Sarrıgöl Belediyesi tarafından organize edilen “1.Ulusal Sarıgöl İlçesi ve Değerleri Sempozyumu” 17-18-19 Şubat tarihleri arasında Sarıgöl’de yapıldı. Sempozyuma Sarıgöl Kaymakamlığı, Manisa Valiliği, ve Celal Bayar Üniversitesi de destek verdi. Sempozyumun ilk günü “Kırsal Kalkınma ve Bağcılık” üzerine 5 oturum yapıldı.(*)Bağcılıkta yaşanan sorunlar ve öneriler tüm yönleriyle tartışıldı.3 günde toplam 10 oturumun ve 49 sunumun yapıldığı Sempozyum’da Üzüm Üreticileri Sendikası (Üzüm-SEN) Genel Başkanı Adnan ÇOBANOĞLU’da “Üzüm Üretiminde Son Yıllarda Yaşanan Problemler” konu başlıklı bir sunum yaptı.Adnan Çobanoğlu’nun sunumunu aşağıda veriyoruz
ÜZÜM ÜRETİMİNDE SON YILLARDA YAŞANAN PROBLEMLER
Adnan ÇOBANOĞLU
Üzüm Üreticileri Sendikası Genel Başkanı
Bildiri konusu: İklim değişikliğinin olumsuz etkisi, tarım politikaları, sözleşmeli çiftçilik, örgütlenme sorunları
Tarımsal üretim ülkemizin en önemli gelir kaynaklarındandır. Aynı zamanda çalışan nüfusun en fazla istihdam edildiği alanlardandır da.Ama son yıllarda uygulanan tarım politikaları nedeniyle hem istihdam azaltılmış hem de bu alanda faaliyet yürüten tarımsal kamu kuruluşları tasfiye edilmeye başlanmıştır.Üretici köylüleri yeniliklerle buluşturan Ziraat İşleri Genel Müdürlüğü, Köy Hizmetleri Genel Müdürlüğü gibi müdürlükler kapatılmış, araştırma enstitüleri de gözden çıkarılmıştır.Manisa Tavukçuluk araştırma Enstitüsü kapatılmış,Manisa Bağcılık Araştırma Enstitüsü ise kapanmayı beklemektedir. Halbuki üzüm üretiminde yaşanan problemleri çözmek için ne de çok ihtiyaç vardır bu kurumlara. Kurumlar ortadan kalkmaya başlayınca hastalıklarla ve doğa olaylarıyla başa çıkma konusunda üreticiler kendi bilgi ve becerileriyle ayakta kalmaya çalışıyorlar.Veya ilaç tekellerinin deneme tahtaları haline geliyorlar.
Bu konuda en dertli üreticilerin başında da üzüm üreticileri geliyor.Bilindiği gibi sofralık yaş üzüm üretiminde kalite ve rekolte bakımından ülkemizin en önemli merkezlerinden birisi Sarıgöl’dür.Sarıgöl’lü üzüm üreticileri de kendi bilgi ve becerisiyle ayakta kalmaya çalışmaktadırlar.
Yağışların olumsuz etkisi:
Sofralık yaş üzüm üretiminin bu önemli merkezi 2006 yılından beri de yağan yağmurların yarattığı olumsuz etkilerle başı derde girmiştir. Çevredeki üreticilerle yapılan görüşmeler de yağmurun olumsuz etkisi şu şekilde anlatılmaktadır; “eskiden yağmur yağdı mı üzümler pırıl pırıl cam gibi oluyordu. Şimdi yağmur yağdı mı üzümler buruşuyor”(1) demektedirler. Emeklerini ve ürünlerini yağmurun etkilerinden korumak içinde çözüm olarak da bağların üzerine örtü örtmeyi görmüşlerdir.
