Tarımsal üretimin tohumundan başlayarak, girdilerin sağlanmasına ve ürünlerin pazarlanmasına kadar olan zinciri, bütün dünyada az sayıdaki küresel şirketin eline geçiyor. Dünya tarımı şirketlerin denetimine girerken, çiftçiler ve köylüler en doğal hakları olan üretmek haklarını kaybediyor. Şirketler, çiftçilerin önlerine iki seçenek koyarak diyor ki “ya topraklarını terk edeceksin, ya da bizim için üretim yapacaksın.”
Sermayenin küreselleşmesinin tarımda yarattığı bu değişime uygun olarak Türkiye tarımı da şirketler lehine yeniden şekillendiriliyor. Günlerdir Ankara sokaklarında işlerini kaybeden TEKEL işçilerinin direnişinin nedeni, işte bu değişim.
Özel bir ürün: Tütün
Osmanlı son dönemlerinde borçlarını ödeyemez duruma düşünce Duyun-i Umumiye tarafından tütün ve tütün gelirlerine el konulmuş; tütün ve tütüncülüğümüz Reji adlı bir şirketin denetimine girmişti. Binlerce üretici ve tüketicinin ölümüne neden olan Reji dönemi tarihe kanlı bir leke olarak geçmişti.
Günümüzde de, Türkiye tarımını şirketleştirecek adımlar atılırken akla ilk gelen ürünlerin başında yine tütün olmuştur. Bunun nedeni tütünün ticaretini yapanlara sağladığı büyük gelirlerin yanında oriental (şark) tarzı tütünün bu toprakları sevmiş olmasıdır. Tütünün bu topraklara özgü yeni tatlar ve kokular kazanması, onu aranılır kılmış, ama aynı zamanda onunla uğraşanlara, geçimini ondan sağlayanlara büyük acılar yaşatmış ve yaşatmaktadır. Tütünün kendine has özellikleri, onu tarihsel, ekonomik, kültürel ve siyasal izler bırakan özel bir ürün haline getirmiştir. Tütün ve tütüncülüğümüzün bitirilmesinin nedenlerini anlayabilmek tütünün bu topraklara girdiği andan itibaren yaşadığı serüveni bilmekle mümkündür.
“Dünü Unutma, Bugünü İyi Anlarsın.”
İnhisarlar İdaresinin bugünkü adıyla TEKEL’in 20. Yıl nedeniyle çıkardığı hatıra sigarasının kapağında “Dünü Unutma, Bugünü İyi Anlarsın” ibaresi vardır. Bu ibareyle yaşanan acılı Reji dönemini hatırlatarak, o gün için gelinen noktanın önemine vurgu yapılmaktadır. Bunu anlayabilmek için TEKEL’in 20.yılını beklemeye bile gerek yoktur.
Cumhuriyetin kurulmasıyla birlikte 1925 yılında Reji Şirketi 4 milyon TL. bedelle satın alınarak devlet tekeli oluşturulmuş, tütün ve tütüncülüğümüz yeniden yapılandırılmıştır. Reji’nin kaldırılışından sonraki sadece iki yıla bakmak bile TEKEL’in önemini anlatmak için yeterlidir. Reji 1924 yılında yaklaşık değeri 10 milyon TL. olan 4 bin ton kadar tütün satabilmişken, hemen iki yıl sonra TEKEL yaklaşık değeri 30 milyon TL. olan 9 bin ton tütün satmıştır. TEKEL’in 1928 yılında ülke ekonomisine kazandırdığı net kazanç 22 milyon TL.dır. Reji’nin faaliyetini sürdürdüğü 30 yıl boyunca devlete ödediği ise sadece 1milyon 500 bin TL.sıdır.(1)
Neden TEKEL..
Tütünün insan sağlığı üzerindeki olumsuz etkileri günümüzde tartışılmayacak kadar açıktır.
Halbuki, 1492 yılında Amerika kıtasının keşfiyle beraber Avrupa’ya getirilen ve Avrupalılar tarafından büyük hayranlık ve şaşkınlıkla karşılanan, kıta yerlilerinin kullandığı şifalı bitkiler arasında tütün de vardır.
Tütün başlangıçta her derde deva bitki olarak görülür. Neredeyse aklımıza gelebilecek her türlü hastalığın, hatta kanserin tedavisinde kullanılır. Zararları kullanımı artıkça görülür.(2) Yasaklamalar başlar.
