Uluslararası Mücadeleci Gençlik buluşması için Brezilya'ya giden Oya Ocak, MST'de kadınların rolü üzerine Florestan Fernandes Ulusal Okulu -ENFF- Pedagojik ve Politik Koordinasyonu üyesi Djacira Maria de Olivera Arauju ile bir röportaj yaptı. Röprotajın tercümesini Umut Kocagöz ve Marco Gulisano, Türkçe çevirisini de Umut Kocagöz Karasaban.net için yaptı. İlginize sunuyoruz.

Umut, Djecira ve Oya
MST’de kadınların mücadele içerisindeki rolü
– MST’de kadınların rolü nasıl tarif edilebilir? Kadınlar ne kadar etkin bir şekilde mücadele içerisinde yer alıyor?
MST içerisinde kadınlar esasında her alanda var olmaktadır. Mücadelenin her aşamasında, her noktasında aktif bir katılım göstermektedir. Bunu bir çok farklı boyutta yapmaktayız.
Elbette ki kadınlar için mücadeleye katılım ve devamlılık, erkeklere göre çok daha zor oluyor. Çünkü kadınlar üzerinde görünmeyen bir baskı var ve bu bu baskı mücadeleye katılım imkanlarını da eksiltiyor.
MST’nin temel politik etkinliği toprak işgal etmek üzerinedir. Kadınların katılımı da toprak işgal etme süreciyle beraber başlıyor. Ama açıkça söyleyebilirim ki kadınların daha yoğun katıldığı toprak işgalleri çok daha güçlü ve güzel gerçekleşiyor. Bunun temel nedenlerinden bir tanesi, kadınların toprağa duydukları ihtiyaçtan kaynaklanıyor. Kadınların çocuklara ve aileye karşı daha fazla hassasiyeti olduğu için toprağa yönelik ihtiyacı da daha güçlü bir şekilde hissediyorlar. Bundan kaynaklı olarak, toprak işgallerinde ve mücadele içerisinde daha güçlü durabiliyorlar, daha uzun direniş gösterebiliyorlar. Bunu politik bir önerme olarak düşünmesek de bu olgusal bir durum, mevcut gerçeklik bu şekilde. Bunun politik boyutu, perspektifi farklı bir şey; kadınların politik katılımı başka bir boyutu ifade ediyor. Ancak mücadeleye katılım süreçlerinde bu olgudan söz etmek çok önemli. Çünkü bir yandan, kadınların mücadeleye katılımını bir olgu olarak gözlemlesek de, ve ilkesel olarak politik karar mekanizmalarında yer almaları kabul edilse de, politikaya katılım için her daim bir başak mücadele daha yürütmeleri gerekiyor. Bu, mevcut durumun kendi içindeki çelişkisidir aslında. Çünkü politik boyut, politik katılım çok daha eşitsiz bir düzlem.
Bu şöyle bir gerçekliğe tekabül ediyor: toprak işgali süreci, MST’de, aileler düzeyinde örgütlenen bir süreçtir, ve kadınlar da ailenin bir parçası olarak bu sürece son derece aktif katılım gösteriyorlar. Ancak iş politik karar alma mekanizmalarına katılım, politik temsiliyet; yani “politikaya katılım” olarak ifade edebileceğim koşullarda, kadınlar arkada kalıyor, ya da arkada bırakılıyor; erkekler öne çıkıyor ve genelde yalnızca onlar katılıyor.
MST bu durumu bir maddi gerçeklik olarak ele alıyor. Kadın ve erkekler arasındaki bu eşitsizlik mevcuttur; bu yokmuş gibi davranmak gerçekçi değildir. Ancak bu durum yalnızca MST içerisinde mevcut değildir; bu, topluma içkin bir durumdur, toplumsal bir durumdur.
Bu açıdan MST, bu toplumsal gerçekliği kendi toplumsal tabanı içerisinde görür, kavrar, ve bunu çözmeye yönelik bir mücadele geliştirir. Bunu bir görev olarak tanımlar; kadınların politikaya daha fazla katılmasına yönelik bir mücadele geliştirmeye çalışır.
Bunun için kadın grupları oluşturur. MST içerisinde kadınların güçlenmesi ve politikaya eşit bir şekilde katılmaları için kadın grupları vardır. MST’nin toplumsal tabanı içerisinde, bu eşitsizlik durumunu bir problem olarak kavramayan bir çok kişi bulunmaktadır. Ancak MST, politik olarak bu eşitsizliği tanımlar, kadınların güçlenmesi için kendi içerisinde ve bütün toplumda mücadele yürütür.
MST çeşitli sektörler üzerinden örgütlenmektedir. Bazı sektörlerde kadınların katılımı çok daha fazla iken bazı sektörler çok daha erkek egemen sektörler olarak varlığını sürdürmektedir. Örneğin üretim sektöründe buna bağlı olarak sorunlar mevcuttur, kitle örgütlenmesi sektöründe de çeşitli sorunlar vardır. Örneğin, kadınların agroekoloji (ekolojik tarım) birikimi çok fazladır, agroekoloji pratiğinde kadınlar ciddi oranda yer almaktadır. Ancak, agroekolojinin politikasını erkekler yapmaktadır. Bu, önemli bir çelişki olarak ifade edilebilir.
