Gıda savaşlarını yıllar öncesinden dile getiren Tariş Zeytin ve Zeytinyağı Birliği Başkanı Cahit Çetin, yanlış politikaları eleştirirken açıklanan rakamların gerçeği yansıtmadığını söyledi
LEYLA TAVŞANOĞLU’nun Röportajı-Cumhuriyet
Tariş Zeytin ve Zeytinyağı Birliği Başkanı Cahit Çetin’in özellikle 2000 yılından beri çok dertli olduğunu biliyorum. Dünya Bankası’nın ARİP projesinin hayata geçmesiyle birlikte Türkiye’de tarım sektörünün idam kararının alındığını, bütün tarım satış kooperatiflerinin teker teker kapanacaklarını söyleyip durdu. Tarımın bir ülke için stratejik sektör olduğuna, yakın gelecekte dünyada gıda savaşları çıkacağına dikkat çekip uyarılar yaptı. Ama hep sağır kulaklara konuştu. Bugün ise dedikleri çıktı. Bütün dünyada gıda savaşları veriliyor. Küresel ısınma yüzünden gelişmiş ülkeler dahil, herkes ne yapacağını şaşırmış durumda. Her nedense bizim ülkede tık yok. Hatta öyle gözü kapalı gidiyoruz ki Türkiye’nin ekonomik büyümesini yüzde 6.6 olarak açıklıyor, bunu büyük ölçüde de tarım sektöründeki gelişmeye bağlıyoruz. Başkan Cahit Çetin bu hesaplamalara bıyık altından gülerek en kibar haliyle, “Bu hesaplamalar bana gerçekçi gelmiyor” diyor. Sonra da, “Ara malı üretimi durdu. Al-sat modeli gelişti. Bu durumda tarımda nasıl gelişme oluyor?” diye de soruyor. Küçük Kuyu’ya yakın Kaz Dağları eteklerindeki bir zeytinyağı üretim tesisine gidiyoruz. Altın arayıcılarının bu güzelim yerleri mahvetmeye hazırlandıklarından yakınıyor. “Zeytin ağaçları dahil bütün canlıları yok edecekler” diye yeriniyor. Sonra son teknoloji ürünü makinelerle donatılmış tesise bakıp, “Satın buraları. Olabilir. Ama yerine yenisini koymak istediğinizde ne yapacaksınız?” diye soruyor.
– Türkiye’de ekonomik büyüme oranının yüzde 6.6 olduğu açıklanınca herkes şaşırdı. Derken bunun büyük ölçüde tarımsal girdilerin artışına bağlı olduğu eklemesi yapıldı. Siz bu işin içinde olduğunuz için soruyorum. Tarımsal girdilerde artış oldu mu?
ÇETİN – Tarımsal girdilerden kasıt ithal malı, Dahilde İşlemler Rejimi’ne (DİR) dayalı girdiler düşünülüyorsa evet, dışardan çok mal girdi. Ama tarımsal üretimi destekleyen unsurlar kastediliyorsa hayır. Çünkü Türkiye’de tarım çok geri giden hatta DİR’e bağlı olarak ithalattan ortaya çıkan olumsuzluklarla ciddi darbeler alan bir sektör.
İhracatın temel direği gibi görünen ithalat ülkemizde tarımsal üretimi de tarıma dayalı sanayiyi de yok etme noktasına getirmiştir. Tarıma dayalı en önemli sanayi kalemlerimizden birisi olan tekstil var. Tekstil işverenlerinin bile karşı çıktığı bir dahili rejimle karşı karşıyayız. Bu yüzde 6.6’lık büyüme bana gerçek bir büyüme gibi gelmiyor. Ama ekonominin öbür birimlerini de bunun içinde düşünmek lazımdır. Onlar benim alanıma girmez. Ama tarımsal ürünler konusunda konuşabilirim. Tarımsal ürünlerin bu büyümede katkısının eksi mi artı mı olduğunu ancak bu şekilde değerlendirebilirim.
DİR Avrupa’da da var. DİR’le ithalata dayanan ihracat oranı AB’de ortalama yüzde üç ile yüzde yedi aralığında, Türkiye’de ise bu resmi kayıtlara göre yüzde 55-60 aralığındadır. Bazı birimlerde ise bu yüzde 75’lere fırlıyor.