Tütünün yasaklanması, tütünle mücadelede devletlerin bulduğu ilk çaredir. Kısa süre içinde yasaklamaların tütünün yaygınlaşmasının ve tütün kullanımının önüne geçemediği görülür. Çare tütünün üretimini ve ticaretini denetlemekte ve yüksek vergiler almakta bulunur, devlet tekelleri oluşturulur.
1965 yılına kadar, ülkelerin neredeyse tamamı tütün ve sigara üretimini ve ticaretini kendi ulusal tekelleri aracılığıyla yapmakta ve böylece tütün ve sigara üretimini kontrol altında tutmakta(3) ve kullanımını denetlemekteydiler.
Şirketlerin gözleri dünya pazarında
Dünyanın 128 ülkesinde üretilen ama en ücra köşesinde dahi tüketilen ve üstelik bağımlılık yapıcı özelliği olan tütünün üretimine ve ticaretine şirketlerin göz dikmemesi düşünülemezdi. Öyle de oldu.
1960’lı yılların ortalarında niteliği değiştirilmiş, bağımlılık yapıcı özelliği gizlice artırılmış sigaralar dünya pazarlarında görülmeye başladı. Değişikliğin nikotin bağımlılığı temelinde yapıldığı artık kanıtlanmış durumda. Bu sigaralar içe daha kolay çekilmekte, nikotini akciğerler yoluyla kana daha hızlı ve etkili dozda ulaştırmaktadır. Daha kuvvetli ve sönmeye dayanıklıdırlar. Üstelik düşük zifirli ve düşük nikotinli sigaralar olarak mild (yumuşak), light (hafif) gibi doğru olmayan sıfatlarla pazarlanırlar. İnsan sağlığına daha az zarar veren sigaralar olarak tanıtılan bu sigaraların hedef kitlesi kadınlar ve çocuklardır.
Bu tarz sigaraların üretilmesinin öncülüğünü Philip Morris yapar. Diğer Amerikan Şirketi R.J. Raynolds ve bir İngiliz şirketi olan British American Tabacco(BAT) açılan yolda yürürler. Bu üç şirket 35 yılda dünya pazarının üçte ikisini ele geçirir. (4)
1974 yılına gelindiğinde bu üç dev sigara şirketinin resmi olarak pazarına giremediği dört ülke kalmıştır. İtalya, Fransa, Avusturya ve Türkiye. 1974 yılından sonra Türkiye hariç bu üç ülkenin resmi pazarına girmeyi başarırlar. Artık sırada Türkiye vardır. (5)
Kaçak Sigara İstilası..
Uluslararası Araştırmacı Gazeteciler Birliği, sigara şirketlerinin pazarına girmeyi hedef aldıkları ülkeye önce kaçak sigaralarını pompaladıklarını, ülke tüketicisini kendi ürünlerinin damak tadına alıştırdıktan sonra gerek kendi hükümetleri, gerekse IMF, Dünya Bankası ve Dünya Ticaret Örgütü aracılığıyla hedef ülkeye yabancı sigara ithalatının serbest bırakılması için baskı başlattıklarını söylemektedir. Öykü Türkiye’de de benzer biçimde başlar ve gelişir.
1970’li yıllar, Türkiye’nin kaçak sigara istilasına uğradığı yıllardır. Öyle ki, çokuluslu dev sigara şirketlerinden biri Bulgaristan’da sadece bu iş için sigara fabrikası açmış ve bu fabrikada üretilen sigaralarını Batı Karadeniz üzerinden küçük teknelerle Türkiye’ye kaçak olarak sokmuştur.(6) Artık dünyaca ünlü sigara markaları ülkenin her köşesinde ve her köşe başında kaçak olarak satılmaktadır. 1980’li yılların başları, ithal malı kullanmanın moda olduğu, ithal malı kullanmanın sosyal bir statü kazandırdığı bir dönemdir, bunu sağlamanın en kolay ve en ucuz yolu ise kaçak yabancı sigara içmek ve ikram etmektir.
Böylece, dünyanın en kaliteli oriental (şark) tipi tütünlerinin üretildiği toprakların üzerinde yaşayan insanların damak tadının değiştirilmesi başarılmış, Amerikan harmanı (blended) sigaralar giderek yaygınlaştırılmıştır.
İlk Adım Demirel’den.
