Boğaziçi Üniversitesi’ndeki Starbucks işgali, kantinlerdeki boykotlara verdiği ilham ve cesaretten sonra şimdi de toprakta ekin verecek. “İşgalci” öğrenciler bu amaçla bir ‘tarla taban’ inisiyatifi geliştirdi. Ellerini toprağa değdiren grubun, iki yıl önce fikrini ortaya attığı oluşum bundan böyle toprakta hayat bulacak.
Boğaziçi Üniversitesi çalışanları, öğretim üyeleri, öğrenciler ve tarım aktivistlerinin Starbucks karşı işgali sürecinde bir araya gelerek oluşturdukları ‘tarla taban inisiyatifi’ mevcut gıda tüketim ve dağıtım sistemine çomak sokarak gıda egemenliği kavramının yaygınlaşmasına katkı verecek. İnisiyatifin hedefinde ‘kendi gıdanı üretme’ fikrini yaygınlaştırmak, köylülüğe dayanan küçük çiftçi üretimine dikkat çekerek desteklenmesini sağlamak, sürdürülebilir ve başka bir tarımın mümkün olduğunu göstermek var.
Büyük çabaların ardından Boğaziçi Üniversitesi yönetiminden bahçe kapan tarla taban inisiyatifi üyeleri, çalı çırpı halinde bulunan bahçeyi, üniversitenin bahçe işlerinden sorumlu çalışanlarının emeği ve desteğiyle tarla haline getirdi. Sebze üretimi için 750 metrekare alandan oluşacak tarlada önümüzdeki günlerde ne ekileceğine karar verecek olan inisiyatif üyeleri, başka bir tarım fikriyatının yaygınlaşmasının peşinde. BirGün olarak ‘tarla taban inisiyatifi’ üyeleriyle Pazar sabahı tarlada gerçekleştirdikleri kahvaltıda bir araya geldik. Tarımı, tarlayı ve tarlaya geliş sürecini inisiyatif bileşenlerinden Tohum İzi Derneği’nden Olcay Bingöl, Boğaziçi Üniversitesi Siyaset Bilimi öğretim üyesi Zeynep Kadirbeyoğlu, Genetik Mühendisliği 3. sınıf öğrencisi Çağrı Çevrim ve tarım aktivisti Pınar Ercan’a sorduk.
Üniversitenin içinde tarım yapma fikri nasıl oluştu? Süreç nasıl gelişti?
Çağrı Çevrim: Sosyal Bilimler Kulübü (SBK) içindeki bir grup insan olarak farklı bir tarım ve farklı bir üretim/tüketim modelinin mümkün olabileceğini düşünüyorduk. SBK, 17 Nisan ‘uluslararası çiftçi mücadele günü’ etkinliklerinde Çiftçi Sen’in yaptığı etkinliklere destek oluyordu. Sonra bir grup öğrenci olarak kendi aramızda konuşmaya başladık. Düşündüğümüz başka bir tarım modeliyle ilgili ne yapabiliriz diye düşündük. Sonuçta başka bir dünyanın mümkün olduğuna inanıyorduk. Bu bahçe fikri iki yıl önce o konuşma ve tartışmalarımızdan doğdu.
Zeynep Kadirbeyoğlu: Benim için bu çalışmanın fikri biraz daha geçmişe yaslanıyor. Daha önce Kanada’da organik tarım, balkon bahçeleri, şehir bahçeleri vs. gibi konularla ilgili gönüllü olarak çalışıyordum. Boğaziçi’nde böyle bir tartışma başladığında ben de dâhil oldum. Uzun bir süreçten sonra üniversite idaresi bize bu gördüğünüz bahçeyi tahsis etti. Tabii o zamanlar her taraf çalı çırpıydı. Çok kötüydü. Çalışmalarımızdan sonra bahçeyi bugünkü ekilebilir alan haline getirdik.
Olcay Bingöl: Üniversite’nin bahçe işlerinden sorumlu ve Boğaziçi Tüketim Kooperatifi’nin kurucularından da olan Suat Bey bize bu alanı gösterdiğinde görüntü itibariyle buranın bir bahçe olması fikri kolay gelmiyordu. Ama açıkçası alanı çok beğenmiştik. Kent bahçeleri konusunda uzman mimar arkadaşımız Dilek Ayman, o zaman ‘çatı bahçesi’ projesi de önerdi ve hatta o dönemde bizim de aklımıza yatmıştı bu fikir.
Daha çok bu işi nasıl hayata geçirebileceğimizi düşünürken kendimizi başka ülkelerdeki benzeri çalışmaları okurken bulduk. O sırada yakından bilinen Starbucks karşı işgali başladı. Biz öğrencilerle orada yeniden ilişki yakaladık. Doğrusu özellikle Çağrı ve bu işin başından itibaren heyecanını kaybetmeyen Cihan bu işin peşini bırakmadı demek daha doğru olacak.
Starbucks karşı işgali burada önemli bir kırılmayı ifade ediyor? Bu doğru mu?