– DİR’in temel unsuru nedir?
ÇETİN – Temel unsur o ürünün ülkede bulunmayışıdır, kalitesinin iyi tutturulamamasıdır ve yerli üretime zarar vermeyecek kriterlerle bu ithalat yapılır. Geçtiğimiz günlerde Ege Bölgesi Sanayiciler Birliği Meclis Başkanı Enver Yorgancı’nın bir beyanatı vardı. “Ara malı üretimi durdu. Ara malı üretmek yerine al-sat modeli geliştirildi” dedi. Tekstil ihracatı için pamuk ithal ederseniz sadece pamuk üreticisini değil pamuk üretiminin esasını oluşturan öbür ara malı sanayicisini öldürürsünüz ya da onun da zor duruma girmesine neden olursunuz. Türkiye’de DİR yerli üretimi ciddi boyutlarda tehdit etmektedir. Bugün ülkemizde pamuk, iplik fabrikaları yeterli miktarda varken ve kaliteli üretim yapılırken bu ürünlerin ithal edilmesi üretimi yok olma noktasına getirmiştir. Tekstil İşverenleri Sendikası’nın feryadı işlerin bu noktaya gelmesi nedeniyledir. Bir zamanlar tekstilde bize kota uygulayan Batı’nın bugün bizden korkma sebebi ortadan kalkmıştır. Bugün Türkiye’de artık iplik değil, dokunmuş bez ithalatı bile var. Geçenlerde Dış Ticaret Müsteşarlığı uzmanlarının bir raporunu okudum. O raporda DİR’in ülke çıkarlarına uygun olup olmadığının tartışılması gerektiği belirtiliyor. Bu da önemli bir gelişme.
BU MODEL ‘YÜRÜMEZ’ DEDİK
– ARİP denilen projeyle bir yeniden yapılanma dönemi hedefleniyordu. Ne oldu?
ÇETİN- Defalarca söyledik. “Yeni bir yapı şart. Sürdürülebilir bir kooperatifçilik modeli Türkiye’de sağlanmak isteniyorsa 2000 öncesi sistemin aksayan yönleri düzeltilsin. Yeni bir proje geliştirilsin. Yeni bir model şarttır” dedik.
Ama bu yeniden yapılanma sürecine baktığımızda yeni bir model konulmadı. 230 milyon YTL’lik bir havuz oluşturuldu. O havuzdan bir döner sermaye yaratıldı. Şu anda kredi faizlerinin geri dönüşleriyle birlikte o havuzda toplanan para 800 milyon YTL’nin üzerine çıktı. Ama birlikler yeni bir kaosun içine girdi. Bu kaosun nedeni yeni bir model konulamayıp yeni bir rehabilitasyon dönemine geçilemeyişinden, yeni sistemin üreticilerimize iyi anlatılamayışındandır. AB’nin yeni model konusunda destekleri ve sübvansiyonları kaçınılmazdır. Çünkü başlı başına yeni model oluşturmak yetmiyor. Bir alışkanlık döneminden yeni bir sisteme geçmek için bir adaptasyon dönemine ihtiyaç vardır. Bu model ortaya çıktığı zaman bunun yürümeyeceğini altı yıl önce söyledik. Bu işin olmayacağını, sonra da bize dönüp, “Siz bu işi beceremediniz” diyeceklerini en baştan ifade ettik. Bu oldu. Bugün bize, “Siz başaramadınız” deme eğilimindeler. Yeni yasa taslağı birliklerin bu işi başaramadıkları varsayımına dayanarak hazırlanmaktadır. Biz Sanayi ve Ticaret Bakanlığı’na bu konudaki görüşlerimizi yazılı olarak da bildirdik.
FİSKOBİRLİK OLAYI
– Peki, bu kooperatifler neden başarılı olamadı?
ÇETİN- Örneğin Fiskobirlik olayına bakalım. İlk bakışta Fiskobirlik başarısız gibi lanse edildi. Tuttular Fiskobirlik’i Toprak Mahsulleri Ofisi’ne (TMO) monte ettiler. TMO’nun fındık alımı yapmasını sağladılar. TMO iki katrilyon lira zarar etti. O zaman bir yanlış var.
