22-27 Şubat 2007’de “Nyeleni 2007: Gıda Egemenliği Forumu” başlığıyla Mali’nin Selingue köyünde düzenlenen foruma Türkiye’den Çiftçi Sendikaları Sözcüsü Abdullah Aysu, Dünya Kadın Yürüyüşü’nden İkbal Polat, İstanbul Su Ürünleri Kooperatifi Başkanı Ali Güney, Emanetçiler
Derneği’nden Arif Şen ve çevirmen olarak Ahmet Bekmen ile Erhan Keleşoğlu katıldı. Türkiye Çiftçi Sendikalarının da üyesi olduğu La Via Campesina’nın 1996 yılında önerdiği bu kavramın hayata geçirilmesi doğrultusunda, 80’den fazla ülkeden 500’den fazla delegenin katılımıyla gerçekleştirilen forum, Via Campesina, Roppa (Batı Afrika Çiftçi Ağı), Dünya Balıkçı Forumu, Dünya Kadın Yürüyüşü, Dünyanın Dostları vd. örgütlerce organize edildi.
Nyeleni Bildirgesi
23-27 Şubat, 2007
Nyeleni Köyü, Selingue, MaliBiz; köylüleri, aile çiftçilerini, balıkçıları,yerli toplulukları, topraksızları, kırsal işçileri, göçmenleri, göçerleri, orman topluluklarını, kadınları, gençleri, tüketicileri, çevre ve kent hareketlerini temsilen 80 ülkeden gelen 500’den fazla insan, Mali’de Selingue’nin Nyeleni köyünde, küresel gıda egemenliği hareketini güçlendirmek için toplandık. Bunu, taş üstüne taş koyarak yapıyoruz, yerel geleneklere göre yapılan kulübelerde kalıyoruz ve Selingue toplumu tarafından üretilen ve hazırlanan gıdayı tüketiyoruz. Kendi kollektif çabamıza, kendi tarımını yaparak toplumunu en iyi şekilde doyuran Malili efsanevi köylü kadından aldığımız ilhamla “Nyeleni” adını veriyoruz.
Birçoğumuz gıda üreticisiyiz ve dünyanın bütün halklarını doyurma kabiliyetine, istek ve iradesine sahibiz. Gıda üreticileri olarak bizim mirasımız insanlığın geleceği için yaşamsal önemdedir. Bu özellikle, gıda ve tarım hakkında bilginin tarihsel yaratıcıları olan ve değerleri küçümsenen kadınlar ve yerli topluluklar için böyledir. Fakat bizim sağlıklı , iyi ve bereketli gıda üretme kapasitemiz ve mirasımız neo-liberalizm ve küresel kapitalizm tarafından tehdit edilmekte ve zarar görmektedir. Gıda egemenliği bize gıda üretimindeki bilgi ve kapasitemizi koruma ve sağlamlaştırma ümidini vermektedir.
Gıda egemenliği, halkların ekolojik mantık dahilindeki sürdürülebilir yöntemlerle, kültürel olarak uygun, sağlıklı gıda üretme ve kendi gıda, tarım sistemlerini tanımlama hakkıdır. Piyasaların veya şirketlerin talebini değil, gıdayı üretenleri, dağıtanları ve tüketenleri gıda sistemleri ve politikalarının merkezine koyar. Gelecek nesillerin çıkarını ve içerilmesini savunur. Halihazırdaki şirket ticareti ve gıda rejimine direnerek onu parçalayacak bir stratejiyi ve yerel üreticilerin gıda, çiftçilik, göçerlik ve balıkçılık sistemlerini belirlemesine ilişkin yönelimleri sunar.
Gıda egemenliği, yerel, ulusal ekonomileri ve piyasaları öncelikli tutar; köylü ve aile çiftçiliğine dayalı tarıma, küçük balıkçılığa, göçerlerin yön verdiği otlatmaya, ve çevresel, sosyal ve ekonomik sürdürülebilirliğe dayalı gıda üretimi, dağıtımı ve tüketimine imkan verir. Gıda egemenliği tüm halklar için adil bir gelirin sağlanmasını güvence altına alan saydam bir ticareti ve tüketicilerin gıda ve beslenme üzerinde kontrol hakkı olmasını destekler. Gıda egemenliği, topraklarımızı,bölgelerimizi, sularımızı, tohumlarımızı, hayvanlarımızı, biyo-çeşitliliğimizi, kullanma ve yönetme hakkının gıdayı üreten ellerde olmasını teminat altına alır. Erkekler, kadınlar, halklar, ırksal gruplar, toplumsal sınıflar ve nesiller arasındaki eşitsizliğin ve ezme-ezilmenin olmadığı yeni toplumsal ilişkileri ifade eder.
Nyeleni’de sayısız tartışma ve etkileşimden sonra gıda egemenliği konusundaki kollektif anlayışımızı derinleştirdik, iktidarımızı yeniden elimize alma ve özerkliğimizi muhafaza etme için mücadele eden hareketlerimizin tikel gerçekliklerini öğrendik. Hareketimizi inşa etme ve kollektif vizyonumuzu geliştirme için ihtiyaç duyduğumuz araçları şimdi daha iyi anlıyoruz.
