Akdeniz’in ağacı olan zeytinin anayurdu konusunda çeşitli rivayetler vardır. Kimileri zeytinin ilk olarak Ege, Anadolu’nun Akdeniz kıyıları, Suriye ve Lübnan’da ortaya çıktığını söylerken, kimileri de Mısır, Kuzey Afrika’nın Atlas dağları olduğunu söylemektedir. “İlk zeytinyağı ile ilgili ipuçlarınaysa Nizip’te, Gaziantep’te, Mardin’de rastlıyoruz. Bilim, zeytinin anavatanının Mardin, Kahramanmaraş, Hatay üçgeni olduğunu belirtiyor.” (1). Yukarı Mezopotamya zeytinin anayurdu ama binlerce yıldır var olan bu ölümsüz ağaç her nerede yetişiyorsa, o bölgenin halklarının zeytinin anayurdu burası demesinde, bu konuda iddiada bulunmasında bir haklılık payı vardır. Çünkü, zeytinin yetiştiği her bölgede bin yaşını aşmış anıt zeytin ağaçları bulunmaktadır. Zeytin onun için “ölmez ağaç” olarak adlandırılır. Kendini yenileyebilme özelliğine sahip zeytin ağacı aynı yerde yıllarca, bin yıl, iki bin yıl, hatta üç bin yıl yaşayabilir. Ölümsüzlüğün peşinde koşmuş, ölümsüzlüğü her zaman aramış olan insanoğlu zeytin ağacına saygı duymuş, onu kutsal bilmiştir. Ölümsüzlüğün bulanabileceğine dair bir umut olmuştur zeytin ağacı.
Akdeniz’in bütün mitolojilerinde zeytin ağacının önemli bir yeri vardır ve barışın simgesidir. Bütün kutsal kitaplarda da zeytin ağacı üstün özellikleri örnek gösterilerek, övgüyle yer almaktadır.
Akdeniz medeniyetinin simgesi olan zeytin ağacı aynı zamanda ışıktır. Kandillerde yakıt olarak binlerce yıl insanlığı aydınlatmıştır.
Zeytin önemli bir gıda ürünüdür. Öylesine kıymetli bir gıda ürünüdür ki, Halikarnas’ta (Bodrum) yetişen İstanköylü Hipokrat “Yiyeceğin ilacın olsun, ilacında yiyeceğin”, “Zeytinyağı, yemek için sadece yararlı değildir, gereklidir” der. Bugünün hekimleri de insan sağlığına çok yararlı olduğunu söyledikleri zeytin ve zeytinyağının mutlaka tüketilmesini ister. (2)
Doğanın bir mucizesi gibidir zeytin ağacı; binlerce yıl savaşlara, istilalara tanıklık etmiş ve yaşamaya, direnmeye devam ederek günümüze kadar gelmiş, Akdeniz ve Ege kültürünü oluşturan en temel unsurlardan biri olmuştur. Zeytin ağacı bir tarımsal bitkinin ötesindedir.
Ülke dışında da kendimizi yakın hissettiğimiz, yabancılık duymadığımız ülkelerde de dikkat edin zeytin yetişiyordur ve o ülkelerin insanları da zeytin ağacının çocuklarıdır.
Ama biz övünerek söyleriz ki, zeytin ağacı en parlak dönemlerini bu topraklarda yaşamıştır, aynı topraklarda yaşadığımız zeytin ağacına hak ettiği değeri verip, veremediğimiz ise esas sorudur.
Dünyada Zeytin Üretimi ve Türkiye.
Dünya zeytin ve zeytinyağı üretimine baktığımızda sofralık zeytin üretimi son beş sezon ortalaması, iki buçuk milyon ton; zeytinyağı üretimi de üç milyon tondur.
Akdeniz havzası, yaklaşık bir milyar zeytin ağacıyla ve bu ağaçlardan elde edilen yıllık ortalama 17-18 milyon ton dane zeytiniyle Dünya zeytin üretiminin %95’ini karşılamaktadır.
Sofralık zeytin üretiminde ve zeytin yağı üretiminde Avrupa Birliğinin Dünya üretiminde tartışmasız bir üstünlüğü bulunmaktadır.
