Antakya’dan Suriye sınırına uzanan yolun etrafı bahara kesmiş. Yeşilin sonsuz tonu, yer yer asfaltın ortasından bile fışkırarak, doğanın kayıtsız kalınamayan güzelliğini sergiliyor. Seyre daldığım manzaranın biraz ötesindeyse büyük bir dram var.
20 gün önce Suriye’de Esad yönetiminin zulmünden kaçarak Türkiye sınırını geçen göçmenler burada, sınırın hemen yanındaki Yayladağı ilçesinde ikamet ediyor.
29 Nisan akşamı ellerinde Türk bayraklarıyla 500 kadar Suriyeli, Yayladağı sınırından geçerek Türkiye’ye giriş yapmak istedi. 263’ünün sınırı geçmesine izin verildi. Göçmenler, önce Yayladağı merkezdeki spor salonuna alındı. Daha sonra Kızılay’ın kurduğu çadırkente yerleştirildiler. Göçmenlerin sevk edildiği çadırkent ilçenin hemen çıkışında. Buraya ulaşmak için ilçeyi baştan sona kat etmek gerekiyor. Sınırın birkaç kilometre ötesindeki hareketliliğe karşın Yayladağı, sessiz ve huzurlu bir bahar günü yaşıyor.
Çadırkentin önünde polis barikatı kurulmuş. Göçmenlerin dışarı çıkması yasak. Ancak yakın akrabaları geldiğinde görüşme imkânına sahipler.
Çadırkente ulaştığımızda ilçe sakini bir çift, ziyarete geldikleri akrabalarını anlatmaya başlıyor: “İçeride durumları iyi, yemek ve kalacak yerleri var. Ama Suriye karışık. Akrabalarını, ailelerini bırakıp perişan şekilde buraya gelenler var.”
Mülteci bile değiller
İçeri girmek istediğimizde, polisler basına izin verilmediğini söylüyor. Nedenini sorduğumda, ilçe kaymakamıyla konuşmam gerektiği cevabını alıyorum. Kaymakam Tolga Polat da mantıklı bir açıklama getiremeden içeriye gazetecilerin sokulmadığını, yapacak bir şeyin olmadığını söylemekle yetiniyor. Aslında nedeni basit: Çadırkentten dışarıya adım atamayan, bazen akrabalarının ziyaretine izin verilmeyen mültecilerin olumsuz bir şey söylemesinden çekiniliyor.
Zaten onlar mülteci statüsünde de değil. Türkiye’nin coğrafi kısıtlama şerhi koyduğu anlaşmalar gereğince Avrupa kıtası dışından ülkeye girenlere mülteci statüsü verilmiyor. Tıpkı Suriye’den gelenler gibi geçici sığınmacı olarak kabul ediliyor.
Türkiye’ye sığınan göçmenlerin yerleştirildiği çadırkent, atıl durumdaki Tekel fabrikasının bahçesine kurulmuş durumda. Bu fabrika birkaç yıl öncesine kadar ilçenin ve çevre köylerin ana geçim kaynağıydı. Köylüler geçimini Tekel’e sattığı Yayladağı tütünüyle sağlıyordu.
Fakat 2000 yılında tütün alımına getirilen kota ve 2009 yılında Tekel fabrikasının kapatılması ekonomik açıdan Yayladağı’nın belini bükmüş. İlçenin girişindeki benzin istasyonunun sahibi Yahya Oktay, “Fabrikanın kapatılmasıyla birlikte insanlar ne yapacağını şaşırdı. Tütüncülük bitince para kazanamayan insanlar göç etmeye başladı” diyor.
Fabrikanın kapatılmasının ardından ilçenin nüfusu 7500’den 6000’e kadar düşmüş. Yayladağı Ziraat Odası, fabrikanın kapanmasına rağmen çiftçinin özel şirketler için tütün ekimine devam ettiğini açıklıyor. Fakat özel sektör üretimine ayak uyduramayan çiftçilerin göç etmekten başka çaresi kalmamış. Kapatılmasıyla birlikte birçok köylüyü göçe zorlayan Tekel fabrikası şimdi ironik bir biçimde Esad zulmünden kaçan göçmenlere ev sahipliği yapıyor.
Yayladağı tütün yüzünden göç verirken, geçici sığınmacılar atıl durumdaki tütün fabrikasındaki çadırlarla avunuyor. Bu kötü tesadüfe rağmen ilçe sakinleri göçmenlere kapılarını da kalplerini de sonuna kadar açmış durumda.
“Kaçak göçmenlerin buraya getirilmesine tepki var mı?” diye sorduğumda Yahya Oktay, belki de Antakya’nın bir arada yaşama kültürüne yabancı olmamdan ötürü müstehzi bakıyor yüzüme ve “Niye tepki olacak, hem çoğunun akrabası var burada. Ama garipler geldiklerinde kötü durumdaydılar” diyor.
Köyler sakin şehirler yanıyor
Göç edenlerin aralarında akrabaları Türkiye’de yaşayanlar kadar, Suriye’nin orta kesiminde yaşayanlar da bulunuyor. 61 göçmen çocuğun bir kısmı anne ve babası olmaksızın bir şekilde göç etmiş. Kaçanlar da sınır köylerinden ziyade çatışmaların yaşandığı şehir merkezlerinden ayrılıp gelenler.
Çatışmalar ticareti vurdu
Yayladağı ekonomisi Suriye’de-ki çatışmalardan da payını almış. Vizelerin kaldırılmasının ardından canlanan ticaret çatışmalarla birlikte akamete uğramış. Genelde Suriyelilerin perşembe günleri sınırdan geçip pazara kadar Türkiye’de kaldıkları ve alışveriş yaptıkları söyleniyor. Tabii Esad yönetiminin kendi halkına saldırmasının ardından bu ilişki de kesintiye uğramış.
Tütünde dünya markası
Yayladağı tütünü, Türkiye’nin dünyaca tanınan iki pipo tütününden biri olarak kabul ediliyor. Yumuşak ve şekerli tadı dolayısıyla özellikle pipo tiryakileri açısından tercih edilen bir tütün. Öyle ki Londra’nın pipo dükkânlarıyla ünlü caddesi Charing Cross Road’da Yayladağı tütünü için özel bölüm ayrılan dükkânlar bulmak mümkün.