Tarım Şurası kararlarını (1) genel olarak değerlendirirsek bu metine hâkim olan anlayışın endüstriyel tarım ile şirket tarımı ve neoliberal düşünce olduğunu söyleyebiliriz. Çiftçiyi ve tüketiciyi felakete götüren endüstriyel sisteme karşı bir seçenek olduğunu düşündüğüm agroekolojik tarım ve gıda egemenliğine yönelik hiç bir şey yok. Tarımda çiftçinin ve tüketicinin ezilmesine karşı da pek bir şey yok. Örneğin fındıkta bir yabancı şirket her şeye hâkim oldu. Şura kararlarında bu konuda ne var? Hiç bir şey. Stok politikasından falan söz ediliyor.
Olumsuz bulduğum maddeler ise şunlar:
1. Arazi Bankacılığı
Tarım Şurası kararlarında arazi bankacılığı ile ilgili şunlar yazılmıştır:
Atıl tarım arazilerinin üretime kazandırılması için arazi bankacılığı ve birlikte üretim gibi alternatif modellerin oluşturularak yaygınlaştırılması, miras mevzuatı geliştirilerek tarım arazilerindeki intikal sorununun çözülmesi
Arazi bankacığı, birlikte üretim yaygınlaştırılacak deniyor. Yapılan hazırlıklardan da anladığımız kadarıyla bunlar toprağın az sayıda çiftçinin veya şirketin elinde toplanmasına yol açacak çalışmalardır. Tarım ve Orman Bakanlığına yol gösteren akademikler genel olarak tarım topraklarının büyük işletmeler elinde toplanmasının verimliliği arttıracağı düşüncesindedirler. Arazi Bankacılığı modelini küçük çiftçilerden alınacak arazinin banka elinde toplanarak, daha büyük işletmelerin oluşması için kullanmayı düşünüyorlar. Aslında aynı model küçük çiftçilere daha iyi koşullarda arazi edindirmek için de kullanılabilirdi. Ancak burada güdülen amaç tam tersidir. Küçük işletmelerin on yıllardır tasfiyesi sürmektedir. Bunun arkasında yatan düşünce bunların verimliliğinin düşük olduğudur. Ancak kentlere yığılan yoksul köylüleri istihdam edecek sanayi ve hizmetler sektörlerinin gelişmesi gerçekleşmemektedir. Kentlere göçenlerin çoğunluğu işsiz kalmaktadır. Kısacası kent yoksulluğu artmaktadır. Bunlara bir çare düşünülmemiştir.
Diğer taraftan küçük tarım işletmelerinin mutlaka verimsiz olmaları söz konusu değildir. (2) Yapılan analizler tek ürünün dekara verimliliği üzerinden yapılmaktadır. Hâlbuki küçük ve orta köylü işletmelerinde toplam verimlilik daha yüksek olabilmektedir. Örneğin dekara mısır verimi büyük işletmelerde daha yüksek olabilir. Örneğin küçük bir işletmede mısır atıkları veya anızı koyunlara yedirilebilir, koyunların gübresinden tarla yararlanabilir. Kimyasal gübre kullanılmadığı için masraflar düşebilir. Bazı işletmelerde mısır yanında ona sarılan fasulye ve aralarda kabak yetiştirilmektedir. Aynı alanda üç, hatta koyunculuğu da sayarsak dört ürün alınmaktadır. Buna toplam verimliliğin daha yüksek olması diyoruz. Şüphesiz bu işletmelerin daha yüksek toplam verimlilik elde etmeleri için agroekolojik tarımın da benimsenmesi gerekmektedir. Ayrıca gıda egemenliğinin de uygulanması gerekiyor. Gıda egemenliği toplulukların, ülkelerin uygulanacak tarım politikalarını kendilerinin kararlaştırmasıdır. Bugün böyle olmuyor. Tarım ürünleri ithalatında gümrük vergilerinin düşürülmesi, tarımla ilgili kamu kuruluşlarının özelleştirilmesi tarım satış kooperatiflerinin tesislerinin elden çıkarılması IMF, Dünya Bankası gibi kuruluşların baskısı ile kabul edilmiştir.
