Söyleşi: Abdullah Aysu, Aslı Öcal
Bu görüşme 28 Ekim 2014'de İtalya-Roma'da gerçekleştirilen "Toplumsal Hareketler Bulusmasi"nda yapılmıştır.
João Pedro Stédile kimdir? Biraz kendinizden bahseder misiniz?
J.P.Stédile: Brezilya’da topraksız köylüler hareketinin (MST) militanıyım. Otuz yıldır Brezilya’da toprağa erişim ve Tarım Reformu için mücadele ediyoruz. Başlıca mücadele biçimimiz, büyük toprak sahiplerinin yani latifundioların topraklarını işgal etmek. Ancak seneler geçtikçe, şirket tarımına karşı verdiğimiz mücadele önem kazanmaya başladı. Dolayısıyla bugün en temel mücadelemiz, Brezilya’da köylü tarımına, gıda egemenliğine ve yerel/geleneksel tohumlara dayanan yeni bir tarımsal üretim modelini inşa etmek. Ve ayrıca eğitimin demokratikleştirilmesi meselesi… Bugün gelinen noktada başlıca mücadelemiz küresel sermayenin üretim modeline yani şirket tarımcılığına karşı. Ve bugün sermaye küresel nitelikte olduğu için, bu model bütün ülkelerde karşımıza çıkıyor. Bu yüzden, günümüzde uluslararası ağlar kurmak çok önemli çünkü Brezilya’da karşılaştığımız sorunlar Türkiye’de de aynı, Bask Ülkesi’nde, İspanya’da, Meksika veya ABD’de de aynı. Bu yüzden örgütlerimiz arasında bilgi alışverişini önemsiyoruz çünkü hepimizin düşmanı ortak.
Paul Nicholson kimdir? Kendinizi tanıtır mısınız?
P.Nicholson: Köylüyüm. Aslında emekliyim ama çalışmaya devam ediyorum. Asıl mesleğim süt üreticiliği. Aynı zamanda Vía Campesina üyesi olan EHNE Bizkaia örgütünün mensubuyum. EHNE Bizkaia Bask Bölgesi’nde köylü tarımını savunan bir örgüt. Yıllar önce diğer Avrupalı örgütlerle birlikte Via Campesina Avrupa Koordinasyonu’nu kurduk ve bugün uluslararası Vía Campesina olarak bildiğimiz hareketin başlangıç tartışmalarına katıldık. Bask Bölgesi’nde tarım küçük (aile) köylü tarımına dayanıyor. Örgütümüz EHNE Bizkaia’nın başlıca öncelikleri arasında genç çiftçilerin eğitimi ve kırsal alana yerleştirilmeleri geliyor. Eğitimden kastımız Gıda Egemenliği ve pratikte hayata geçirilmesini kapsıyor. İkinci önceliğimiz ise kır ile kent arasındaki ağları ve ittifakları güçlendirmek. Bunun için de doğrudan satış olanakları ve yerel gıda zincirleri kurmaya çalışıyoruz.
Çiftçiliğin gidişatını nasıl görüyorsunuz?
J.P.Stédile: Bugün tarımda iki temel mücadele var. Bir tarafta, sermayenin çokuluslu şirketler aracılığıyla beslediği şirket tarımcılığı var. Bu modelin amacı ticari meta üretimi, daha fazla kâr etmek ve doğal varlıkları sömürmek. Diğer tarafta ise, emekçilerin yani kırda yaşayanların modeli var. Bizler, sağlıklı gıda üretmek istiyoruz, doğayı korumak ve insanların kırda iyi bir yaşam sürmelerini istiyoruz. Bana göre, bugün kırda yaşanan temel sınıf çatışması bu. Zor zamanlardan geçiyoruz çünkü sermayenin hegemonyası sözkonusu. Bu hem ekonomik bir hegemonya, hem de hükümetler ve medya aracılığıyla kurulan bir hegemonya.
Ama ileriye dönük baktığımızda, çiftçiler olarak biz doğayı tercih ediyoruz dolayısıyla doğa bizim tarafımızda yer alıyor. Şimdi ise kentteki insanların da bizim tarafımıza geçmelerine ihtiyacımız var, kimyasallarla zehirlenmiş gıdaları tüketmeye devam etmeliler. Bu yüzden, belki bugün bu mücadeleyi kaybediyoruz ama gelecekte kazanacağımıza inanıyorum çünkü toplumun büyk bir kesimi ve doğa bizden yana.
