı olacaktır.
Bilindiği üzere tohum, bitkisel üretimin ve gıda zincirinin ilk halkasıdır. Tarım, tohumun bulunmasıyla başlamıştır. Tohum olmazsa tarım ve gıda olmaz. Toprağa gübre (organik-kimyasal) saçmazsanız, bitkiye veya böceğe ilaç atmazsanız az da olsa bir miktar ürün alabilirsiniz. Ama toprağa tohum saçmazsanız ürün elde edemezsiniz. Bu nedenle tohum yaşamdır! Üretici köylüler ve tüketiciler için de tohum yaşamla eş öneme sahiptir.
Şirketlerin en büyük hayali, çiftçiyi/köylüyü kendilerine bağımlı kılmak, bunun için de tohumu ele geçirmektir. Çünkü tarımsal üretimi kendi denetimleri altına almak isteyen şirketler bilirler ki, eğer, çiftçinin tohumu varsa dışarıdan hiçbir girdi almadan bile üretim yapabilir. Çekici gücü kendi hayvanlarıyla sağlayabilir, gübreyi hayvanlarından ve bitkilerinden elde edebilir, zararlılarla kendi yöntem ve deneyimleriyle baş edebilir. Bu nedenle, şu konu çok önemlidir: Şirketlerin tarım ve gıdada egemenlik kurmaları için tohumu ele geçirmeleri şarttır.
Onun için şirketler önce hibrit tohumları geliştirdiler ki, bu tohumun ilk özelleştirilmesidir. Şimdi de, tohumların genleriyle oynuyorlar. Şirketler, bu yolla elde ettikleri tohumlara patent alıyorlar ve tohumun sahibi oluyorlar. Şirketlerin tohumunu kullanan çiftçiler, her yıl para ödeyerek tohum almak zorunda kalıyor; çiftçi, şirketten aldığı tohumu ektikten sonra elde ettiği üründen tohumluğunu ayırdığında bile şirkete ödeme yapmak zorunda bırakılıyor. Yani şirket, patent ile “yaşamın sahibi” kılınıyor. Bu tohumlar yaşayan canlı tohumlar değildir. Toprağa atıldıkları yılın güneşine, suyuna ve toprağının ona sağladığı besine göre değişime uğramaz/uğrayamaz.
2) Tohumun toprakla ve emekle birleştiği nokta: tarımsal üretim biçimleri
Tarımsal üretimde bugün iki üretim tarzı uygulanmaktadır. Bunlardan birisi Endüstriyel Tarım diğeri ise Bilge Köylü Tarımı’dır.
A- Endüstriyel Tarım
Endüstriyel tarım, sentetik gübreler, böcek ve ot, öldürücü ilaçlar, hormonlar, antibiyotikler, genetik mühendisliği, koruyucular, renklendiriciler, katkı maddeleri, kimyasal kaplama, parlatıcı maddeleri ve ambalajların kullanıldığı üretim modelidir.
Bu üretim modeli daha çok büyük toprak sahipleri ile şirket tarımcılığı yapanların benimsediği ve uygulamak zorunda olduğu bir üretim tarzıdır. Endüstriyel tarım tarzında mono (tek) ürün ekimi uygulaması zorunludur. Mono ekim, kimyasal kullanımını zorunlu kılar. Bilgi gerektirmez, bilgi sahibi olmayanlar da uygulayabilir. Doktorların, “bu hapı günde üç defa aç veya tok karnına kullanacaksınız” dedikten sonra doktorun dediğini anlayan herkes, endüstriyel tarım yapabilir. Büyük ölçekli topraklara sahip, sermaye bakımından güçlü olan her patron veya ağa endüstriyel tarımı yaptırabilir.
Endüstriyel tarım tarzında uygulanan kimyasallar doğaya zarar verir; yaşatmaz, öldürür! Ekolojik döngüyü tahrip eder, küresel iklim değişikliğine neden olur, insan ve hayvan sağlığı için risk oluşturur.