Ne için savaşıyoruz?herkese iyi kalitede, yeterli, karşılanabilir, sağlıklı ve kültürel olarak uygun gıda sağlayabilmek için bütün halkların, ulusların ve devletlerin kendi gıda üretme sistemlerini ve politikalarını belirleme yetisine sahip olduğu,
kadınların gıda üretimindeki rolleri ve haklarının tanındığı ve saygı gösterildiği, bütün karar alma organlarında kadınların temsil edildiği;
ülkelerimizdeki tüm halkların onurlu yaşadıkları, emeklerinin karşılığında hayatlarını sürdürecek bir ücret aldıkları, evlerinde kalmayı sürdürme fırsatlarının olduğu;
gıda egemenliğinin halklar, topluluklar, devletler ve uluslararası kurumlarca temel bir insan hakkı sayılarak tanındığı ve uygulandığı;
toprağın, suyun, denizin, tohumun, besi hayvanlarının ve diğer biyo- çeşitliliklerin ekolojik olarak sürdürülebilir yönetimi çervesinde kırsal çevreleri, balık stoklarını, doğal peyzajı ve gıda geleneklerini koruyabildiğimiz ve rehabilite edebildiğimiz;
geleneksel bilgi, gıda, dil ve kültür çeşitliliğimize ve kendimizi örgütleme ve ifade etme biçimlerimize saygı duyduğumuz ve değer verdiğimiz;
köylülerin toprak üzerindeki haklarını garantileyen, yerli halkların bölgelerini koruyan ve savunan, balıkçılık alanlarında ve bağlı ekosistemlerde balıkçı toplulukların kontrol ve erişim haklarını temin eden, göçer meralarında ve göç yollarında göçer topluluklara kontrol ve erişim tanıyan, adil ücretli onurlu bir iş ve herkes için emek haklarını garanti eden, gençler için geleceği teminat altına alan gerçek ve entegre bir toprak reformunun olduğu;
toprak reformunun üreticiler ve tüketiciler arasında karşılıklı bağımlılığı güçlendirdiği, topluluğun hayatta kalmasını, sosyal ve ekonomik adaleti, ekolojik sürdürülebilirliği garanti altına aldığı, kadın ve erkeklere eşit hak tanıyarak yerel otonomi ve yönetimleri gözettiği, halkların kendi kaderlerini tayin ve bölge haklarını garantilediği,
köylüler, yerli halklar, küçük balıkçılar, göçerler veya diğerlerinden de olsak, toprak ve bölgelerimizi halklarımız arasında adil ve barışçıl bir şekilde paylaştığımız;
doğal veya insan kaynaklı felaketlerde, çatışma sonrası durumlarda gıda egemenliğinin yerel iyileştirme çabalarını güçlendiren ve negatif etkileri azaltan bir “sigorta” görevi gördüğü, etkilenen toplulukların aciz olmadıklarını hatırladığımız ve öz-yardım için güçlü yerel örgütlenmenin iyileşme için anahtar olduğu;
insanların maddi, doğal ve ruhsal mirasları hakkında karar alma gücünün savunulduğu;
bütün halkların bölgelerini ulus ötesi şirketlerin saldırılarından korumaya hakları olduğu bir dünya için savaşıyoruz.
Neye karşı savaşıyoruz?Emperyalizme, neo liberalizme, yeni sömürgeciliğe, ataerkilliğe ve hayatı, eko sistemleri ve kaynakları yoksullaştıran bütün sistemlere; uluslararası finans kurumları, Dünya Ticaret örgütü, serbest ticaret anlaşmaları, ulus aşırı şirketler ve kendi halklarıyla uzlaşmaz bir çelişkide olan hükümetler gibi yukarıda sayılanları destekleyen tüm unsurlara;
küresel ekonomide fiyatların üretim maliyetinin altına düşmesine yol açan gıdada dampinge,
insanların, sağlığın ve çevrenin önüne kârı koyan şirketlerin bizim gıdamız ve gıda sistemimiz üzerindeki tahakkümüne;
gelecekteki gıda üretme kapasitemizi azaltan, çevreye zarar veren ve sağlığımızı riske atan tüm teknoloji ve pratiklere; genleri değiştirilmiş hayvan ve bitkilere, terminatör tohum teknolojisine, endüstriyel su kültürüne ve tahripkar balıkçılık pratiklerine; endüstriyel sütçülükteki sözde “beyaz devrim” uygulamalarına, “yeni” ve “eski” sözde yeşil devrime, ve endüstriyel biyo-yakıt monokültürünün “yeşil çöllerine” ve diğer plantasyonlara;
gıdanın, temel ve kamu hizmetlerin, bilginin, toprağın, suyun, tohumların, besi hayvanlarının ve doğal mirasımızın özelleştirilmesine ve metalaştırılmasına;
doğal mirasımıza ve çevremize zarar veren, insanları yerlerinden eden maden endüstrisine ve kalkınma modeline/projelerine;
savaşlara, çatışmalara, işgallere, ekonomik ambargolara, kıtlığa, insanların yer değiştirmeye zorlanmasına ve topraklarına el konulmasına, bunlara neden olan ve destekleyen bütün hükümetlere; çevremizi ve kapasitemizi yok eden, çatışma ve felaket sonrası yeniden yapılanma programlarına;
haklarımızı korumaya ve savunmaya çalışanların suçlu haline getirilmesine;
yeni sömürgecilik şekilleri yaratan, yerel çevrelerle gıda sistemlerine GDOları tanıştıran, ve dampingi gizleyen gıda yardımlarına;
dünyanın her yerindeki kadınları, zengin çeşitlilikteki tarımsal, yerli, göçer ve balıkçı toplulukları marjinalize eden ataerkil ve vesayetçi değerlerin küreselleşmesi ve uluslararasılaşmasına karşı savaş veriyoruz.
