Çeviri: Ekin Kurtiç
Çiftçi Sendikaları Konfederasyonu’nun ev sahipliğinde La Via Campesina (Çiftçi Yolu) MENA (Ortadoğu ve Kuzey Afrika) Toplantısı yapıldı. Toplantıya katılan delegelerden Meksika asıllı Amerikalı Carlos Marentes ile bir söyleşi gerçekleştirdik. Keyifli okumalar…
Kendinizi ve örgütünüzü tanıtabilir misiniz?
Adım, Carlos Marentes. Örgütümün adı, Border Agricultural Workers Project (Proyecto de los Trabajadores Agrícolas Fronterizos / Sınırdaki Tarım İşçileri Projesi)
Örgütünüz ne için kuruldu, ne yapıyor?
Göçmen tarım işçileri ile ilgili çalışıyoruz. ABD’de 4 milyon civarında tarım işçisi var. 10 göçmen işçinin 8’i Meksika’dan, diğerleri Orta Amerika ve Karayipler’den geliyor. Yani ABD’deki tüm tarım işçileri göçmen.
Neden Amerika’ya geliyorlar?
Bu işçiler kendi toprağında geçinemeyen ve yaşamsal ihtiyaçlarını kendi topraklarından karşılayamayan köylülerdir. Bu nedenle göç ediyorlar.
Biraz kendi örgütünüzden bahseder misiniz?
Bizim örgütümüz 1983’de kuruldu. ABD’deki göçmen işçiler ile ilgili çalışmalar yürütüyoruz. Bu göçmen işçiler, kendi ülkelerindeki köylü karşıtı tarım politikaları yüzünden parçalanmış yıkıma uğramış köylülerden oluşuyor. Bunlar köylü karşıtı tarım politikalarının yanısıra, iklim değişikliği ve tarım şirketleri yüzünden yıkıma uğrayan insanlardır.
İklim değişikliğini biraz açar mısınız?
Son 20 yıldır Meksika’da kuraklık çeken bölgeler var. Bunun yanında bazı bölgelerde de çok yağmur var. Çok yağmurun neden olduğu seller yüzünden üretim yapılamıyor. Bu sebeplerle orada gıda üretemeyenler Amerika’da ucuz işçi oluyor.
İsterseniz örgütünüzün faaliyetleri hakkında konuşmamıza kaldığımız yerden devam edelim.
Örgütümüz göç etmek zorunda bırakılan ve çok sömürülen köylüler haklarını savunabilsinler diye çalışmalar yapıyor. Biliyoruz ki sadece ABD’de değil dünyanın her yerinde göç etmek zorunda kalan köylüler çok fazla sömürülüyor, en ucuza onlar çalıştırılıyor. Biz göçmen işçilerin kendilerini ve haklarını nasıl koruyacaklarına dair çalışıyoruz. Bir diğer konu da bu hale nasıl ve ne şekilde getirildiklerini düşünmelerini sağlamak. Bunları sorgulayarak, geldikleri topraklara geri dönüp orada yeni bir hayata nasıl başlayacakları ve bu hayatı nasıl inşa edecekleri konusunda destek veriyoruz. Otuz yılda çok kazanımlarımız oldu. Mesela sınıra çok yakın bir yerde Tarım İşçileri Merkezi kurduk.
Bu merkez nedir? Ne iş yapar?
Bu merkez bir destek merkezidir. Çünkü Amerika’daki göçmenler tarım işçileri, diğer tüm işçilerin sahip olduğu hiçbir hakka sahip değiller. En önemlisi de göçmen işçiler örgütlenme hakkına sahip değiller. Amerika’da bütün işçilerin örgütlenme hakkı var. Bir tek tarım işçilerinin örgütlenme hakkı yok. Baştan da söylediğim gibi ABD’deki göçmen işçilerin tamamı göçmen.
Biz bu merkezde üç ana konuda çalışmalar yapıyoruz.
Birinci olarak; bu merkezde eğitim görmeye, politik eğitim almaya, dinlenme ve uyumaya geliyorlar.
İkinci olarak, daha önce bu işçiler için olmayan hakları kazandık.
Mesela?
ABD’de eğer işsiz isen, işsizlik maaşı talep edebiliyorsun. İş bulana kadar da bu maaşla geçiniyorsun. Daha önce tarım işçileri işsizlik maaşının dışında tutuluyordu. Bizim örgütümüz göçmenlerin işsizlik maaşı almalarını sağladı.
Üçüncü olarak, göçmen işçilerin geldikleri topraklarına geri döndüklerinde oradaki yıkılmış hayatlarını ve ekonomilerini yeniden nasıl inşa edecekleri hakkında çalışmalar yaparak destekliyoruz; tekrardan ABD’ye dönmesinler diye.
Göçmenler geldikleri yerlerden yarım geliyorlar. Çünkü bir yarıları geldikleri yerlerde kalıyor. Aileleri, toprakları, kültürleri, kiliseleri orada kalıyor. Yani hayatlarının bir yarısı orada kalmış. Dolayısıyla geri dönmeleri ve orada kalan hayatlarının diğer yarısıyla yeniden buluşarak bütünleşmeleri için çalışıyoruz.