B- Bilge Köylü Tarım Tarzı
Bilge Köylü Tarımı, endüstriyel tarımda kullanılan, kimyasalların kullanımını ret eder. Böylece doğaya ve ekosisteme zarar vermez, endüstriyel tarımın bozduğu, tahrip ettiği doğal dengeyi, ekosistemi onarır yeniden düzenler. Bu üretim tarzında, ürünlerin yol ve raf ömrünü uzatmak için ayrıca katkı maddesi kullanılmaz. Yerel tohumlardan elde edilen ürünler yerel pazarlarda satılır.
Bilge köylü tarımı uygulayan çiftçiler, kimyasal kullanmaz, karma ekim uygular. Kimyasalsız, karma ekim, doğayı yaşattığı kanıtlanmış bir üretim tarzıdır. Fakat bilgi ve mahirlik gerektirir, herkes uygulayamaz, Karma ekimin endüstriyel üretime göre artıları vardır, üreticiye kazandırır, tarımsal üretimin de doğal sigortasıdır. Ekolojik dengeyi gözetir, sağlık için risk oluşturmaz. Bu yolla elde edilen ürünler, besin bakımından daha zengindir. Bilge köylü tarımını ancak küçük ölçekli toprağa sahip çiftçiler uygulayabilir. Küçük aile çiftçiliğinde gıda üretiminin arttırılmasının anahtarı; kimyasallar değil, bilgeliktir.
Yalnız, tarımsal üretim yapan şirketler ile gıda işleyen ve pazarlayan şirketlerin çıkarı endüstriyel tarım tarzındandır. Küçük çiftçilerin ve tüketicilerin çıkarı ise bilge köylü tarım tarzındadır.
Bilge Köylü Tarımı doğal döngüyü kurar, kısır döngüyü kırar
Hibrit veya GDO’lu tohum kullanımı gerektiren endüstriyel mono kültür de tarım aşırı ölçüde gübreye ihtiyaç duyar. Bu tohumlar gübresiz verim vermez, ancak dışarıdan verilen sentetik gübrelerle yüksek verim sağlanabilir. Gübrenin eriyip bitki tarafından emilebilecek duruma gelebilmesi için ise bol miktarda suya gereksinim duyar. Bol su ve gübre bir araya gelince yetiştirilen bitkinin dışında diğer otlarda da büyük artışa neden olur. Artan diğer otlar, böcek yumurtaları için konukçuluk (ev sahipliği) görevi gördükleri için böcekler, bu yaprakların alt yüzeylerine yerleşir, ürer, yetiştirilen bitkinin gıdasına ortak olurlar. Bu kez böceklerin zarar vermesini engellemek amacıyla kimyasal ilaç kullanmak gerekir. Böylece doğal döngü yerini aynı anda hem tohumu, hem gübreyi, hem de kimyasal ilacı pazarlayan büyük tarım, gıda ve ecza şirketlerinin kontrol ettiği bir kısır döngüye bırakır.
Bilge Köylü Tarımı küreyi serinletir
Tarım aslında bütünüyle yenilenebilme potansiyeli taşır. Bilge Köylü Tarımcılığı, gerek sera gazlarını azaltarak gerekse bitki ve toprakta bulunan karbonun ayrışmasını kolaylaştırarak iklim değişikliğinin etkilerini azaltır.
Dünyanın dört bir yanında yerel sisteme geçiş sayesinde, taşıma zincirleri ve buna bağlı paketleme, soğutma, depolama ve işlemeden kaynaklı “enerji safrası” azaltılabilir. Bu kapsamda küçük aile tarımına dayalı yerellik küresel iklim değişikliği sorununun çözümünün önemli bir parçasıdır.
Kimyasal gübre ve ilaçlar, fosil yakıtlar ve yoğun enerji tüketimine yol açan uzun mesafe taşımacılığının etkin olduğu küreselleşmiş gıda sistemlerini temel alan endüstriyel tarımın iklim üzerinde olumsuz etkisi vardır. Mevcut sera gazı emisyonunun yaklaşık yarısı endüstriyel tarım ve buna bağlı küresel gıda sistemi tarafından üretilmektedir. Başka bir deyişle, toplam sera gazının %44 ile %57 arasındaki miktarından, endüstriyel tarım ve küreselleşmiş gıda sistemi sorumludur.