Oysa kadınlar mücadele içerisinde çok daha iyi yer almaktadır. Yalnızca mücadele tarzı ile değil, aynı zamanda üretim tarzıyla, üretime kattığı yeniliklerle de. Bu açıdan toprak işgali, toprağın topraksızlar tarafından geri alınması mücadelesinde kadınlar çok önemli bir role sahiptir. MST tarihi içerisinde bir çok kadın lider, feminist lider açığa çıktı, çok önemli çalışmalar yaptı. Bu açıdan yalnızca toprak işgali olarak değil, toplumun dönüşümü açısından da kadınlar çok önemli roller üstleniyor.
– Peki bu rolü nasıl tarif edebiliriz? Toplumsal hareketlerde kadınların rolü ne olarak ifade edilebilir? Yalnızca toplumsal hareketleri geliştirmek midir?
Bir toplumsal hareket olarak MST için kadının rolü yalnızca toplumsal hareketi geliştirmek olarak ifade edilemez; aynı zamanda kadının toplumsal pozisyonunu güçlendirmek, kadınları güçlendirmek gibi bir rolü de vardır. Buna feminizm diyebiliriz.
Bu durum aslında şu şekilde ifade edilebilir: MST içerisinde bu görev, MST tarafından kadınlara verilmez; tersine, kadınlar MST’ye bu görevi vermektedir. Kadınlar mücadelenin içerisinde kadın mücadelesine dair bir bilinç geliştirir, bunun bağlantılarını kurar, kadınların mücadelede kurucu bir güç olduğunu, mücadeleyi inşa ettiklerini kavrar. Bunu kadınların kendisi yapmaktadır; bu kadınlara MST tarafından verilen bir görev değildir; ve bunu kavramak bu açıdan çok önemlidir.
MST’nin temel mücadelesi Tarım Reformu mücadelesidir; toprak için mücadele… Bu açıdan salt bir kadın mücadelesi değildir; ancak bu haliyle yalnızca bir tarım reformu mücadelesi de değildir. İkisi bir aradadır, beraber inşa edilir. Çünkü biz yeni bir toplum inşa etmek için mücadele ediyoruz, veya mücadelemizin kendisi yeni bir toplumu inşa ediyor. Böylece, kendi toplumsal tabanımız içerisinde, kadın ve erkeklerin gündelik ilişkilerini, toplumsal rollerini değiştiriyoruz. Bu yalnızca kırda mevcut olan yaşamla sınırlı da değildir; yalnızca kırda yaşayan kadınların rolünü, kırdaki toplumsal ilişkileri dönüştürmek değil, bütün toplum içerisinde kadın ve erkek arasındaki ilişkiyi dönüştürmek mücadelesi veriyoruz.
Bu açıdan, MST’de kadının rolü nedir sorusuna verilebilecek en temel yanıt MST’nin pratikte ne yaptığıdır. Çünkü kadınlar MST içerisinde ön saflarda yer almaktadır. MST içerisinde kadınlara ait alanlar bulunuyor; ancak bunlar MST’nin kadınlara verdiği alanlar değil, MST’li kadınların kendi inşa ettikleri alanlar kendi kazandıkları alanlar. Elbette ki MST içerisinde hala bir çok alanda ve sektörde kadınların değersiz kılındığı, görünmez kılındığını gözlemliyoruz. Bu bir yandan çelişik bir durum gibi görünse de bunun bir süreç olarak ifade edilmesi gerekiyor. MST’nin, biraz önce dediğimiz gibi temel mücadelelerinden bir tanesi, kadın ve erkek arasındaki toplumsal rolün yeniden inşa edilmesidir. Erkekler bir çok alanı işgal etmişlerdir, en tabandan ulusal yönetime kadar bir çok alanda erkekler ön plandadır. Bunun kırılması için büyük bir mücadele sürdürüyoruz.
– Peki MST’de koordinasyonlarda uygulanan kadın kotası var mı? Ya da kadın katılım oranı dedir?
Örneğin 90’ların sonu ve 2000’lerin başından itibaren MST içerisindeki her alanda kadın ve erkeklerin eşit katılımı ve temsiline yönelik yeni bir çerçeve geliştirdik. Bütün kademelerde koordinatörlerin bir kadın ve bir erkekten oluşması MST’de bir prensiptir. Ancak elbette ki temsil üzerinden bir eşitlik tarif etmek yeterli değildir. Esas önemli olan şey toplumsal yeniden üretimde ne tür bir eşitliğin sağlandığıdır. Erkekler de kadınlar gibi eşit çalışma alışkanlıkları geliştirmeli, kadınların yaptığı işlere veya kadınlarla özdeşleştirilmiş olan bir çok işe eşit katılım göstermelidir; örneğin çocuk bakım işlerine, kooperatiflere, üretime. Tarım reformu mücadelesinde geliştirdiğimiz politik eşitlik prensibinin aynı zamanda maddi temellerini oluşturmak çok önemlidir. Bu açıdan her düzeyde katılımcılığı inşa etmek gerekir. Böylece mevcutta var olan erkeklik algısını da yıkabiliriz, MST içerisinde ve MST’ye dışarıdan bakıştaki erkek görüntüsünü de yenebiliriz. Çünkü toplum erkeğin varlığını ve rolünü kabul ederken, kadını görünmez kılmaktadır.
