Seçim öncesinde çeşitli siyasi partilerin tarım üzerine vaadlerini değerlendiriyoruz.
Burada temel çıkış noktamız özellikle Çiftçi-Sen’in bu konuda yaratmış oluğu birikim.
Kabaca “düzen partileri” olarak nitelenebilecek partileri bir biçimde irdeledikten sonra sosyalist solun bu konuda ne dediğini tekrar ele almak gereği ortaya çıktı.
Seçim bildirgesi olanları, seçim bildirgelerinde, olmayanları da programlarına bakarak değerlendirmeye çalışacağız.
TKP
Bugün sosyalist solun iddialı yasal partisi TKP. Bu nedenle öncelik onun. “Etimize, sütümüze göz koyanlara BOYUN EĞME!” başlıklı bildirisine bakıyoruz.
“Ülkemizde eline geçirdiği tüm kamu kuruluşlarını babalar gibi satan, memleketimizi her gün daha fazla dışa bağımlı hale getiren AKP’nin ekonomi politikaları hayvancılığı bitmenin eşiğine getirdi.”
“AKP, gerek süt politikasıyla gerekse et politikasıyla üreticinin, çiftçinin yanında olmadığını göstermiştir.”
Saptamaları yapılan metinde daha sonra :
“Unutmayalım ki, Tarım ve hayvancılıktaki felaketini durdurabilecek tek güç boyun eğmeyen bir halktır!
Güçlü bir TKP’nin olduğu Türkiye’de hayvan yetiştiricimizi koyun yerine koyup, süt fiyatlarını keyiflerince düşüremezler.”
deniliyor ve TKP’ye oy isteniyor.
Hemen her konuda olduğu gibi, TKP sorunların çözümü için hangi yöntemleri uygulayacağını kendisine saklıyor. “Hele bir iktidara gelelim, hallederiz” diyor. Bu yüzden bir seçim bildirgesinde, bir cümleyle de olsa berrak bir ifade ortada yok.
EMEP
EMEP Blok’u desteklese de bazı illerde seçime giriyor.
EMEP, konuyu biraz daha ciddiye almış anlaşılan. Konuyu saptayan cümle şöyle:
“Topraksız köylü açlık sınırında tarım işçiliğine mahkûm. Küçük üretici köylü ürününü maliyetine bile satamıyor. Narenciye, kayısı, fındık, çay, üzüm ve diğer ürünler para etmiyor. Taban fiyatı kaldırıldı, üretici tefeciye esir edildi. Emperyalist tekellerin buyurduğunu harfiyen yerine getiren hükümet kotalar koyarak, tütünü, şeker pancarını yasaklayarak küçük üreticiyi canından bezdirdi. Destek alımları yapılmaz oldu. Karşılıksız ya da düşük faizli kredi verilmiyor. Tarım da hayvancılık da bitirildi. Et fiyatları daha da arttı. Üreticisini desteklemek yerine ithalatla yerli ve yabancı tekelleri destekleyen bir hükümet var. Köylü çaresizlik içinde göç edip kent yoksullarına katılırken, hükümet tarım ve hayvancılıkta çare olarak ithalatı gösteriyor. Neredeyse her ürün ithal edilirken, çiftçi mazot alacak para bulamamaktadır.”
Çözüm olarak ise şöyle bir bölüm var:
“Kaynak da Var, Bilgi Birikimimiz de…
Devlet ve belediye olanaklarının peşkeş çekilmesini, yolsuzlukla savurganlığı, lüks ve sefahati önleyerek yaratacağımız kaynaklar yetecektir. Tarım ve hayvancılık üretimini ayakları üzerine dikerek, bu alanda ithalatla çarçur edilen kaynaklarımızı yenileyebiliriz. Kapatılan verimli petrol, bor ve diğer maden yataklarını değerlendirerek yeni kaynaklar yaratabiliriz.”
EMEP’te, TKP gibi sorunun çözümünü kendi iktidarına bağlıyor. Maalesef, tarımdaki sorunların çözümünü görmemiz için EMEP’in tek başına iktidar olmasını bekleyeceğiz.
ÖDP
ÖDP seçime giremiyor. ÖDP’nin programından ilgili bölümü buraya koyuyoruz.:
“TARIMDA TAHRİBATA SON!
