BÜKOOP fikrinin tohumlarının atıldığı günlerden beri dilimizden düşürmediğimiz bir kavram var: Gıda Egemenliği! Peki gıda egemenliği ne demektir ve nasıl ortaya çıkmıştır? Bu kavramdan ne anlıyoruz? Gıda egemenliği bizlere nasıl bir eylem alanı açıyor? Bu sorulara muhtelif cevapları sağlamanın yanında bu yazı, BÜKOOP’un temel prensiplerini gıda egemenliği çerçevesinde yeniden hatırlama ve hep beraber düşünmeye bir çağrıdır da aynı zamanda.
Gıda egemenliği kavramının uluslararası alanda kullanıma girmesinin başlangıcını 1996 yılı olarak düşünebiliriz. Her ne kadar bu kavram 1996 yılından önce de Meksika’da ve Orta Amerika’da sosyal hareketler tarafından kullanıldıysa da, kavramın daha büyük kitleler tarafından uluslararası alanda tanınmasının ilk nüveleri 1996’da Birleşmiş Milletler Tarım ve Gıda Örgütü’nün düzenlediği Dünya Gıda Zirvesi sırasında atıldı. Uluslararası Köylü Hareketi La Via Campesina (Çiftçinin Yolu) bu zirvede sunduğu bildiride gıda egemenliği kavramının altını çizdi. Aynı yıl gerçekleşen 2. Uluslararası La Via Campesina toplantısında da gıda egemenliği, köylü mücadelesinin çerçevesini belirleyici kavram olarak ön plana çıktı.
En başından beri gıda egemenliği, tarım ve gıda politikalarında ve Tarım ve Gıda Örgütü gibi kurumların söylemlerinde gitgide belirleyici bir kavram olmaya başlayan gıda güvenliğinin bir adım ötesine geçme amacı taşıyordu. Gıda güvenliği paradigması, La Via Campesina’ya göre, sadece insanların yeterli miktarda gıdaya erişimine odaklandığı için yetersiz kalıyordu. Yani gıda güvenliği önemli olmakla beraber, oldukça kısıtlı bir çerçeve sunuyordu. Tüm tarım ve gıda zincirindeki sorunları ve buna bağlı politikaları sorgulamak, ayrıca köylülerin taleplerinin anlaşılması konusunda etkili olamıyordu. Bu sebeplerle La Via Campesina, gıda güvenliğini de içine katıp ötesine geçecek şekilde mücadelesini gıda egemenliği kavramı etrafında kurdu. Gıda egemenliğini, tüm ulusların, halkların, üretici ve tüketicilerin kendi gıda üretim ve tüketim sistemlerini , doğaya ve insanlara zarar vermeyecek şekilde, özgürce belirleyebilme hakkı olarak tanımladı.
Neoliberal tarım ve gıda politikalarının hızla yayıldığı ve bu zincirlere şirketlerin gitgide egemen olduğu günümüzde, gıda egemenliği mücadelesi birçok yapısal siyasi, sosyal ve ekonomik dönüşümün gerekliliğini vurguluyor. La Via Campesina gıda egemenliğinin sağlanması için şu gibi dönüşümlerin gerçekleşmesi gerektiğini belirtiyor: gıda üreten ve toprakta çalışan köylülerin, tarım işçilerinin ve yerli halkların haklarının tanınması, tarım ve gıda zincirinin serbest piyasaya bırakılmaması, yerli ve yerel üretimin ve kendine yeterliliğin ulusal tarım politikalarında öncelikli olması, ulusötesi şirketler ve Dünya Bankası, IMF, Dünya Ticaret Örgütü gibi kurumların iktidarlarının kısıtlanması ve spekülatif sermayenin kontrol altında tutulması, tarım politikalarının oluşturulmasında demokratik ve katılımcı bir sistemin oluşturulması… Yani La Via Campesina’nın sıkça belirttiği gibi, gıda egemenliği mücadelesi sadece tarım ve gıda sistemini değiştirme değil, tüm toplumu yeniden kurma mücadelesidir.