Bu rakamlar şu şekilde dağılıyor:
Tarımsal etkinlikler %11-15’inden sorumlu,
Arazi açma ve ormansızlaştırma %15-18 ekliyor,
Gıda işleme, paketleme ve nakliyat %15-20 ve
Organik atık çürümesi %3-4’den sorumlu,
Bu demektir ki, şu anki gıda sistemimiz baş kirletici ve dünyamızın ısınmasının yarı yarıya sorumlusudur. Oysa köylülerin üretim modelini değiştirmeleri küremizi ısıtmaz soğutur.
Sera etkisini arttıran gazların atmosferdeki yaşam süreleri de küresel ısınmayı artırıyor. Uzmanlar, CO2’in yüzyıl, metan gazının 12 yıl, nitroz oksitin yüz yirmi yıl, sanayideki bazı gazların binlerce yıl atmosferde varlıklarını sürdürdüklerini belirtiyorlar. Metan gazının bir bölümünün hayvanlar tarafından atmosfere salındığı, nitroz oksit’in endüstriyel tarımda kimyasal gübre olarak kullanıldığı biliniyor. Nitroz oksidin tarımda kullanılması yerine hayvan yetiştiriciliğinde –ki, hayvanların atmosfere saldığı metan gazının nitroz asidin 1/10’u kadar daha az süre varlığını koruduğunu hesaba kattığımızda- elde edilecek olan hayvansal ve diğer doğal gübrelerin kullanılması küremizi ısıtmak yerine soğutacaktır. Hayvan yetiştiriciliği ile bitkisel üretimin bir arada yapılması, çıktılarının birbirine kullanılması olan bilge köylü tarımcılığı küremizi ısıtmayacak, soğutacaktır.
Bilge Köylü Tarımı su kullanımını azaltır
Su yaşamdır ve canlıdır. Canlı olduğu için öncelikle suyun yaşama hakkı vardır. Su yaşayabilmelidir, çünkü ancak yaşayan su yaşatabilir; tüm canlı ve cansız varlıklara yaşam sunabilir.
Su tarımsal üretim için de vazgeçilmezdir. Bilge Köylü tarımı uygulayan küçük çiftçiler, su döngüsüne özel önem verir ve onun yaşaması için çaba harcar, kirletmemeye çalışır. Suyun doğal döngüsünün devam etmesine yardımcı olur. Eğer su döngüsünün sürmesi garanti edilemezse suya erişebilirliğin bile tehlikeye düşeceğine bilir ve inanır. Bilge Köylü tarımı yapan küçük çiftçiler, “suyun yaşama hakkını”, “suya erişim hakkı” için bir ön koşul olarak görür. Suya erişim hakkını ise suyun ortak bir varlık olduğunu, bir meta olmadığını, su hakkının bir özel mülk edinme hakkı değil, sadece kullanım hakkına sahip olduğunu kabul eder.
Küçük çiftçilerin önceliklerinden ilki, su döngüsüne saygı iken endüstriyel tarımcılar suyun yaşama hakkına ve döngüsüne karşı aynı duyarlılıkta değildir.
Endüstriyel tarım, hibrit tohum kullanır, hibrit tohumlar da ancak bol su ile yüksek verim verebilir. Kimyasal gübreye ihtiyaç duyar, kimyasal gübre de bol suda eriyebilir ve bitki tarafından alınabilir bir kıvama gelir. Uygulanan bu tarz üretimde kullanılan sentetik gübrelerin atıkları toprağın yapısını bozar, uzun vadede erozyona karşı koyamaz ve toprak akar gider. Aynı zamanda yoğun su kullanımına ihtiyaç duyar; temiz su varlıklarını kirletir dolayısıyla temiz suya erişilebilirliği azaltır.
Bilge Köylü Tarımcılığı, toprağın su tutma kapasitesini arttırmakta, böylelikle toprağı erozyona karşı korumakta, suyun kalitesini bozmamakta, suyun varlığına göre ürün yetiştirilmesini esas almak için yoğun sulama sistemlerine duyulan gereksinimi azaltmaktadır.
Bilge Köylü Tarımı GDO’ları ret eder.
