“İşçi sınıfının durumu sosyal hareketlenmelerin çıkış noktası ve gerçek tabanıdır… Sosyalist teorilere sağlam tabanlar yaratmak için proletaryanın durumunu bilmek gereklidir.” Friedrich Engels
Geçtiğimiz dönemde otoriteye karşı direnişin önemli özelliklerinden biri sol ideolojinin yokluğuydu. Bu dönemde Avrupa, Arap dünyası ve Amerika’da bile ekonomik krizi fakirlere bütçe kesintileri, işsizlik ve maaş kesintileri ile ödetmeye çalışan hükümetler önemli grevler ve protestolarla karşılaştı. Bu kesinlikle devam edecek. Marx’ın işaret ettiği gibi, kapitalist sistem beraberinde sınıfsal mücadeleyi getirir. Fakat bu durum sol mücadelenin saflarını sıklaştıracağını ve etkisinin artacağının garantisi değildir. Direniş sola yeni yapı taşları ekleneceğini kesinleştirmiyor.
İSPANYOL DİRENİŞİ
Bunun kanıtını, 15 Mayıs’ta Madrid’in merkezindeki Puerta del Sol meydanında başlayan ve polis Madrid ve Barselona kamplarına müdahalede bulunduktan sonra hızlıca tüm İspanya’ya yayılan en son eylem hareketinde görüyoruz. Bu eylemler direk olarak kapitalist sistemle yüzleşiyor; Puerta del Sol meydanında “barınma hakkı”, “İspanya ticari bir kuruluş değil, bizler köle değiliz.”, “biz mal değiliz.” yazılı olan pankartlarla. Ama eylemciler solu bypass etti. En son yapılan genel ve yerel seçimlerde, gençliğin büyük kızgınlık ve başkaldırı döneminde Sol Birliği ülke çapında yalnızca yüzde 1 oy elde etti. Açıkça görülüyor ki eylemciler sola baktılar ve onun içinde kendilerini bulamadılar.
İspanyol protestocuların çoğu öğrencilerden, genç işsizlerden ve riskli işçilerden oluşuyordu. Sol partiler de dahil olmak üzere tüm partileri uzak durmaları konusunda uyardılar. Herhangi bir politik altyapıya karşı olan bu muhalefet, oluşan genç hareketlerin bir özelliğidir. Geleneksel partiler ve sloganlar yerine, İspanyol protestocular enerjilerini Arap devrimlerinin doğallığından alıyorlar.
Uzmanlar İspanya’nın, Mübarek ve Bin Ali gibi diktatörlük olmadığını belirtti. Ancak jenerasyon içine sıkışmış ve siyasi bir tercihi olmaması iki hareketin de ortak noktası. İşsizliğe ve tasarruf politikalarına olan muhalefet hareketin çıkış noktasıydı ancak seçimlerin kaçınılmaz ve korkunç sonucu olan ya merkez sol Sosyalist Parti ya da merkez sağ Halk Partisi’nin başarısı İspanyol eylemlerini tetikledi. Tabii ki, bu İspanya’ya özgü değil: Avrupa’da demokrasi dışında tercihler benzerdir, farklı bir neo-liberalizm tercihi.
Bunun gibi, İspanya’daki fakirlik ve işsizlik Arap dünyasıyla karşılaştırılamaz. Ancak, Avrupa’nın zengin kesimlerindeki gençliğin ve mezunların büyük beklentilerinin kendi dinamikleri bulunuyor.
İş güvenliği ve toplumun hareket kabiliyeti ebeveynlerce garanti görülmüş olabilir ancak bu jenerasyon işsizlik ve güvensizlik gibi sorunlarla karşılaşıyor. İspanya’daki iş durumu genel olarak umutsuz: bütün İspanyol iş gücünün yüzde yirmi biri işsiz durumda, bu Batı Avrupa’nın en büyük puanı ve 25 yaş altı için yüzde 43.4’e çıkıyor. Bu veriler iş arayan öğrencileri kapsamıyor bile.
ARKADA KALAN SOL
Eğer problem özellikle İspanya’da şiddetliyse, Avrupa’yla karşılaştırılabilinir. İtalya’da, genç işsizlik ulusal çapta yüzde 29, fakir güney kesiminde İspanya’daki rakamlara ulaşıyor. İrlanda Cumhuriyetinde, yüzde 25e yaklaşıyor. Birleşik Krallık’da bile 25 yaş altı yurttaşların arasında rakamlar yüzde 20’yi geçiyor.