Sigara kaçakçılığını engellemek hükümetlerin görevi olması gerekirken yabancı sigaraların serbestleştirilmesi çözüm olarak görülmüş ve gösterilmiştir. 1979 yılında Süleyman Demirel Hükümet programında yerli ve yabancı teşebbüse sigara üretimi ve dağıtımına imkân verilmesi yer alır. Gerekçesi ise sigara kaçakçılığı nedeniyle ortaya çıkan döviz kaybının önlenmesidir. TEKEL’i yok edecek otuz yıllık süreç için Demirel düğmeye basmıştır.
Arkası Kesilmez.
Ardından 24 Ocak 1980’de IMF’nin istikrar programı açıklanır. Dev sigara şirketleri için gün doğmuştur. Bu noktadan sonra hükümetlerin aldığı her karar, şirketlerin önünü açmış, TEKEL’i yok edecek süreci hazırlamış, tütün ve tütüncülüğümüzü tahrip etmiştir.
1983 yılında sigara sektöründe ilk defa TEKEL haricinde, ürünlerini yurt dışına pazarlamak koşuluyla BEST adıyla faaliyet gösteren şirkete izin verilmiştir.
1984 yılında yabancı sigara ithali serbest bırakılmıştır. Özal, bu kararın alınmasını “gece yarısı golü” olarak tanımlamıştır.
1985 yıllarında TEKEL’e Düzce, Gönen, Hendek ve Trakya’da yabancı menşeli tütün ürettirilmiştir.
1988 yılında 1177 sayılı tütün ve tütün tekeli yasası değiştirilmiş, tütünde devlet tekeli kaldırılmıştır.
1988 yılında çıkarılan bir kararnameyle yabancı menşei tütünde ithal yasağı kaldırılmıştır.
Aynı yılın Aralık ayında sigara tiryakilerinin tercihinin Amerikan harmanı(blended) sigaralara kaydığı gerekçesiyle TEKEL 2000 sigarası piyasaya çıkarılmıştır. Harmanının yüzde 85’i Virginia ve Burley, yüzde 15’i oriental(şark) yani yerli tütünden oluşan bu sigaraları TEKEL’e ürettirmekle, TEKEL’e kendi sonu hazırlatılmıştır.
3 Mayıs 1991 tarihinde TEKEL’in katılımı olmadan tütün mamulleri üretimine izin verilmiştir.
1992 yılında Philip Morris, Sabancı ortaklığı sigara üretimine başlamıştır.
1993, 1994 ve 1996 yıllarında Çiller Hükümeti yerli tütüne sınırlama, yabancı tütüne teşvikler sağlayan kararlar almıştır.
1996 yılında Refah-Yol Hükümeti de 8939 sayılı yasayı aynı amaçla çıkarmıştır.
2 Şubat 2001 tarihinde Tekel’in özelleştirilmesini öngören Özelleştirme Yüksek Kurulu (ÖYK) kararı imzalanmıştır.
3 Ocak 2002 tarihinde tütüncülüğümüzün ve TEKEL’i yok edecek 4733 sayılı Tütün Yasası çıkarılmıştır. (7)
Hiçbiri Masum Değil…
DYP, Refah, DSP, SHP, MHP, ANAP ve hatta CHP TEKEL’in satılmasına tütüncülüğümüzün bitirilmesine neden olacak kararların alınmasında rol oynamışlar, dev sigara şirketlerinin önünü açarak görevlerini yerine getirmişlerdir.
“CHP bu dönemde hiç hükümette olmadı ki” diye itiraz edilebilir. “15 günde 15 yasa” diyerek Tütün Yasası’nın, Şeker Yasası’nın çıkarılmasını sağlayan ve bugünde yürütülen liberal politikaların mimarlığını yapan Kemal Derviş’dir. Hala yurtdışından mimarlığını yaptığı liberal politikaların yürütülmesinden memnun, “Türkiye iyi yolda” diye demeçler vermektedir. CHP’nin, Kemal Derviş’i törenle, şölenle partisine alması, liberal politikaları onaylaması anlamına gelmektedir. “Hükümet olsaydık aynı şeyleri yapardık, tütün yasasını çıkarırdık” demektir
.
TEKEL’i yok edecek politikalar, diğerlerinin bıraktığı yerden AKP tarafından devam ettirildi. TEKEL satıldı, yaprak işleme müdürlüklerini kapatıldı. Sonuçta, tütün üreticilerinin çoğunluğunun mesleklerini, topraklarını kaybettiği, TEKEL işçilerinin ise işsiz kaldığı acı bir tablo ortaya çıktı.
4/C’yi kabul etmeyerek direnen eski TEKEL işçilerinin yanına gidip, onları desteklemek, TEKEL’in ve tütüncülüğümüzün bitirilmesinde rol oynayan veya destek veren partileri aklamayacak, tarih önünde sorumlu olmaktan kurtaramayacaktır.