2006 yılından itibaren görülmeye başlayan bu bozulmalara ilişkin Üzüm Üreticileri Sendikası (Üzüm-Sen) 21/10/2006 tarihinde “ Tarım ve Köyişleri Bakanlığı ile Çevre ve Orman Bakanlığı’na AÇIK MEKTUP” (2) yazmış,Manisa Milletvekili Hasan ÖREN’de bir soru önergesi ile Tarım ve Köy İşleri Bakanı’na bu bozulmaların nedenini sormuştur.(3) Başvurduğumuz İl Tarım,İlçe Tarım Müdürlükleri tarafından ve Bakanlık tarafından verilen yanıt ise “üzümlerin yağışlar nedeniyle bozulduğu” şeklinde olmuştur.2006 yılından itibaren bu bozulmalar hızla devam etmektedir.Türkiye’de birisi Manisa’da diğeri Tekirdağ’da olmak üzere 2 adet Bağcılık Araştırma Enstitüsü vardır.Bu Enstitüler harekete geçirilmemiştir.Bu konunun bizde de ciddi bir araştırmalara tabi tutulması ve “bağların üzerini örtme” gibi maliyetli ve geçici çözümlerle geçiştirilmemesi gerekmektedir. Örtünün üreticiye maliyeti de dekarda 700-800 TL civarı (2010 yılı rakamları) Sarıgöl ovasının bütünü düşünüldüğünde masraf inanılmaz rakamlara ulaşmaktadır.Ve bu çözümler geçici ve maliyetli çözümlerdir.Yağışların olumsuz etkilerinin nedenleri bulunup giderilemezse önümüzdeki yıllarda Sarıgöl ovası ve üreticiler geriye dönülemez olumsuz sonuçlarla karşılaşabilir.Yağmurun taşıdığı bakteri,asit v.b her ne ise bugün asmaların meyvesini bozarken yarın asmanın kendisini,toprağı v.b.ni bozabilir bu da için bölge için felaket olur.
Hâlbuki Dünya’daki başka ülkelerde üretilen tarımsal ürünler böylesine bir tehlike ile karşı karşıya kalmış olsalar bütün olanaklarını seferber ederlerdi. Örneğin önemli şarap üretimi kapasitesine sahip Fransa şarap üreticilerinin küresel iklim değişikliğinden dolayı aşırı buharlaşma nedeniyle su kaybettiği ve bu nedenle de şarap kalitesini bozduğunu uyarması üzerine harekete geçmiş “Fransa Tarım Araştırmaları Enstitüsü (Inra), 4 yıl sürecek olan bir çalışma başlatmış,üzümün yetiştirilmesinden şişelenmesine kadar şarabın tüm üretim aşamalarını mercek altına” almıştır.(4) Bizde ise sendika olarak biz defalarca uyarmamıza ve Manisa Milletvekili’nin bu konuda soru önergesi vermesine rağmen hala daha Hükümet,Tarım ve Köyişleri Bakanlığı ve devletin ilgili kurumları bu konuda ilgisiz kalmakta üreticilerin kendi çözümlerini kendilerinin bulmasını istemektedirler.
Sözleşmeli Üretim
Üzüm üreticilerini önümüzdeki süreçte olumsuz etkileyecek olan olgulardan birisi de “sözleşmeli üretim”dir.İlk başlarda sözleşmeli üretim çiftçilere “cazip” gelmiştir. Pazarlama sorunlarını çözdüklerini düşünmelerinin yanı sıra tarıma ileri teknoloji ve verimlilik artışı getireceği beklentisi içine girmişlerdir. Ama sözleşmeli üretim çok ciddi sorunları da beraberinde getirmiştir. “Gıda tekelleri veya taşeronları çiftçi ile belirli nitelikteki ürün için sözleşme yapmakta, üreticiyi kendi uzman elemanlarıyla denetlemekte ve başlangıçta belirsiz olan birçok kez de ürünün tesliminden sonra belirlenecek olan fiyatlar üzerinden ürünleri satın almaktadırlar. Sözleşme ile şirketlere bağlanan köylü, artık bilinen anlamda “köylü” değildir. İşvereni gıda ticaretiyle uğraşanlar olan, malı ile birlikte işgücünü de kiraya veren “marabalar/ırgatlar” haline gelmeye başlamışlardır. Bu üretim tarzıyla üretici giderek alıcıya daha bağımlı hale gelmiştir. Toprağını ve kendi tarımsal bilgeliğini kullanma konusundaki bütün tasarrufu şirketlere geçmiştir.”(5)
Bireysel Sözleşme yerine Toplu Sözleşme
Sözleşmeli üretim modeli çiftçileri hazırlıksız ve örgütsüz yakalamıştır. Var olan çiftçi örgütlenmeleri de tarımsal alanda devletin desteğinin ve piyasadaki belirleyici rolünün olduğu dönemlere göre şekillendirilmiş, bir yanıyla yarı devlet kuruluşu gibi çalışmışlar, devlet-hükümet vesayetinden kendilerini kurtaramamışlardır. Sözleşmeli üreticiliğin uygulandığı alanlarda da bu örgütlerin çiftçiler adına sözleşmede taraf olmaları söz konusu olamamıştır. Şirketler de üreticiyle toplu pazarlık ve sözleşmeler yapma yerine pazarlık yapmadan sadece kendi koşullarını dayatarak tek tek sözleşmeler yapmayı yeğleyerek, yeni tarımsal modeli oturtmaya çalışmışlardır.