Bu gibi radikal yapısal dönüşümlerin vurgulandığı gıda egemenliği mücadelesi, tıpkı La Via Campesina’nın örgütlenme yapısı gibi çok katmanlı (uluslararası, bölgesel, ulusal ve yerel) bir hareket olarak varlığını sürdürüyor. Diğer bir deyişle, yukarıda belirtilen hakların tanınması ve dönüşümlerin meydana gelmesi için verilen mücadelenin çok önemli bir ayağını La Via Campesina gibi uluslararası ve çiftçi sendikaları, dernekleri gibi örgütlenmeler oluştururken, diğer bir ayağını da yerellerde alternatif gıda ve tarım ağlarının hayata geçirilme pratikleri meydana getiriyor. Bu anlamda gıda egemenliği kavramı bizlere sadece bütüncül bir sistem eleştirisi yapabilme yollarını açmakla kalmıyor, aynı zamanda bu sistemin karşısında nasıl alternatifler ve pratikler geliştirilebileceği sorusuna da ışık tutuyor. Yani, BÜKOOP’un da katılımcı olarak yer aldığı Nyeleni Avrupa Gıda Egemenliği Forumu’nun deklarasyon metninde de belirtildiği gibi gıda egemenliği hareketleri bir yandan da “gıda zincirlerinin merkezilikten uzaklaşması için çalışıp, dayanışma ve adil ücretler temelinde oluşmuş farklı pazarları desteklerken, üreticiler ile tüketiciler arasında yerel gıda ağları yoluyla ilişkileri yoğunlaştırmak ve böylece de tedarik zincirinin kısaltılmasını sağlayarak süpermarketlerin yaygınlaşması ve gücüne karşı durulabilmesi üzerine” çalışıyor.(1)
Üreticiler ve tüketiciler olarak, doğaya ve insanlara zarar vermeden, kendi gıda ve tarım sistemlerimizi, ağlarımızı ve politikalarımızı belirleme hakkımızın altını çizen gıda egemenliği hareketinin en kuvvetli yönlerinden birinin de işte bu çok katmanlı mücadele alanının açılması olduğunu düşünüyorum. La Via Campesina gibi, mevcut gıda ve tarım isteminde ulusötesi şirketlerin ve uluslararası kurumların hakim hale gelmesini eleştiren ve küçük çiftçi haklarını savunan bir uluslararası sosyal hareketin ve bu hareketin bir üyesi olan ve ulusal alanda tarım ve gıda politikalarının belirlenmesinde ve çiftçilerin haklarının aranmasında aktif rol oynayan çiftçi sendikalarının, derneklerinin, BÜKOOP gibi daha yerel bir alternatif ekonomik ve sosyal bir üretici-tüketici ağını hayata geçiren örgütlenmelerle ilişkilenmesini ve ortak tabanda mücadele etmesini sağlayan bir alan açmaktadır gıda egemenliği. İşte bu yüzden, hem tarım ve gıda sisteminin değişmesi hem de bütüncül bir toplumsal dönüşümün gerçekleşmesi için bir yandan La Via Campesina ve ulusal köylü örgütleri ve sendikalarının kuvvetlenmesi gerekirken bir yandan da BÜKOOP gibi alternatif gıda ağlarının çoğalması büyük önem taşımaktadır. Ve belki en önemlisi de bu farklı ama birbirini tamamlayan katmanlardaki mücadelelerin birbirleriyle olan ilişkisi, dayanışmasıdır.
YAŞASIN GIDA EGEMENLİĞİMİZ, YAŞASIN BÜKOOP!
(1) Nyeleni Avrupa Gıda Egemenliği Deklarasyon metni için bakınız: http://www.nyelenieurope.net/en/
Not: Bu yazı Boğaziçi Üniversitesi Tüketim Kooperatifi (BÜKOOP) Bülteni Sayı 10’da yayınlanmıştır. Bültenin tamamını okumak için: Tıklayınız.