Sofralık zeytin üretiminde sekiz yüz elli bin tonla Avrupa Birliği birinciyken, Türkiye dört yüz sekiz bin tonla ikinci durumdadır. Ardından Mısır, Suriye ve Cezayir gibi ülkeler gelmektedir.
Zeytinyağı üretiminde de Avrupa Birliği yine çok önde görünmektedir. Avrupa Birliğinde zeytinyağı üretimi sezon başına iki buçuk milyon tondur. Avrupa Birliği içindeki en büyük üretici İspanya’nın bir milyon yedi yüz milyon tona kadar üretimi söz konusudur. Son yıllarda ortalama yıllık yüz doksan bin ton zeytinyağı üreten Türkiye bir dönem Dünyada zeytinyağı üretiminde dördüncü sıraya kadar yükselmişti, diğer ülkelerin üretimlerini artırmaları nedeniyle Gümrük ve Ticaret Bakanlığı Kooperatifler Genel Müdürlüğü verilerine göre sezona göre değişen beşinci ve altıncı sırada yer almaktadır.
Türkiye’nin zeytinyağı tüketiminin 150 bin ton civarında olduğu tahmin edilmektedir. Bu da kişi başına yaklaşık 2 litre zeytinyağı tüketildiğini göstermektedir. Kişi başına yıllık zeytinyağı tüketimi Yunanistan’da 24 litre, İspanya’da ve İtalya’da 14 litre Tunus, Portekiz, Lübnan ve Suriye’de 8 litredir . Bu ülkelerin tamamı bizim gibi önemli zeytin ve zeytinyağı üreticisi ülkelerdir. Görüldüğü gibi ülkemizde zeytinyağı tüketimi düşüktür. Dünya geneline ise zeytinyağının % 62 sini Avrupa Birliği %9 unu Amerika tüketmektedir.
Ülkemizde 813 bin 765 hektarda zeytin tarımı yapılmaktır. Bu da aşağı yukarı mevcut tarım alanlarımızın %3’üne denk gelmektedir. Ağaç sayımız son on yılda 100 milyondan, 163 milyona yükselmiştir. Toplam zeytin üretimimiz 1 milyon 600 bin tondur. Bunun 4 yüz 30 bin tonu sofralık olarak değerlendirilmektedir. (3)
Cumhuriyet Döneminde Zeytinciliğimiz.
Cumhuriyet döneminde zeytinciliğimizle ilgili atılan ilk adım, 1929 yılında Mustafa Kemal’in Yalova Millet Çiftliğine ziyareti ile başlar. 4 bin ağaçlık çiftliğin ihyası ile verilen kararla çalışmalar başlatılır. İtalya’dan uzmanlar getirilir, ülkeden İtalya’ya uzmanlaşması için ziraatçılar gönderilir. Pratik içinde bilinçlenme çalışmalarının yarattığı heyecan ile zeytin yetiştiriciliğinde seferberlik başlatılır.
Bu dönem “ihtisaslı zeytincilik” dönemi olarak adlandırılır. 1934’de 26 milyon zeytin ağacımız vardır. 1937’de Bornova Zeytincilik Araştırma Enstitüsü açılır. 1950 yılında ağaç sayısı 30 milyona ulaşmıştır.
1951-1960 arası “Teşkilatsız Dönem” sonunda ağaç sayısı 55 milyondur.