Kırsal nüfusun refaha kavuşturulması, bölgeler arası eşitsizliklerin giderilmesi ve iç göçlerin yavaşlatılması için neo liberal ekonomi politikalarından ağır darbe yiyen tarım, hayvancılık, balıkçılık ve ormancılık sektörleri yeniden yapılandırılmalıdır. Tarımsal alana yönelik İMF, DB ve DTÖ ile yapılan anlaşmalar iptal edilmeli, bağımsız, demokratik ve sosyal bir tarım programının uygulanmasına geçilmelidir.
Tarım sektörüne yönelik uygulanacak politikalar, doğal kaynakların sürdürülebilirliğini, küçük çiftçi üretimini, toprağı, suyu, biyo-çeşitliliği, canlı yaşamın bütünlüğünü gözetmelidir.
Kadınlar başta olmak üzere tarım üreticilerini üretim zincirinin her halkasında söz ve karar sahibi yapan, toprağın çok parçalı yapısını ortadan kaldıran, ‘işleyene toprak‘ ilkesini temel alan, yoksul köylülerin taleplerini gözeten bir tarım ve toprak reformu yapılmalıdır.
Demokratik planlama çerçevesinde, tarım üreticilerinin ve tüketici örgütlerinin aktif katılımıyla etkin bir tarımsal üretim planlaması gerçekleştirilmelidir…..”
Bu ayrıntılı ve kapsamlı program sosyalist sol içinde en kapsamlı, belirgin, hedefi vuran özelliğiyle dikkat çekiyor.
***P (Yaşadığımız Vatan Dergisi Çevresi)
***P elbette seçime girmiyor. Bununla birlikte çalışmamızın eksiksiz olması için onun da programının ilgili bölümünü aktarıyoruz:
“Devrimci Halk İktidarı, çarpık kapitalizmin getirdiği olumsuzlukları tasfiye etmek ve ülke ekonomisini kenid kendisine yetecek bir iç bütünlüğe kavuşturmak için ağır sanayi temelinde sanayii gelişirir, tarımı modernleştirerek sanayiye girdi olacak şekilde örgütler. Gelir düzeylerini gözeten tam adaletli bir vergi sistemi oluşturarak elde edilen ulusal değeri halkın mutluluğu ve refahı için kullanır. Sömürüyü yok edecek, nihai kurtuluşu gerçekleştirecek sosyalist ekonominin temelini atar, koşulların uygun olduğu alanlarda sosyalist girişimleri başlatır.
….
b- TARIM VE HAYVANCILIK
1- Büyük toprak sahiplerinin mülkiyeti altında bulunan tüm topraklar ve diğer üretim araçlarına el konulacak (toprak büyüklüğü o günkü somut duruma göre belirnecektir), feodal kalıntılar tümden tasfiye edilecektir.
2- Topraksız ve az topraklı köylülere ihtiyaçlarına göre toprak mülkiyetinin ulusal niteliği kaldırılmadan toprak dağıtılacak, geniş bir toprak ve tarım reformu uygulanacaktır.
3- Kapitalist tarım işletme ve çiftliklerine el konulacak, bunlar denetim altında tutulacak büyük tarımsal üniteler olarak düzenlenecektir. Kır proletaryasının denetimi altında bulunan bu büyük tarımsal üniteler giderek sosyalist üretime yöneleceklerdir.
4- Toprak dağıtımı ve kollektif üretimin örgütlendirilmesi yanyana yürüyecektir. Köylülerin çeşitli kollektif üretim ünitelerinde yer almaları özendirilecektir.
5- Devrimci Halk İktidarı tarafından dağıtılan topraklar alınıp satılamayacak, başkasına devredilemeyecektir.
6- Yarıcılık, kiracılık kaldırılacak, bu topraklar işleyene verilecektir.
7- Köylülerin büyük toprak sahiplerine, bankacılara ve tefecilere olan ipotekleri kaldıracak, borçları silinecektir.
8- Tarımın modernleştirilmesi ve verimin arttırılması için, kollektif kullanıma sunulmuş tarım makine parklarının oluşturulması hedeflenecek, kredi ve tarımsal girdiler (gübre, tohum, ilaç vb.) ucuza sağlanacak, taban fiyat politikaları, halkın katılımı sağlanarak, ürünün gerçek değeri gözönüne alınarak saptanacak, altyapı hizmetleri devlet tarafından gerçekleştirilecektir.
9- Verimsiz kıraç topraklar ıslah edilerek ekilebilir alanlar haline getirilmesi için özel projeler geliştirilecek ve uygulanacaktır.
