Her belediye yaptığı icraatları zaman zaman gazete ilanlarıyla, kendi çıkarttığı dergi ve gazetelerle, afişlerle, bilboardlarda kamuoyuyla paylaşmaya çalışır. Ne kadar güzel işler yaptığının propagandasını yapar. İzmir Büyükşehir Belediyesi de benzeri yöntemleri izlemekte. İzmir Büyükşehir Belediyesi de Ekim ayı içinde okul sütü dağıtırken, park ve bahçeleri çiçeklerle donatırken İzmir’deki üretici kooperatiflerinden alışveriş yaptığını, aracı kullanmadığını kamuoyuyla paylaşmak için İzmir’deki bazı otobüs duraklarını reklamlarla donattı.
Tanıtım ilanlarında elinde süt tutan bir çocuk veya elinde bir tutam bahçe çiçeği bulunan genç kız görüntüsü ilk başta insana oldukça sıcak gelmekte.
Küçük üretici kooperatiflerinin iflasa sürüklendiği, Tarım Satış Kooperatifi Birlikleri’nin yok edilmeye çalışıldığı, köy tüzel kişiliğine ait otlak ve meralara rahatça el konulabilmesi, tarım arazilerinin rahatça talan edilebilmesi için Büyükşehir Yasası’nın bile değiştirildiği, şirket tarımcılığını geliştirmek için teşviklerin verildiği, hükümetin ”okul sütü projesi” adıyla gıda şirketlerinden milyonlarca liralık süt alımını yaptığı ve uygulanan tarım politikaları ile küçük üreticilerin yok edilmeye çalışıldığı bir ülkede bir yerel yönetimin gıda ve tarım şirketleri yerine, küçük üreticilerin kooperatiflerini desteklemesi ve onlardan alışveriş yapması, elbette takdir edilmesi gereken bir davranış.
Ancak İzmir Büyükşehir Belediyesi’nin afişinde öne çıkartılan slogan ise “kaş yapayım derken, göz çıkartma” olmuş. İzmir Büyükşehir Belediyesi’nin afişte belirttiği işle tezat oluşturmuş. Afişlerde ”Sözleşmeli Üretim Modeli ile hem üretici hem de İzmir kazanıyor” yazmaktaydı. Acaba sözleşmeli üretim modelinin anlamı gerçekten öyle mi? Hem üreticiye hem de İzmirliye mi kazandırıyor? Yoksa hem üreticiye hem de İzmirliye kazandıran şey İzmir Büyükşehir Belediyesi’nin bu ürünleri şirketlerden değil doğrudan üretici örgütlerinden alması mı?
Afişteki cümleyi okuyanlar Sözleşmeli Üretim Modelinin ne olduğunu bilmeden iyi bir şeymiş gibi algılamaya başlıyorlar. Bilmiyorlar ki; uygulanan tarım politikalarında küçük üreticiyi tasfiye etmenin, şirket tarımını yaygınlaştırmanın bir aracı olarak, “Sözleşmeli üretim modeli” geliştirilmeye çalışılmıştır. İlk başlarda çiftçilere sözleşmeli üretim “cazip” gelmiş, pazarlama sorunlarını çözdüklerini düşünmüşlerdir. Şirketler ise üreticiyle toplu pazarlık ve sözleşmeler yapma yerine pazarlık yapmadan sadece kendi koşullarını dayatarak tek tek sözleşmeler yapmayı yeğlemişler. Üreticiyi kendi uzman elemanlarıyla denetlemişler ve başlangıçta belirsiz olan birçok kez de ürünün tesliminden sonra belirlenecek olan fiyatlar üzerinden ürünleri satın almışlardır. Neoliberal tarım politikalarının temel taşlarından birisi olan bir modeli böyle oturtmaya çalışmışlardır.