Tütün Yasası çıktığında TEKEL.
TEKEL, artık bugün yoktur. TEKEL’in adı ve logosu bile BAT’a satılmıştır. Büyüklüğü ve işleviyle nasıl bir kurumun yok edildiğini anlayabilmek, Tütün Yasası’nın çıktığı 2002 yılında ki TEKEL’e bakmakla mümkündür.
TEKEL, bünyesinde 25 Yaprak Tütün İşletme Müdürlüğü, 8 Sigara Fabrikası, 28 Alkollü İçki Üreten Fabrika ve imalathane, 80 Başmüdürlük, 20 Tuz İşletmesi bulunan güçlü bir kuruluştu. 500 büyük sanayi kuruluşu arasında TEKEL; çalışanlarda birinci, brüt katma değerde üçüncü, dönem karı yönünden dördüncü, net aktiflerde beşinci, öz sermaye yönünden yedinci, üretimden satışlarda sekizinci, satış hasılatı yönünden onuncu sıradaydı. TEKEL A.Ş. 2003 yılında 6 katrilyon T.L. ciro ve 250 trilyon T.L. net kâr elde etmişti. (8)
Tütün üretmek zanaattır.
400 yıl önce bu topraklarla tanışmış olan tütünü üretmek zor iştir. 14 ay onunla çocuk gibi ilgilenmek gerekir. Önce fidesi hazırlanır, sonra dikilir. Çapalanır, dip sıyrılır, bir daha çapalanır, birinci el, ikinci el, üçüncü el olmak üzere yapraklar toplanır (tütün kırmak), yapraklar dizilir, kurutulur, basarak balyalanır, şimdilerde şirketlerin isteğiyle her el tütün şirketlerin verdiği kutulara basarak kutulanır, tütün elde edilir. Yetmez, teslim zamanına kadar korunur.
Bu yoğun işlerin üstesinden kalkabilmek ailedeki 7 yaşından, 70 yaşına kadar herkesin çalışmasıyla mümkündür. Küçük aile tarımcılığı olarak yapılan ve büyük itina gerektiren tütün üretimi kıraç, verimsiz, genellikle de eğimli topraklarda yapılır.
2000 yılında henüz “Tütün Yasası” çıkarılmamışken 583 bin 474 üretici 234 bin hektar toprağı işleyerek 208 bin ton tütün üretiyordu. Tütün üretmek için ailede ne kadar kişi varsa hepsinin çalışmak zorunda olduğu düşünüldüğünde yaklaşık 3 milyon kişi geçimini tütünle sağlıyordu.
Tütün Yasasıyla Gelen Kölelilik: Sözleşmeli Üreticilik
Tütün Yasası’nın çıkmasıyla birlikte TEKEL’in destekleme alımları yapması engellendi ve piyasadan çekilmesi sağlandı. Tütün ve tütüncülüğümüz küresel dev sigara şirketlerine ve tütün kartellerine teslim edildi. Tekel’in alım garantisi olmadığı bir sistemde sözleşmeli üreticilik dönemine geçildi.
Alıcı firmalar dev sigara şirketlerinin siparişlerine göre tütün alacakları bölgeleri belirleyerek ve üreticilerle dikimden önce miktar ve fiyat konusunda anlaşarak tütün ürettirmeye başladı. Karşılıklı pazarlık, anlaşma ve uzlaşma üzerinden olmayan sözleşmeleri alıcı firmalar üreticilere dayattılar, bu sözleşmeleri kabul eden üreticiler ancak tütün üretebildiler. Üreticilere fiyat, sınıflandırma ve nevi tanımlarında söz söyleyeme hakkı tanınmadı. Alıcı firmanın belirlediği kiloya, parasını zamanında alamamasına dahi üreticilerin itiraz edebilmesi için uygun mekanizmalar oluşturulmadı.
Standart sözleşmeler TAPDK (Tütün ve Alkol piyasası Düzenleme kurulu) tarafından tütün üreticileri temsilcilerden yoksun olarak hazırlanmaktadır. Hükümetler ise üreticiden yana taraf olmadığı gibi garantör rolü bile üstlenmemektedir. Sözleşmeli üretimde şirketler tamamen belirleyici kılınmaktadır.
Üstelik sözleşmelerdeki yıllık bazdaki fiyat artışlarının enflasyon oranı kadar olması üreticinin kazancının hiçbir zaman artmayacağı anlamı taşımaktadır.