Bireysel sözleşmeye imza atmanın ilk sıkıntılarından birisini 3 yıl önce Çanakçı köyündeki üreticiler çekmişlerdir. Yaş üzüm fiyatlarının yükseldiği bir dönemde şirket piyasa fiyatlarının altında üzüm almak istemiş ve sözleşme yaptığı üreticilere ihtar çekmiştir.Bazı üreticiler aldıkları ihtardan çekinmiş, bu nedenle piyasa fiyatının altında üzümünü kestirmek zorunda kalmış,bir kısmı ise sendikamızın desteğiyle kendisi de hukuksal yollara başvurarak üzümünü başka alıcılara piyasa fiyatından satmayı başarabilmişlerdir. Avrupa Birliği’nde çiftçilerin yürüttüğü mücadeleler sonucu 2000 yılından itibaren sebze üretiminde bireysel sözleşmeli üretimi yasaklanmış, bunun yerine alıcıların üretici örgütleriyle sözleşme yapabileceği yasaya bağlanmıştır.(6) Türkiye’de de acilen, çiftçiler adına toplu pazarlık ve sözleşme yapılabilmesini sağlayacak sendikal örgütlenmelere ve yasal düzenlemelere ihtiyaç vardır. Küçük üzüm üreticilerinin haklarını korumak için ÜZÜM-SEN kurulmuştur lakin Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı gerekli uyum yasalarını çıkartma yerine Üzüm-Sen’i üretici sendikası olarak görme yerine işveren sendikası olarak kabul edeceğini açıklamıştır.Bu konudaki yasal mücadelemiz devam etmektedir.
Bir diğer önemli sorun ise üreticilerin her yıl dolandırılmaları ve milyonlarca lira zarara uğramalarıdır. Mevcut ticaret hukuku ve yasalar üreticiyi bu konuda korumakta yetersiz kalmaktadır. Bazı tüccar ve şirketler bu konudaki yasal boşlukları iyi kullanmakta ödeme olanakları olmasına rağmen üreticinin parasını ya hiç ödememekte, ya da faizsiz bir şekilde uzun vadeli olarak kullanmaktadır. Bu olumsuz durumu düzeltecek yasal düzenlemelere ihtiyaç vardır.
Yaş üzümü işleme ve depolama sorunu
Üreticiler kendi ürünlerini işleyip koruyacak olanaklardan da yoksundur. Mevcut üzüm işletmeleri ve soğuk hava depoları özel şirketlerin elindedir.Küçük üreticinin bu işletme ve soğuk hava depolarından yararlanabilme olanağı bulunmamaktadır.Bu nedenle ürünü yeterli olgunluğa eriştiğinde mahsulünü tüccar ve şirketlere satmak zorunda kalmakta,kendisinin işlemesi, koruması ve zaman içinde pazara sunması söz konusu olamamaktadır.Bu da ürününün katma değerinden üreticinin yararlanamamasını beraberinde getirmektedir. Üreticilerin bir kısım ürünlerini işleyip koruma konusunda yararlanabileceği depolama tesislerinin yapılmasını devletin önayak olması,yerel yönetimlere ve çiftçi örgütlerine bu konuda destekten çekinmemesi üreticinin üretimini sürdürebilmesinde önemli katkıları sağlayacaktır.