Bazı işlerin kadınlarla özdeşleştirilmesi sorunu da üzerine çalıştığımız, aşmaya çalıştığımız ama kolay olmayan bir sorun. Kadınlar kreşlerde çalışıyor, üretimde çalışıyor, öğretmenlik yapıyor… Bu işler kadınların işi gibi görülüyor. Ancak bir yandan da bu işlerin erkekler tarafından üstlenilmesi teşvik ediliyor, karma sistemler geliştirilmeye çalışılıyor.
Bunun dışında, mesela toplumsal kazanımlar noktasında, MST’nin verdiği mücadelenin bütün kadınlara yönelik çeşitli kazanımları olabiliyor. Örneğin, 2005 yılına kadar mülkiyet hakkı yalnızca erkeklere tanınıyordu, ve böylece yalnızca erkekler kredilerden faydalanabiliyordu. Ancak bugün, tapu kadınlara ve çocuklara dahi verilebiliyor. Böylece beraber çalışan aile üyeleri tapuda da ortak bir hak kazanabiliyor.
– İşgal kamplarında ve yerleşimlerinde nasıl bir toplumsal gerçeklik yaşıyor kadınlar?
İçinde yaşadığımız toplum nihayetinde patriarkal bir toplum; bu toplumda erkekler için patriarka bir normalite, doğal bir durum. MST’de bu toplum içerisinde. Toprak işgaline katılmak için MST’ye gelen kişiler nihayetinde bu toplum içinden geliyor, bu toplumun norm ve yargılarıyla geliyor. MST, bu açıdan bunu bir toplumsal dönüşüm süreci olarak görüyor. İşgal kamplarında, toplumun büütn çelişkileri mevcuttur; kır toplumunun çelişki ve çatışmaları… MST, kamplardan başlayarak, hatta kampın öncesindeki örgütlenme sürecinden başlayarak, bunu bir dönüşüm süreci olarak görür ve mücadeleyi bu şekilde konumlandırır. Biz, bu çelişkileri gizlemeyiz, saklamayız; aksine, bu çelişki ve çatışmaların açığa çıkması için uğraşırız, ve mücadele etmenin koşullarını yaratırız.
Örneğin kadına karşı şiddet meselesi. Bu durum yoksul halkın, kır toplumunun bir gerçekliğidir. MST, bu gerçekliği bilerek hareket eder ve ona karşı mücadele eder. Kamp ve yerleşimlerde buna sıfır tölerans gösterir; buna karşı çeşitli eğitim çalışmaları yapar; kadınları toplumsal hayata katılımını, güçlenmelerini ve dayanışmayı baz alır. Herhangi bir vaka durumunda ise çeşitli cezalandırma biçimleri geliştirir. Bunlar, vakaya bağlı olarak değişir; bazı durumlarda kişinin mevcut görevi, rolü, hatta toprağı elinden alınabilir. Eğer vaka çok büyükse mahkemeye gitme durumu da olabilir.
MST, bir çok alanda büyük mücadeleler vermektedir. Topraksızlar olarak, militan, feminist bir mücadele…
Birincisi, MST’nin kendi içinde bir mücadeledir, işgal kamplarında ve yerleşimlerdeki mücadele. Bu aynı zamanda yeni ilişkiler inşa etmeye dayanmaktadır.
İkincisi, toplum içerisindeki mücadeledir. Biz, işçiler olarak, işçi sınıfı olarak, çiftçiler olarak, toplumda farklı bir sürü sorunla mücadele etmekteyiz. Kadın sorunu da buna dahildir.
Üçüncüsü ise, toplum modelini değiştirmek, toplumsal dönüşüm mücadelesi.
– Bir kadın olarak Dilma’nın yaşadığı sürece dair ne düşünüyorsunuz?
MST, Dilma ve Dilma’nın temsil ettiği İşçi Partisi hükümetine eleştirel yaklaşmaktadır. Ancak Dilma’ya karşı yürütülen kampanyanın aynı zamanda ciddi bir erkek egemen temeli bulunuyor. Örneğin, Dilma’yı darbe ile düşüren mevcut hükümet, kadınları destekleyen bakanlığı kapadı, Tarım Reformu bakanlığını kapadı. Kabinede kadın vekil bulunmuyor. Bu bizim için çok üzücü bir durum, ciddi bir kayıptır. Bir yandan da tecavüzcü kültürün bir yükselişe geçtiğini görüyoruz; buna karşı bu zihniyetle nasıl bir mücadele vereceklerini bilemeyiz. Ancak işlerin daha kötüye gideceği çok açık.
– Teşekkür ederiz.