İşsizlik ve özelleştirmeler kriz boyunca hızla arttı, ancak siyasi söylemler neo liberalizmin çerçevesi dışına çıkabilmiş değil. Avrupa, umutsuzca yeni bir sola ihtiyaç duyuyor. Solun gerçek bir muhalefet yapmasına ihtiyaç duyuyor, hem sokaklarda hem de işyerlerinde. Almanya, İrlanda ve Portekiz gibi istisnalar dışında durum gerçekten berbat.
Fransa’daki Yeni Antikapitalist Parti büyük bir gürültüyle çıkış yaptı, diğer sol tarafından gölgede bırakıldı ve birleşme başvurularını ret ediyor. İtalya’da radikal sol dağınık durumda ve direniş onları bypass ediyor. İngiltere’de de durum iyiye gitmiyor, sekter karşıtlıkların tasarruf paketlerine karşı yürütülen mücadelede tekrar ortaya çıkıyor ve Mayıs seçimlerinde İngiltere ve İskoçya’da çok kötü seçim sonuçları elde ettiler. Emeğin tekrar yükselmesi umutları bile İskoçya’nın merkezi bölgelerinde başarısızlığa ulaştı.
Direniş için az isteklilik yok: İngiltere’de, öğrenci hareketi yüz binleri harekete geçirdi ve yarım milyon insan 26 Mart’taki TUC yürüyüşlerine katıldı. Sorun, yönlendirme sorunu ve solun halkın öfkesini temsil edememesinde. İnsanlar kendilerini solun bir parçası görmüyor ve bu da solun direnişin bir parçası olmasını engelliyor, daha çok dışarıdan müdahale etmeye çalışan bir yapı gibi gözüküyor. Bir çok genç eylemci solun eylemleri büyütmek yerine kendine katmaya çalıştığını belirtiyor. İngiltere’nin büyük bölümlerinde ve büyük eylemlerinde sol çok açıkça ortada gözükmüyor. Bu kaygılar, saygıyla yerine ulaştırılmalı.
Bugünle karşılaştırılabilecek son küresel toplumsal hareketlenmeler 1968 hareketidir. Sol, o dönemde büyümeyi başardı çünkü kendisini hareketin içine sokabilmişti: ilk adım savaşanların yanına kendisini koyabilmesiydi. Ancak o zaman sosyalizm ve komünizmin yanlışları ya da doğruları hakkında bir diyalog geliştirilmişti. Sol, birleşik hareketlere şart koşamaz; ezilenlerin yanında sürekli olarak savaşmalıyız ki onların desteğini alabilelim.
YAPISAL AYARLAMALAR
70’lerin artılarından ders çıkarırken, sol aynı zamanda işsizlikle ilgili yeni realiteleri de karşısına almalıdır. Batı’nın işçi sınıfı yapısal bir ayarlama geçirmiştir. İstikrarsız iş hayatı 40 yaş altındaki bütün Güney Avrupalı’ların iyi bildiği bir gerçek. Bu durgunluk, İngiltere’deki 2 milyon işçinin part – time çalışmasına neden oldu, genelde istekleri dışında, bir çok kayıpla. Part – time işçileri şimdi iş gücünün dörtte birini oluşturuyor. Şu an, İngiltere’de ajanslarda çalışan bir buçuk milyon insan var: 2006’dan beri bu sayı iki katına çıktı. Japonya’dan sonra, İngiltere dünyada en fazla işsizlik ajansına sahip olan ülke. Günlük işler ve parasız emek (stajlar ve iş tecrübesi gibi) gayet yaygın durumda. Medyadan perakende satış devlerine kadar büyük bir yelpazede durum bu şekilde.
Sendikalar İspanya’nın iş gücünün sadece yüzde on dokuzunu örgütleyebilmiş durumda ve İngiltere’yle karşılaştırıldığında bu çok az bir rakam. İngiliz özel sektöründe sendika üyeliği altıda bir ve İspanya’yla karşılaştırılabilinir. Kamu sektörünün yarısından fazlası sendikasız.
Görünüyor ki, sendikaların mücadele gücünü üye sayılarından göremeyiz. İngiltere’nin işçi sınıfı tarihine bakıldığında, en militan eylemler genelde en örgütlü iş kolundan çıkmıyor.
Yeni Sendikacılık, Büyük Rahatsızlık, 1930ların grev dalgaları ve de beyaz yakalıların ve kamu görevlilerin 1970lerdeki mücadelesinin ani yükselişi daha önce örgütlü olmayan ve göz önüne alınmayan sektörlerde çalışanlara ajitasyonla başladı. Yaklaşık olarak 200.000 sendika temsilcisi bulunuyor ancak bunlar genelde kişisel davalarda harcanıyor. Zayıf toplu görüşmeler ve yıllarca süren neo liberal hükümetlerle birliktelik büyük bir pasiflik yarattı ve bu aşılmalıdır.
