Yunanistan’da yapılan seçimleri SyrIza’nın kazanması bir umut doğurdu. İspanya ve İtalya’da yapılacak seçimlerden de sol partilerin galip çıkması halinde neoliberal politikalarda bir kırılma yaşanması ve bu kırılmanın diğer ülkelere de sirayet etmesi umuluyor. Umuyoruz.
Neoliberal politikaların dünya genelindeki yıkıcı etkinliğini-etkilerini en azından sınırlayabilecek böyle bir dönüşüm elimizdeki tek umut.
Yoksa gidişat hiç iyi değil.
Dünya Sağlık Örgütü iklim krizinin 39 yeni bulaşıcı hastalık türü ortaya çıkardığını ve salgın hastalıkların insanlık tarihinde daha önce görülmemiş bir hızla yayıldığını belirtiyor. İnsan böyle bir uyarıyı anlamlandırmakta zorlanıyor. Öyleyse şunu düşünelim: 1918-1920 yılları arasında dünyayı kasıp kavuran ‘İspanyol gribi’ 100 milyon insanın ölümüne neden olmuştu. Dünya nüfusunun yüzde 6’sı 18 ay içinde tek bir hastalık nedeni ile yok oldu.
Başka sevimsiz durumlar da var. Çocukların sağlığını ilgilendiren dikkat çekici bir açıklama yapıldı geçen ay Amerika’da. Mevcut durumda bir değişiklik olmazsa 2025 yılına kadar ülkede yaşayan çocukların yarısının otistik olabileceği dile getirildi. Kuşkular glifosat isimli bir tarım zehri üzerinde toplanıyor. Anne sütlerinde bulunan glifosat kalıntısının içme sularında bulunan değerin 1600 katı olduğu açıklandı. Korkunç. Elimizde yeterli veri yok ama bizde de durumun pek farklı olduğunu sanmıyorum. Glifosat kullanımının 2001 yılından bu yana 11 kat artış gösterdiği ülkemiz, Amerikan tarzı gıda, beslenme ve sağlık politikalarının en sadık izleyicisi ve uygulayıcısı zira.
Nükleer silahların ilk kez üretildiği yıllarda atom fiziği ile uğraşan bilim insanlarının kıyametvârî bir felaketten ne kadar uzak olduğumuzu sembolik olarak gösterdikleri kıyamet saati (00.00) geçtiğimiz günlerde revize edildi. Üç yıl öncesine kadar kıyametten sadece 5 dakika uzaktaydık (23.55). Nükleer silahlara iklim değişikliğinin yarattığı tehdit de eklenince kıyametten sadece 2 dakika uzakta olduğumuz açıklandı. Bu uyarıcı açıklamadan sadece bir gün sonra Amerikan Senatosu iklim değişikliğinin bir vakıa olduğunu ama bunun nedeninin insani faaliyetler olarak görülmediğini açıkladı. Yani hiçbir şey değişmeyecek demeye getirdi.
Hayata değil ölüme yakın duran bir sistem bu.
Çocukların (zengin veya yoksul fark etmiyor) sağlığını bozan, geleceklerini ellerinden alan, müşterek alanlarımıza, kamu varlıklarına, birlikte hareket etme ve dayanışma duygumuza büyük bir hırsla saldıran bu sistemi kilitleyecek, işlemesini engelleyecek sert önermeleri daha yüksek bir sesle gündeme getirmeli. Mesela borçlar silinecek, hiç ödenmeyecek gibi; ya da isteyen herkese ev yapması için arazi verilecek insanlar meta -ve rant- yaratmaktan başka bir işe yaramayan imar planlarına mahkûm edilmeyecek (dünyadaki insanların dörtte üçü kendi yaptığı evlerde oturuyor zaten) gibi.
Ekonomi kilitlenir. Ama öyle olması da gerekli. Küresel ekonomi buna izin vermez mi? Kanımca ekonomi tam da küresel olduğu için derinleşme potansiyeli olan böyle bir krizi bertaraf etmek konusunda çok çaresiz kalacak. Sadece Yunanistan’ın bile, yeterince direnç gösterebilirse neoliberal politikalarda bir işleyiş bozukluğu yaratabileceğini düşünüyorum.
İnsanların aklına değil duygularına hitap eden politikalara daha çok ihtiyaç var. Ekonomik büyümeye değil küçülmeye, daha fazla üretmeye değil elde mevcut olanla idare etmeye, yeniye değil varolanı onarmaya ihtiyaç var. O zaman herkes için iyi bir hayat mümkün. Reel politika bunlara elvermezse; o zaman bekleyecek ve sonra hep birlikte reel politikaların ne kadar öldürücü olacağını göreceğiz. Beklemektense, ya oyunbozan olmalı ya da oyunun kurallarını değiştirmeli.
Kaynak : Birgün 30 Ocak 2015
#toprakonuryaşam