TARIM VE GIDA SEKTÖRÜNDE YABANCILAŞMA
Dr. Necdet ORAL
TMMOB Ziraat Mühendisleri Odası Bursa Şubesi
Türkiye tarımında 1980’li yıllardan başlayarak önemli değişim ve dönüşümler yaşanmaktadır. Devletin 1950-1980 arasındaki tarımı koruyan ve destekleyen tavrı değişmiş; destekleme alımları, girdi ve kredi sübvansiyonları şeklinde üç ayaktan oluşan rolü küçültülmüştür. Uygulanan neoliberal politikalarla sermaye hayatın her alanında belirleyici hale getirilmiş; köylüyle doğrudan ilişkiye giren devletin yerini köylüyü sermaye ile yüz yüze bırakan devlet almıştır (Güler, 1996). Bu politikalar küçük üreticilik üzerindeki sermaye hâkimiyetini güçlendirirken, geniş bir köylü kitlesini üretimden kopartmış; 2001 krizinden sonra hayata geçirilen IMF-Dünya Bankası patentli reformlar ise köylülüğün çözülme sürecini daha da hızlandırmıştır.
Tarımdaki dönüşüm iç dinamiklerin olduğu kadar dış dinamiklerin de ürünüdür. Çünkü çokuluslu şirketler küreselleşme olgusuna paralel olarak azgelişmiş ülkelerde tarımı çeşitli mekanizmalarla kontrol altına almaktadırlar. Bunlar tarımda doğrudan yatırıma girebilmekte ya da tarımı denetim altına almak için yerli taşeronlar kullanmaktadırlar. Türkiye’de de devletle işbirliği içerisinde çiftçileri girdi, kredi ve pazarlama mekanizmalarıyla kontrol etmektedirler (Aydın, 2001; Yenal, 2001).
Uygulanan neoliberal politikalarla tarım sektörü çökertilmiş, çokuluslu tarım-gıda şirketlerinin serbest pazarı haline getirilmiştir. Bu amaca ulaşmak için sektördeki kamuya ait tarımsal işletme ve kuruluşlar ya özelleştirilmiş ya da kapatılmıştır. EBK, SEK ve YEMSAN gibi tarımsal KİT’ler elden çıkarılarak yerli tekellere peşkeş çekilmiştir. Bu şirketlerin kısa bir süre içerisinde yabancılarla ortak girişim kurmalarıyla, söz konusu kuruluşlar bir kez daha el değiştirerek yabancılaştırılmıştır. Öte yandan son 15 yıllık dönemde gerçekleşen krizler sonrasında piyasa değerleri düşen gıda şirketleri, yabancı yatırımcılara oldukça cazip gelmiş; bunlardan birçoğu yabancılar tarafından satın alınmıştır.
I. TARIM SEKTÖRÜNDE YABANCILAŞMA
Tohumculuk sektörü
Tarımın en önemli girdisi olan tohumun yüksek verimli, hastalık ve zararlılara karşı dayanıklı, ekolojiyle uyumlu olması, üretimi belirleyen önemli özelliklerdir.
Türkiye’de tohumculuğun geliştirilmesi için başlatılan çalışmalar 1930’lu yıllara kadar gitmektedir. 1963 yılında çıkarılan kanunla tohumluk üretim, denetim ve dış ticareti Tarım Bakanlığı’nın izni ve denetimi altında alınmıştır. 1980’lere kadar tohumculuk tümüyle devletin tekelinde kalmış; fiyatları devletçe belirlenmiştir. 1980 sonrasında uygulamaya konulan neoliberal politikalar çerçevesinde 1983’te tohumluk fiyatlarının, 1984’te ise tohumluk ithalatının serbest bırakılması; 1985’te tohumluk teşvik kararnamesinin çıkarılması ve bunları izleyen uygulamalarla tohumculuk özel sektöre dayalı bir yapılanma içerisine girmiştir.
Bu politikalarla birlikte özel tohumculuk şirketlerinin sayısı hızla artmış, dünyanın en büyük tohum şirketleri Türkiye’de yatırım yapmışlardır. Ancak bunlardan pek azı ıslah ve adaptasyon çabası içine girmiş, çoğunlukla bilinen çeşitlerin çoğaltılması ya da ithalat tercih edilmiştir. Tohumculuğun özelleştirilmesi hibrit tohumun yeni bir uluslararası meta haline gelmesiyle çakışmış, sonuçta Türkiye uluslararası tohum tekellerinin açık pazarı haline gelmiştir (Tümay, 1998).
2006 yılında çıkarılan 5553 sayılı Tohumculuk Kanunu hükümlerinden kamunun tohumculuğun her alanından çekilerek, bu alanı özel şirketlere terk edeceği anlaşılmaktadır. Kanunun “yetki devri” başlıklı 15. maddesine göre; kamu üretim, sertifikalandırma, ticaret ve denetim yetkilerini kurulacak olan tohumculuk birliğine (gerçekte ise buna hâkim olacak çokuluslu şirketler ve onların yerli taşeronlarına) devredebilecektir.
1980’li yıllarda 80 milyon dolar olan tohumluk pazarı, günümüzde 400 milyon dolara yükselmiştir. Bunun 165 milyon doları sebze ve patates tohumluğu ithalatında kullanılmaktadır. Piyasada büyük bölümü yabancı ortaklı, çoğu yalnızca tohum ithalatı yapan 250’yi aşkın tohumculuk şirketi bulunmakta; bunların hibrit mısır, hibrit ayçiçeği, patates ve sebze tohumluklarının tedarikindeki payı %100’lere ulaşmaktadır (Tablo 1). Tarım ve Köyişleri Bakanlığı verilerine göre; 2009 yılı için tohumluk tedarikinde ithalatın payı hibrit mısırda %10, patateste %13, şekerpancarında %23, standart sebzede %45’tir. Dışa bağımlılık oranı çim bitkilerinde %60’a, hibrit sebze tohumluğunda ise %80 düzeyindedir.
Yine 2009 verileriyle hibrit mısır tohumluğunun yaklaşık 3/4’ü beş yabancı şirket tarafından sağlanmıştır. Bunlardan Pioneer %25,4’lük payla ilk sırayı almış, onu %25,1 ve %8,3’lük paylarla Monsanto ve Syngenta izlemiştir. Ayçiçeğinde bu üç şirketin toplam payı %70’in üzerindedir. Pamukta ise Bayer, Monsanto ve Pioneer’in toplam payı %50’ye ulaşmaktadır. Monsanto’nun Cargill’le işbirliği göz önüne alındığında; bu şirketin yalnızca Orhangazi’de değil, Türkiye mısır piyasasında “işgal” ettiği yer daha kolay anlaşılmaktadır. Daha önce de belirtildiği gibi asıl tehlike kamunun yetkilerini tohum birliklerine ve özel şirketlere devretmesi olup; böylesi bir tohum piyasası özel şirketlerin lisans sağlayıcılığı altında ABD, İsrail, İspanya ve Fransa gibi ülkelerin tarım şirketlerinin doğrudan belirleyicisi olduğu bir yapıya bürünecektir (Express Dergi, 2009/05).
Tablo 1. Tohum tedariki içinde özel sektörün payı (%)
Yıl | Buğday | Arpa | Mısır (hibrit) | Ayçiçeği (hibrit) | Patates | Pamuk | Sebze | Yem Bitkileri |
1986 | 0,2 | 0,0 | 91,2 | 100 | 48,9 | 0,0 | 94,4 | 10,9 |
1989 | 3,9 | 12,3 | 95,2 | 100 | 68,5 | 1,4 | 93,8 | 23,8 |
1992 | 5,5 | 8,8 | 97,3 | 98,8 | 99,2 | 1,2 | 96,5 | 13,8 |
1995 | 3,2 | 3,8 | 98,5 | 99 | 99,0 | 1,3 | 99,7 | 11 |
1996 | 4 | 7 | 100 | 100 | 99,6 | 4 | 99,2 | 35 |
1997 | 3,1 | 5,4 | 99 | 99,8 | 99,8 | 7 | 99,4 | 27 |
1998 | 4 | 9 | 100 | 100 | 99,8 | 6,4 | 99,2 | 39 |
1999 | 8 | 17 | 99 | 100 | 99,7 | 13,5 | 99,0 | 52 |
2000 | 13,5 | 13,3 | 99,8 | 100 | 99,9 | 23,4 | 99,8 | 52,7 |
2002 | 5,5 | 13,5 | 98,8 | 99,5 | 99,8 | 23,2 | 99,7 | 31,6 |
2003 | 5,5 | 10,8 | 99,2 | 99,4 | 99,8 | 31,9 | 99,5 | 26,5 |
2004 | 5 | 10 | 99 | 99,3 | 99,9 | 52 | 99,8 | 26 |
2005 | 11 | 22 | 96 | 100 | 100 | 78,8 | 99,8 | 32 |
2006 | 20 | 22 | 99 | 100 | 100 | 86 | 99,8 | 52 |
2007 | 32 | 39 | 99 | 100 | 100 | 94 | 99,9 | 62 |
2008 | 46 | 45 | 99 | 100 | 100 | 90 | 99,8 | 66 |
2009 | 43 | 48 | 99,8 | 100 | 100 | 86 | 99,8 | 55 |
Kaynak: Tarım ve Köyişleri Bakanlığı
Kimyasal gübre piyasası
Kimyasal gübreler; bitkilerin besin maddeleri ihtiyaçlarını karşılamak için mevsimsel olarak kullanılan ve tarımsal üretimde tek başına %40’a kadar verim artışı sağlayabilen girdilerdir.
Türkiye gübre piyasasında üretici olarak 5 sermaye grubuna bağlı 7 kuruluş bulunmaktadır. Sektördeki kamu kuruluşlarının (Tügsaş’ın bağlı ortaklıkları Gemlik ve Samsun Gübre ile İgsaş) özelleştirilmeleri 2005 yılında tamamlanmış ve kamunun üretici olarak varlığı sona ermiştir. Özelleştirmeler sonrası iki yeni grup, Yılyak Yakıt Pazarlama Gemlik Gübre hisselerini, Yıldız Entegre Ağaç Sanayii İgsaş hisseleri ile Kütahya Gübre varlıklarını satın alarak sektöre girmiştir. Sektörde yer alan başka bir girişim olan Toros Gübre ise Samsun Gübre hisselerini alarak kurulu kapasitesini artırmıştır. Bu süreçte Ege Gübre hisseleri de el değiştirerek Yaşar Grubu’ndan Gencer Holding’e geçmiştir. Tügsaş’a ait Elazığ Gübre kapatılarak, tesisleri diğer kamu kuruluşlarına bırakılmıştır.