Yanlışı düzeltebilmek için, nerede hata yaptık, özeleştirisini yapabilmek lazımdır. Bunu tamamıyla birliklerin yöneticilerinin hatası olarak görmek isterseniz hatanın gerçek hareket noktasını kaçırırsınız. Bunu yaparsanız kolaycılık olur. Kurban vermek gerekiyorsa verilir. Ama Türkiye’deki tarım satış kooperatiflerini aynı noktaya getirmeniz mümkün hale gelmeyebilir. Ürünü alacak parayı bulamayınca birlikler elindeki gayrimenkulü elden çıkarıyor.
‘Yeni kanun çıkarken de başımıza bir bela gelmesinden çekiniyorum’
– AKP hükümetinin tarım satış kooperatiflerinin ipini çektiği biliniyor. Kimilerinin can çekiştiğini, kimilerinin yok olduğunu biliyoruz. Tariş Zeytin ve Zeytinyağı ve öbür ürünleri satan Tariş’in birimleri kendi olanaklarıyla ayakta kalma mücadelesi veriyorlar. Son gelinen durum nedir? 4572 Sayılı Yasa ne getiriyor, ne götürüyor?
ÇETİN – Kendi adıma konuşmaktan çekinmem. Ama yeni kanun çıkarken de doğrusu başımıza bir bela gelmesinden çekiniyorum. Şahsım için değil bunu kurumlarımız adına söylüyorum.
– Bunlar Dünya Bankası’nın ARİP projesiyle başlamadı mı?
ÇETİN- Evet, bu proje 2000 yılında başladı. Şu anda yeni kanun çalışması var. Dünyada tarımda üstünlük mücadelesi bugüne kadar süregeldi. Tarım son derece stratejik bir sektör. Gazetelere bakıyorum. “Tarım savaşları başlıyor” diye manşet atmışlar. Ne başlıyoru, bitti bile.
– Siz yıllar öncesinden dünyada tarım savaşları yaşanacağı uyarısında bulunmuştunuz…
ÇETİN- Hep söyledim. Dinleyen olmadı. Ben basit bir çiftçi gözlemiyle bunu söylüyorum. AB bütçesinin yüzde 45’i, 50 milyar Euro tarım sübvansiyonuna ayrılıyor. Dünya Ticaret Örgütü’nde (WTO) temel tema tarımsal ticari pozisyonlardır, diye biliyorum. En son Katar’ın başkenti Doha’da bir toplantı yapıldı. Türkiye, Brezilya gibi gelişmekte olan ülkeler, “Şu sübvansiyonları yapın. Üreticimizi öldürüyorsunuz. Genetik mühendisliği tarımsal mekanizasyonuyla birim alanda çok miktarda elde ediyorsunuz. Maliyeti düşürüyorsunuz. Çok zengin çiftlikleriniz, çiftçileriniz var. Ürünü bizim gibi ülkelerin üçte biri fiyatına satıp tarımımızı bitiriyorsunuz” diye bağırıyorlar. AB ve ABD’nin izlediği bu tarım politikaları tamamıyla bir savaş. Dünya nüfusunun önümüzdeki 20 yılda üç milyar kişi daha artacağı hesaplanıyor. Bu da daha fazla gıda maddesine ihtiyaç duyulacağı anlamına geliyor. Böyle bir ortamda, tarımsal alanların daraldığını da dikkate aldığınızda hele de gelişmekte olan ülkelerde tarımı AB ve ABD kendi tarımsal ekonomilerini güçlendirmek adına bitiriyorlarsa kendi açılarından belki bu politika doğru ama bir de bunun geri dönüşü var. Çünkü yakın gelecekte dünya tarımsal üretimi ihtiyacı karşılamaya yetmeyecektir. Büyük bir açlık meselesi baş gösterecektir.
– Tarım Satış Kooperatifleri Birliği konusuna dönersek?