10- Büyük toprak sahiplerinin, kapitalistlerin hayvanlarına ve otlaklarına el konulacak ve bunlar büyük tarım ünitelerinde değerlendirilecektir.
11- Hayvancılık alanında yetiştiricilik ve üretim yapan küçük üreticiler yem, otlak ve damızlık konusunda desteklenecek, kollektif üniteler içinde örgütlenmeleri teşvik edilecektir.”
Bu metnin esas problemli yeri :”tarımı modernleştirerek sanayiye girdi olacak şekilde örgütler”. Bu bizim açımızdan kabul edilemez. Böyle bir ekonominin “sosyalist” bir ekonomi olup olamayacağı bile bugün (artık) tartışmalıdır.
Bunun dışında ***P konuyu bir devrim sorunu olarak görüyor. Burada elbette işaret edilen “siyasi iktidarın ele geçirilmesi”. İktidar ele geçirilmezden önce ve sonra tarım kesiminin özgül bir örgütlenme ve mücadele alanı olup olmadığını anlayamıyoruz. Yani “iktidarın ele geçirilişi” her şeyi kendiliğinden çözecek midir? Yoksa çiftçi ve köylülerin mücadelesinin ileri bir aşaması, iktidara el koydukları ve devrimci programlarını daha az engelle sürdürmeleri devrimin kendisi midir?
Elbette bu halde; devrimci iktidar; küçük üretime, GDO’ya, endüstriyel tarıma nasıl bakacaktır. Bunları öğrenme şansımız bulunmamaktadır.
Hele köylülüğün, işçi sınıf ve şehirler lehine tasfiyesinin devrimci bir girişim olacağını en azından “şüpheyle” karşıladığımı belirtmem lazım.
İşçi Partisi
- Mükemmel ve çok yönlü bir program. Biraz 1960’lardan kaldığı naftalin kokusundan anlaşılıyor, ama ne olursa olsun, o dönemin devrimci atmosferinin kokusu sinmiş üzerine.
“….
- Tarıma Destek ve Eğitim
Tarımda hedef, köylüyü efendi kılmak; her tür bağımlılığa son vermek, Türkiye’yi beslenme, giyim, gübre, tohum ve damızlıkta yeniden kendine yeterli bir ülke haline getirmek; üreticinin hayat düzeyini yükseltmek ve dışsatıma azami katkı sağlamaktır. Bu amaçlarla Avrupa Birliği, IMF, Dünya Ticaret Örgütü ve benzeri örgütlerin dayatmaları reddedilecek ve tarım desteklenecektir. ,,,Tarım üreticisinin emeğinin karşılığını alması ve tüketicinin uygun fiyatlarla gıdaya ulaşması için, kamu eliyle ve kooperatifler aracılığıyla etkin ve iyi işleyen bir pazarlama sistemi örgütlenecektir.
….,
Tarımda biyoteknoloji veya benzeri yöntemlerle üretim, sadece sınırlı ve korunmuş alanlarda, devlet denetimindeki millî şirketler eliyle yapılacaktır. ,,,,
….
38. Ortaçağ Kalıntılarının Temizlenmesi İçin Toprak Reformu
…. toprak reformu yapılacaktır. …39. 2b Alanları Orman Köylüsüne ve Halka
….….”
Evet bu haliyle, İP programı en “köylücü” program görünüyor. Yalnız “ Tarımda biyoteknoloji veya benzeri yöntemlerle üretim” meselesi biraz GDO’yu çağrıştırıyor ama neyse. İP köylülüğü tasfiye etmek istemiyor. Bu konuda diğer sosyalist gruplarla ayrılıyor.
İP tek başına iktidara geldiğinde bunları daha çok göreceğiz, ama “milli şirketler” vs konusunda hayal kırıklığına uğrayacakları konusunu söylemeden geçemeyeceğim.
EDP
“27. Küçük ve orta ölçekli üreticilerin haklarını korumak, ürünlerini değerlendirmek ve üretimlerini artırmak için kooperatif biçiminde örgütlenmeleri dahil, tüm yeniden yapılanma ihtiyaçlarını teşvik edeceğiz.
- Kırsal yerleşim alanlarını ekonomik, toplumsal ve fiziksel olarak geliştireceğiz; tarımda, hayvancılıkta ve balıkçılıkta üretimi teşvik edeceğiz ve bu alanlarda bilişim teknolojilerinin uygulanmasını ve yaygınlaşmasını sağlayacağız.”