1960-1969 “Planlı Kalkınma Dönemi”dir. “Zeytincilik Seferliği Dönemi” ilan edilerek(4) 1963 yılında 200 milyon zeytin ağacı dikmeyi hedefleyen Delice Tasarısı başlatılır. 1964 yılında yaklaşık iki milyon delice fidanı aşılanıp dağıtılır. 1965 yılında ABD’nin notasıyla tasarı rafa kaldırılır. Gerekçesi çok acı bir hikayedir. 1947 ve 1948 yıllarında Amerika’yla imzalanan ikili anlaşmalara dayanılarak 12 Kasım 1956 tarihinde “Zirai Maddeler Ticaretinin Geliştirilmesi ve Yardımlaşma Hakkında Muaddel Amerikan Kanunu’nun 1. Kısmı Gereğince TC. Hükümeti ile ABD Hükümeti Arasında Münakit Zirai Emtia Anlaşması” imzalanarak Resmi Gazetede yayınlanarak yürürlüğe girer. Ardından Anlaşmaya Ek Anlaşma maddeleri eklenir. Bu anlaşma tartışmaya yorum yapılmayacak kadar açık teslim alma anlaşmasıdır. ABD’nin Türkiye’ye dayattığı ithal listesinde yer alan soya yağı ve süt tozunu tüketicilerin kullanma alışkanlığı yoktur. Bu iki ürün amaçlı olduğu anlaşılan “Zeytinyağı Kararnamesi” çıkarılır. ABD’nin isteği doğrultusunda sabun yapımında zeytinyağı kullanımı yasaklanır. Sabun yapımında hammadde olarak don yağı ve soya yağı kullanımına başlanacaktır. Delice Tasarısı’nı vuran da bu anlaşmalar olmuştur. 2 Şubat 1963 tarihli Zirai Maddeler Ticaretinin geliştirilmesi hakkındaki 161 milyon dolarlık anlaşmayla ilgili olarak ABD’nin verdiği nota 23 Eylül tarihinde Resmi Gazete ’de yayınlanarak yürürlüğe girmiştir. Buna göre; “TC. Hükümeti 1 Kasım 1962-31 Ekim 1963 tarihleri arasındaki devrede zeytinyağı ihracatı 10 bin tonu aşmayacak biçimde tahdit edecektir. 31 Ekim 1963 tarihinde sona erecek 12 aylık devre içinde 10 bin tonun üzerinde zeytinyağı ihracatı halinde Türkiye kendi kaynaklarından karşılamak üzere Birleşik Amerika’dan ton esasına göre aynı miktarda nebati yağı mubayaa veya ithal edecektir. TC. hükümetince anlaşmanın mütabakisinde zeytinyağı ihracını arzu ettiği takdirde ihracatın seviyesi (şayet varsa) senelik tetkikat görüşmeleri esnasında karara bağlanacaktır. Ayrıca TC. Hükümeti Amerikan 1963-1964-1965 seneleri zarfında nebati yağlar ve yağlı tohumlar ihracatını 6400 ton yağ muadil miktarda tahdit edecektir. Bu miktara ABD ile dost olmayan devletlere müteveccih 850 tonda fazla olmayacak ihracatta dahil bulunmaktadır.” ABD’nin Notasını yerine getirmekte tereddüt etmeyen hükümet delice fidanlarını imha etmiştir. (5) Yine hükümetlerce zeytinyağı yerine margarin kullanımının önünü açıcı çalışmalar yapılmıştır. Bugün zeytinyağı kullanımının düşüklüğü ve zeytinciliğimizin daha iyi durumda olmamasının nedenleridir bütün bu uygulamalar. Yine de ağaç sayımız 1969’da 74 milyona ulaşmıştır.
1970-1982 arası “Yatırımsız Dönemdir”. Bu dönem sonunda ağaç sayımız 81 milyondur.
1982-1990 “Plansız ve Programsız Yatırımsız, Dönem”dir. “Turizme Teşvik Yasası” nın çıktığı zeytin ağaçlarının turizm amaçlı kesildiği, zeytinciliğimizin zor yıllarıdır. Televizyonlarda margarin reklamlarının yoğunlaştığı, tıp doktorlarının diyet programlarında zeytinyağından çok margarin veya diğer bitkisel yağları övdükleri zeytincilik için talihsiz yıllar.
1990-2000 yılları arası 30 milyon zeytin ağacının gençleştirildiği ve bunun içinde önemli bir dönem. Ağaç sayımız ise 90 bindir. (6)
AKP Dönemi.
AKP zeytin ağacı sayısının en çok kendi hükümetleri döneminde olduğunu, zeytinciliğe en büyük katkıyı kendilerinin verdiğini her fırsatta söyleyerek bugüne kadar övüne gelmiştir.