GDO’lu tohumlar, çiftçilerin kendi tohumlarını yetiştirmek, geliştirmek, seçmek, çeşitlendirmek ve değiş tokuş etmek hakkından yoksun bırakarak şirketlerin tohum üzerindeki kontrolünü arttırmaktadır.
GDO’lu tohumlarla, üretim ayrıca geri döndürülemez, çevresel etkilere neden olmakta, halkın sağlığını bozmakta ve çiftçilerin tarlalarını kirleten unsurlardan korumaya yönelik en temel haklarına zarar vermektedir. Üstelik verimliliği daha düşük olarak gerçekleşmektedir.
Bilge Köylü tarımından elde edilen ürünler besin bakımından zengindir
Bilge köylü tarımı yapan küçük ölçeğe sahip çiftçiler üretim esnasında kimyasal gübre kullanmadıkları için ürünler doğasına uygun olarak uzun sürede yetişir. Bu da, içinde yararlı ve besleyici maddelerin birikmesine olanak sağlar.Ürünün kimyasallarla teşvik edilmeksizin kendi doğal süresinde büyümesi, aromasını ve lezzetinin tam olarak oluşmasını sağlar. Yani kimyasalların kullanılmadığı topraklarda yetişen ürünler daha besleyicidir.
Quality Low İnput Food Project (Organik ve düşük Girdili Gıdalar Projesi) araştırmacılarının bulgularını Karen Hill şöyle aktarıyor:
“Endüstriyel üretim yapılan ile kimyasalsız üretim yapılan bitişik alanlarda meyve-sebze yetiştirmiş, organik meyve ve sebzelerin %40 daha fazla antioksidan, daha fazla demir ve çinko bulunduğunu görmüştür. İki değişik yöntemle elde edilmiş gıdaların arasında kuru madde, mineral, vitamin, protein ve amino asit değerleri farklılığını ortaya çıkarmış, organik ürünlerde besleyici değer seviyesinin %20-40 civarında fazla olduğunu ve flavanoid ve beta karoten de dahil olmak üzere antioksidan seviyesinin daha yüksek olduğunu göstermiştir. Yine organik ürünlerin C vitamini, demir, magnezyum ve fosfor ile çok daha az nitrat içerdiği, protein seviyeleri açısından kayda değer bir fark bulunmadığı organik ürünlerde daha az ağır metal, daha fazla kaliteli ve besleyici mineral olduğu tespit edilmiştir.”
Birleşmiş Milletler İnsan Hakları Komisyonu’nun en son raporu: ” Yiyecek sistemlerimiz hasta insanlar yaratıyor” diyor ve ekliyor:” Gıda hakkı sadece yeterli miktarda gıdaya erişimin olması demek değildir, aynı zamanda dengeli ve besleyici bir diyete sahip olmaktır.”
Kanserle mücadelede kimyasal kullanılmadan elde edilen gıdaların daha iyi olduğu belirtilmektedir.
Bilge Köylü Tarımı dünyayı besler
“Dünyayı beslemek” biyo-teknoloji endüstrisinin ana sloganıdır. Bu slogan hem yanlış, hem yanıltıcıdır. Çünkü günümüzde tarımsal üretim, dünyada yaşayan 6,5 milyar insanın ihtiyacından fazla olduğu bilinmektedir. Gıdaya erişim teknik bir düzenlemeye bağlı değil, sosyal hakların kullanılması ve kullandırılabilmesine bağlıdır. Adil bir şekilde dağıtımı gerçekleşirse, önümüzdeki 40-50 yıl içinde dünya nüfusunda oluşacak ilave 2,5 milyar insanı, daha besleyebilecek kapasitede olduğu bir gerçek iken bu slogan endüstriyel tarımcılar ve gıda imalatçısı şirketler tarafından ısrarla kullanılıyor, toplumu yanıltıyor, hükümetlerle el ele yanlışlarını sürdürüyorlar. Gıda ve beslenmeye ilişkin sorun üretim eksikliği değil, yani, teknik bir sorun değil sosyal bir sorundur; gıda paylaşımının adaletsizliği olduğu artık herkes tarafından biliniyor. Dünyadaki obezite insan sayısının, açlık sorunu ile karşı karşıya kalanların sayısını geçmesi bunun açık kanıtlardan birisi olarak orta yerde duruyor!