TARIM REFORMU YAPACAĞIZ!
32. Tarımda bir yandan güçlü, arazisi bütün, örgütlü, pazar koşulları içinde rekabet edebilen işletmelerin oluşmasını sağlayacak, bir yandan da güçlü bir kooperatifleşme hareketini destekleyeceğiz.
33. Çiftçileri, sübvansiyonlu dünya ürün fiyatları karşısında koruyacak ve destekleyeceğiz. Ürün fiyatlarının maliyet, kar ve insanca yaşama paylarının eklenerek tespit edilmesini sağlayacağız.
34. Çiftçilerin, üretim yaparken başta toprak, su ve tohum olmak üzere yararlandıkları ve kullandıkları kaynak ve girdileri ile küçük aile işletmelerinin doğayla uyumlu sürdürülebilir tarım tarzını destekleyeceğiz.
35. Bölgesel eşitsizlikleri de gözeten bir noktadan, yerel dinamiklerle işlenmiş nihai ürünler yaratmaya öncelik vereceğiz. Genetiği değiştirilmiş tohumlara karşı yerel tohum kullanımını teşvik edecek ve savunacağız.
36. Yerel tarıma dayalı sanayi girişimlerine proje ve yatırım kredi teşvikleri sağlayacağız.
- Var olan Ziraat Odaları, Birlikler, Dernekler ve Kooperatif türü örgütlerin katılımcı ve demokratik yapılara kavuşmalarını ve güçlenmelerini sağlarken, çiftçi sendikaları gibi yeni örgütlenmelerin de önlerini yasal olarak açacağız.”
EDP programı (haliyle) ÖDP programından esintiler taşıyor, ama o kadar. Mesela ÖDP programında “tarımsal alana yönelik İMF, DB ve DTÖ ile yapılan anlaşmalar iptal edilmeli, bağımsız, demokratik ve sosyal bir tarım programının uygulanmasına geçilmelidir.” deniliyordu. EDP programında ise neo-liberal anlayışla bu anlamda hesaplaşma görülmüyor. Devrimci bir programdan çok “pansuman” önlemler öneren, sosyal-demokrat bir anlayış göze çarpıyor.
SDP
“· Tarım emekçilerinin ücretlerinin yaşam koşullarına uygun olarak enflasyon oranında arttırılması, sendika kurma ve diğer sosyal güvenlik haklarının tanınması,
Emperyalist finans ve ticaret örgütlerinin dayatmasıyla tarımın devlet desteği kaldırılarak serbest piyasa koşullarına ve çokuluslu şirketlerin egemenliğindeki uluslararası rekabet koşullarına bırakılarak tahrip edilmesine karşı mücadele edilmesi,
· Toprağın emekçi köylülerin hakkı olması gerektiğinin kabuluyle, emekçi köylü örgütlerinin öncülüğünde köklü bir toprak reformunun gerçekleştirilmesi, küçük üreticilerin korunması amacıyla tarım kooperatiflerinin güçlendirilmesi, demokratikleştirilmesi,”
Bunlar da genel geçer sosyalist talepler denilebilir. Burada aktüel konulara hemen hiç değinilmemesi büyük bir handikap oluyor. Konuya hiç çalışmadıkları anlaşılıyor. Bu haliyle köylü ve çiftçilerden nasıl oy alacakları anlaşılır değil. İktidara gelmelerini ve söz konusu sorunları çözmelerini bekleyeceğiz.
ESP
“Toprak Sorununun Çözümü ve Emekçi Köylülüğün Durumunun Düzeltilmesi
Topraksız köylülüğün toprak sorunu çözülecek, küçük ve orta köylülüğün toprakları üzerindeki her tür ipotek kaldırılarak, tefecilere, bankalara, ağalara vb. borçları iptal edilecek, tarım yapılan topraklar, tarım dışı araziler, meralar, ormanlar, Anayasa’da tüm toplumun zenginliği olarak yer bulacaktır.
Gerek IMF, Dünya Bankası gibi emperyalist uluslararası kuruluşların emekçi tarımını yıkıma uğratan politikalarına, gerekse de emperyalist ve işbirlikçi tekellerin kasalarını dolduracak biçimde mazot, gübre, ilaç, tohumluk, elektrik, su gibi zorunlu tarım girdilerini aşırı pahalılaştıran devlet politikalarına son verilecektir. Emekçi köylüler, üretim ve ticaret kooperatifleri yoluyla örgütlenmeleri, haklarını savunmaları için teşvik edilecektir.