Eski Tarım Bakanı Mehdi Eker geçmişte yaptığı konuşmalarda; Yunanistan ve Tunus’u geçme ve daha sonrada İtalya’yı geçerek İspanya’nın ardından dünyada ikinci sıraya yerleşmek hedefini açıklamaktaydı. O zaman AKP’nin hedefi olan AB’ye tam üyelik gerçekleşmeden Türkiye’nin zeytincilikte bazı mesafeleri kat etmesi gerektiğine vurgu yapıyordu. Aslında bu hedef, yani Dünyanın zeytincilikte ikinci ülkesi olma hedefi yaşadığımız topraklar açısından bir hayal değildi, çünkü Anadolu’da zeytinin ve zeytinyağının köklü bir geçmişi vardı, ihmal edilmemesi gereken kültürel bir mirası mevcuttu. Yeter ki, Türkiye sahip olduğu potansiyele uygun politikaları hayata geçirebilsindi.
Ne acıdır ki, AKP hükümeti uyguladığı tarım politikalarıyla, ürün satış fiyatlarını maliyetlerinin altında belirleyerek küçük çiftçileri üretemez duruma düşürdü. Şeker pancarı, tütün, çay, fındık ve diğer ürünlerde çiftçiler üretmekten vazgeçmek zorunda bırakıldı, çiftçiler geçimlerini sağlayabilecek yeni alternatif ürünler aramaya itildi. Zeytin ağacının yetişebileceği bölgelerde zeytin yeni bir umut oluyordu. Örneğin Ege Bölgesi’nin büyük bir bölümünde tütününün alternatifi olmuştu. O bölgedeki çiftçilerin diktikleri zeytin son çareleriydi, son umutlarıydı. Tütün deyince akla ilk gelen yerlerin başındaki Akhisar, artık bir zeytin kenti olmuştu.
Garip ama gerçek olan tarımsal yapıyı tahrip eden, küçük çiftçileri üretemez duruma düşüren, tarımı küresel şirketlerin hizmetine sunan AKP’nin tarım politikaları zeytinciliğe alternatif bir ürün olduğu için yeni bir kapı açıyordu, daha doğrusu açabilirdi.
Peki, zeytincilik desteklendi mi?
2005 yılından bu yana yeni zeytinlik alanları tesis edenlere, sertifikalı fidan desteği verilmektedir. 2015 yılı itibariyle bu destek, yağlık zeytin çeşitleriyle bahçe tesis edenlere standart fidan kullandıklarında dekara elli lira, sertifikalı fidan kullananlara dekara 150 liradır. Ürün desteğine gelince sofralık zeytine herhangi bir devlet desteği yok, zeytinyağında ise ilk kez 1998’de dolar bazında 40 sent prim desteği verilmiştir. Ertesi yıl kaldırılan bu destek, bir yıl sonra yirmi sekiz sent olarak tekrar verilmiş ve süreklilik kazanmıştır. Doların artmasıyla Türk parasına dönüşen bu destek 2005 yılında on kuruşa kadar düşürülmüştür. 2015 yılında 70 kuruştur. Son açıklanan 2017 yılı için 80 kuruş olarak belirlenmiştir. Burada gözden kaçırılmaması gereken nokta Türkiye’de üretilen yüz doksan bin ton zeytinyağının, altmış bin tonu yani üçte biri prime tabii olabilmektedir. Diğer ürünlerde, örneğin mısırda, ayçiçeğinde, kanolada, soyada, pamukta birinci derecede ana ürüne prim verilirken, ana ürün zeytine değil zeytinyağına prim verilmektedir.
Zeytincilikte alan bazlı destekler ise; dekara dört lira seksen beş kuruş mazot desteği ve altı lira altmış kuruş gübre desteğidir. İhracat yapanlara da marka ve ambalaj desteği verilmektedir. (7)
Görüldüğü gibi hükümetin zeytincilikle ilgili koyduğu hedeflerle uyuşmayan destekleme daha doğrusu desteklememe politikaları söz konusudur.
Enerji politikaları karşısında Tarım Bakanlığı çiftçinin yanında durabildi mi?
Türkiye’nin elektrik üretimine 2002 yılından 2011 yılına doğru baktığımızda çok ciddi bir artış olduğunu görüyoruz. Bunun nedeni de bütün kuralları yok sayarak uygulanan enerjiye dayalı kalkınma politikalarıdır.