Çağrı Çevrim: Starbucks karşı işgaline katılanlar arasındaydım. O dönemde işgalde bir panele davet ettiğimiz Çiftçi Sen Başkanı Abdullah Aysu, Tohum İzi Derneği ve BÜKOOP ile ilişki kurduk. Olcay(Bingöl) ve Zeynep (Kadirbeyoğlu) hoca ile o dönemde tanıştım. O zaman da kendi aramızda çeşitli atölyeler, öğrenci kooperatifi, üniversitede sürdürülebilir yaşam vs. gibi tartışmalar yapıyorduk. Sürdürülebilir yaşam, sürdürülebilir kantin, sürdürülebilir beslenme fikirleri arasında tartışmalar yaparken sürdürülebilir tarım fikri ortaya atıldı. Bugün yurtdışında olduğundan aramızda olamayan Cihan Tekay bu konuyu yakından bilen bir arkadaşımızdı. İşgal sırasındaki panel önerisi de onundu. O panelden sonra bir grup öğrenci bu fikre sıcak bakmaya başladı. O dönemde Çevre Kulübü’nün benzer ve bağımsız bir çalışma yaptığını öğrendik. İdareyle ilgili bürokratik sürecimizi kulüp üzerinden yürüttük. Bürokrasiyle uğraşmak zorunda kaldık. Çevre kulübü üzerinden bu bahçeyi aldık. Bugün için ‘Tarla Taban İnisiyatifi’ olarak hareket ediyoruz. Öğrenciler, öğretim üyeleri ve dışarıdan katılımcılarla birlikte bağımsız bir inisiyatif oluşturduk.
Şunu da eklemeliyim: Starbucks karşı işgaliyle bu çalışmanın fikirsel bütünlüğü var. Aynı hareket olmayabilir ancak ahlaki ve fikirsel duruşu kesinlikle aynı. Starbucks kapanmadan işgalin bitmiş olması, işgalin başarısız olduğu anlamına gelmiyor. Starbucks karşı işgalinden sonra gerek öğrenciler, gerek hocalarımız artık farklı bir şeyin mümkün olduğuna inanıyor. Boğaziçi’nde talep eden, farklı düşünen bireylerin olduğu ayırdına varıldı. Çok daha fazla insanla daha rahat konuşuyorum. İşgal algıları değiştirdi diyebiliriz. Starbucks karşı işgalinde en önemli talep bize ait olan alanın talep edilmesiydi. Şimdilik orayı geri alamamış olsak bile bugün burada kendimize yeniden bir alan açmış bulunmaktayız. Starbucks işgalinde neyi talep ettiysek bugün burada o talebimizin karşılığını yapıyoruz. Bu tarlayı mümkün kılan Starbucks karşı işgalidir dersek yanlış demiş olmayız.
Zeynep Kadirbeyoğlu: Öğretim üyeleri arasında ciddi bir algı değişikliği olduğuna tanık oldum. Haftada bir öğretim üyeleri arasında düzenlenen forumlar var. Üniversitenin alanlarının kullanımı, öğretim üyelerinin yönetime katılımı gibi konuların o forumların gündemine girmeye başladığını gördüm. Bu fikrimiz Starbucks karşı işgali öncesi vardı. Evet. Ancak bu cılız fikri hızlandıran, geliştiren süreç işgal süreci ile gelişti.
Bahçeyi meşakkatli bir süreçten sonra tarla haline getirdiniz. Şimdi hedefinizde ne var?
Olcay Bingöl: Biz bugün sadece bu bahçeyi ekerek bir şeylerin değişmiş olacağını değişeceğini düşünmüyoruz. Kurtuluş reçetesi bunun yapılabilir olduğunu göstermekte. Şehrin ortasında bir üniversitenin bir bahçesinde kent tarımı yapılabileceğini göstermek istiyoruz. Boş alanların bahçe yaratarak, küçük de olsa üretim sağlanabilecek bir duruma gelebildiğini göstermek. Çalı çırpı halden burası bir tarla haline geldi. Ama buradan şunu anlamamak gerekiyor. Köylü üretiminin yerine kentte üretelim demiyoruz. Böyle bir şey gerçek anlamıyla mümkün değil, zaten istediğimiz de bu değil. Asıl olarak çiftçinin kırda üretiminin desteklenmesini önemsiyoruz Kentin çeperlerinde daha geniş tarım alanlarının oralı çiftçiler tarafından ekilebilir olmasının desteklenmesi gerekir. İstanbul’u düşünürseniz Arnavutköy İlçesi bu konuda iyi bir örnek. Orada ciddi miktarda sebze üretimi söz konusu. Terkos gölünün bulunduğu havzayı oluşturan o bölgeden şimdi üçüncü köprünün bağlantı yollarının geçmesi söz konusu. İstanbul’un sebzesini bu kadar yakınından sağlayan verimli tarım alanları yıkıcı politikalara kurban edilecek. Buna tepki veren, buna direnen insanlar oradaki üretimin değerinin farkında olanlar, kenti kent yapan öğelerin her birinin farkında olanlar. Tıpkı buradakiler gibi.
Şehir hayatının mantığı kırılabilmeli
Pınar Ercan: Starbucks karşı işgal sürecini haberlerden takip ettim. Beni çok mutlu ediyordu. Sonra arkadaşlar aracılığıyla burada oluşan hareketle ilişkilendim. Kendim bir süredir komünal yapılar üzerinde çalışıyordum. Türkiye’de ve yurtdışında gerçekleşen komünal yapılarla ilgilenirken böyle bir sürece denk geldim. Sonuçta kendi gıdanı üretme meselesi de bu işin parçası. Benim üzerine eğildiğim konu sadece şehir içerisinde tarım yapmaktan ziyade şehir hayatının o mantığını nasıl kırabiliriz üzerine yoğunlaşmaya çalışıyorum. Buraya dâhil olduğumda çok farklı düşünen insanlarla karşılaştım. Bu büyük bir zenginlikti. En basit konuları bile aramızda konuşmamız gerekti. Böylelikle yapmak istediğimiz şey yavaş ancak sağlıklı gelişti. Burada arkadaşlık, farklı düşüncelere rağmen birlikte bir şey yapma isteği bambaşka bir duygu.
Kaynak : Birgün – 3 Nisan 2012