P.Nicholson: Son otuz yılda Bask köylü tarımında yaşanan “modernleşme” ve AB Ortak tarım Politikası (OTP)’nın uygulanmasıyla birlikte neoliberal, rekabetçi tarım üretimine geçildi. Daha büyük ölçekte, daha fazla üretim ve entansif tarımı benimseyen bu model şu an krizde. Ve bugün Bask Bölgesi’nde özellikle de süt üreticileri, hayvancılık yapanlar ve şarap üreticileri bu modelin artık iflas ettiğinin farkında. Esasında büyük çiftçiler için bu yıkım daha büyük. Üstelik büyük üreticilerin çiftçiliği devam ettirebilecek çocukları da yok… Ehne Bizkaia mensubu çiftçiler açısından, tek alternatif gıda egemenliğine dayanan tarım modeli. Bu da agroekolojiye ve yerel gıda ağlarına dayanan bir model. Endüstriyel tarım için üretim yapan köylülerin bir geleceği yok maalesef. Bu noktada çözüm, ev yapımı ya da kolektif şekilde üretilen ürünler ve bunların doğrudan aracısız satışı. Hatta şu an kent modelinin gençler açısından çökmesinin bir sonucu olarak, özellikle de kentli genç kadınların kıra yerleştiğini, çiftçilik yapmaya başladığını görüyoruz.
Gıdadaki değişimin kent ve kır kültürüne etkilerini anlatabilir misiniz?
J.P.Stédile: Şirket tarımcılığı çiftçilerin olmadığı bir tarımı savunuyor. Gençlerin köyden kopmasına, çiftçiliğin ortadan kaldırılmasına neden oluyor. Ayrıca, doğayı ciddi bir şekilde tahrip ediyor. Toprağı kirletiyor, suyu kirleterek kullanılmaz kılıyor. Buna karşın, köylü tarımı köylüler tarafından yapılır, gençlerin köyde kalarak tarım üretimine devam etmesini sağlar. Doğayı gözeten, geleceğe taşımayı amaçlayan bir tarımdır. Bunu mümkün kılmak için de mücadelenin kitleselleşmesi ve uluslararasılaşması gerekiyor. Halkın kendi mücadelesini sahiplenmesinden başka yol yok.
P. Nicholson: Genelde tüketim en büyük sorun alanı. Sınırsız tüketim nakliye ve taşıma ihtiyacını inanılmaz bir şekilde arttırıyor. Trenler, kamyonlar, tırlar, uçaklar… Bu yüzden tarım arazilerinin üzerine otoyollar yapılıyor, fosil yakıt tüketimi artıyor. Bütün bunlar yerkürenin ısınmasına, iklim değişimine yol açan başlıca nedenler. İkinci olarak, endüstriyel tarımla birlikte insanlar kültür kaybına uğruyor. Çiftçilik, köylülük değersizleştiriliyor. Bu nedenle kır-kent ilişkisini sıkılaştırmak çok önemli. Ancak ittifak kurmak oldukça zor çünkü Vía Campesina gibi hem yerelde hem de uluslararası düzeyde örgütlü hareketler yok halihazırda…
Fakat kaçınılmaz bir süreç. İttifaklar öncelikle orta sınıflarla değil alt sınıflar arasında gerçekleştirilmeli, onlara yönelik olmalı. Yerel gıda ağları, doğrudan satış ve yerel pazarlar aracılığıyla bu yapılabilir. Bu şekilde çiftçilerin kendine yeterli üretim sistemlerini kurmaları ve hayata geçirmeleri sağlanabilir. Ayrıca Gıda Egemenliğini esas alan üretim modelini uygulamak büyük yatırımlar yapmayı gerektirmiyor. Yalnız yoğun bir eğitim gerektiriyor. Yerelliklerin ön planda olduğu bir sistem sözkonusu olan…Öte yandan, gıda egemenliği işsizliğe karşı da etkili olabilecek bir politika. Bask ülkesinde gençler arasındaki işsizlik oranı yüzde 60’lara varırken genel işsizlik oranı ise yüzde 16. Bu nedenle, üretimden tüketime bütün sistemi değiştirmek üzere oluşturulacak ittifaklar çok önemli.