“2005 yılında alınmış olan Enerji Stratejisi Kararı ve 2009 yılında alınmış olan Elektrik üretimi Stratejisi Türkiye’deki bütün kömür kaynaklarının kullanılması ve termik santrallerin, kömüre dayalı enerji üretiminin birinci enerji üretimi olarak kurgulanması Türkiye’nin enerji üretiminin çoğunluklu olarak bu santrallerden karşılanmasına yönelik bir strateji ortaya konuldu. Aynı stratejide şu ifadeye yer verildi: “Elektrik üretiminin sağlanması için , enerji üretiminin kömürden sağlanması için de gerekli bütün yasal düzenlemeler yapılmalıdır.”
Torba yasalarla, şimdi KHK’larla, yönetmeliklerle, genelgeler aracılığıyla birincil kanunların, yasaların hatta uluslararası sözleşmelerin yüklediği, yükümlülüklerin bypass edilmesi gibi bir süreçle” karşı karşıyayız.
2004 yılında Maden Yasası çıkarıldıktan sonra Milli parklar, meralar, sit alanları, özel koruma alanları gibi bir çok alan maden arama ve işletme faaliyetine açıldı. Madenlerin yarattığı su kirliliğine, tarımsal alanların gasp edilmesine, tarımsal üretime verdiği zararlara yasalarla izin verildi. Bu yasal değişikliklerin sonucunda 2003-2006 yılları arasında maden işletme izni verilmesi yılda 1.282 iken, 2007 yılında 2.089 oldu, yani neredeyse ikiye katlandı. Maden işletme ruhsat alanı 3 bin 639 hektardan, 11 bin hektara yükseldi. (8)
Linyit ve Taşkömürü yataklarının 2023 yılına kadar sadece enerji üretimi için kullanılmasına yönelik enerji politikaları, hükümetin olmazsa olmazı olunca, çiftçiler mülksüzleştirildi, köyler boşaltıldı, insanlar yaşam alanlarından, kültürlerinden, geçmişlerinden koparıldı. Ekolojik yapılar bozuldu, ormanlar, meralar, su kaynakları yok edildi. Tüm canlıların yaşamı alt üst oldu. Gözler enerji için zeytinlik alanlara dikildi. Tarım Bakanlığı bütün bu gelişmeler karşısında çiftçilerin yanında değil, enerji politikalarının arkasında durdu.
Tarım Bakanlığının görevi tarım alanlarının korunmasıdır. Fakat Maden ve Enerji şirketlerinin tarım alanlarını talan edebilmesi için Zeytin Yasası’nda yapılmak istenen her değişiklikte zeytinliklerin talan edilmesine yönelik her girişimde Tarım Bakanlığı sessiz kaldı hatta Maden ve Enerji şirketlerinin arkasında durdu.
Örneğin Zeytin Yasası’nda değişiklik için yapılan 6. Girişimin Meclis Komisyonunda Gıda ve Tarım Bakanlığı Müşteşar Yardımcısı Mehmet Hamdi Tunç, “ Kanun Enerji Bakanlığımızın Kanunu. Şu anda biz burada destek vermek amacıyla bulunuyoruz. Bu konunun geneli üzerinde fikrimizi beyan etmek istiyorum: Hükümet tasarısına aynen katılıyoruz.” Diyebilmiştir.
Yine aynı komisyonda, Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanlığı Müsteşar Yardımcısı İlker Sert zeytinliklerin ölüm fermanı olacak bu değişikliğin yapılmaması halindeki korkularını şöyle ifade ediyordu. “Eğer bu kanun bu şekilde kalırsa inşaat ruhsatı alınması ciddi anlamda tehlikeye girecek yani zeytinliklerden dolayı…. Akkuyu enerji santralinin inşaat ruhsatının alınmaması gibi ciddi bir işle karşılaşacağız…”
Zeytin Alanlarına bitmeyen saldırı.
Bu ülkede zeytinlikler bitmeyen bir tehdit altında. Yaşadığım kent olan Soma’da bir gecede 6 bin ağaç olmak üzere toplam 6 bin 600 ağacın katledilmesine Yırca’da tanık oldum. İstanbul-İzmir karayolu yine Soma’nın kenarından geçiyor. Her gün zeytin ağaçlarının iş makinaları tarafından yok edilişini izledim. Yol için ne kadar ağacın katledildiği bilinmiyor ama köylüler kendi aralarındaki konuşmalarda 600 binden bahsediyorlar. Üstelik dünyada başka bir ülkede olmayan bir Zeytin Yasası’na sahipken..
