Bütün canlıların temel yaşam öğelerinden ilkinin su olduğu biliniyor. Bu nedenle su yaşamdır veya susuz yaşam olmaz özdeyişi doğru bir klişe olarak kullanılmaktadır.
Ancak suyun, canlı ve cansız varlıklara yaşam verebilmesi için öncelikle kendisinin yaşayabilmesi gerekir…
Su, hareket etme, şekil değiştirme (buhar, buz), çözündürme gibi reaksiyona girme, değişime uğrama gibi etkinliklere sahiptir.
Su güneş enerjisiyle yerçekimi kuvvetlerinin etkisi altında atmosfer, hidrosfer ve litosfer arasında sürekli ve sistemli bir şekilde hareket etmektedir. Bu sürece “hidrolojik döngü” veya “su döngüsü” denmektedir.
Bilindiği üzere sıcaklık etkisiyle yüzey suları (akarsu, durgunsu, denizler ve göller) ve topraktaki su, buharlaşarak atmosfere karışır. Özellikle tropik iklim kuşağında çok az bir sıcaklık değişimi bile önemli ölçüde buharlaşma meydana getirmektedir. Örneğin bu bölgedeki okyanuslar veya denizlerdeki sıcaklığın 0,1°C’lik yükselişi ile buharlaşmada %2,4 oranında bir artış meydana geleceği bildirilmektedir.(1) Bu nedenle denizlerin %71’nin tropik kuşakta bulunmasından dolayı, her değişim dünya çapında bir önem taşımaktadır. Çünkü dünyadaki buharlaşmanın %88’i okyanuslardan meydana geldiğinden karalara düşen yağış miktarı, okyanuslar tarafından önemli derecede etkilenmektedir. Dolayısıyla bu bölgelerdeki yağmur ormanları (örneğin Amazonlar) bulundukları ülkelerin sahiplenmesine ve o ülke yönetimlerinin tasarrufuna terk edilemeyecek öneme haizdir.
Tabi ki, bütün bu etkinliklerini özgür biçimde yapması halinde su yaşayabilir, yaşamına devam edebilir. Boruların içine alınması halinde ise yaşamını yitirir; canlı ve cansız varlıklara yaşam veremez.
Yaşayan su, toprağı ve bitkiyi yaşatır
Su, yüzey suları ve yer altı suları olarak ikiye ayrılır. Yer altı sularından toprak suyu, özellikle bitkisel canlılar ve toprak mikroorganizmaları için yaşamdır.
Toprakta suyun tutulması, hareket etmesi, bu sudan özellikle bitkilerin yararlanması, toprak ile su arasındaki karmaşık ilişkiler manzumesidir. Bunu biraz açalım.
SUTTON ve HARMON suyun ekosistem içindeki dağılımını şöyle açıklıyor: “Atmosferdeki suyun %99’u troposfer(2) tabakasındadır. Her ne kadar stratosferin(3) alt kısımlarında çok az miktarda su bulunsa da, bu su buz kristalleri şeklindedir. O nedenle, genel olarak atmosferde, 15 km yüksekliğe kadar su varlığından söz edilebilir. Litosferde ise suyun bulunduğu ortalama derinlik yaklaşık 3 km olup bazı yörelerde bu miktar (okyanus dibi dışındaki) 8 km’yi bulmaktadır.
Biyosferde bulunan suyun %97’sini deniz ve okyanuslardaki tuzlu sular oluşturur. % 2.25’i kutuplarda donmuş olarak bulunur. Bütün su varlığından geriye kalan %0,75’i tatlı su olarak göl, taban suyu, nehir ve diğer yüzey sularında bulunmaktadır.”(4)
Suyun sanayi kullanımı, Klötzli’ye göre;(5) “endüstri için 70’li yıllarda tüm dünyada 150 milyar m³ su harcanırken bu miktar 2015 yılında 890 milyar m³’e ulaşacaktır. Sulama için kullanılacak su gereksinimi de bu periyod içinde iki kat artacaktır.”
Yaşadığımız şirketler egemenliği çağında sanayinin temiz aldığı suyu atık olarak bırakmakta ve suyun yaşama hakkını ortadan kaldırmakta suyu katletmektedir. Bunun yanı sıra ekosisteme onarılamaz zararlar vermektedir.
Su, bitkiler için de ekolojik bakımdan büyük önem taşır. Çünkü su, çeşitli bitki toplumlarının dünya üzerindeki yayılışında ve gelişiminde sıcaklıkla birlikte rol oynayan başlıca faktördür.
Bitkiler topraktan besin maddelerini ancak suyun olduğu bir ortamda alırlar ve yine besin maddelerini ancak su ile asimilasyon organlarına taşıyabilirler, orada ancak suyun varolması koşulu ile fotosentez yaparak organik madde üretip gelişebilirler. Meydana getirdikleri organik maddeleri su ile bitkisel organlara taşıyabilirler ve yine su ile bunları başka maddelere dönüştürebilirler. Hücrelerin, bu fonksiyonu yerine getirebilmeleri için, sahip olmaları gereken turgorun gerçekleşmesi bakımından da suya gereksinim vardır. Böylece bitkisel ürünler için bol miktarda su harcanır. Örneğin bir ton tahıl ürünü için 400 ton suya gereksinim olduğu, bir Amerikan vatandaşının yiyeceklerinin yetişip olgun hale gelmesi için 400 litre su harcadığı ifade edilmektedir(.6)
Su varlığı toprak canlılarının yaşamında önemli roller oynar. Toprağın havası, sıcaklığı, toprak genetiği ve buna benzer toprak özellikleri suyun yaşamasına bağlıdır.