Ayrıca Bilge Köylü Tarım tarzının üretim ve verimi arttırdığı, açlığa ve kıtlığa çare oluşturduğu artık en üst makamlarca bile kabul edilmektedir. Birleşmiş Milletler Gıda Hakkı Özel Raportörü Olivier de Schutter’in, BM İnsan Hakları Konseyi 16. Toplantısına sunduğu ve 8 Mart 2011 tarihinde kamuoyuyla paylaşılan resmi raporu küçük çiftçilerin ekolojik yöntemler kullanarak gıda üretimini 10 yıl içerisinde kritik bölgelerde iki katına çıkarabileceklerini gösteriyor. 20 Afrika ülkesinde uygulanan son projelerin, 3 ile 10 sene içerisinde verimi iki katına çıkardığını vurgulayan De Schutter, raporunda bu gerçeği “bugüne kadar ekolojik tarım projeleri ortalama verimi gelişmekte olan 57 ülkede %80, Afrika ülkelerindeki tüm projelerde ise %116 artırdı” diyerek ortaya koyuyor.
Bilge Köylü Tarımı, çeşitliliği korur
Çeşitlilik ve tohumun geleceği tehdit altındadır. Gıda olarak kullanılabilen 80.000 bitki çeşidinin, bugün sadece 150’sinin ekimi yapılmaktadır. Bu durum, tohum ve ürün çeşitliliğinin geri dönülmez kayboluşunu ortaya koymaktadır.
Tüm toplumların, yerel halkların ve doğal varlıkların, biyolojik çeşitliliklerini, gıda ve gıda üretimi konusunda miras kalan yerel bilgilerini koruma ve dış müdahaleler olmadan bu çeşitlilik ve bilgiden yaralanma hakları vardır.
Bilge Köylü Tarımı toplumsal cinsiyeti sağlar
Gelecek mevsim için tohum saklamak, insanlık tarihinde hayatta kalabilmenin temel kuralı olmuştur. Geleneksel olarak tohumluk seçimi, muhafazası ve bakımı, aynı zamanda akılcı geliştirme uygulamaları geçmişte olduğu kadar günümüzde de kırsal alan topluluklarının çoğunda kadınların sorumluluğu ve bilgi alanındadır. Tarihsel olarak tarım ve gıda konusundaki bilginin sahibi olan, en yoksul ülkelerdeki gıda üretiminin %80’nini gerçekleştiren, tarım için gerekli olan biyo-çeşitliliğin ve tohumun muhafızı olan kadınlar, neo-liberal ve cinsiyetçi politikalardan derinden etkilenmektedirler. Kadının tarım içerisindeki vazgeçilmez rolü, erkek emeğine göre şekillendirilmiş yeni tarım teknolojileri ve ürün çeşitlerinin merkezileşmesiyle erozyona uğramaktadır. Birçok kültürde, kırsal hayatı sürdürülebilir ekolojik bir denge içerisine oturtan kadının emeği ve aktiviteleridir.
Yeni tarım teknolojileri kadının doğal varlıkların yönetimindeki rolünü yok edip, onları üretim mekanizmaları üzerinde kontrolü kalmayan birer tarla çalışanı statüsüne indirmektedir.
Bilge Köylü Tarımcılar özgür hayvan yetiştiriciliği yaparlar
Tarım; bitkisel üretim ile hayvan yetiştiriciliğinin bir arada yapıldığı işin adıdır. Çıktılarını birbirine kullanır (merada otlayan hayvanın gübresini bitkisel üretimde, bitkisel üretim ile elde edilen ürünler ise hayvan yetiştiriciliğinde kullanılır). Çiftçiyi girdi sağlayıcı şirketlere muhtaç etmez, bağımsız kalır. Merada otlayan hayvanın eti ve sütü fabrikasyon hayvan üretimi yapan endüstriyel hayvancılığa göre daha üstündür; besleyici ve sağlıklıdır.