1939 yılında çıkarılarak yürürlüğe giren 3573 sayılı “ Zeytinciliğin Islahı Yabanilerin Aşılattırılması Hakkındaki Kanun” zeytinlikleri koruma altına almaktadır. Bu kanunun 20. Maddesi “ Zeytinlik sahalara 3 kilometre yakınlıkta, zeytinlerin üremesine ve gelişmesine zarar verecek kimyasal atık, toz, duman yayan tesisler hiçbir şekilde kurulamaz.” denilerek zeytinliklere bir tür dokunulmazlık getirmiştir. Bu yasa maden ve enerji şirketlerini önlerinde bir engel olarak gördükleri için rahatsız etmektedir.
AKP, Maden ve enerji şirketlerinin önünü açabilmek için, bu yasada yedi kez değişiklik yapmak istedi. Her seferinde büyük bir tepkiyle karşılandı ve değişiklik önerilerini geri çekmek zorunda kaldı.
2012 yılında hükümet kanunla yapamadığını Tarım Bakanlığı tarafından “Zeytinciliğin Islahı ve Yabanilerin Aşılattırılması” na dair bir yönetmelik ile değişiklik yaparak zeytinlikleri talana açma yoluna gitti. Yönetmelik yaklaşık 14 ay kadar yürürlükte kaldı. Bu yönetmeliğin yürütmesi 14 ay sonra Danıştay İdari Dava Daireleri Kurulu tarafından “Siz kanunla koruma altında olan zeytinlik alanları , yönetmelikle koruma dışına çıkaramazsınız” denilerek durduruldu. Zeytinlikler eski dokunulmazlığına tekrar kavuştu.
Yönetmeliğin yürürlükte kaldığı 14 ay süre içinde bakanlıkça toplam 18.350 dekarda 26 adet maden işletme ruhsatlı saha için kamu yararı kararı alındı ve faaliyet yürütüldü. Danıştay yürütmeyi durdurduğu için ise 42 adet maden ruhsatlı sahada ruhsat sahibi şirketler faaliyete geçemedi. Bunların toplam talan edeceği alan da ; 12.740 dekardı. 14 ay gibi kısa bir sürede yapılanlar zeytin yasası değiştiği zaman nelerin yapılabileceğinin ölçüsüdür. (9)
Zeytin yetişme tarzı gereği , partiküller ve havanın kirlenmesine karşı hassas olan bitkilerdir. Zeytin ağaçları havanın kirlenmesinden dolayı yaklaşık, 50 km lik çaptaki alanda büyüme ve yetişme konusunda olumsuz etkilenir. Kurulmak istenen madenler ve santrallar düşünüldüğünde zeytincilik kanununda yapılacak bir değişiklikle etkilenmeyecek zeytinlik alan neredeyse kalmayacaktır. Zeytincilik yasasında yapılmak istenen değişiklik isteği bir tehdit olduğu sürece sadece zeytinlikler değil geleceğimizin çalınması da bir tehdit olarak kalacaktır.
Bugüne kadar sadece zeytin tarımı yapanların değil tüketicilerin, ekolojistlerin, zeytin severlerin, doğa dostlarının, çevrecilerin kültürüne sahip çıkmak isteyenlerin birlikte hareket ve mücadele etmesi sonucu zeytincilik yasası değiştirilememiştir.
Kamuoyu baskısı sonucu zeytin alanları ile ilgili madde tasarıdan 7.kez çıkartıldığında; Bilim, Sanayi ve Teknoloji Bakanı Faruk Özlü’nün “ Bu yasa bundan sonra da yedi defa, on yedi defa, yirmi yedi defa gelebilir. Biz dönmüyor desek de dünya dönüyor.” ifadesinden anlaşılacağı gibi zeytinlik alanlarımıza yapılacak saldırı durmayacaktır.