Başka bir deyişle su, toprağın ısınma ve soğuması için gerekli/vazgeçilmez bir varlıktır. Toprağın ısınması ve soğuması için gerekli olan enerji, ancak suyun topraktaki doğal varlığı ile mümkün olabilmektedir. Dışardan verilecek/sağlanacak enerji ile toprağın ısısını ayarlamak mümkün ol(a)maz.
Baumgartner: “Sıvı halde 15°C’deki bir gram suyun, gaz haline, yani buhar haline geçebilmesi için ısı veya enerji miktarı 590 Kcal/gr’dır. Buna göre bir hektar alandan 1cm kalınlığındaki bir su tabakasının buharlaşması için 59 milyon Kcal’ye gereksinim vardır. Bu da 10 ton kömürün yakılmasıyla elde edilecek enerji miktarına eşittir. Bu sayısal değerler toprağın ısınma ve soğumasında, suyun ne derece etkili olduğunu göstermektedir. Suyun buharlaşma ısısı, öteki sıvılarınkinden oldukça yüksektir. Bunun nedeni, buharlaşma sırasında birçok hidrojen bağlarının kırılmasıdır” diyor(7).
Su birçok madde için iyi bir çözündürücüdür. Katı maddelerin suda çözünmesi sıcaklıkla artar. Bunun nedeni sıcaklık arttıkça katı maddelerin dağılmasının artmasıdır. Buna karşılık gazlar ise suda düşük sıcaklıkta daha çok çözünür. Bunlar sıcaklığın artışı ile sudan uzaklaşarak havaya karışır ve orada dağılır.
Klötzli’ye göre; “Dünya üzerine ortalama olarak yılda 1000 mm yağış düşmektedir. Havada buhar halinde tutulabilen su ise ancak 24 mm yağış verebilecek miktardadır. Bu nedenle bir su damlacığının buharlaşması ve yeniden yeryüzüne dönmesi olayı yılda 40-42 kez tekrarlanarak, ortalama 1000 mm yıllık yağış meydana getirilebilmektedir. Gerçekten bir su molekülünün atmosferde ortalama olarak 9 gün kaldığı ve günde 100-1000 km uzağa taşındığı, buna karşılık denizlerde alıkonulma süresinin 3000 yıl olduğunu ifade etmektedir(8).”
Unutmayalım ancak yaşayan su, yağış rejimini düzenleyebilir. Yani yaşayan su yağmuru, karı (yağışı) dölleyebilir, suyun yeniden doğmasını sağlar.
(1) KLÖTZLİ, F., 1980. Unsere Umwelt und Wir. Eine Einführung in die Ökologie. Hallweg Verlag, Bern und Stuttgart Prof. Dr. Necmettin CEPEL; “Toprak- Su – Bitki İlişkileri”, İstanbul1993
(2) Tropesfer: Yeryüzünden 10-17 km yüksekliğe kadar olan atmosfer tabakasıdır. Kutuplarda 10, ekvatorda 17 km kadar yüksekliğe çıkar. Bütün meteorolojik olayların cereyan ettiği atmosfer tabakasıdır. Daha geniş bilgi için: a.g.e
(3) Stratosfer: 50 km kadar yüksekliğe çıkan ve troposferin üzerinde bulunan atmosfer tabakasıdır.Sakin, genellikle bulutsuzdur. Bunun en üst kısmında (50 km) ozon tabakası bulunmaktadır.
(4) SUTTON, D.B. and N.P.HARMON, 1973. Ecology: Selected Concepts. John Wiley and Sons, Inc. New York, London. Aktaran: Prof. Dr. Necmettin ÇEPEL, a.g.e.
(5) KLÖTZLİ, F., 1980. Unsere Umwelt und Wir. Eine Einführung in die Ökologie. Hallweg Verlag, Bern und Stuttgart Aktaran: Prof. Dr. Necmettin ÇEPEL, a.g.e
(6) SUTTON, D.B. and N.P.HARMON, 1973. Ecology: Selected Concepts. John Wiley and Sons, Inc. New York, London. Aktaran: Prof. Dr. Necmettin ÇEPEL, a.g.e
(7) Baumgartner, A.; 1967, Ermittlung der tatsachlichen Verdunstung aus Messungen der vertikalen Waserdamfaustausches und Energiebilanz. Deutsche Gewasserkundliche Mitteilungen 1967. Sonderheft Aktaran: Prof. Dr. Necmettin ÇEPEL, a.g.e
(8) KLÖTZLİ, F., 1980. Unsere Umwelt und Wir. Eine Einführung in die Ökologie. Hallweg Verlag, Bern und Stuttgart Prof. Dr. Necmettin CEPEL; “Toprak- Su – Bitki İlişkileri”, İstanbul1993
Bir Yorum
Özbil Tunçelli
Sayın Abdullah Aysu,
Sitenizdeki çok emek vererek yayınladığınız dökümanları kaynak belirterek ben de blogumda yayınlayabilirmiyim yüksek müsaadelerinizle,
Saygılarımla,
Özbil Tunçelli