Biliyorum. Küresel iklim değişikliğini çok konuştuk. Bu sıra hep küresel iklim değişikliği sazının tellerine dokunduk, dokunuyoruz. Oysa “dert bir değil, elvan elvan” diyeceksiniz. Haklısınız. Ancak ne yapalım ki, derdin büyüğü bu. Onun için izninizle gelin bu yazının da konusu küresel iklim değişikliğine ayıralım.
Biliyorsunuz Haiyan Tayfunu’nun verileri bir bir ortaya konuldu. Haiyan faciasının rakamları bize tayfunun küçük çaplı bir kıyamet provası olduğunu gösteriyor. Veriler çok ürkütücü ve üzücü. Bakın; Tayfundan 534 bin 340 kişi evlerini kaybetmiş. Onlar şimdi barınaksız. Ölenlerin sayısı, 2 bin 357 kişi. Arama çalışmaları bittiğinde ölü sayısının 10 bini bulması bekleniyor. Hayatta kalanlar için beklemek dayanılası değil. Yaralı sayısı, 3 bin 853. Kayıp sayısı, 77 olarak belirtiliyor. Bu küçük çaplı bir kıyamet değilse ne o zaman?
Haiyan’dan sonra elbette ki, dünya üzgün. Hepimiz acıyı yüreğimizin derinliklerinde hisettik. Fakat dayanılması en kolay acı, başkasının çektiği acı olduğu başka bir gerçek. Filipinlerde hala yürekler dağlanıyor.
Yağış rejimini istikrarsızlaştıran unsurların başında endüstriyel tarım üretimi ile gıda imalat ve dağıtım sistemi geliyor. Bu sistemin küresel ısınmaya katkısı yüzde 47-54 oranında. Ancak endüstriyel tarımdan vazgeçme emaresi yönetenlerde yok. Tarımda kimyasal girdi, gıda imalatında katkı maddesi kullanmak için çaba çok.
Peki neden? Çünkü sera gazını önlemesi gerekenler, ülkeleri yönetenler. Yönetenleri “yönetenler” de sera gazı çıkmasına neden olan şirketler. İklim değişikliğini çözümsüz kılan işte bu denklem. Mücadeleyi çetinleştiren de bu.
Yönetenler, geçtiğimiz günlerde Polonya’nın başkenti Varşova’da İklim Zirvesi’nde bir araya geldi. Aslında resmi devlet temsilcileri Varşova’daki zirvede bir bakıma Filipinler sınavına çıktılar. Sınav sonucu ne mi oldu? Yönetenler; halklardan, iklimbilimcilerden ve ekolojistlerden kırık, şirketlerden ise geçer not aldılar. Başka bir deyişle şirketlerin çıkarına olacak şekilde davrandılar; karar almadan dağıldılar.
Zirvede hem gelişmiş ülkeler hem de gelişmekte olan ülkeler kendi ekonomik sorunları ile daha fazla meşgul oldular. Resmi devlet temsilcileri çaresizlik üreterek ülkelerine tıpış, tıpış döndüler.
Birleşmiş Milletler iklim sorumlusu Christiana Figueres, müzakerelerin açılış oturumunda “Varşova’da yakaladığımız bu fırsatı kaçırmamamız gerekiyor. Olumlu sonuçlar üretmek için sonuca odaklı olup tam zamanlı, maksimum çaba harcamalıyız. Burada yaşanan oyun değildir. 2020 hedeflerini yakalamak için etkili bir yol bulmak ve 2020 sonrasında küresel iklimin, ekonomik ve kalkınma gündemini şekillendirecek yeni bir anlaşmanın unsurlarına daha fazla netlik kazandırmalıyız” dedi.
Fakat bu çağrının yeterli karşılık bulduğu söylenemez. Figueres söylediği ile kaldı. Gelişmiş ve gelişmekte olan ülke yönetenleri iklim değişikliğine etki eden sera gazı emisyonunu azaltma arzusuna itibar etmediler. Kıyametin diğer adı olan Filipinlerde, ülkeleri yönetenler ve sera gazı emisyonunun artmasına neden olan şirketler, kıyameti gördüler. Fakat aldırmadılar. Aldırmıyorlar. Sorun bu.
Bu zirve ile çözümün, çözümsüzlük üreten toplantılarda olmadığı bir kez daha ortaya çıktı. İklim değişikliğini durdurmak olmasa bile azaltmak için yönetenlerin halktan ve doğadan yana kararlar almayacaklarının görülmesi, zirvenin belki de tek kazancı oldu. Zirve bize açık seçik bir biçimde gösterdi ki, çare üretecek olanlar; ben, sen, o, siz ve biz. Onlar değil!
Kaynak : Özgürgündem – 6 Aralık 2013