Türkiye’de zeytincilik yapanların büyük çoğunluğu küçük aile tarımı yapanlardan oluşmaktadır. Zeytin 750 bin aileye geçim kaynağıdır; onların işidir, aşıdır. Türkiye tarımı tahrip edilirken zeytinciliğimiz de büyük sorunlar yaşamaktadır. Kooperatifleşme, örgütlenme, yeteri kadar teknik bilgi alamama , fiyatların istikrarsızlığı , ekolojik koşullara uygun zeytin çeşitlerinin seçilememesi, girdilerin yüksekliği , hastalık ve zararlılarla mücadele, zeytin tarımının ilaç atmaya ve kimyasal gübre kullanmaya indirgenmesi, agro ekolojik zeytincilik gibi daha birçok sorunu sayabiliriz. Farklı bölgelerde, farklı tatlar, kokular kazanan zeytin çeşitliliğine sahip, aynı tür zeytinlerin bile yetiştiği bölgeye göre farklı özellikler kazandığı topraklarda biz zeytinciliğimizin sorunlarını değil zeytinliklerimizi gerçekten nasıl korumayabileceğimizi tartışmak zorunda bırakılıyoruz. Zeytinliklerimizi koruyabilmemiz için mevcut Zeytin Yasasını savunurken, zeytin alanlarına yönelik saldırılara karşı mücadele ederken, daha ileri talepleri de ileri sürebilmeli, iyi örnekler yaratmak için çaba sarf etmeli, agro ekolojik üretimler ve örgütlülükler yaratmalıyız.
Çözüm Gıda Egemenliğinde.
Gıda egemenliği gıda ve beslenme üzerinde kontrol hakkının şirketlerde değil, gıdayı üretenlerde gıdaya ihtiyaç duyanlarda olması gerektiğini söyler. Gıda egemenliği, gıdanın şirketlerin denetiminden çıkarılıp halkın egemenliğine geçirecek, topraklarımızı, bölgelerimizi, sularımızı, hayvanlarımızı, biyo çeşitliliği koruyacak bir toplumsal projenin adıdır. Köylülerin, aile çiftçilerinin, balıkçıların, yerli topluluklarının, topraksızların, kır işçilerinin, göçmenlerin, orman köylülerinin, kadınların, gençlerin, tüketicilerin, çevre ve kent hareketlerinin, çobanların, göçerlerin vb. mücadelelerini ortak bir mücadeleye dönüştürecek projenin adıdır. (10)
Bugüne kadar Zeytin Yasasının değiştirilmesine karşı ortak mücadele verenler belki de bugüne kadar yan yana gelmemiş topluluklardan oluşuyordu. Onları bir araya getiren zeytin ağacını savunmaktı. Bu da çoğumuzun farkında olmadan yürüttüğü gıda egemenliği mücadelesiydi. Bu mücadeleyi diğer ürünlere, alanlara ,doğanın, suların, ormanların ,denizlerin ,derelerin ,meraların ,yaşam alanlarının korunmasına yaydığımızda bunu birlikte yapabildiğimizde zeytinlik alanlarımızı da koruyabilir, geleceğimizi de birlikte kurabiliriz.
1. Nedim Atilla, İzmir Zeytin Sempozyumu 2-3 Eylül 2015
2. Nedim Atilla, İzmir Zeytin Sempozyumu 2-3 Eylül 2015
3. Ali Ekber Yıldırım, İzmir Zeytin Sempozyumu 2-3 Eylül 2015
4. Mustafa Tan, Akdeniz Zeytinciliğinin Dünü, Bugünü Ve Yarını
5. Abdullah Aysu, Türkiye’de Tarım Politikaları, Özgün Yayınları-2001, s.140
6. Mustafa Tan, Akdeniz Zeytinciliğinin Dünü, Bugünü Ve Yarını
7. Ali Ekber Yıldırım, İzmir Zeytin Sempozyumu 2-3 Eylül 2015
8. Deniz Bayram, İzmir Zeytin Sempozyumu 2-3 Eylül 2015
9. Zeytinime Dokunma, Çiftçi-Sen broşürü
10. Ali Bülent Erdem, Toplumsal Proje: Gıda Egemenliği, Mukavemet, Sayı:1, Mart 2017
————————————————————————————————————————————–
12. Karaburun Bilim Kongresi