ABD Tarım Bakanlığı ile Clemson Üniversitesi araştırmacıları 2009 yılında otla beslenmiş hayvan eti tüketiminin, tahılla beslenmişe oranla insan sağlığına etkileri konusunda önemli saptamalarda bulundular. Bu ortak çalışmanın saptamalarına göre otla beslenmiş hayvan etinin;[13]
Total yağ içeriği daha düşük,
Beta-karoten (vücudumuzda A vitaminine dönüşür) içeriği daha yüksek.
E vitamini içeriği daha yüksek,
B vitaminleri thiamin ve riboflavin içeriği daha yüksek,
Kalsiyum, magnezyum ve potasyum içeriği daha yüksek,
Toplam omega-3 içeriği daha yüksek,
Omega 6’nın omega 3 yap asitlerine oranı (omega 3 kat fazla) daha sağlıklı,
Kanjuge linoleik asit ((CLA-potansiyel kanser savaşçısı) içeriği daha yüksek,
CLA’yadönüşebilen asitlerce daha zengin,
Kalp hastalıklarıyla doğrudan bağlantılı doymuş yağ içeriğinin daha düşük olduğu görülmüştür.
Kanjuge linoleik asit (CLA), insan sağlığı bakımından önemlidir. Aldığımız besinin binde 5 oranında CLA içermesi tümör oluşumunu yarı yarıya azaltır. Aynı etkiyi göğüs, kalınbağırsak, akciğer, cilt ve mide kanserleri için de gösterir. CLA, ayrıca kan dolaşım sistemi hastalıkları, yüksek tansiyon, yüksek kolesterol ve trigliseritler, kemik erimesi, insülün direnci, iltihap, bağışıklık sistemi, gıda kaynaklı alerjik reaksiyonlar gibi olumsuzluklarla savaşmaktadır.
Otla beslenen hayvanın etinin daha az yağ içermesi daha az kalori içerdiği anlamına gelmektedir. Obezitenin ve gıdaya erişememenin sağlık terazisine buradan da bakılmasında yarar vardır.
3) Ortaya çıkarılan ürünün gıda olarak insanlarla buluşma biçimleri.
Birleşmiş Milletler Gıda ve Tarım Örgütü (FAO) verilerine göre, üretilen besin tüketiciye ulaşana kadar %25-50’si bozulmakta ve besin değeri kaybolmaktadır. Bu oranın ortalama olarak %30, Hindistan’da %50 dolayında olduğu belirtilmiştir.taze meyve sebzelerde kayıp oranı %30-40 civarındadır. Ülkemizde besinlerin %15’inin tüketilmeden bozulduğu sanılmaktadır.1 Bu anlamda ihracata dayalı üretim yerine yerel üretim ve tüketimin benimsenmesi doğru ve sağlıklı olacaktır.
Yerel pazarlar
“Yemek yemek tarımsal bir eylemdir.” Bu düşünce, üretici- tüketici ilişkilerinin temelini oluşturmaktadır. Bu anlayışta tüketicinin de üretimde sorumluluğunun olduğu kabul edilmelidir. Bu sorumluluk, gıdanın nasıl üretildiğini ve çiftçilerin gereksinimlerini anlama ve buna uygun talepler ve uygulamalar geliştirme kültürünün oluşturulmasını içermektedir. Bu sorumluğun gereğini yapanlar artık tüketici değil, yarı üretici olarak tanımlanır.
Alternatif üretim – tüketim sistemlerinden bir tanesi üreticinin aracısız olarak satış yapabildiği yerel pazarlardır. Bu pazarlarda sunulan ürünlerin toplumun her türlü ekonomik katmanlarından tüketicilerin alım gücüne uygun ve hem tüketici hem de üretici için adil ve güvenilir olması amaçlanmaktadır.
Evet, tarım, küresel kapitalizm sürecine-ekonomisine bütünleştirilebilecek (entegre edilecek) bir sektör değil. Kapitalizmin istemlerini sorgulayan, daha insani, daha ekolojik ve daha eşitlikçi bir yaşam tarzı için politik çıkış olarak görülebilecek niteliktedir. Küresel kapitalizmin eleştirisinde ve siyasasında tarım, küresel kapitalizm karşıtı yaklaşımlar için bir nirengi noktası olma özelliklerinin tümüne yakınını bağrında taşımaktadır.