Bu konuda neler yapabiliriz?
Selingue’deki yerel toplulukla Nyeleni’de bir toplantı alanı yaratmak için nasıl çalıştıysak, aynı şekilde gıda egemenliği için ittifaklar kurup, birbirimizin mücadelesine destek vererek kollektif hareketimizi güçlendirmek ve yaratıcılığımızı, gücümüzü, dayanışmamızı gıda egemenliğinden yana olan halklara uzatmak için de kararlıyız. Gıda egemenliği için verilen her mücadele, dünyanın neresinde olursa olsun bizim mücadelemizdir.
Bu sentez belgede detaylıca açıklanan gıda egemenliği vizyonunu dünyanın tüm halklarıyla paylaşmak için bazı kollektif eylemliliklerde karar kıldık. Bu eylemleri, kendi yerelliğimizde ve bölgelerimizde, kendi hareketlerimizle ve diğer hareketlerle dayanışma halinde uygulayacağız. Nyeleni’de bizlerin yanında olamayanlarla vizyonumuzu ve gıda egemenliği konusundaki eylem gündemimizi paylaşacağız, böylece Nyeleni’nin ruhu tüm dünyaya yayılacak ve gıda egemenliğini dünyanın her yerindeki halklar için bir gerçeklik haline getirecek gücün oluşmasını sağlayacak.
Sonuç olarak, Mali’deki köylü hareketlerine ve ROPPA’ya (Batı Afrika Üretici ve Çiftçi Örgütleri Ağı) gıda egemenliği hakkındaki taleplerinin Mali’de ve sonrasında tüm Afrika’da gerçekleşmesi için verdikleri mücadelede koşulsuz ve sarsılmaz desteğimizi sunuyoruz.
Şimdi gıda egemenliği zamanıdır!
Özetle, Via Campesina (VC); toprağa erişmek, onu savunmak ve kullanmak, gıda egemenliği, biyoçeşitlilik ve genetik kaynaklar, sürdürülebilir bir köy tarımı, insan haklarının savunulması, erkek ve kadınların eşit katılımı için mücadele eder. Eşit iktisadi ve yasal ilişkileri hedefler. Kırsal alan örgütleri arasında birlik ve dayanışmayı geliştirmek için köylü ve yerli hareketlerini koordine eder.
Uluslararası bir bir mücadele örgüt olan Via Campesina; uluslararası düzeyde sesini şu ilkelerle duyurmayı hedefler:
Adem-i merkeziyet, örgütlerin özerkliği, dayanışma, çeşitlilik ve bağımsızdır.
Küreseldir.
Sürdürülebilir bir köy tarımını savunmak için dünya çapında neoliberalizme karşı mücadele eden köylülerin uluslararası sesidir.
Topraksız köylülerin çıkarlarını korumak, uluslararası politikalarda değişmeleri kışkırtmak ve gerekli değişimleri sağlayabilmek için ulusal örgütlenmelere ulusal düzeyde boş alanlar açar.
Neoliberal politikaları değiştirmek, UAŞ’lara, DTÖ’ye, Dünya Bankası’na, IMF’ye CGIAR’a (Uluslararası Tarım Araştırmaları Danışma Grubu) karşı güçlü stratejik ittifaklar geliştirmeyi önüne iş olarak koyar.
BM, Gıda ve Tarım Örgütü (FAO), BM Kalkınma ve Ticaret Konferansı (CNUCED) gibi kurumlar ve forumlar aracılığıyla uluslararası alanda pozitif değişimler yaratmak için mücadele eder.
4 Yorumlar
Pingback: Gıda sistemi, aktörler ve mücadele olanakları / Umut Kocagöz | Karasaban.net
Pingback: Gıda sistemi, aktörler ve mücadele olanakları - EkoHarita
Pingback: Gıdanın Müşterekler Siyaseti – Umut Kocagöz – Müşterekler
Pingback: Gıdanın Müşterekler Siyaseti – Deniz, Ada, Özgürlük