2. Arazi Gaspı
Tarım Şurasında yabancı ülkelerde arazi kiralanması konusunda şunlar yazmaktadır:
Uzun vadede ortaya çıkabilecek olan risklerin bertaraf edilmesi, ürün çeşitliliği, dış ticarette sürekliliği sağlama, ürün maliyetlerinin düşürülmesi ve en önemlisi Jeopolitik siyaset açısından yabancı ülkelerde stratejik anlamda üretimin teşvik edilmesi için arazi kiralamalarının devam edilmesi, uluslararası tarım ve orman faaliyetlerinin kurumsal altyapıya kavuşturulması
Yabancı ülkelerde arazi kiralanmasına “arazi gaspı” (land grabbing) denmektedir. (3) Ülkemizde ekilmeyen birçok alan var ve bunlar son yıllarda arttı. Kullanılmayan tarım arazilerinin artışı kimyasal gübre vb. fiyatlarındaki hızlı artışa karşı çiftçilerin tarım ürünlerinden ellerine geçen fiyatların düşmesi veya enflasyonun altında bir hızla artması sonucu gelir elde edemediklerinde arazileri boş bırakmalarından kaynaklanmaktadır. Çiftçi gelir elde edemeyince bazı alanlarda üretimi tamamen bırakmaktadır. Bu alanların tekrar kullanılması için çiftçilerin üretimden gelir elde etmeleri gerekiyor. Bunun için tarım politikalarının değişmesi, tarım ürünleri ithalatında alınan gümrük vergilerinin düşürülmemesi gerekmektedir. Bu kadar ekilmemiş tarım alanı varken, başka ülkelere gitmemiz ve bunu devletin desteklemesi, gereken masrafları kamu kuruluşlarının yapması ve bunları özel şirketlere sunması çok yanlış. Gidilecek yerlerde endüstriyel tarım yapılıp oranın halkının elinden toprak alınacak. Bu emperyalizmdir. Kendi çapında bir emperyalizm. Bundan ancak büyük şirketler kazanacaktır. Ne Türkiye vatandaşlarının ne de gasp edilen ülkelerin vatandaşlarının bir kazancı olmayacaktır. Ülkemizde boş tarım toprakları varken neden yurt dışında arazi gaspı yapıyoruz? Bu emperyalizmdir. Ancak başarısız ve cüce bir emperyalizm olacağı da açıktır.
3. Mera Islahı
Tarım şurasında meralar ile ilgili olarak şunlar yazılmıştır:
Mera hizmetlerinin yürütülebilmesi, mera niteliği taşıyan alanların tespit ve tahdit çalışmalarının ivedilikle tamamlanması, üreticiler ve üretici örgütlerine tahsis edilmesi, mera ıslahında kullanılacak bitki tohumları geliştirme çalışmalarının teşvik edilmesi
Meraların kamu malı olarak kalması ve geliştirilmesi gerekiyor. Meraların kişilere tahsisi yanlış. Kişilere verilirse küçük çiftçinin sorunları daha da artacaktır. Ne yazık ki meralar konut, maden, enerji, turizm gibi amaçlarla hızla yok edilmektedir. Kiralayacakların bir kısmı da bunları amaç dışı kullanabilir. Mera ıslahının büyük ölçüde bitki tohumlarının geliştirilmesine bağlanması da gerçekçi değil. Mera ıslahına büyük öncelik verilmelidir. Ancak bugüne kadar yapılan mera ıslahları korunamamış ve yapılanlar hızla geriye gitmiştir. Yerel halkın, çiftçilerin de katılımını öngören bütüncül mera ıslahı yapılmalıdır.
Önce meralara yapılan saldırıların durması gerekiyor. Ancak bu yeterli değil. Meraları ıslah ederek hızla ot verimi ve kalitesini arttırmak şart. Bu alanda ne yazık ki bir yol alınamadı. Bu konuda kâr amacı gütmeyen Savory Enstitüsü (www.savory.global) ve benzer yaklaşımları sürdüren Anadolu Meraları (anadolumera.com) adlı kuruluş dikkat çekici çalışmalar yapıyor. Çöle benzeyen mera alanları göreli olarak kısa bir zamanda tanınmaz ölçüde bitkisel açıdan zenginleşiyor.
Eğer meraları ıslah edersek küresel iklim değişikliğini önleyebileceğimize dair bulgular vardır.
Aşağıdaki iki fotoğrafta sağ tarafta ıslah yapılmış ve solda yapılmamış alanlardaki fark açıkça görülüyor. Bu ıslah çalışmasında ot tohumu ekimi yapılmamıştır. Daha çok elektrikli çit veya başka bir şekilde mera parsellere ayrılarak hayvanlar kısa aralıklarla bunlarda otlatılmış ve diğer parsellere geçirilmiştir. Uygulama maliyeti düşüktür. Tohum kullanmaya genel olarak gerek duyulmamaktadır. Elbette tohum kullanılmasına kökten karşı değiller.
4. Sözleşmeli Tarım
Sözleşmeli tarım hakkında tarım şurası kararlarında şunlar yazılmıştır:
Tarımsal girdi ve finansman ihtiyacını karşılayan sözleşmeli bitkisel ve hayvansal üretim modellerinin desteklenmesi ve yaygınlaştırılması
Sözleşmeli tarım ülkemizde geçtiğimiz dönemde Şeker Şirketi tarafından yaygın bir şeklide uygulanmıştır. Üretimde nöbetleşme (rotasyon) sisteminin uygulanması vb. uygulamalar tarım uzmanlarınca olumlu kabul edilmiştir. Ancak bu üretimde de endüstriyel tarım derinleşmiş ve geleceğe dönük problemlerin başlamasına yol açılmıştır. Daha sonraları salçalık domates, yumurta ve piliç, tütün, konserve için ürünlerde yaygınlaşmıştır. Bu sistem çiftçileri soyuyor. Şirketlerin hegemonyasını yaratıyor ve endüstriyel tarımı derinleştiriyor. Her zaman şirket üstte oluyor. İstediği durumu dayatıyor. Anlaşmalara şirket uymuyor. Çiftçi uymadığında gücünü kullanarak ona boyun eğdiriyor. (4) Pazarlamada şirketlerin hakim olduğu bir sistem yerine çiftçinin kooperatifleri aracılıyla veya doğrudan ürünlerini tüketim kooperatifleri, gıda grupları, ekolojik pazarlarla tüketiciye en kısa yoldan ulaştırmaya dayalı bir sistem tercih edilmelidir.