Bazı sendika liderleri, örneğin Len Mccluskey ve Mark Serwotka, bu tehlikenin farkına vardı ve UK UNCUT ve Direniş Koalisyonu gibi siyasi eylemlerle bağlantı kurmaya çalışıyor ve böylelikle daha genç ve aktif olan sendika temsilcisi ve üyeleri kazanmayı umuyor. Diğerleri, örneğin Dave Prentis ve Paul Kenny, hala İşçi Partisi’nin iktidara geri dönmesini bekliyor, yerelde ve ulusal çapta.
DEĞİŞEN ZAMANLAR, DEĞİŞEN STRATEJİ
Kıta Avrupası’ndan çıkarılacak dersler, burada bir çok ülke birleşik grev deneyimleri gerçekleştirdi, Con-Dem’lere karşı mücadelede paha biçilmez yararlar sağlayacaktır. Şu ana kadar, Avrupa’daki genel grevler bir günlük tecrübelerle sınırlı kaldı, tabii burada geçen sonbaharda Fransa’daki militan azınlığın devamlı grevi yaymaya çalışması ve sendika liderlerinin çabasıyla başarısız olması istisnası dışında. Yapılan bir çok genel grevin öncüsü sendikalar değil, öğrenciler, genç işsizler ve iş güvenliği olmayan işçilerdi. Portekiz’de, özel sektörde örgütlülük ve güven azdı ancak onlar köprülerde barikat kurarak ulaşımı engelledi ve büyük destek kazandı.
İngiltere için 30 Haziran’da örgütlenecek olan ve kamu sektörünün başını çektiği grev hareket için hoş karşılanan bir gelişmedir. Grevin gerçekleşmesi için her şey yapılmalıdır, o günü direniş festivaline dönüştürmek için her şey. Umuyorum ki genel grev için, bu bir adım olacaktır.
Ancak bu sadece bir günlük bir grev. En büyük sendikalar – Unison, Unite ve GMB, bu greve katılmıyor, ve özel sektör bu grevde değil. Tory ve Lib Dem Sendikalarının özel ve kamu sektöründeki işçilerle oynamasının önüne geçilmelidir ancak sadece kamu sektörüne yönelmek bu problemi çözemez. Ne yazık ki, sendikalar içinde varlık gösteren sol sadece kamu sektörüyle sınırlı.
Bu sektörlerle birlikte, davranış değişimini desteklemeliyiz. Kamu sektöründe kadrolu çalışan işçiler geçici ve yarı zamanlı iş arkadaşlarıyla aralarındaki bariyeri kaldırmalıdır ki bu büyük bir cesaret gerektirir çünkü Con-Dems işçileri bir birine düşürmeye çalışıyor.
Sendika makinesi, tasarrufa karşı efektif bir güç olması için, istikrarsız iş alımını ve iş gücünün tabakalaşmasını dürüst ve açık yürekli bir şekilde karşısına almalıdır.30 Haziran’ da, NUT’ un saygınları hoca, hatta asistan tedarik etme konusuna ne diyecek? UCU, bunu kadrolu hoca sayısına gelen retler ile nasıl ilişkilendirecek? “Agency” çalışanları greve giderse bu yüzden sigortalılar kurban edilmeyecek veya cezalandırılmayacak mı?
Cameron ve Cleff, organize bir direnişten korkuyorlar. Egemen sınıf, kesintileri uygulamanın iş gücünün bölünmesine bağlı olduğunu biliyor. Sol, birlik ve dayanışma mesajı olarak buna karşı kendi çözümlerini dayatmaya çalışmalıdır. Fakat, bu Sol için bazı yaklaşımların değişmesini gerektirecektir: resmi yolları direnişle birlikte özel gücü kapsayan kamu sendikalarıyla aranın biraz açılması ve gençler, öğrenciler, istikrarsız ve dağınık ya da zor bela organize olabilmiş özel sektör çalışanları arasında girişken bir bağ kurmaktır. Birleşik Krallık’taki öncülerimizin de fark ettiği ve Avrupa kıtasındaki müttefiklerimizin kavramaya başladığı gibi başarılı bir sosyal hareket dağınık olanı organize etmeye bağlıdır.
*Chris Bambery İrlanda’nın Devamlı Devrimi’nin yazarı ve “Gramsci’ye İsyancının El Kitabı”nın yazarı. Yazar aynı zamanda Uluslararası Sosyalist Grubu üyesidir.
Counterfire.org’dan çeviren: Cenk Alaçam
Kaynak : Birgün – 9 Temmuz 2011