Söyleşi: Olcay Bingöl-Joel’in babası, 70lerde İsviçre’deki ilk organik çiftçilerden. O dönemde organik ürünlere ilgi yok… O yüzden büyük zorluklarla organik ile endüstriyel üretim arasındaki farkı anlatmaya çalışmakla uğraşmış Joel’in babası. Çiftçi bir aileden gelen Joel, aynı zamanda uzun süre seyahat etmiş ve özellikle de Latin Amerika’daki yerli halk sorunlarıyla tanışmış. Bu sorunların küçük çiftçilerin sorunlarıyla ne kadar benzediğini fark etmiş.
Üniversite’de kalkınma konusunda eğitim alan fakat “Çiftçiler bağımlılıktan nasıl kurtulur?” sorusuna eğitimde cevap bulamayan Joel, Avusturalya’da Bill Morison ile permakültür konusunda çalışmalar yürütmüş ve bu sayede çiftçinin bağımsızlığını nasıl kazanabileceğini anlamış.
İsviçre Tarım Bakanı’nın bazı yerel patates türlerini kayıt altına alınmayacağını açıklaması üzerine Joel, yerel tohumları çoğaltma üzerine çiftçilerle çalışan bir sivil örgüt olan Kokopelli ile görüşmeye başlamış. 2 yıl önce başlayan çalışmalar sonucunda şu anda 150-200 çiftçi tarafından şu anda tohumlar çoğaltılmakta. Joel’in son çalışması 8-9 hektar arazisi olan ve 14 yıldır organik tarım yapan bir aile ile gerçekleşiyor. Bu aile, organik sertifikalı tarımın şirketlere bağımlı bir tarım modeli olmasından dolayı permakültüre dönmüş. Joel aynı zamanda 3 yıldır çocuklarla eğitim projesi yürütüyor. Çocuklar bahçede kendi ürettikleri ürünleri daha sonra yine kendileri sokakta satıyor.
Peki gıda egemenliğ Joel için ne ifade ediyor?: “Kişilerin kültürleri ellerinden alınırsa insanı insan yapan özellikleri de ellerinden alınır ve çiftçilerin çiftçi olma özellikleri ortadan kalkar ve teknisyene dönüşürler. Kasları olan ama kanatları olmayan, gururunu kaybetmiş kuşlara dönerler”, diyor Joel.