Üretim kapasitesi 5,3 milyon ton/yıl olan Türkiye gübre sanayii iç pazara yönelik olarak kurulmuş olup, iki ana mal (kompoze ve TSP) dışında kurulu kapasitesi iç talebi karşılayamamaktadır. Son 10 yıllık ortalamalara göre tüketimin %53’ü üretim, %47’si ithalatla karşılanmıştır (2009 yılında ithalatın payı %57’ye ulaşmıştır). Fiilen ithalat yapan şirket sayısı 20 dolayındadır. Ancak yerli üreticiler de üretmedikleri ya da üretebilmelerine karşın ithal etmeyi daha ekonomik buldukları gübreleri ithal etmektedirler. İthalat büyük ölçüde Rusya, Ukrayna, Romanya ve Bulgaristan’dan gerçekleştirilmektedir.
Gübrede hammaddelerin maliyet içerisindeki payı %65-80 dolayındadır. Türkiye; doğalgaz, fosfat kayası, potasyum tuzları gibi hammadde kaynaklarına sahip olmadığı için; bu temel girdilerin %80-85’ini dış pazarlardan sağlamaktadır. Yani yerli gübre sanayii ithal girdilere bağımlı bir endüstridir. Bu çerçevede, iç piyasadaki gübre fiyatlarını, uluslararası piyasalardaki hammadde ve gübre fiyatları; döviz kurundaki değişmeler ve gübre tekellerinin kâr hırsı belirlemektedir.
Tarım ilaçları piyasası
Türkiye’de tarımsal ilaç pazarının büyüklüğü yaklaşık 350-400 milyon dolar olup; yıllık ortalama ilaç kullanımı 40 bin tondur. Tarım ilaçları daha çok Akdeniz ve Ege bölgelerinde tüketilmektedir. Özellikle örtü altı yetiştiriciliğin yaygın olduğu Adana, Mersin, Antalya, Muğla ve İzmir’de yaygın kullanım gerçekleşmektedir. Ürün bazında tüketimde %40’lık payla pamuk ve hububat ilk sırayı almakta, onu %27’lik payla turunçgiller ve üzümün de yer aldığı meyveler, %16’lık payla sebzeler izlemektedir.
Türkiye’de yalnızca 15 adet aktif maddenin üretimi yapılmaktadır. Sektör aktif madde açısından dışa bağımlı olup; imalatta kullanılan girdilerin yaklaşık %90’ı ithal edilmektedir. Yerli firmalar aktif maddeleri ithal ederek jenerik (eşdeğer) ilaç üretmektedirler.
Tarım ilaçları pazarında %20’lik payıyla Hektaş ilk sırayı almakta, onu Bayer ve Syngenta izlemektedir. Bu üç firma pazarın yarısından fazlasını kontrol etmektedir. Hektaş; DuPont, Makhteshim-Agan, FMC, Chemtura, Sipcam, Agrichem şirketlerinin Türkiye dağıtıcısıdır. Pazarda ayrıca ithalat yoluyla ilaç sağlayan 350 dolayında şirket bulunmaktadır.
Tarım makineleri piyasası
Traktör, tarımsal üretimde çağdaş üretim teknolojilerinin kullanılmına olanak sağlayarak verimliliği artırmakta ve maliyetleri düşürmektedir.
Türkiye’de traktör üretiminin tarihi 1955 yılına kadar gitmektedir. Türkiye’de 1949’dan itibaren traktör ithal edilmesi nedeniyle ilk üretimin yapıldığı 1955’te traktör parkı 40 bin adede ulaşmıştı. 1954’de kurulan ve ilk yılı hazırlıklarla geçiren Türk Traktör bir sonraki yıl üretime başlamıştır.
Traktör satışlarında yıldan yıla büyük dalgalanmalar olmaktadır. Bunun en önemli nedeni, izlenen destekleme politikaları ve değişken iklim koşullarından dolayı çiftçi gelirlerinin yıldan yıla büyük değişimler göstermesidir. 1995-1998 döneminde tarım gelirlerindeki artışla birlikte traktör talebinde de artış yaşanmış; 1994 yılında 23 bin adet traktör satılırken, 1998 yılında 49 bine yükselmiştir. Ancak 17 Ağustos 1999 depreminden sonra traktör talebi olağanüstü bir şekilde düşerek 19 bin adet olmuştur. 2001 kriz yılında 11 bin; 2002 yılında ise yalnızca 7 bin adet traktör satılabilmiştir. 2006 yılında 40 bine ulaşan traktör satışları 2008’de 27 bin adet olarak gerçekleşmiştir. 2009 yılında başta yaşanan küresel kriz olmak üzere, çiftçinin borçlu olması, girdi ve ürün fiyatlarındaki dengesizlikler nedeniyle alım gücünün iyice daralması gibi faktörlerin etkisiyle, traktör üretimi yaklaşık %40 oranında daralmış, iç pazardaki daralma ise %50’lere ulaşmıştır.
Türkiye traktör pazarı uzun yıllar pazar payları birbirine oldukça yakın iki üretici şirket tarafından kontrol edilmiştir. Bunlarda ilki, Koç Grubu ile Hollanda merkezli CNH Global NV’nin ortaklığında faaliyetini sürdüren Türk Traktör, 2007 yılında %48’lik bir pazar payına sahipti. Aynı yıl Massey Ferguson lisansıyla üretim yapmakta olan diğer üretici şirket Uzel Makine’nin pazar payı ise %37 olarak gerçekleşmişti (Uzel Grubu, 2008 yılında AGCO’ya ait Massey Ferguson traktörlerinin üretim ve dağıtım lisansını kaybetmesi nedeniyle faaliyetine ara vermiştir). Bu şirketlerin yanı sıra, daha düşük pazar paylarına sahip Alçelik (Tümosan), Hattat, Erkunt da traktör pazarında faaliyetlerini sürdürmektedir.
Tarım bankacılığında yabancılaşma
Merkez Bankası verilerine göre; 2009 Eylül ayı itibariyle Türkiye’de bankacılık sektöründe faaliyet gösteren 49 bankanın 32’si mevduat bankası, 13’ü kalkınma ve yatırım bankası, 4’ü ise katılım bankasıdır. Mevduat bankalarından yalnızca 3’ünün sermayesi kamuya aittir (Ziraat Bankası, Halk Bankası ve Vakıflar Bankası). Ancak kamu bankaları özelleştirme tehdidi altındadır. 31 Aralık 2008 tarihli Resmi Gazete’de yayımlanan Avrupa Birliği Müktesebatının Üstlenilmesine İlişkin Türkiye Ulusal Programı’na göre, “Özelleştirme vizyonu çerçevesinde … devletin bankacılık alanından tamamen çekilmesi” hedeflenmektedir. Bu programın uygulanması halinde Türkiye’de kamu bankası kalmayacaktır.
1990’lı yıllarda birçok ülkede uygulanan neoliberal politikalarla yabancı bankaların şube açmalarına ve banka kurmalarına olanak sağlayan düzenlemeler, azgelişmiş ülkelerde yaşanan bankacılık krizleri, uluslararası sermaye akımları ve teknolojik yenilikler; özellikle azgelişmiş ülkelerde yabancı bankaların sektördeki payının önemli ölçüde artmasına yol açmıştır. Türkiye’de de, özellikle liberalizasyon sürecinden sonra yabancı banka girişleri artmıştır. Bunda 1989 yılında sermaye hareketlerinin serbestleştirilmesi ve uluslararası ticaretin artması etkili olmuştur (Apak ve Tavşancı, 2008). Bankacılık sisteminde yabancılaşma süreci, ekonomik krizin yaşandığı 2001 yılından sonra ivme kazanmıştır. Tablo 2, ülkenin öz kaynaklarıyla kurulmuş bankaların son yıllarda yabancıların eline geçtiğini göstermesi açısından önem taşımaktadır.
Tablo 2. Türkiye bankacılık sisteminde yabancılaşma süreci
Tarih | Banka adı | Yabancı ortak ve payı, % | |
2001 | Demirbank | HSBC (İngiltere) | 100 |
2002 | Koçbank | UniCredit Group (İtalya) | 50 |
2003 | Site Bank | Millennium BCP (Portekiz) | 100 |
2005 | T. Ekonomi Bankası | BNP Paribas (Fransa) | 42,1 |
2005 | Dışbank | Fortis Bank (Belçika) | 89,3 |
2005 | Yapı Kredi Bankası | Koçbank-UniCredito | 57,4 |
2005 | Garanti Bankası | General Electric Capital Corporation (ABD) | 25,5 |
2006 | Bank Pozitif (C Bank) | Bank Hapoalim (İsrail) | 65 |
2006 | Finansbank | National Bank of Greece (Yunanistan) | 89,4 |
2006 | Denizbank | Dexia (Belçika-Fransa) | 99,8 |
2006 | Akbank | Citibank (ABD) | 20 |
2006 | Şekerbank | Bank Turan Alem Group (Kazakistan) | 34 |
2006 | Tatbank | Merrill Lynch European Asset Holdings Inc. (ABD) | 100 |
2006 | Tekfenbank | Eurobank EFG (Yunanistan) | 70 |
2006 | MNG (Turkland) Bank | BankMed ve Arab Bank (Ürdün) | 91 |
2007 | Oyakbank | ING Bank (Hollanda) | 100 |
2007 | Turkish Bank | National Bank Of Kuwait (Kuveyt) | 40 |
2007 | Türkiye Finans | The National Commercial Bank (S. Arabistan) | 60 |
Kaynak: Günaydın (2009)
Gelinen noktada ödenmiş sermayedeki payları esas alındığında, yabancı hissedarların aktif büyüklüğü içindeki payı, 2009 yılı Eylül ayı itibariyle %24,3 olarak gerçekleşmiştir. Öte yandan, %17,5 olan halka açık paylar içindeki yabancı payları da eklendiğinde bankacılık sektöründeki yabancı payı %41,8’e düzeyine ulaşmaktadır (TCMB, 2009).
Oysa AB ülkeleri bankacılığın ulusal sermayenin elinde kalması için uğraş vermektedirler. Bu nedenle yabancılaşma oranı Almanya’da %5, İtalya’da %8, İspanya’da %10, Hollanda’da %11, Danimarka’da %17, Avusturya ve Fransa’da %19, Yunanistan’da %20 dolayındadır. IMF kontrolündeki ülkelerde ise yüksek yabancılaşma oranları dikkat çekicidir. Bu oran Estonya’da %100, Çek Cumhuriyeti’nde %95, Slovakya’da %93, Meksika’da %82, Macaristan ve Polonya’da %65, Arjantin’de %48, Peru’da %47 ve Şili’de %42 düzeyindedir (Uzunlu, 2007).