İttifaklardan kastınız ne, bunu biraz açalım isterseniz?
J.P.Stédile: Brezilya’da MST olarak kentteki işçiler ile ittifak kuruyoruz. Bunlar zehir üreten yani kimyasal ilaç, gübre üreten fabrikalarda, büyük gıda şirketlerinde çalışan işçiler. Bazı sendikalarla ortak şenlikler düzenliyoruz. Bu şenliklerde ürünlerimizi satıyoruz. Bu şekilde ilişkilerimizi geliştirmeye çalışıyoruz. Barınma hakkını savunan toplumsal hareketlerle bir araya geliyoruz. Latin Amerika’da Chavez’in başlattığı ALBA hareketi var. Latin Amerika’dan yaklaşık 1000 toplumsal hareket ve örgüt var içinde. Bu ayın sonunda örneğin, Latin Amerika ölçeğinde madenciliğe karşı nasıl bir direniş başlatabiliriz, bunu tartışacağız. Mart 2015’te ise küçük çiftçiler, kooperatifler, derneklerle bir araya geleceğiz.
Vía Campesina’ya gelince, çiftçi ve köylü hareketi olarak uluslararası ölçekte emek dünyası ve başka hareketlerle birlikte olmaya çalışıyor. Bir dönem partiler ve sendikalarla ittifak kurmaya çalıştık, başarılı olamadık. Sosyal Forum süreci de maalesef sona erdi, oradan da bir şey çıkmadı. Şu an yeni bir süreçteyiz. Bu toplantı (Toplumsal Hareketler Buluşması 2014, Roma) bu sürecin bir parçası. Bir iki yıl içerisinde kentli işçi, emekçi sınıflarla, evsizler ve barınma hakkı savunucularıyla buluşma düzenlemeyi önümüze koyduk. Bu toplantı İstanbul’da olsa ne iyi olur.
P.Nicholson: EHNE’nin işçi sendikalarıyla çok iyi ilişkileri var ancak gıda egemenliğini kabul ettirmek bayağı zor bir iş! Bu konuda en büyük engel, fiyatlar. Emekçiler, işçiler gıda harcamalarını düşük tutmaya çalışıyorlar. Biz de stratejik olarak yakın ve yerel örgütlerle ilişkiler kurmak istiyoruz. Dışlanmışlarla ilişki kurmaya çalışıyoruz. Uluslararası örgütler ile dayanışma içerisinde olmaya çalışıyoruz. Örneğin Filistin’e kadın ve erkeklerden oluşan 14 kişilik bir delegasyon göndereceğiz.
Vía Campesina’nın önündeki zorluklardan biriyse, uluslararası düzeyde ilişki kuracağı kendisi kadar organize ve kitlesel bir örgüt yok. Bizim uluslararası kitleleri örgütleyecek kesimlere ihtiyacımız var. Ama diğer alanlarda böyle bir örgüt, uluslararası bir koordinasyon yok. Sosyal forumlar sürecinde vardı, denendi ancak becerilemedi.
J.P.Stédile: Gençlik hareketleri var ama programları yok, sadece protesto ediyorlar. Protesto tabii ki önemli ama toplumsal bir proje olmadan zayıf kalıyor. Başka bir sorunda son yirmi otuz yıldır emekçi sınıfı, sendika ve partilerden soğumuş vaziyette. Kenttekiler bile örgütlenmek için Vía Campesina’ya bakıyorlar.
Son söz olarak ne söylemek istersiniz?
J.P.Stédile: Türkiye halklarıyla, sizlerle birlikte olmak hoş bir duygu…Amacımız ortak. Mücadele eden halklar, dayanışma içinde olduğu için mutluyuz.
P.Nicholson: Çiftçi-SEN’in yakın zamanda hareketin Ortadoğu ve Arap ülkelerine ulaşmasında siyasi bir köprü işlevi göreceğine inanıyoruz. Varlığınız bu açıdan da çok önemli.