Tütün Yasası sonrası tütün üreticileri küresel şirketlerin kölesi haline getirilmiştir.
Tütüncülere meslekleri bıraktırıldı, bıraktırılmaya devam ediliyor.
Tütün Yasasından sonra üreticiler tütün üretmek için kullanmak zorunda olduğu girdilerin maliyetini bile karşılayamaz durumdadır. Topraklarında başka ürün üretme şansları olanlar tütün üretiminden vazgeçmişlerdir. Örneğin Denizli yöresinde şaraplık üzüme, Akhisar gibi önemli bir tütün üretim merkezinde zeytine dönmüşlerdir. Hâlâ ve ısrarla tütün üretenler topraklarında başka bir ürün üretme şansı olmayanlardır. Onların bile önemli bir bölümü tütün üretmekten vazgeçerek, iş bulmak umuduyla kentlerin varoşlarına yerleşmiştir. Tütüncü köyleri giderek boşalmış ve boşalmaktadır. Tütün üretmeye uygun topraklar tarım toprağı olmaktan çıkmaktadır.
Tütün üretmekten vazgeçen bir üreticiyi tekrar tütün üretmeye döndürmek neredeyse imkânsızdır. Mevcut hükümetin böyle bir isteği de yoktur. Geçileceği söylenen havza bazlı tarım modelinde bırakın desteklemeyi tütünün adı bile geçmemektedir.
Sonuç olarak 2008 yılına gelindiğinde tütün üreten 194 bin aile kalmıştır. Bu aileler 158 bin hektar alanı işleyerek 118 bin ton tütün üretmişlerdir. 2009 yılında tütün üreten aile sayısı daha da düşmüş, 1962 yılından bu yana ilk defa tütün üretimi 100 bin tonun altına inerek 90 bin ton olmuştur.
“Durmak Yok, Yola Devam”
Çok uluslu dev sigara şirketleri taleplerini hükümetlerin önüne IMF, Dünya Bankası ve DTÖ kanalıyla koymaya devam ettiler. 1980 yılından itibaren hükümetlerin yaptığı gibi AKP Hükümeti de şirketlerin isteklerini yerine getirmekten çekinmedi. Çiftçilerin taleplerine kulaklarını kapatıp, şirketlerin isteklerine açarak TEKEL’i yok etti.
3 Haziran 2003 tarihinde Tekel İçki Sanayi AŞ. ve ona bağlı Tekel İçki Pazarlama AŞ. ile Tekel Sigara Sanayi AŞ. ve ona bağlı Tekel Sigara Pazarlama AŞ.’nin ticaret sicile tescilleri yapıldı. Böylece, TEKEL özelleştirilmeden önce ayrı paketler haline getirildi.
TEKEL’in Alkol Bölümü 2004 yılında kasasında 348.4 trilyon TL. ve 70 milyon YTL. içkiyle beraber 292 milyon ABD dolarına Nurol- Limak- Özaltın- TUTSAB konsorsiyumuna satıldı. Konsorsiyum bunun için 2 yılı ödemesiz 7 yıl vadeli 230 milyon dolarlık kredi kullandı. Mey içki adını alan konsorsiyum 2006 yılında %92’lik hissesini American Texas Pacific Group’a üç katı fiyata 810 milyon dolara sattı. Özelleştirilme sonrasında Ankara, Çanakkale, Diyarbakır, İstanbul, İzmir, Ürgüp, Urfa, Kırıkkale, Yozgat olmak üzere dokuz fabrikayı kapattı, yalnızca on fabrika faaliyette kaldı.
TEKEL’in sigara bölümü üçüncü kez ihaleye çıkarıldığı 2008 yılında, isim hakkıyla beraber 1 milyar 720 milyon dolara British American Tobacco’ya (BAT) satıldı. BAT, TEKEL’in İstanbul, Adana, Bitlis, Malatya ve Tokat sigara fabrikalarını kapattı, faaliyette yalnızca Ballıca fabrikasını bıraktı.