Türkiye bankacılık sektöründe yabancı sermayeye üst sınır getirilmesinde geç kalmıştır. Mevcut koşullar devam ettiğinde sektör aşama aşama yabancılaşacaktır.
2008 yılında tarım kredilerinin %45’i Ziraat Bankası, %15’i tarım kredi kooperatifleri, %8,2’si İş Bankası, %7,9’u Denizbank, %5’i Halkbank, geri kalanı ise diğer bankalar tarafından kullandırılmıştır (Tablo 3). Bunlardan Denizbank ve Finansbank yabancı sermayeli bankalardır. Kamu bankaları ve yerli özel sermayeli İş Bankası dışındaki tüm bankaların değişen oranlarda yabancı hissedarları bulunduğu dikkate alındığında, tarım bankacılığı alanındaki yabancılaşma tüm çıplaklığıyla ortaya çıkmaktadır (Günaydın, 2009).
Tablo 3. Tarım kredilerinin bankalara göre dağılımı
Banka adı | 2006 | 2008 | ||
Milyon TL | % | Milyon TL | % | |
T.C. Ziraat Bankası | 3.522 | 42,3 | 6.358 | 45,8 |
Tarım Kredi Kooperatifleri | 1.452 | 17,5 | 2.124 | 15,3 |
Türkiye İş Bankası | 536 | 6,4 | 1.140 | 8,2 |
Denizbank | 512 | 6,2 | 1.100 | 7,9 |
Türkiye Halk Bankası | 391 | 4,7 | 737 | 5,3 |
Akbank | 350 | 4,2 | 430 | 3,1 |
Yapı ve Kredi Bankası | 339 | 4,1 | 410 | 3,0 |
Garanti Bankası | 473 | 5,7 | 382 | 2,8 |
Şekerbank | 400 | 4,8 | 350 | 2,5 |
Vakıfbank | 175 | 2,1 | 309 | 2,2 |
Türk Ekonomi Bankası | – | – | 231 | 1,7 |
Finansbank | 108 | 1,3 | 219 | 1,6 |
Fortis Bank | 61 | 0,7 | 100 | 0,7 |
Genel toplam | 8.319 | 100,0 | 13.890 | 100,0 |
Kaynak: TZOB (2009)
II. GIDA SEKTÖRÜNDE YABANCILAŞMA
Gıda sanayii; tarımdan sağladığı bitkisel ve hayvansal hammaddeyi, uyguladığı işlemlerle raf ömrü uzun, tüketime hazır ürünlere dönüştüren bir imalat sanayi kolu olup; tarımsal üretim, dengeli beslenme, katma değer, istihdam ve ihracat açısından önemli işlevleri olan bir sektördür (Ekşi ark., 2005). Tarımsal üretimin mevsime ve yöreye bağlı değişkenliğine karşılık gıda ihtiyacının sürekliliği, çabuk bozulma eğilimindeki tarımsal ürünlere belirli işleme ve koruma yöntemlerinin uygulanmasını zorunlu hale getirmekte ve bu işlevi de gıda sanayii yerine getirmektedir (Ekşi 1992). Gıda sanayii, gıdaların hammaddeden başlayarak; depolama, tasnif, işleme, değerlendirme, dayanıklı hale getirme, ambalajlama işlerinden bir ya da birkaçının yapıldığı ve gıda maddeleri satış yerlerine gönderilmek üzere depolandığı tesislerle bu tesislerin tamamlayıcısı sayılacak yerleri de kapsamaktadır (DPT, 2007).
Uluslararası standart sanayi sınıflama (ISIC Rev.3) sistemine göre gıda sanayi; et ve et ürünleri, süt ve süt ürünleri, su ürünleri mamulleri, hububat ve nişasta mamulleri, meyve ve sebze işleme, bitkisel yağ ve mamulleri, şeker ve şekerli mamuller, yem sanayi olmak üzere 8 alt sektörden oluşmaktadır (Ekşi ark., 2005). Bu sisteme göre farklı sektörler içinde incelenmekte olan çay, meşrubat, alkollü içkiler, gıda katkı maddeleri de gıda tanımı kapsamındadır (DPT, 2007).
1980’lerden sonra sektörde önemli yapısal değişimler yaşandı
Türkiye’de II. Paylaşım Savaşını izleyen 20 yıl içerisinde devlet, gıda sektöründe büyük ölçekli işletmeler kurmuş ve bunlara yoğun yatırım yapmıştır. Bu işletmeler (KİT’ler) şeker, çay, tütün, alkollü içecekler, et ve süt ürünleri üretimi alanlarında faaliyet göstermişlerdir. Bu dönemde artan kamu yatırımlarına ve büyük devlet işletmelerinin varlığına karşın, gıda sektöründe küçük ölçekli ve bağımsız üretici birimlerin hâkimiyeti sürmüştür (Yenal, 2001).
Sektörde 1980’lerden sonra sözleşmeli tarıma yönelme, teknolojik yenilenme, kalite sistemlerinin yaygınlaşması, KİT’lerin özelleştirilmesi, şirket evlilikleri, yeni pazarlama tekniklerinin uygulanması ve sektörel örgütlenmenin gelişmesi gibi önemli yapısal değişimler yaşanmaktadır. Bu değişime yol açan etmenler küreselleşme olgusu, uluslararası anlaşmalar, uygulanan tarım politikaları, tüketici talepleri, gıda mevzuatı ve çevre duyarlılığıdır (Ekşi ark., 2005).
Öte yandan 1990’ların başında özelleştirme kapsamına alınan SEK, EBK ve YEMSAN gibi tarımsal KİT’ler çok düşük (arsa bedellerinin bile altında kalan) fiyatlarla Koç, Tekfen, Yimpaş, Tikveşli gibi sermaye gruplarına satılmıştır. Besi ve süt hayvanı yetiştiricileri için belirli bir pazar güvencesi sağlayan bu kuruluşların piyasadan çekilmesiyle piyasada görülen fiyat istikrarsızlığı et ve süt mamulleri üretiminde dalgalanmalara yol açmıştır.
Son 20 yılda tarım ve gıda ithalatındaki artış beş kattan fazla
1980 öncesinde dünya ekonomisine ithal ikameci birikim tarzıyla eklemlenmiş olan Türkiye kapitalizmi, bu tarzın artık işlememesi sonucu dışa açılma olarak tanımlanan bir birikim tarzına doğru evrilmeye başladı (Sönmez, 1992). Bu dönemde dış ticaret rejiminde gıda ürünlerini de kapsayan önemli değişikliklere gidildi. Bunların başında tarım ve gıda ürünleri dış ticaretinin serbestleştirilmesi geliyordu. 1984 yılında gıda ürünlerinin ithalatında uygulanan vergi ve harçlar önemli ölçüde aşağı çekildi. Bunun sonucunda bazı tarım ürünlerinde ithalat önemli boyutlara ulaştı ve bazı sektörler olumsuz etkilenmeye başladı. Bu politikalardan olumsuz etkilenen sektörlerin başında hayvancılık ve et üretimi gelmekteydi. Tarım ve gıda ürünleri dış ticaretinin serbestleştirilmesinden sonra canlı hayvan ve et ithalatındaki sıçrama, yerel üretimin ve hayvancılığın gerilemesine yol açtı. Türkiye’nin süt, peynir, yağ ve dondurma gibi sütlü ürünler ithalatı da yükseldi.
Tarım ürünleri dış ticaret dengesi 1980-89 döneminde yıllık ortalama 1.6 milyar dolar fazla verirken, 1990-99 döneminde bu fazla 600 milyon dolara düşmüştür. IMF-Dünya Bankası patentli politikaların izlendiği 2000 sonrası dönemde ise 200 milyon dolar açık vermiştir. Son 20 yılda tarım ve gıda ürünleri ithalatı 5 kattan fazla artmış, Cumhuriyet tarihinde ilk kez 1995 yılında ithalat ihracatı geçmiştir. Tarımda dış açık 2008’de Cumhuriyet tarihinin en yüksek değerine (2,3 milyar dolar) ulaşmıştır. İthalat özellikle pamuk, hububat, bitkisel yağ ve yağlı tohumlarda yoğunlaşmıştır.
1980’lerden sonra sektörde çokuluslu şirketlerin rolü arttı
Çokuluslu şirketlerin Türkiye gıda piyasasına girişi 1950’li yıllara dayansa da faaliyet alanları birkaç sektörle sınırlı kalmıştır. Örneğin Unilever’in bitkisel yağ üretimine, Coca-Cola’nın alkolsüz içecek üretim ve dağıtımına başlaması gibi. Ancak 1980’lerden başlayarak tarım ve gıda sektörlerinde uluslararası sermayenin rolü önemli ölçüde artmış; yabancı şirketlerle yabancı ortaklı yerli şirketlerin sayısı yükselmiştir. Önde gelen yerli sermaye grupları, çokuluslu şirketlerle ortaklıklara giderek et, süt ve sütlü ürünler üretimi, gıda paketlemesi, sebze-meyve işlemesi ve dondurulması, çay üretimi, tam ve yarı hazır gıda üretimi, gıda pazarlaması ve perakendeciliği gibi alanlarda etkinliğe başlamışlardır. Çokuluslu gıda şirketlerinin büyük ölçekli ve yüksek teknolojili tesislere yatırımlarının artmasıyla Türkiye’deki gıda üretim yapısı uluslararası tarım/gıda sanayiin bir parçası olma yönünde hızla dönüşmüştür (Yenal, 2001).
Hazine Müsteşarlığı verilerine göre; gıda ve içecek sanayiindeki yabancı sermayeli şirketlerin sayısı 1954-2003 yılları arasında toplam 167 iken, 2009’da 420’ye yükselmiştir. Bu sayı imalat sanayiinde faaliyet gösteren yabancı sermayeli şirketlerin (4.119 adet) %10’unu oluşturmaktadır. Öte yandan Merkez Bankası verileri ise, 2005-2009 yıllarını kapsayan 5 yıllık dönemde imalat sanayiindeki toplam 12,4 milyar dolara ulaşan yabancı sermaye girişlerinin %23’ünün (2,9 milyar dolar) gıda ve içecek sektöründe gerçekleştiğini ortaya koymaktadır.