TARİŞ
Tarım Satış Kooperatifleri ve Birlikleri’nden birisi olan TARİŞ’in durumu da gözden geçirilmelidir. Bilindiği gibi TARİŞ işletmeleri yıllarca hükümetlerin atadığı genel müdürler tarafından yönetilmiştir.2000 yılında yürürlüğe giren 4572 sayılı kanunla Kooperatif ve birlikler “kanunda belirlenen amaçlar çerçevesinde yeniden yapılandırma ile ilgili her konuda Yeniden Yapılandırma Kurulunun önerilerini dikkate alıp,kurulla işbirliği içinde faaliyetlerini”(7) sürdürmeye başlamışlardır. “Yeniden Yapılandırma Kurulları” 4 üyesini Sanayi ve Ticaret Bakanı’nın,2 üyesini Hazine Müsteşarına bağlı Devlet Bakanı’nın belirlediği,1 üyenin ise Birlik Yönetim Kurulu Üyelerinden seçildiği ve Bakanlar Kurulu’nca atandığı bir kuruldur.Gene bu kanuna göre; birliklerin sahip oldukları iktisadi işletmeleri üç yıl içerisinde anonim şirketlere dönüştürmesi istenmiştir. Bu yasa ile üreticilerin kendi hak ve menfaatleri için şirketlere alternatif olarak kurdukları kooperatiflerini tasfiye etmeleri, şirketleşmeleri zorlanmaktadır. Nitekim “Yeniden Yapılandırma Kurulları”nın faaliyetlerine yardımcı olmak üzere “Yürütme Birimi” oluşturabilecekleri belirtilmiş ve “Yürütme Birimi”nde yer alabileceklerin niteliği sıralanırken de “özelleştirme, planlama, denetim, kooperatifçilik veya işletmecilik konularında deneyimli uzmanlardan ve danışmanlardan” (8) denilerek ortakların ve birlik yönetimlerinin karar alma hakları da ellerinden tamamen alınmıştır.Üzüm üreticilerinin ölüm fermanlarından birisi olan bu yasanın üreticiler ve kooperatifler lehine yeniden düzenlenmesi ve demokratik kooperatifçiliğe geçilmesi bölgenin kalkınmasında da olumlu sonuçlar doğuracaktır.
Dip notlar:
(1)Bkz. www.üzümsen.org / “Küresel iklim değişiklikleri üzüm üretimini olumsuz etkiliyor.”(Röportaj) 8/8/2010
(2)Bkz.www.üzümsen.org / “Tarım ve Köyişleri Bakanlığı ile Çevre ve Orman Bakanlığı’na AÇIK MEKTUP” 21/10/2006
(3) Bkz. TBMM 22 DÖNEM 77.Birleşim 20 Mart 2007 tutanakları
(4)Bkz. Radikal – 13 Aralık 2010
(5)Bkz. www.uzumsen.org “Ulusal Bağcılık-Şarap Sempozyumu ve Sergisi”nde “Çiftçiler İçin Yeni Bir Bela; Sözleşmeli Üreticilik” adlı Adnan ÇOBANOĞLU’nun tebliği.
(6) Bkz. “Türkiye Ziraat Odaları Birliği 2008 yılı Süt Raporu”
(7) Bkz. 4572 sayılı, 01/06/2000 yılında kabul edilen “Tarım Satış Kooperatif ve Birlikleri Hakkında Kanun”
(8) Bkz. 4572 sayılı, 01/06/2000 yılında kabul edilen “Tarım Satış Kooperatif ve Birlikleri Hakkında Kanun”
(*)Sarıgöl Sempozyumu’nun ayrıntılı programını ve katılımcı listesini http://www.sarigolsempozyumu.com/ adresinden ulaşabilirsiniz.