ÇETİN- Bir ülkenin tarımı tarımsal rehberlik, yönlendirme, kontrol mekanizmasına ve planlamaya dayanır. AB’deki tarım satış kooperatifleri birliklerinin düzeyine bakıyoruz. AB ülkelerinde 32 bin tarım satış kooperatifi var. AB ülkelerinde ortalama tarım nüfusu yüzde 7.5-8’dir. Orada ciddi sübvansiyonlar ve çok ciddi tarımsal kooperatifler var. Bu kooperatiflere hemen hemen tarım kesiminin yüzde 75’i ortaktır. Bu kooperatiflerin ciroları 210 milyar Euro düzeyinde. AB’de üretimin planlanmasında kooperatif politikaları şart. Sizle bir zeytinyağı üretim tesisini gezdik. Devasa bir tesis olduğunu gördünüz. Şimdi, bunun gibi tesisleri koruyalım mı yoksa bir daha telafisi mümkün olmayacak biçimde gözden çıkaralım mı? Hangisi kolay? Bir bakışla, “Sen beceremiyorsan özel sektöre satarız. Özel sektör bunu yürütür” denebilir. Bu tesislerle ilgili özel sektörün daha iyi istihdam sağlayacağı gibi tezler de geliştirilebilir. Ama o zaman ülkenin tarım politikalarını ve istihdamı ne yapacağız? Çalışan insanların, kooperatif ortaklarının sağladığı avantajları ne yapacağız? Bakın, AB, ABD’de liberal piyasa ekonomisi yürürlükte. Ama AB’de bizdeki mantık yok. Orada yüzde 75 tarımsal faaliyetler kooperatiflerin kontrolünde. AB, tarımsal politikalarını bunların üzerinden yürütüyor. Aynı zamanda kayıt dışı ekonomi kooperatifler aracılığıyla kontrol altında tutuluyor. Bugün Türkiye’deki tarım satış kooperatifleri birliklerinin en büyük sorunu bu.
2000 yılında ARİP projesi hayata geçirilirken birlikler özelleştirilmeye başlandı. Geçmişte hükümetler popülist politikalar uygulamıştı. Devletin hep kooperatif birliklerinin içinde eli vardı. Bugün üreticimiz hâlâ kooperatifleri devlet olarak algılıyor.
Tariş benim olsa ben de Komili gibi yaparım
– Peki, özel sektör ne yapıyor?
ÇETİN- En yakın rakibimiz Komili firmasıdır. Komili aylık ihtiyacı olan 700 ton ürünü alır ve çekilir. Ertesi ay bir 700 tonu bu sefer düşen fiyatlarla alır. Ben ne yapacağım? Üstelik tarım satış kooperatiflerinde kayıt dışılık da yoktur. Başkalarında olup olmadığını bilemem. Neredeyse topluiğneyi bile belgelemek zorundasınız. Bu yıl ayçiçeği fiyatları yükseldi. Elinde ayçiçeği stoku olan Trakya Birlik gibi birliklerimiz bundan epeyce kazandı. Biz de sevindik. Ama fiyatlar düştüğü zaman da zarar ediyoruz. İşte, sistemin yanlışlığı burada. Tariş Zeytin ve Zeytinyağı Birlik bana ait bir işletme olsa ben de Komili’nin yaptığını yaparım. Ama kooperatifçilik bizi bunu yapmaya mecbur ediyor. Zarar ettiğimiz için kooperatifler kendi iş alanları olmayan başka alanlara giriyor. Sırf para kazanabilmek için bunu yapıyor.
– Ne gibi iş alanlarına giriyorlar?
ÇETİN- Kooperatifler yem, saman, un satıyor. Bunlarla zararlarını kapatmaya uğraşıyorlar. Bu ülkeye kooperatifçilik lazım mı değil mi? Önce buna karar vereceğiz. Bakın, 17 birliğin 17’sinin de yöneticilerinin hatalı olduğunu söyleyemezsiniz. Hata, doğru dürüst bir model konulamayışı ve bunun doğru dürüst uygulanamayışından kaynaklanmaktadır.
Bir Yorum
hasan cengiz yazar
Cahit Çetin bütün bu olup bitenlerde kendi kabahatini unutturmak istiyor sanırım. Yeni Üretici Birlikleri Yasası çıktığında “özelleşme yok özerkleşme var” diye yeni yasayı savunun o değil miydi? Eski tarımsal yapılar yerine sınai temelli tarımı savunan kendisi değil miydi?
TARİŞ’i KOMİLİ ve diğerlerinin “yağ toplayıcısı” haline getiren kendisi değil miydi? Şimdi niye şikayet ediyor ?
İflas eden milyonlarca çiftçi, yoksullaşan, açlık sınırına dayanan milyonlarca insan.
Bunun hesabını Çiftçi-Sen ve elbette üyesi olduğum Zeytin-Sen er geç soracaktır.