Örneklerle gıdada yabancılaşma-tekelleşme olgusu
Gıda sanayiinde şirket birleşmeleri ve satın almalar yabancılaşma ve tekelleşme eğilimlerini güçlendirmektedir. Özellikle son 25 yılda satın alma ve ortaklık yoluyla gerçekleşen şirket birleşmesi sayısı 2 bin dolayındadır. Bu birleşmelerin çoğunluğu yerli şirketler arasında olmakla birlikte, çok sayıda yerli-yabancı evliliği de söz konusudur. Yabancı şirketle evlilikler, özelleştirme sürecinde ve –özellikle- kriz sonrasında ivme kazanmaktadır.
1990’lı yılların ortalarından bu yana gıda sektöründe yerli ve yabancı şirketler arasındaki önemli ortak girişim ve satın almalarla; bu süreçte sektörün alt dallarında pazara egemen olan yabancı şirket ve markalar Tablo 4 ve 5’te verilmiştir.
Tablo 4. Gıda sektöründe yabancılaşma süreci
Tarih | Şirket adı | Ortak olan / satın alan şirket ve payı, % | |
1994 | Filiz Gıda (Doğuş Grubu) | Barilla Gıda | 55 |
1995 | Unicom (Komili) | Unilever | 100 |
1996 | Sabancı Grubu | Carrefour | 60* |
1997 | Sabancı Grubu | Danone | 50* |
1998 | Doğadan Gıda | MKT Holding | 50 |
1998 | İmbat Meşrubat | The Coca-Cola Company | 40 |
1998 | Tikveşli | DanoneSa (Sabancı/Danone) | 100 |
1999 | Birtat | DanoneSa (Sabancı/Danone) | 100 |
2000 | Besan Besin Sanayii (Bestfoods) | Unilever | 100 |
2000 | Çapamarka Gıda Sanayii (Bestfoods) | Unilever | 100 |
2000 | Bozkurt Helva (Bestfoods) | Unilever | 100 |
2001 | Dosan Konserve | Unilever | 100 |
2001 | Penguen Gıda | Deutsche Investitions (KFW) | 12,7 |
2001 | Pamir Gıda | Haribo | 76 |
2001 | Türk Tuborg (Yaşar Holding) | Carlsberg Breweries | 47,8 |
2002 | Mis Süt (Tekfen) | Nestlé | 100 |
2002 | Kent Gıda (Tahincioğlu) | Cadbury | 51 |
2002 | Fruko AŞ | Pepsi Bootling Group (PBG) | 100 |
2002 | Kar Gıda | Kraft Foods | 100 |
2003 | Filiz Gıda (Doğuş Grubu) | Barilla Gıda | 45 |
2003 | Mudurnu Tavukçuluk | Global AŞ | 51 |
2003 | Unicom (Unilever/ Yudum ve Sırma) | Seef (Soros Investment Capital) | 100 |
2003 | DanoneSa (Sabancı/Danone) | Danone | 100 |
2003 | Nestlé Türkiye süt işletmeleri | Danone | 100 |
2005 | Gima (Fiba Holding) | CarrefourSa (Sabancı/Carrefour) | 60,2 |
2005 | Endi (Fiba Holding) | CarrefourSa (Sabancı/Carrefour) | 100 |
2005 | Tansaş (Doğuş) | Migros (Koç Grubu) | 70,8 |
2006 | Penguen Gıda | ADM Capital | 13 |
2006 | Kent Gıda (Tahincioğlu) | Cadbury | 30 |
2006 | Mey İçki (Nurol-Limak-Özaltın-Tütsab) | Texas Pacific Group | 99 |
2006 | Erikli Su | Nestlé Waters S.A. | 60 |
2007 | Intergum Grubu | Greencastle (Cadbury) | 100 |
2007 | Doğadan Gıda | The Coca-Cola Company | 100 |
2007 | Yudum Gıda (Seef Holdings) | Swan (NBK Capital) | 100 |
2007 | Yudum Gıda (Swan/NBK Capital) | Afia Int (Savola Group) | 100 |
2008 | Türk Tuborg (Carlsberg Breweries) | Israel Beer Breweries (CBC Group) | 95,7 |
2008 | Migros Türk (Koç Grubu) | Moonlight Capital | 50,8 |
2008 | Bizim Toplu Tüketim (Yıldız Holding) | Golden Horn Investments B.V. | 20 |
2009 | Ana Gıda (Anadolu Grubu) | Seef Foods (Bedminster Capital) | 44,8 |
* Ortak girişimdeki payı
Kaynak: Oral (2006 ve 2009)
Tablo 5. Gıda piyasasındaki önemli yabancı şirket ve markalar
Üretim konusu | Şirketler, markalar ve tahmini pazar payları, %* | |
Süt ve süt ürünleri | Danone-Tikveşli | 10 |
Makarna | Barilla / Filiz | 30 |
Dondurma | Unilever (Algida) | 70 |
Bebek maması | Numil/Danone (Milupa, Bebelac) | 90 |
Cips | Frito-Lay (Ruffles, Doritos), Kraft (Cipso, Patos), P&G (Pringles) | 90 |
Hazır çorba | Unilever (Knorr), Nestlé (Maggi) | 70 |
Kâse margarin | Unilever (Sana, Becel) | 50 |
Ayçiçeği yağı | Savola Group (Yudum) | 15 |
Çikolata | Nestlé, Kraft (Milka), Unilever (Algida) | 30 |
Şekerleme | Cadbury (Kent), Haribo | 70 |
Nişasta bazlı şeker | Cargill, Amylum, Cargill/Ülker (Pendik Nişasta) | 80 |
Sakız | Cadbury (Falım, First), Perfetti Van Melle (Vivident) | 90 |
Çay | Unilever (Lipton) | 15 |
Hazır kahve | Nestlé (Nescafé), Kraft (Jacobs) | 80 |
Ambalajlı su | Erikli /Nestlé, Danone (Hayat), Damla (Coca-Cola) | 25 |
Meyve suyu | Coca-Cola (Cappy) | 25 |
Kolalı içecek | Coca-Cola, Pepsi | 75 |
Rakı | Texas Pacific Group/Mey | 70 |
Organize perakende | Migros, CarrefourSa, Metro Group, Tesco-Kipa | 60 |
* Yazılı basında yayımlanan haber ve değerlendirmelere dayalı olarak hazırlanmıştır.
Kaynak: Oral (2006 ve 2009)
Unilever 1980’lerden sonra Türkiye’deki etkinliklerini yoğunlaştırdı
1930 yılında Hollanda’da bitkisel yağ üreticisi Margarin Unies ve İngiltere’de sabun üreten Lever Brothers’ın birleşmesiyle oluşan Unilever, 1953 yılında Türkiye İş Bankası’yla sermaye ortaklığı kurarak bitkisel yağ üretimine (Vita ve Sana) başladı. Günümüzde dünyanın tüketim malları üreten en büyük çokuluslu şirketi olan Unilever’in Türkiye’deki en önemli etkinlik alanı, uzunca bir süre bitkisel yağlar ve temizlik maddeleri üretimiyle sınırlı kaldı.
1986 yılında çay sanayiinin özel sektöre açılmasıyla Unilever, Lipton’la Türkiye piyasasına girdi ve Dosan tarafından Pazar ilçesinde kurulan fabrikada üretime başladı. 1994’te Arhavi, 2004’te ise Fındıklı’daki tesisleri işletmeye açtı. Lipton, iç piyasadan aldığı yaş çayı işleyip Kenya, Endonezya ve Seylan’dan getirdiği çaylarla harmanlayarak piyasaya sürmektedir. Bu yöntemle pazarlanan çay yılda 40-50 bin tonu bulmakta ve yerli çay için tehdit oluşturmaktadır.
Öte yandan Alman şirketi Teekanne ile Kütaş Tarım’ın ortaklığında kurulan Kütaş Teekanne, 2001 yılında İzmir/Kemalpaşa’da çay üretimine başladı. 2006 yılında Doğadan Gıda Kütaş Teekanne’ye ait markaları devraldı. 2007 yılında ise Coca-Cola Doğadan Gıda’yı satın alarak Çaykur’un rakipleri arasına katıldı.
Türkiye, halen dünyanın en çok çay tüketilen ikinci ülkesidir. 2009 yılı itibariyle büyüklüğü 1 milyar TL’yi aşan çay pazarında Çaykur rakiplerinden oldukça yüksek bir pazar payıyla (%55-60) lider konumdadır. En yakın rakibi Lipton olup, ardından Doğuş Çay gelmektedir. Bu iki şirketin pazar payları %10-15 arasındadır. Buna karşılık poşet çayda Lipton’un; bitki ve meyve çaylarında ise Doğadan’ın liderliği sürmektedir.
Unilever son 20 yıldır Türkiye piyasasında isim yapmış şirketleri satın alarak, daha önce etkinlik göstermediği alanlara da girdi. Örneğin 1992 yılında Türkiye’nin en köklü gıda şirketlerinden Komili ile Unikom’u kurdu; 1995’te bu şirketin tüm hisselerini devraldı. 2001’de Rize’deki Dosan Konserveyi bünyesine kattı. Ancak 2003 yılında ayçiçeği ve mısır yağı işletmelerini (Yudum ve Sırma) Soros’a sattı. Yudum Gıda 2007 yılında önce Kuveytli NBK Capital’e, sonra da Suudi Arabistanlı Savola Group’a geçti. Unilever, 2008 yılında tüm dünyada aldığı zeytinyağından çıkma kararı çerçevesinde Komili zeytinyağını Anadolu Grubu’na devretti.
Koç gıdada satın almalarla büyüdü
1963 yılında kurulan ve 1968 yılından sonra KİT olarak etkinliğini sürdüren Süt Endüstrisi Kurumu (SEK), özelleştirilinceye kadar ülkenin farklı yörelerindeki 40’a yakın fabrikasıyla gerek süt üreticileri, gerekse süt sanayiine önemli katkılarda bulundu. 1995 yılında SEK’in isim hakkı ve İstanbul İşletmesi küçük ve orta büyüklükte sanayici ve gıda toptancılarından oluşan 164 kişilik bir gruba satıldı. Özelleştirmeden iki yıl sonra 1997’de Koç Grubu işletmenin %68’ini satın aldı (Günümüzde Sek’teki Koç Grubu ve şirketlerinin hisse oranı %72’dir).
Öte yandan 1928 yılında Ulukartal Makarnacılık adıyla üretime başlayan Pastavilla hisseleri de 1995’te Koç Holding bünyesine geçti. Pastavilla günümüzde makarna piyasasındaki önemli oyunculardan birisidir.