Sözleşmeli üretim modeli elbette ki yeni bir üretim modeli değildir. Dünya’da 1800’lü yılların sonlarından beri uygulanmaktadır. İlk defa Japonlar Taiwan’da şeker üretimi için kullanmışlar. 20.yüzyıl başlarında da Orta Amerika’da muz üretimi için kullanılmış bir yöntemdir. Türkiye’de de sözleşmeli üretimin ilk uygulamaları Tarımsal KİT’lerde (aynı İzmir Büyükşehir Belediyesi’nin yaptığı gibi bazı tarımsal üretimleri desteklemek için) yapılmıştır. 1965’te Tarım İşletmeleri Genel Müdürlüğü (TİGEM) tarafından hububat tohumluğu üretiminde ve Türkiye Şeker Fabrikaları (TŞFAŞ) tarafından da şeker pancarı üretiminde başlatılmıştır. Türkiye’de özel sektörün ilk sözleşmeli üretime geçişi ise 1970’li yıllarda salçalık domates üretimi ile başlamıştır.
Herhangi bir tarımsal ürün çeşidinin tümünün sözleşme ile üretilmesi ise 2002 yılında tütün üretimini yok etmek için çıkartılan “Tütün Yasası” ile olmuştur. Sözleşme ile şirketlere bağlanan köylü, artık bilinen anlamda “köylü” değildir. İşvereni gıda ticaretiyle uğraşanlar olan, malı ile birlikte işgücünü de kiraya veren “marabalar/ırgatlar” haline gelmeye başlarlar.
Bu üretim tarzıyla üretici giderek alıcıya daha bağımlı hale gelir. Toprağını ve kendi tarımsal bilgeliğini kullanma konusundaki bütün tasarrufu şirketlere geçer. Kendi toprağına ne ekeceği, hangi tohumu kullanacağı, ne tür ilaçlar ve ne tür gübre kullanacağı vb. haklarını artık sözleşme yaptığı şirketlere devretmiş olur. Şirketler artık sadece satın aldıkları ürünlerin tasarruf hakkını (bekletme, depolama, istediği pazara götürme vb.) değil, toprağın tasarruf hakkını da çiftçilerin ellerinden almış olurlar.
Çiftçiler sözleşme imzaladıkları şirketlere öylesine bağımlı hale gelirler ki, kullanacakları ilaçları bile ilaç bayilerinden satın almaları engellenir. Şirketler üreticilere kendileri ilaç pazarlarlar. Bu durum yerel ilaç bayilerinin zaman içinde iflasına yol açar, böylelikle de hem Ziraat Mühendisleri’nin bağımsız iş yapabilme olanakları ellerinden alınır, hem de sözleşmeli üretim yapmak istemeyen çiftçilerin üretimlerini devam ettirebilmeleri için gerekli ilaçları bulma olanakları yok edilmiş olur. Bu nedenle sözleşmeli üretim modeli çiftçiler kadar ziraat mühendislerini de olumsuz etkiler.
Kısacası tarımda sözleşmeli üretim modeli demek küçük üreticinin tasfiyesi, gıda egemenliğinin kaybedilmesi anlamını taşır. Çünkü gıda ve tohum tekelleriyle çiftçilerin arasında devletin ve çiftçi örgütlenmelerinin rolünün bulunmadığı bir sözleşmeli üretimde yerli ve yabancı büyük tarım şirketlerinin üretimden tüketime değin her aşamaya egemen olması kolaylaşmaktadır.
Bu nedenledir ki ülkemizde tarımın ve küçük çiftçiliğin yok olmasını istemiyorsak sözleşmeli üretime söylem düzeyinde bile savunmamak, karşı durmak en doğru davranıştır.
İzmir Büyükşehir Belediyesi’nin tek tek üreticilerle sözleşme yapma yerine üretici kooperatifleri ile sözleşme yapması üreticilere “örgütlenin” mesajı vermesi için anlamlıdır. Bir yerel yönetimin şirketlere para kazandırmak yerine üreticilere para kazandırmaya çalışmasından güzel bir şey olamaz. İzmir Büyükşehir Belediyesi’nin ”Sözleşmeli Üretim Modeli ile hem üretici hem de İzmir kazanıyor” afişleri ise şirket tarımının temel taşlarından birisi olan bir modelin güzellemesini yaptığından dolayı bu güzelliği gölgelemektedir. Umarım İzmir Büyükşehir Belediyesi’nin icraatlarının tanıtımını yapanlar eğer neoliberal tarım politikalarına karşıdırlar ve bir daha bu yanlışa düşmezler.
(*)www.yurtsuz.net ‘te yayınlandı