Neo-liberalizm azgın saldırılarına devam ediyor. Dünya Su Konseyi suyun ticarileştirilmesi için tüm dünyada sıkı bir çalışma yürütüyor. Bunun sonuçlarından biri de bu yılın başlarında TBMM’den geçen su ile ilgili düzenlemelerdi. Bu düzenlemeler su kaynaklarının özelleştirilmesinin önünü açıyordu. Şimdi bunlar da yetmemiş olmalı ki yeni bir program oluşturulmaya çalışılıyor.
TÜSİAD’ı bilirsiniz. Hani 12 Eylül 1980 öncesinde orduya darbe yapması için çağrıda bulunan patronlar kulübü. Hemen her konuda bir dediği ikiletilmeden yerine getirilen “dernek”. Son dönemde hemen her konuda bilim çevrelerine bir takım raporlar hazırlatıp “kamuoyuna” sunuyor. Ama kamuoyu pek ilgilenmese de hükumetler bu “tavsiyeler”i şevkle yerine getiriyor.
Şimdi bu TÜSİAD “TÜRKİYE’DE SU YÖNETİMİ: SORUNLAR VE ÖNERİLER” başlıklı bir rapor daha hazırlatmış. Şaka değil 215 sayfa. Suyun ne olduğunun tarifinden, dünyadaki su kaynaklarının dağıtımına, suyun verimli kullanımından, yasal sorunlara kadar.
Ne yapılması istendiğini en iyi özetleyen yeri birlikte okuyalım:
“ Ancak örneklerin ortaya koyduğu sonuç şudur: Su kimsenin malı değildir, olamaz; ancak suyun paydaşları vardır. Dolayısıyla, akılcı ve gerçekçi bir su yönetimi tüm paydaşlarının katıldığı, taraf olduğu ve dolayısıylasuyun paydaşları arasında hakkaniyet, eşitlik prensibine göre kullanımının sağlandığı bir süreçtir. Bu noktada tabiatın da suyun bir paydaşı olduğunu hatırlatmakta yarar var.”
Demek ki :
1- Su kimsenin malı olamaz.
2- Su akılcı ve gerçekçi bir biçimde tüm paydaşları tarafından yönetilmelidir.
Bu iki fikir birbiriyle çelişmiyor olsa da şu soruları da sormamıza engel değildir:
“Akılcı ve geçekçi” demekle ne ifade ediliyor ?
“Paydaş”tan kastedilen nedir ?
Milyonlarca şehirli mi? Milyonlarca çiftçi mi? Peki demokratik bir hukuk devletinde yaşıyorsak mevut TBMM, Belediyeler, İl Özel İdareleri ve demokratik kitle örgütleri bu “yönetimi” sağlayamıyor mu?
TÜSİAD illa “yönetişim” istiyor. Yani uluslar üstü tekeller (NESTLE, COCA COLA vs.), üç-beş yerel zengin, sivil toplum örgütleri (Demokratik Kitle Örgütleri değil), sorun çıkarmayacak birkaç belediye ve il özel idaresi.
Evet mülkiyeti herkese ait olan suyun yönetimi böylece “ehil” ellere devredilmiş olacak (!)
Bu bir demagojidir. Mülkiyet mülk üzerindeki sonsuz tasarruf yetkisidir. Eğer suyun yönetimi bir takım kişilerin eline devrediliyorsa aslında mülkiyeti de devrediliyor demektir.
007 Bond, Hollywood endüstrisinin ideolojik mamullerinden birisidir. Dizinin her bölümü kapitalizmin aktüel düşmanlarına karşı bir ideolojik altyapı oluşturur. Bu düşman kimi zaman Ruslar, Çinliler, kimi zaman Arap teröristlerdir. James Bond her zaman kazanır ve Majesteleri Kraliçe’nin takdirini alır.
James Bond’un önümüzdeki dönem çıkacak son filminde Bond, su kaynaklarına saldıran teröristlerle savaşacakmış.
Peki biz suyun gerçekten demokratik bir yönetimini talep edersek ne olacak ?
Majesteleri ve onun ajanları bizi hangi kategoriye sokacak?
Tanrı kraliçeyi korusun.