Gıdada Sabancı-Kraft ortaklığı
Sabancı Grubu bitkisel yağ üretimine 1946 yılında Toroslar AŞ ile başladı. Bu şirket 1973’te Marsa AŞ adını aldı. Marsa, 1993 yılında Philip Morris’in de bağlı bulunduğu Altria şirketi bünyesindeki Kraft Foods ile ortaklık kurarak kahve, çikolata ve toz içecekleri de ürün yelpazesine dahil etti. 2002 yılında Piyale’yi de satın alarak makarna sektörüne giren Sabancı, 2005’te Kraft ile yollarını ayırdı.
Sabancı 1997 yılında sütlü ürünler konusunda dünyanın önde gelen kuruluşlarından Groupe Danone ile kurduğu ortak girişimle (DanoneSa) piyasaya girdi. DanoneSa 1998 yılında Tikveşli’yi, 1999’da Ankara’da faaliyet gösteren Birtat şirketini satın aldı. Danone-Sabancı ortaklığı 2003 yılına kadar devam etti. Groupe Danone, Aralık 2003 itibariyle Sabancı Grubundan %50-50 oranında ortak olduğu DanoneSa’nın %50 hissesini de satın alarak şirketin tümüne sahip oldu ve adını Danone-Tikveşli olarak değiştirdi.
Öte yandan Sabancı Grubu, Ağustos 2007’de gıda alanındaki yatırımlarını (GıdaSa) BİM’in de ana ortağı olan Topbaş ailesinin kontrolündeki Marmara Gıda’ya (MGS) devretti. GıdaSa’nın unvanını Haziran 2008’de Marsan olarak değiştiren MGS böylelikle bitkisel yağ, makarna, su ve çay kategorilerinde önemli oyunculardan birisi haline geldi (Rekabet Kurulu; Topbaş ailesi ile Ülker’in çıkar birliği içinde bulunduklarını ve bu iki grup arasında ekonomik bütünlük olduğunu saptamıştır).
Mis Süt Nestlé’ye taşeronluk yaptı
Çokuluslu şirketler Türkiye’de tarım ve gıda sektörlerini kontrol etmede doğrudan yatırım ve ortak girişim dışında yerli taşeronlar da kullanmaktadırlar. Bunun en tipik örneği olarak Nestlé’nin Mis Süt’ü taşeron olarak kullanması gösterilebilir.
1867 yılında Vevey’de (İsviçre) kurulan Nestlé, 2008 itibariyle 100 milyar doları aşan cirosu, 500 fabrikası ve 280 bin çalışanıyla dünyanın en büyük gıda şirketidir. Türkiye piyasasına 1875’te giren Nestlé, sınırlı bir tüketici kitlesine hitap eden birkaç ürün (süt ve çikolata ürünleri) dışında, 1980’lere kadar önemli bir yere sahip değildi. Bu tarihten sonra hazır kahve, çikolatalı toz içecek ve kahve kreması ithal etmeye başladı. 1995 yılında Tekfen Holding’e bağlı Mis Süt’ün %25’ini satın alarak iç piyasaya girdi. 1996’da ortaklık payını %34’e, 1998’de %60’a çıkardı ve sonuçta 2000 yılında tümüne sahip oldu.
Nestlé, Aralık 2003’te Türkiye’deki süt ve sütlü ürünler işkolunu Danone-Tikveşli’ye devretti. Böylelikle Mis ve Gülüm Süt markalarına sahip olan Danone, sektörün tekelleşmesi yönünde önemli bir adım attı.
Süt ürünleri sektöründe yedi şirketin hâkimiyeti
2009 verilerine göre, Türkiye’de 12 milyon ton süt üretilmesine karşın bunun yalnızca %30’u kayıt altındadır. Kayıtlı işletmelerde işlenen sütün %25’i içme amaçlı; %75’i ise yoğurt, ayran ve peynir gibi ürünlerin yapımında kullanılmaktadır.
Sektörde ön plana çıkan kuruluşlar Sütaş, Ülker, Pınar, Danone-Tikveşli, Sek, Yörsan ve Dimes’tir. Günlük 1.000-1.500 ton süt işleyen bu kuruluşlar, pazarın %60’tan fazlasını ellerinde tutmaktadırlar. Büyüklüğü 4 milyar TL olarak tahmin edilen toplam pazarda 2009 itibariyle %15’i aşkın paya sahip olan Sütaş lider konumdadır. Ambalajlı ayran pazarının 2/3’ü Sütaş’ın kontrolünde iken; uzun ömürlü süt pazarının 1/4’ü Pınar Süt tarafından kontrol edilmektedir.
Ambalajlı/markalı dondurmanın lideri Unilever/Algida
2009 sonu itibariyle Türkiye’de kişi başına dondurma tüketimi 2,8 litre olup; bu miktar AB ülkelerinde 7, Kuzey Avrupa ülkelerinde 12-14, Avustralya’da 18, ABD’de ise 23 litre düzeyindedir.
Türkiye’de ilk endüstriyel dondurma üreticisi İzmir merkezli Memo; ulusal ölçekte faaliyet gösteren ilk üretici ise 1984 yılında pazara giren Panda’dır. Dünyanın en büyük dondurma üreticisi Unilever (Algida) Türkiye pazarına 1990 yılında girmiştir. Pazarın diğer önemli oyuncusu 2003’te Schöller’in Bursa’daki tesislerini satın alarak üretime başlayan Ülker (Golf) olmuştur.
2009 yılında sektörün cirosu 1 milyar doları aşmış; bu cironun %75’i endüstriyel üreticiler, %25’i ise yerel üreticiler ve pastaneler tarafından gerçekleştirilmiştir. Ambalajlı/markalı dondurma pazarının 2/3’ü Algida, 1/4’ü ise Golf tarafından kontrol edilmektedir.
Makarna: Gıda sanayiinin öncü sektörü
Makarnanın sanayi olarak Türkiye’ye giriş tarihi 1922 yılı olup; üretim 1950’lere kadar küçük kapasiteli tesislerde yapılmıştır. Özellikle 1960’tan sonra fabrika sayısı ve kapasitelerinde önemli artışlar olmuştur. Günümüzde faal fabrika sayısı 22 olup, kurulu kapasite 1 milyon tonu aşmıştır. Bu kapasite Türkiye’yi dünyanın 5. büyük makarna üreticisi haline getirmiştir. Sektörde faaliyet gösteren ve her birinin kurulu kapasitesi 170 ton/günün üzerinde olan 7 büyük şirket, sektörün kapasite açısından yarısından fazlasını oluşturmaktadır. 2008 sonu itibariyle 650 milyon TL büyüklüğe sahip olan pazarda Barilla %30’luk payıyla ilk sırayı almakta; onu Nuh’un Ankara, Piyale ve Pastavilla izlemektedir.
Bisküvi pazarı Ülker ve Eti’nin
Türkiye’de bisküvi üretimi 1924 yılında başlamıştır. Günümüzde büyüklüğü 2 milyar dolar olarak tahmin edilen bisküvi sektöründe 40’ı aşkın fabrika, 850 bin tonluk üretim kapasitesiyle faaliyet göstermektedir. Bisküvi pazarının yarıdan fazlası Ülker’in kontrolünde olup; ardından yaklaşık %30’luk payıyla Eti gelmektedir.
Bebek mamasının %90’ı yabancıların elinde
Bebek başına mama tüketimi İspanya ve Hollanda’da 32, Polonya’da 25 ve Yunanistan’da 21 kg olmasına karşılık, Türkiye’de yalnızca 2 kg dolayındadır. 2009 yılı itibariyle büyüklüğü yaklaşık 400 milyon TL olan mama pazarının %90’ı yabancı sermayeli şirketlerin elindedir. Pazarın 2/3’ünü Milupa ve Bebelac markalarının pazarlamasını yapan Numil kontrol etmekte; onu 1/4’lük payıyla Ülker Hero Baby izlemektedir. Numil 2007 yılında Danone tarafından satın alınmıştır. 2003’te üretime başlayan Ülker Hero Baby ise Ülker-Hero Grubu ortaklığıdır.
Salça, konserve ve dondurulmuş gıdada yerli şirketler egemen
Türkiye’de ilk domates salçası üretim tesisi 1955’te Bursa’da kurulmuştur. Sahip olduğu yıllık 600 bin tonu aşan üretim kapasitesiyle Türkiye; ABD, İtalya ve Çin’in ardından dünyanın 4. büyük üreticisidir. İç pazarda tüketim 150 bin ton (kişi başına yıllık 2 kg) dolayındadır. Ambalajlı pazarın %25-30’unun kayıt dışı olduğu tahmin edilmektedir. Yaklaşık 30 şirketin faaliyet gösterdiği salça pazarından en büyük payı Tat, Tukaş, Tamek ve Akfa markaları almaktadır. Sekiz şirketin büyük ölçekli olarak adlandırıldığı pazarda ayrıca Acemoğlu, Demko, Penguen ve Burcu markaları öne çıkmaktadır (Capital, 01/10/2008).
Belli başlı 20 kadar oyuncu bulunan konserve sektöründe ise, pazarın %60’ı aşkın kısmı 3 şirketin (Tat, Tamek ve Tukaş) kontrolündedir. Bunların ardından ise Penguen, SuperFresh, Dardanel ve Akfa gelmektedir (Capital, 01/10/2008).
Türkiye’de 1970’li yıllardan itibaren gelişmeye başlayan dondurulmuş gıda sektörü; unlu mamuller, sebze ve meyve, et ve deniz ürünleri ile patates üretimini kapsamaktadır. Sektörde 90’a yakın yerli ve/ya da yabancı ortaklı kuruluş faaliyet göstermekte; hammaddenin %30-40’ı sözleşmeli üretimle, kalanı küçük üretici ve yerel toptancılardan sağlanmaktadır. 2009 yılı itibariyle büyüklüğü 700 milyon TL’ye ulaşan pazarın öne çıkan girişimleri; unlu mamuller segmentinde Kerevitaş, Pınar, Harika Gıda; sebze-meyvede Özgörkey, Kerevitaş, Muti Gıda; patateste Özgörkey, Sampa, Bolpat; ette ise Pınar olarak sayılabilir.
Cips pazarında üç Amerikalı
1986 yılında Türkiye’de cips üretimini başlatan Uzay Gıda, 1988’de hisselerinin %50’sini ABD’li gıda-içecek üreticisi PepsiCo’ya devretti. PepsiCo, 1993 yılında Uzay Gıda’nın kalan %50 hissesini de satın alarak, Frito Lay Türkiye adıyla etkinlik göstermeye başladı. 1994 yılında cips üretimine başlayan Kar Gıda’yı ise 2002 yılında bir diğer ABD’li gıda üreticisi Kraft satın aldı. Yaşanan bu gelişmeler, Pringles’ın üreticisi Procter&Gamble’nin de Türkiye pazarına girmesini sağladı. Böylelikle cips pazarı yerli üreticileri devre dışı bırakan üç ABD şirketi arasında paylaşıldı. Büyüklüğü 500 milyon dolara ulaşan pazarın 2/3’ünü Frito Lay kontrol etmektedir (Hürriyet, 01/04/2007).