5. Bilgi Kirliliği
Gıdada bilgi kirliliği hakkında kararlarda şu ifadeler bulunmaktadır:
Gıdada bilgi kirliliğinin tanım ve çerçevesinin belirlenmesi, bilgi kirliliği çıkaranlara cezai yaptırım uygulanması için yasal mevzuatın çıkarılması
Gıdada bilgi kirliliği önlenecek deniyor. Sözel olarak çok iyi. Ama bunu gerçekleştirmek isteyenler gıdada, tarımdaki şirketlerin istemediği şeylerin eleştirmesini önlemek istiyor. Bilgi kirliliğine kim karar verecek? Bu aslında düpedüz fikir özgürlüğüne de karşı. Ancak bu alanda şarlatanlar yok mu? Var tabii. Ama bunlar istediği gibi çalışıyor. Gıdada tağşiş ve kötü uygulamalar yapanlar cezayı ödeyip işlerine devam ediyorlar. Ayrıca örneğin mavi bidonlarda, daha önceleri plastik bebek biberonlarında yaygın olan BPA’ya karşı eleştirileri bastırmak için ambalajlanmış su pazarlayan şirketler çok yetersiz araştırmalar yaptılar ve yayınladılar. Yüzlerce uluslararası araştırma BPA’nin gıdalarda bulunmasının zararlı olmadığı dünyadaki önemli kuruluşlarca açıklanan düzeyinin çok çok altında bile zararlı olacağını ortaya koymuşken bu araştırma suda buldukları düzeyi standartlara uygun bulduğunu ileri sürerek bir problem olmadığını ilan etti. Bu tabii çok yetersiz bir araştırmadır. Ancak bu araştırmayı ilk alkışlayan Sağlık Bakanlığı oldu.
Gıdada bilgi kirliliği konusunda geçenlerde bir torba yasa içinde kanun çıkarmaya çalışılmıştır. Kamuoyu baskısı fazla olunca maddeler taslaktan çıkarıldı. Ancak bu konuda çok kararlı oldukları anlaşılıyor. Yıllardır bu konuda hazırlık yapılmaktadır. Tarım ve gıdada yanlış bilgilerden hepimiz şikâyetçiyiz. Ancak yapılmak istenilen bu değildir. Özgür düşünceyi ve eleştiriyi ortadan kaldırabilecek girişimler yapılmaktadır.
Olumlu Maddeler de Var
Tarım Şurası kararlarda olumlu ifadeler de bulunmaktadır. Örneğin:
Büyükşehir belediyelerinde mahallelerin kırsal ve kentsel olarak yeniden yapılandırılması, kırsal mahallelerde köy tüzel kişiliği yapısının korunması, kırsal yaşamın Tarım ve Orman Bakanlığı bünyesinde bütüncül ve entegre bir bakış açısıyla koordine edilmesi
Köy tüzel kişiliğinin yeniden güçlendirilerek getirilmesi çok yararlı olacaktır. Ancak bir uygulama görülmemektedir.
Sonuç
Tarım Şurasına hâkim olan düşünce genel olarak endüstriyel tarım ve neoliberal düşüncedir. Daha çok şirket çıkarlarını savunacak önerilerde bulunmuştur. Çiftçiyi, tüketiciyi ve ekolojiyi destekleyecek bir anlayış kararlara hâkim değildir.
REFERANSLAR
1- 3. TARIM ORMAN ŞURASI SONUÇ BİLDİRGESİ-21.11.2019 https://www.tarimorman.gov.tr/Haber/4207/3-Tarim-Orman-Surasi-Sonuc-Bildirgesi
2- Altieri, Miguel A., 1995, Agroecology, The Science of Sustainable Agriculture, Westview Press,
Altieri, Miguel A., 2015. Agroecology: Key Conceps, Principles and Practices, Third World Network ve Sociedat Cientifica Latinamericana de Agroecologia (SOCLA), Malaysia and USA.
Altieri, Miguel A. Deborah K. Letourneau, and James R. Davis, 1983, Developing Sustainable Agroecosystems, BioScience, Vol. 33, No. 1 (Jan., 1983), pp. 45-49 University of California Press on behalf of the American Institute of Biological Sciences Stable http://agroeco.org/wp-content/uploads/2010/12/Bioscience-devSustAg.pdf
3- https://www.farmlandgrab.org/
4- Müftüoğlu B.G., U. Ulukan (2010) “Sanayiden Tarlaya Değişim İlişkisi: Sözleşmeli Üretim/Çiftçilik ve Mülksüzleşme”, Toprak Mülkiyeti Sempozyum Bildirileri, (Yay. Haz.: S. Bayramoğlu), Ankara: Memleket Yayınları.