Peki, geri dönmezlerse ne olur?
Eğer geri dönmez ve yaşamlarını yeniden inşa etmezlerse iki şey olur. Birincisi, geride kalan çocukları da göç eder. Bitmeyen bir göç döngüsü olur. İkincisi, topraklarını işletmezlerse şirketler topraklarını alır ve geri dönmeleri için artık hiçbir sebepleri kalmaz. Bunlar yaptığımız temel çalışmalar.
Türkiye’deki insanlar, EZLN’in (Ejército Zapatista de Liberación Nacional / Zapatista Ulusal Kurtuluş Ordusu) Sözcüsünü Subcomandante Marcos olarak biliyor. Bize adını Subcomandante Galeano olarak değiştirdiğini söylediniz. Bunu biraz açıklar mısınız, Neden?
EZLN’in Zapatista Haraketi’nin bir parcası. EZLN, Zapatista komitelerinin sadece bir parçası, silahlı kolu. Zapatismo farklı birçok bölge ve yerli komitenin bir araya gelmesinden oluşur. Zapatismo’nun gücü bu komitelerden gelir. Ve bu komiteler eğitim, sağlık ve üretim sistemlerini oluşturmuşlardır.
Meksika’da Zapatista Hareketi’nin karşısında ortaya çıkarılmış olan paramiliter gruplar var. Bu gruplar köylülerden oluşuyor ve üretim yapan Zapatista köylü komitelerine saldırıyorlar. Saldırılarından birinde komitenin bir militanı olan Galeano öldürüldü. Galeano bir profesördü. O bölgedeki Zapatista okulunda öğretmendi.
Marcos da 2014 yılında, Subcomandate Marcos kimliğini “öldürüp”, Subcomandate Galeano adını aldığını açıkladı. Böylece militan Galeano’yu yaşatıyor! Sadece isim değişikliğiyle de yetinmedi. Korsanlar gibi tek gözünü kapatarak başka bir görünüme de büründü.
Bu paramiliter grupları biraz daha açıklar mısınız?
Ocak1994’te Zapatistalar silahlı ayaklanmayı gerçekleştirdiler. Bu, aynı zamanda gayet açık bir savaş deklarasyonuydu. Hükümete savaş açtılar.
Hareketin en önemli taleplerinden biri 500 yıldır yerlilerden çalınan toprakların yeniden geri alınmasıdır. Talepleri toprak temellidir. Bu nedenle isimleri Zapatista. Çünkü Emiliano Zapata’nın 1910’dakimücadelesi toprak ve özgürlük temalıydı.
Zapatistalar, tarlaları, toprakları işgal etmeye başladılar ve buna devam ediyorlar. Bu, çok devrimci bir hareketti. Bu işgallerle toprak edindiler, ama bu toprakların tapuları onların üzerine geçmedi. Zaten onlar için tapunun, dolayısıyla özel mülküyetin, biranlamı yok. Ayrıca bu toprakların zaten kendi toprakları olduğunu düşünüyor. Yani zamanında yerlilerden şiddetle alınmış topraklar bunlar. Zapatistalar, ‘kendi topraklarımızı geri alıyoruz’ diye düşünüyorlar. Ve tapu derdine de düşmüyorlar. Resmi devletin iznine ve tapuya niye gerek olsun diye düşünüyorlar.
Buna karşılık, devletin ilk tepkisi orduyu göndermek oldu. Ama ordu, Zapatista Hareketi’ni yok edemedi. Bunun üzerine devletin geliştirdiği bir diğer taktik, hareketi kriminalize etmek odaklı oldu. Suç etkenleri artsın diye bu bölgelerdeki uyuşturucu ticaretine destek verdi. Devletin bu faaliyetleri tabiî ki çok zarar verdi. Ama hiçbiri Zapatista Hareketi’ni bitiremedi.
Bu yollarla Zapatista Hareketi ile başa çıkamayan devlet, başka bir oyunu daha devreye soktu. Zapatistaların işgal ettiği toprakların tapularını topraksız yoksul köylülere verdi. Tapuları alan köylüler, o topraklarda Zapatistaların yerleşmiş olduğunu gördü. Bunun üzerine devlet de bu yoksul köylülere “Artık tapunuz var. Öyleyse gidin ve Zapatistaları oradan çıkarın” dedi. Bu köylüler de Zapatistalara, “işgal ettiğiniz topraklar bizimdir” dedi ve Zapatistaların karşısına dikildi. Paramiliter gruplar bu şekilde ortaya çıktı. Zapatistalar bu durumu, yoksul çiftçilerin kendilerine karşı kullanılması olarak değerlendiriyor. Yani bu, “yoksulun, yoksula kırdırılmasıdır”.
Bu güzel söyleşi için çok teşekkür ederiz.
Ben teşekkür ederim.