Hazır çorba pazarının %60’ı Unilever’in
Türkiye kişi başına yıllık çorba tüketiminde 15 litreyle Rusya ve Meksika’nın ardından dünyada üçüncü sırada yer alıyor. Hazır çorbaların tüketimdeki payı %22 dolayındadır. Büyüklüğü 165 milyon TL’ye ulaşan pazarın lideri yaklaşık %60’lık payıyla Unilever (Knorr) olup; onu Ülker ve Nestlé (Maggi) izlemektedir. Pazardan ayrıca Piyale, Tamek ve Tukaş gibi şirketler de pay almaktadır.
Margarin pazarını Unilever ve Ülker kontrol ediyor
2009 yılında margarin üretimi 610 bin ton olarak gerçekleşti. Kişi başına yıllık tüketim 2,2 kg olup; bu miktar Hollanda ve Belçika’da 26, Singapur’da ise 45 kg dolayındadır. Pazar büyüklüğü 1,5 milyar dolara ulaşan sektörde; ev içi tüketimin %74’ünü paket, %26’sını ise kâse margarinler oluşturuyor. Paketli margarinde Ülker %30’u aşan payıyla pazar lideri iken; kâse margarinde %50’lik payıyla Unilever liderliğini sürdürmektedir. Pazarda bu iki şirket arasında yoğun bir rekabet yaşanmakta olup; onların ardından Trakyabirlik ve Turyağ gelmektedir.
Ayçiçeği yağında lider Suudiler
Türkiye’de 2009’da tüketilen 460 bin sıvı yağın %70’ini ayçiçeği yağı oluşturmuştur. Yağ sanayiinde kurulu kapasitenin yaklaşık 2/3’ü yabancı şirketlerin elindedir. Piyasa koşullarının zorlaşmasıyla yerel üreticiler tesislerini yabancılara kiralamaktadırlar. Ayçiçeği yağı pazarından en yüksek payı %15 ile Yudum (Savola) ve Ülker markaları almaktadır.
Türkiye zeytinyağında dünya beşincisi, ancak tüketimi çok düşük
Türkiye son 10 sezon itibariyle ortalama 120 bin tonluk üretimiyle zeytinyağında İspanya, İtalya, Yunanistan ve Tunus’un ardından 5. sırada yer almasına karşın, tüketimde oldukça gerilerde kalmıştır. Kişi başına yıllık tüketim Yunanistan’da 23, İspanya’da 14, İtalya’da 12, Tunus’ta 9 kg iken Türkiye’de 1 kg dolayındadır.
2009 yılında %45’i Seef Foods’a satılan Ana Gıda (Komili, Sezai Ömer Madra ve Kırlangıç markaları) perakende zeytinyağı pazarında %35’lik paya sahiptir. Komili %28 düzeyindeki payla sektördeki liderliğini sürdürmekte olup; onu %15-20 arasındaki paylarla Kristal, Tariş ve Ekiz; %10’luk payla Verde izlemektedir. 2008 itibariyle büyüklüğü 20 bin litreye ulaşan organik zeytinyağında ise Tariş %80lik payıyla pazar lideridir.
Çikolatada Ülker, şekerleme ve sakızda Cadbury
Türkiye’de kişi başına yıllık çikolata tüketimi 1,5; Avrupa ortalaması ise 5 kg dolayındadır. 2008 itibariyle 1,4 milyar TL büyüklüğe ulaşan pazarın %50’yi aşkın bölümü Ülker tarafından kontrol edilmekte; onu Nestlé ve Eti izlemektedir. Kraft (Milka), Ferrero, Şölen ve Unilever (Algida) pazarın diğer önemli oyuncularıdır.
Şekerleme; yabancı payının yüksek olduğu bir kategoridir. Pazarda Tahincioğlu tarafından 2002’den başlayarak aşama aşama Cadbury’ye devredilen Kent %60’ı aşan payıyla lider durumda olup; onu Haribo ve Ülker izlemektedir.
Türkiye’de endüstriyel sakız üretimine 1950’lerde başlanmasına karşın, tüketim Batı Avrupa, Japonya ve Amerika’nın 1/5’i kadardır. Büyüklüğü 400 milyon TL olan pazarın yaklaşık %90’ı yabancıların kontrolündedir. Günümüzde sakız pazarında başlıca üç oyuncu etkinlik göstermektedir. 2007 yılında üçüncü sıradaki Cadbury (Kent), sektör lideri Intergum’u satın alarak %60’lık pazar payına ulaşmış ve birinci sıraya yerleşmiştir. Onun ardından %25’i aşan payıyla yine yabancı sermayeli Perfetti Van Melle; üçüncü sırada ise %5’lik payıyla Ülker gelmektedir.
Nişasta bazlı şekerde (NBŞ) Cargill egemenliği
Türkiye’de tümü özel sektöre ait olmak üzere 5 şirkete (Amylum, Cargill, Pendik, Sunar, Tat) ait 6 NBŞ fabrikası bulunmaktadır. Bunlardan Amylum ve Cargill yabancı, Sunar ve Tat yerli sermayeli olup; Pendik Nişasta ise Ülker-Cargill ortaklığıdır. Şeker Kurulu tarafından NBŞ için tahsis edilen kotanın %80’i aşkın kısmı yabancı sermayeye aittir.
Hazır kahvenin lideri Nestlé/Nescafé
Geleneksel Türk kahvesiyle başlayan ve hazır kahvelerle gelişen kahve pazarı, son yıllarda önce kahve karışımlarının pazarlanması, ardından da uluslararası kahve zincirlerinin piyasaya katılmasıyla hızlı bir büyüme sürecine girmiştir. 2009 yılında tüketim 20 bin tona; pazar büyüklüğü 350 milyon TL’ye ulaşmıştır. Kahve pazarındaki cirodan kahve karışımları %57, diğer çözünebilir kahveler %27, Türk kahvesi ise %16 düzeyinde pay almaktadırlar (Milliyet, 23/03/2008).
Türk kahvesi segmentinin önde gelen girişimleri Kurukahveci Mehmet Efendi, Kocatepe, Elitepe ve Ülker olarak sayılabilir. Hazır çözünebilir kahvedeki önemli oyuncular ise Nestlé (Nescafé), Ülker (Cafe Crown) ve Kraft (Jacobs) olup; pazarın %70’i aşkın bölümü Nestlé’nin kontrolündedir.
Meyve suyu tüketimi 11 litreye ulaştı
Meyve suyunda 2000 yılında 4,4 litre olan kişi başına yıllık tüketim 2009’da 11 litreye ulaştı. Ancak bu miktar Avrupa’da ortalama 26 litre olup, İsveç ve Norveç‘te 40 litreye kadar çıkmaktadır. Toplam 840 milyon litrelik tüketimin %66’sını meyve nektarları, %9’unu ise %100 meyve suları oluşturmaktadır. Sektörde 35 firma rekabet etmekte olup; bunların 2009 yılı toplam cirosu 1 milyar doların üstündedir. Cappy (Coca-Cola) ve Dimes’in %25’lik paylarla lider durumda oldukları pazarın diğer önde gelen oyuncuları Aroma, Tamek, Pınar, Ülker ve Meysu olarak sayılabilir.
Coca-Cola hâkimiyeti sürüyor
Türkiye’de gazlı içecek pazarının üçte ikisini elinde bulunduran kolalı içecekler, ilk olarak 1955 yılında Erbak Uludağ tarafından üretildi. 1964 yılından sonra Coca-Cola ve Pepsi pazara girdiler. Bunlara daha sonra Bixi, RC, Kristal ve Cola Turka gibi yerli markalar eklendi. Günümüzde 2,5 milyar TL’lik kolalı içecekler pazarında Coca-Cola %60’ın üzerindeki payıyla liderliğini sürdürürken, pazarın diğer iki önemli markasını Pepsi ve Cola Turka (Ülker) oluşturmaktadır.
Su, maden suyu ve soda pazarında rekabet yoğun
Büyüklüğü 3 milyar TL’ye ulaşan ambalajlı su pazarında, 266 şirket faaliyet göstermektedir. Türkiye’de yıllık 9 milyar litre ambalajlı su tüketilmekte olup; kişi başına yıllık tüketim 126 litre dolayındadır. Tüketimin %75’ini 19 litrelik damacana su, geriye kalan %25’lik kısmını ise pet şişe segmenti oluşturmaktadır. En büyük 10 şirket pet su pazarının %63’ünü kontrol etmekte olup; Nestlé-Erikli 1 milyar litrelik satış hacmiyle lider durumdadır. Onu Hayat (Danone), Damla (Coca-Cola) ve Pınar (Yaşar Topluluğu) izlemektedir.
Maden suları (mineralli sular) açısından oldukça zengin bir ülke olan Türkiye’de kişi başına 6,5 litre olan yıllık tüketim, AB ülkelerinde 120 litre dolayındadır. Sektörde işletim izni bulunan 30’u aşkın şirket bulunmasına karşın, ancak 12-13 adedi ulusal ölçekte etkinlik göstermektedir. Pazarın önde gelen markaları Kızılay, Uludağ, Özkaynak, Kınık, Beypazarı, Sırma ve Sarıkız olarak sayılabilir. Yabancı sermayeli büyük oyuncular ise Danone (Akmina) ve Coca-Cola (Damla)’dır.
Öte yandan son iki yılda pazar payı %15’ten 35’e çıkan aromalı ürünler segmentinin %70’i aşkın kısmı Freşa (Çakırmelikoğlu), Frutti (Uludağ) ve Akmina (Danone) markaları tarafından kontrol edilmektedir.
Rakı yabancıların(!), bira ise yerli
Türkiye’de alkollü içki pazarının (bira hariç) büyüklüğü 2 milyar TL olarak tahmin edilmektedir. Pazarda lider durumda bulunan Mey İçki’nin payı rakıda %70, votkada %50, cinde 80, likörde %40’lar dolayındadır. Ardından gelen Burgaz İçki pazardan rakıda %18, votkada %30 düzeyinde pay almaktadır. Efe Rakı ise %9’luk paya sahiptir.