Kadınların durumundan başlayarak, kırın kültürel geriliğine son vermek için tüm önlemler alınacak, yoksul köylülüğün yaşam düzeyinin yükseltilmesi politikası izlenecektir.
Hayvancılığın geliştirilmesi ve desteklenmesinin sağlanacaktır, Hayvan hastalıklarıyla mücadele için hayvan üreticilerinin bilinçlendirilecek ve veteriner hekimlik hizmetleri yaygınlaştırılacaktır.”
ESP konuya bir ölçüde vakıf. Biraz geçmişte kalan “toprak sorunu” diye başlayıp, IMF ve Dünya Bankası politikalarına değiniliyor. Sanırım bu konularda biraz daha okurlarsa daha açık bir program geliştirmeleri mümkün.
HALKEVLERİ
Halkevleri bir dernek ama kabul etmek gerekir ki, aynı zamanda hatırı sayılır bir siyasi güç.
O çevrenin bu konuda yazdığı bir taslak yazını paylaşıyoruz:
1 – Dünya Ticaret Örgütü’nün tarım ve kırsal yaşam üzerinde genel düzenleyici işlem yapma yetkisi reddedilmelidir.
2 – Buna koşut biçimde, IMF ve Dünya Bankası’nın, genelde Türkiye’nin, özelde tarım ve kırsal yaşamın üzerinden elini çekmesi sağlanmalıdır. Bu yapı, başta kadın emeği olmak üzere, giderek boyutu artan bir sömürü ilişkisi yaratmaktadır.
3 – Avrupa Birliği Ortak Tarım Politikası şirket tarımını tahrik etmekte ve yaygınlaştırmaktadır. Çevre üzerinde emperyal sömürü ilişkisi kurgulayıcı AB tarım müktesebatının reddi sağlanmadan, Türkiye’de emek yapılarına yararlı bir tarım düzeni kurgulanamaz.
4 – Türkiye’nin tarım sektörünü piyasalaştıran neoliberal yasalar acilen ortadan kaldırılmalı, yaşama emekten yana müdahil olan tarım yasaları yürürlüğe sokulmalıdır.
5 – Tarımsal yükseköğretimin, üretici ile mühendisin bağımsız bir tarım modeli altında dayanışma içinde çalışacağı bir zemin yaratmak üzere yeniden yapılandırılması sağlanmalıdır.
6 – Planlamacı, yatırımcı, mühendis ile köylünün omuz omuza çalışacağı bir zemin üzerinde, üretimi yeniden organize eden; üreticiden tüketiciye doğrudan bir beslenme zinciri kuran, emeğin dayanışmasıyla yükselecek yeni bir mücadele yapısı, Türkiye tarımı ve kırsalın en acil gereksinimidir.
Bu mücadele hattının tarafları kır emekçileri, kadınlar, erkekler, çocuklar, kendini doğanın efendisi olarak değil doğanın bir parçası olarak gören herkes, topraksızlar, gezici ve geçici tarım işçileri, köylüler, kentliler, tüketicilerdir, yani bizleriz.
Tarım meselesinin anlaşılmaya çalışıldığına dair bir iyi niyet seziliyor. Elbette sosyalist bir iktidar, sosyalist bir devrim hedefleniyor bu çevre tarafından da. ÖDP’den sonra konuya en azından başlıkları itibariyle en doğru yaklaşımı burada görüyoruz.
Evet, belli başlı sosyalist parti, çevre ve örgütlerin en ele gelenleri buraya almaya çalıştım. Tarım konusunda seçim bildirgelerinde ya da programlarında rastladığım bilgiler bunlar. Elbette ele aldığım kaynaklar, internet üzerinden bulabildiğim kaynaklar. Bu yüzden bir yanılgım varsa şimdiden özür dilerim ve hata veya eksikliğimi gidermeye hazırım.
Türkiye sosyalist solu kendisine bu kadar haksızlık yapmamalı. Tarım konusunda sıkı bir çalışma yapmak, yeni sorunları öğrenmek, tartışmak, çözüm yolları konusunda farklılaşılsa bile öneriler getirmek gerekli. Son kırk yılın birikimi bu olmamalı.