Pazar büyüklüğü 2 milyar TL’ye ulaşan birada en büyük oyuncu, 2009 sonu itibariyle yaklaşık %90’lık payıyla Efes Pilsen’dir. Efes’i 2008’de Israel Beer Breweries’e satılan Tuborg izlemektedir.
Fast-food ve cateringde lider yabancılar
1980’li yıllardan itibaren özellikle büyük kentlerde yaşanan hızlı çalışma temposu, ev ve iş arası mesafelerin uzaklığı, zamanın kısıtlılığı gibi öğeler Türkiye’de dışarıda yeme alışkanlığını artırdı. Dışarıda yemek yeme oranındaki artışa paralel olarak fast-food (hızlı beslenme) sektöründe hızlı bir büyüme süreci yaşandı. Fast-food restoranlar sınırlı yiyecek ve içecek sunan, tüketicilerin hazır paket ürünleri evlerine götürebildikleri ve self servis yönteminin çoğunlukla uygulandığı restoranlardır (Tayfun ve Tokmak, 2007). 2008 yılı itibariyle pazar büyüklüğü 1,2 milyar TL olan sektörde, yaklaşık 3.400 restoran faaliyet göstermektedir.
Tablo 6. Başlıca fast food (hızlı beslenme) restoranları (2007)
Restoran | Milliyeti | Restoran sayısı | Satış (Milyon $) |
Burger King | İngiltere | 193 | 300 |
McDonald’s | ABD | 104 | 125 |
Sultanahmet Köftecisi | Türkiye | 72 | 70 |
Pizza Hut | ABD | 32 | 42 |
Dominos Pizza | ABD | 93 | 40 |
Kentucky FC | ABD | 36 | 40 |
Pizza Pizza | Türkiye | 112 | 15 |
Kaynak: USDA (2008)
Kayıt dışının yoğun olduğu catering (hazır yemek) sektörünün büyüklüğü ise 4,5 milyar dolar dolayında olup; yaklaşık 6 milyon kişiye hizmet veren sektörün lider şirketleri İngiliz-Fransız ortaklığı Sofra ile Fransız sermayeli Sodexho’dur.
Tablo 7. Başlıca catering (hazır yemek) şirketleri (2007)
Şirket | Milliyeti | Günlük porsiyon kapasitesi (Bin) | Satış (Milyon $) |
Sofra/Eurest Compass | İngiltere-Fransa | 280 | 250 |
Sodexho | Fransa | 200 | 90 |
Sardunya | Türkiye | 120 | 65 |
Emin Catering | Türkiye | 50 | 20 |
Sava Catering | Türkiye | 145 | 27 |
Kaynak: USDA (2008)
III. GIDA PERAKENDECİLİĞİNDE YABANCILAŞMA-TEKELLEŞME
Türkiye’de gıda perakendeciliğinde yeniden yapılanma 1954 yılında Migros Türk’ün (İsviçre Migros Kooperatifler Birliği ve İstanbul Belediyesi’nin ortak girişimi), 1956’da Gima’nın (Ankara’da bir devlet kuruluşu) ve 1973’te Tansaş’ın (İzmir’de bir belediye kuruluşu) kurulmasıyla kendini göstermiştir. 1950’li yılların başından itibaren büyük kentlerde var olan sektör, asıl gelişimini 1985 yılından sonra büyük alışveriş merkezleri ve süpermarket zincirlerinin kurulmaya başlamasıyla gerçekleştirmiştir. 1990’lı yılların ortalarında, artık kentlerdeki perakende sektörünün %30’luk kısmını süpermarketler kontrol etmekteydi. Bu değişime, 1980’lerin sonlarına doğru yabancı perakendeci şirketlerin Türkiye piyasasına girmesi ve önde gelen yerli sermaye gruplarının perakende sektöründe de yatırım yapmaya başlaması gibi iki ana etmenin yol açtığı söylenebilir. Bu iki gelişme birbiriyle ilişkilidir, çünkü sektörde faaliyete geçen yabancı şirketlerin çoğu, yerli sermayeyle ortak girişimler kurarak, bayilik ve lisans anlaşmaları yaparak Türkiye piyasasına girmişlerdir (Yenal, 2001).
Türkiye 1990’lı yıllardan itibaren geleneksel perakendecilikten organize perakendeciliğe geçişin başlamasıyla birlikte (aynı zamanda toptancılıktan dağıtıcılığa geçişin başladığı dönem) hızlı bir süpermarketleşme sürecine girmiştir. Bu süreç gıda üretim ve perakendeciliği sektörleri arasındaki ilişkiler açısından önemli sonuçlar doğurmuştur. Artık gıda sanayii için tüketici pazarına ulaşmanın yolu yalnızca çok sayıda küçük ölçekli satıcı ve toptancıyla dağıtım anlaşmaları yapmaktan geçmemektedir. Pazara ulaşmak için ürünlerin kalitesi ve fiyatları, dağıtım koşulları ve raf alanı gibi konularda önde gelen süpermarket zincirleriyle pazarlık yapmak, gıda üreticileri için bir zorunluluk haline gelmiştir. Gıda perakendeciliği sektöründeki sermaye yoğunlaşmasıyla birlikte ürünlerin dağıtımı ve pazarlanmasına ilişkin konularda, perakendeci şirketlerin üretici şirketlere karşı pazarlık ve yaptırım güçleri giderek artmış; bu durum, gıda üreticisi büyük yerli sermaye gruplarının gıda perakendeciliğine girmelerine neden olmuştur. Bu durumu, genel olarak gıda ve tarım sektöründe dikey bütünleşme çabalarının bir parçası olarak da görebiliriz (Yenal, 2001).
Geleneksel kanaldan organize perakendeye geçiş sürecinde; geleneksel kesimi oluşturan bakkallar yerlerini organize perakendecilere (hiper, zincir, süpermarket) bırakmaktadır. 1998 yılında 2.135 olan hiper, süper ve zincir market sayısı 2008 yılı itibariyle 8.252’ye ulaşmış; yani 4 kat artmıştır. Özellikle küresel zincirlerin (Metro, Carrefour, Tesco) Türkiye’ye yönelik yatırımlarıyla, yerli zincirlerin (Migros, BİM) sayılarını artırması bu rakamların artmasında önemli rol oynamıştır. AC Nielsen’in verilerine göre bakkal ve orta marketlerde 1998 yılında yaklaşık 167 binlerde olan sayı 2008 yılında 128 binlere düşmüştür. Sayılardaki düşüş bakkal kanalından kaynaklanmış; son 10 yılda bakkal sayıları 155 binden 113 bine gerilemiştir (Tablo 8).
Tablo 8. Organize ve geleneksel gıda perakendeciliğinin gelişimi
Kanallar | Satış
alanı (m2) |
1998 | 2002 | 2006 | 2008 |
Organize perakendecilik | 2.135 | 4.005 | 6.474 | 8.252 | |
Hipermarket | > 2500 | 91 | 151 | 164 | 183 |
Büyük süpermarket | 1000-2500 | 210 | 368 | 504 | 623 |
Süpermarket | 400-1000 | 464 | 909 | 1.567 | 1.902 |
Küçük süpermarket | < 400 | 1.370 | 2.577 | 4.239 | 5.544 |
Geleneksel perakendecilik | 167.612 | 135.897 | 131.632 | 128.568 | |
Orta market | 50-100 | 12.192 | 13.555 | 14.775 | 15.273 |
Bakkal | < 50 | 155.420 | 122.342 | 116.857 | 113.295 |
Kaynak: AC Nielsen
Sektörde geleneksel kanaldan zincir perakendeye doğru bir dönüşüm söz konusu olup; geleneksel kesimi oluşturan bakkallar yerlerini organize perakendecilere bırakmaktadır. Yani dünyanın her yerinde olduğu gibi Türkiye’de de piyasa kurallarının dayatılmasıyla küçük ve orta ölçekli işletmeler yok olmaktadır. 2007 yılı itibariyle süpermarket zincirlerinin gıda perakende satışlarındaki payı %47’ye ulaşmıştır (Bölük ve Koç, 2008).
2005 organize perakende sektöründeki değişimin başlangıç yılı olmuştur. 2005 yılına kadarki devralmalar yoğunlaşmaya yol açmayan, yeni girişler ya da özelleştirmeler yoluyla gerçekleşen, başka bir deyişle yalnızca mülkiyet değişikliğine yol açan, ancak piyasa yapısını etkilemeyen işlemlerdi. 2005 sonrası yaşanan devralmalar önceki yıllardan farklı olarak organize perakende içinde de önemli yoğunlaşmaya yol açmıştır. 2005 yılındaki CarrefourSa’nın Gima’yı, Migros’un Tansaş’ı devralmasıyla birlikte organize perakendede ilk 4 şirketin yoğunlaşma oranında (CR4) 10 puanın üzerinde artış gerçekleşmiştir (Tablo 9).
Günümüzde organize perakende pazarı esas olarak 4 yerli zincir ve 3 çokuluslu şirket tarafından paylaşılmaktadır (Bölük ve Koç, 2008). Rekabet Kurumu verilerine göre; en büyük 5 zincir perakende şirketin (Migros, CarrefourSa, BİM, Metro ve Tesco) gıda perakendeciliğindeki toplam pazar payı %60’ı geçmektedir. Sektörde birleşmeler artmaktadır; dolayısıyla yoğunlaşma oranının gelecek yıllarda önemli ölçüde yükselmesi beklenmektedir.
Tablo 9. Organize perakende sektöründe pazar yapısı
2005 öncesi | 2005 | 2008 | |||
Şirketler ve pazar payları, % | Şirketler ve pazar payları, % | Şirketler ve pazar payları, % | |||
Migros | 14,1 | Migros/Tansaş | 22,1 | Migros | 22,4 |
BİM | 10,1 | CarrefourSa/Gima | 15,0 | CarrefourSa | 13,8 |
CarrefourSa | 9,7 | BİM | 10,1 | BİM | 13,5 |
Tansaş | 8,0 | Metro Grubu | 6,7 | Metro Grubu | 7,8 |
Metro Grubu | 6,7 | Kiler/Canerler | 5,0 | Tesco Kipa | 4,1 |
Gima | 5,3 | Kipa | 3,0 | ||
Kipa | 3,0 | ||||
CR4 | 41,9 | CR4 | 53,9 | CR4 | 57,5 |
Kaynak: Ekonomist Dergisi (2005/47), AC Nielsen, Rekabet Kurumu (07/11/2008)
Süpermarket zincirlerinin güçlerini artırmalarıyla gıda kaynakları birkaç ticari organizasyonun eline geçmektedir. Yerel ve bölgesel piyasaların tasfiyesiyle küçük ve orta ölçekli üreticiler çokuluslularla rekabet edememektedir. Öte yandan küçük çiftçiler büyük zincir mağazalara mal verememektedir. Çünkü büyük perakendeciler ya tedarikçi firmalardan alım yapmakta ya da sözleşmeli tarım yolunu seçmektedirler.
Bugün ulusal ölçekte birçok marka, perakende zincirlerinin gizli boykotuyla karşı karşıyadır. Bunlar istedikleri kârlılık oranını alamadıkları markayı satmama kararı alabilmekte; böylelikle o marka ne kadar güçlü olursa olsun pazarın dışına itilebilmektedir. Bunun en çarpıcı örneği Migros’un Sütaş’a ilişkin kararıdır. Mayıs 2009’dan bu yana süt ve süt ürünleri sektörünün lider markalarından Sütaş’ın ürünleri Migros ve bağlı marketlerinde (Tansaş, Şok, Makrocenter) satılmamaktadır (Süt Dünyası, Sayı: 24).
Organize perakendede Migros’un İngiliz BC Partners’a satılması, dengeleri yabancı şirketler lehine çevirmiştir. Migros sektörün lideri, CarrefourSa ikinci sırada yer alıyor. Diğer güçlü yabancı rakipler Metro Group ve Tesco-Kipa ile yabancı şirketlerin pazar payları %60’a yaklaşmaktadır (Capital, 1/6/2008).
Kriz ortamına karşın, sektör -önceki yıllarda olduğu gibi- yatırımlarını sürdürmektedir. 2009 yılında GSYH %4,7 daralırken, organize gıda perakende sektörü %4 büyümüş; sektörün satış alanı (m2) %15 düzeyinde artmıştır.
ÖZET VE SONUÇLAR
1980 sonrasında devletçe korunan ve desteklenen tarımdan devlet desteği giderek artan bir biçimde çekilmiş; bu süreç 1999 sonrasında ivme kazanmıştır. Son 30 yıldır uygulanan neoliberal saldırı politikaları tamamen köylülüğü tasfiyeye yöneliktir. Bu politikalarla sermaye hayatın her alanında belirleyici hale getirilmiş; köylü ile doğrudan ilişkiye giren devletin yerini köylüyü sermayeyle yüz yüze bırakan devlet almıştır. Bu süreçte küçük ve orta ölçekli üreticiler ya tasfiye edilip kentlere göç etmişler ya da kendi topraklarında ırgatlaşarak sözleşmeli üreticilere dönüşmüşlerdir.
Girdi sağlamadan üretime, işleme ve pazarlamaya kadar tüm süreç -Tablo 10 ve 11’de görüldüğü şekilde- çokuluslu tarım/gıda şirketleri, onların taşeronları ya da yerli tekelci sermayenin denetimine girmeye başlamıştır. Bu süreç, sözleşmeli üretim aracılığıyla yabancı şirketlerin tarımı doğrudan kontrol etmesi ya da hibrit tohum ve onun zorunlu girdilerinin -gübre, hormon, tarım ilacı gibi- dağıtımı yoluyla da ivme kazanmaktadır.
Tablo 10. Tarımsal girdi piyasasında yabancı hâkimiyeti
Girdi | Piyasayı kontrol eden şirketler ve payları |
Tohum | Monsanto, Pioneer, Syngenta, Bayer. Pamukta pazarın %50’si, mısır ve ayçiçeğinde ise %70’i yabancıların elinde. Hibrit sebzenin %80’i ithal ediliyor. |
Gübre | Kimyasal gübre tüketiminin %53’ü yerli üretimle, %47’si ithalatla karşılanıyor. Temel girdilerin %80-85’i ithal ediliyor. |
İlaç | Hektaş (DuPont, Makhteshim-Agan), Bayer ve Syngenta’nın pazar payı %50’nin üzerinde. Jenerik ilaç imalatında kullanılan girdilerin %90’ı ithal ediliyor. |
Traktör | Piyasayı kontrol eden şirketlerden Türk Traktör Hollandalı CNH Global NV ile ortak. Uzel Makine ise uzun yıllar Massey Ferguson lisansıyla üretim yaptı. |
Kredi | Bankacılıkta yabancı payı %42. Tarım kredilerinden kamu bankaları %63, yerli özel/yabancı ortaklı bankalar %21, yabancı bankalar %16 pay alıyor. |
Tablo 11. Çokuluslu gıda şirketlerinin Türkiye’deki faaliyet alanları
Şirketler* | Ürünler |
Cadbury | Çikolata, şekerleme, sakız |
Cargill | Hububat ve yağlı tohum ticareti, nişasta bazlı şeker |
Coca-Cola | Kolalı içecek, meyve suyu, ambalajlı su |
Groupe Danone | Süt ve süt ürünleri, bebek maması, maden suyu, ambalajlı su |
Kraft Foods | Çikolata, hazır kahve, cips |
Nestlé | Çikolata, hazır çorba, bebek maması, hazır kahve, ambalajlı su |
PepsiCo | Kolalı içecek, ambalajlı su, cips |
Procter Gamble | Cips |
Unilever | Margarin, dondurma, çikolata, hazır çorba, çay |
*Alfabetik sıraya göre
Çiftçi üretim için gerekli tohum ve girdileri Monsanto, DuPont, Sygenta, Bayer gibi biyoteknoloji ve agro-kimya devlerinden satın almakta; çokuluslu şirketler toprak satın alma, kiralama ya da sözleşmeli tarım modeli ile üretime girmektedir. Yabancı ortaklı/sermayeli bankaların çiftçiye kredi vermesiyle birlikte tarım arazileri yabancıların eline geçmektedir. Yabancılar son 7 yılda toplam 15 milyar dolarlık taşınmaz satın almışlardır. Gıda sektörü Nestlé, Kraft, PepsiCo, Coca-Cola, Unilever, Cargill, Danone, Cadbury ya da onların ortakları/taşeronları tarafından kontrol edilmektedir. Migros, Carrefour, Metro, Tesco gibi yabancı sermayeli perakende devlerinin pazar payları %60’ı aşmaktadır.
Sonuç olarak belirtmek gerekirse; Türkiye tarım ve gıdada yeni sömürge olma yolunda hızla ilerlemektedir.
KAYNAKÇA
Apak, S. ve A. Tavşancı (2008) “Türkiye’de Yabancı Bankacılığın Gelişimi ve Ekonomi Politikaları ile Uyumu”, Maliye Finans Yazıları, 80: 33-53.
Aydın, Z. (2001) “Yapısal Uyum Politikaları ve Kırsal Alanda Beka Stratejilerinin Özelleştirilmesi”. Toplum ve Bilim, 88: 11–31.
Bölük, G. ve A. Koç (2008) “Gıda Perakende Sektörde Tekel Gücünün Belirlenmesi”, Ekonomi ve Rekabet Sempozyumu, 1 Kasım, Türkiye Rekabet Kurumu ve Pamukkale Üniv. İİBF, Denizli.
DPT (2007) Dokuzuncu Kalkınma Planı Gıda Sanayii Özel İhtisas Komisyonu Raporu, Yayın No: 2720, Ankara.
Ekonomist (2005) Perakende Liginde Devlerin Yarışı, 20-26 Kasım, Sayı: 2005/47
Ekşi, A. (1992) “Türkiye’de Gıda Sanayinin Durumu ve Geleceği”, Gıda Dergisi, 17(1): 3-6.
Ekşi, A., O. Yurdakul, M. Emiroğlu, E. Güneş, M. Atamer, E. Topal, O. Deveci ve F. Taşdöğen (2005) “Gıda Sanayiinde Yapısal Değişimler”, Türkiye Ziraat Mühendisliği VI. Teknik Kongresi, TMMOB Ziraat Mühendisleri Odası, Ankara, 1001-1018.
Erdoğan, T. (2005) “Organize Perakende Sektörünün Ekonomik Dinamikleri: Rekabet Politikası Açısından Değerlendirme”, Rekabet Dergisi, 24: 27-63.
Güler, B. A. (1996) Yeni Sağ ve Devletin Değişimi. TODAİE Yayınları: 266, Ankara.
Günaydın, G. (2009) “Tarım Bankacılığında Yabancılaşma”. Bağımsız Dergisi, 1: 54-59.
Oral, N. (2006) Türkiye Tarımında Kapitalizm ve Sınıflar, TMMOB Ziraat Mühendisleri Odası Yayınları, Ankara.
Oral, N. (2009) “Türkiye’de Tarım ve Gıda Sektöründe Yabancılaşma ve Tekelleşme”, Mülkiye Dergisi, 33(262): 325-344.
Sönmez, M. (1992) 100 Soruda 1980’lerden 1990’lara “Dışa Açılan” Türkiye Kapitalizmi, Gerçek Yayınevi, İstanbul.
Tayfun, A. ve C. Tokmak (2007) “Tüketicilerin Türk Usulü Fast Food İşletmelerini Tercih Etme Sebepleri Üzerine Bir Araştırma”. Elektronik Sosyal Bilimler Dergisi, 6(22):169-183.
Tümay, İ. (1998) “Tarım ve Köylü: Sizi İlgilendiriyor mu?”. Mürekkep, 10/11: 160-194.
TCMB (2009) Finansal İstikrar Raporu, Mayıs, Sayı: 8. http://www.tcmb.gov.tr/yeni/evds/yayin/finist/Fir_TamMetin9.pdf
TZOB (2009) “Çiftçilerimizin kredi borçları arttı”. TZOB Basın Bülteni. http://www.tzob.org.tr/tzob_web/basin_bulten/2009/28_06_2009.htm
USDA (2008) Turkey Food Service Sector, GAIN Report Number: TU8034. http://www.fas.usda.gov/gainfiles/200807/146295228.pdf
Uzunlu, V. (2007) Bankacılık Sektörünün Güncel Sorunları. http://www.dp.org.tr/ARGE/belgeler/Bankacilik_Sektorunun_Guncel_Sorunlari-06032007.pdf
Yenal, N. Z. (2001) “Türkiye’de Tarım ve Gıda Üretiminin Yeniden Yapılanması ve Uluslararasılaşması”, Toplum ve Bilim, 88: 32-54.
İnternet Adresleri
http://www.dunyagazetesi.com.tr
http://www.kobiden.com
http://www.paradergi.com.tr
http://www.referansgazetesi.com
http://www.sabah.com.tr
Bir Yorum
Pingback: Türkiye’de tohumun metalaşma süreci – Özcan Evrensel – Özgür Üniversite