“BAT: Tekel’i 1932’de düşündük 76 yıl sonra aldık”
30 Nisan 2008 tarihinde BAT’ın Londra’da düzenlenen yıllık toplantısında BAT Başkanı Plessis TEKEL’i almalarıyla ilgili ilginç bir açıklamada bulunuyordu. BAT çalışanlarına uzun vadeli hedeflere sabırlı bir çalışmayla gidilebileceğini anlatırken Türkiye’de ki çalışmalarını örnek gösteriyor ve anlatıyordu: “Sabır ve uzun vadeli hedeflerden bahsederken, arşivlerimizden çıkan 1932 yılında yapılan bir Yönetim Kurulu tartışmasını bilmek isteyeceğinizi düşündüm. Burada BAT’ın yaptığı bir teklifi, tartışma tutanaklarından tırnak içinde aktarıyorum, ’Yıllık gideri 10 bin pound olan Türk Tütün Monopolisinin idaresini üstlenmeliyiz.’ O tarihte bunun tatmin edici bir anlaşma olacağı düşünülüyordu. Bence yaptığımız modern anlaşma daha iyi ve her ne kadar bazı şeyler daha pahalı olsa bile, kesinlikle 76 yıl beklemeye değer…” “ (9)
1925 yılında Reji’nin satın alınması ve TEKEL’in oluşturulması sigara şirketlerinin canını sıkmış ve o günden sonra gözlerini TEKEL’i ele geçirmek üzere dikmişlerdi. BAT o günlerdeki emelini ancak TEKEL’i aldıktan sonra açıklıyordu.
TEKEL’i yok edecek süreci adım adım ören süreçte rol oynayanlara şimdi sormak gerekiyor: BAT’ın 76 yıllık hayalini gerçekleştirmekten mutlu musunuz?
TEKEL’in Son Birimi de kapatılıyor.
TEKEL’in alkol ve sigara bölümü satıldıktan sonra, kalan son bölümü tta (Tütün, Tuz ve Alkol İşletmeleri A.Ş. Genel Müdürlüğü) adıyla Özelleştirme idaresine bağlı olarak çalışıyordu. İsim değişmişti çünkü sigara bölümü BAT’a satılırken ismi de logosu da verilmişti. tta’nın bünyesinde 60 Yaprak İşleme Müdürlüğü bulunuyordu. Özelleştirme Yüksek Kurulu bunların kapatılması kararını aldı.
tta bünyesinde yaprak tütün işleme müdürlüklerinde çalışan 12 bin işçi işsiz kalarak 4/c kapsamına geçirildi. En yenisi 13 yıllık işçiler 4/C kapsamına alınmayı kabul etmeyerek direniyor.
300 Tütün eksperi ve 900 kamu çalışanı ise Devlet Personel Başkanlığı havuzuna alındı.
2009 yılında 107 bin 619 tütün üreticisinden 20 bin 408 bin kg. tütün satın alarak TEKEL piyasadan çekildi, faaliyette bulunan İzmir, Diyarbakır, Adıyaman ve Bitlis illerindeki tütün işleme fabrikaları kapatıldı. 107 bin 619 bin tütün üreticisi daha mesleğini, toprağını terk etmek durumuyla karşı karşıya kaldı.(10)
Tütün Fonu Kaldırıldı.
28-5-1986 tarihli ve 3291 sayılı kanun ile düzenlenen, 21-2-2001 tarihli ve 4629 sayılı kanun ile kesintileri Genel Bütçeye irat edilen Tütün Fonu oluşturuldu. Çünkü aynı yıl yabancı tütün ithalatı serbest bırakılmıştı. Fonun amacı tütün ekiminin iyileştirilmesi ve geliştirilmesi, tütün ekicilerinin desteklenmesi ve eğitilmesi, tütün üretici kooperatiflerinin finansmanı, yurt dışında Türk tütününden sigara üretecek fabrikaların kurulması vb. idi. Tütün Fonu amaçlarına uygun olarak hiçbir zaman kullanılmadı.
IMF ve Dünya Bankası marifetiyle her isteklerini hükümetlere kabul ettiren küresel dev sigara şirketleri Tütün Fonunun kaldırılması içinse bu kez devreye Avrupa Birliği soktu.
5 Kasım 2008 tarihinde yayınlanan Avrupa Komisyonu ilerleme raporunda sadece ithal tütün ve sigaradan alınan yerli ürünlere uygulanmayan Tütün Fonunun ayrımcı bir vergi olduğu vurgulandı.
31 Aralık tarihli Resmi Gazetenin 5. Mükerrer sayısında yayımlanan “AB Müktesebatının Üstlenilmesine İlişkin Türkiye Ulusal Programı”nda Tütün Fonunun ayrımcı bir vergi olduğu ve ivedilikle kaldırılması istendi.
2009 Mayısında Tütün Fonu kesintisinin 2010’dan başlayarak 2018’e kadar sıfırlanmasının hükümet tarafından taahhüt edildiği medyada yer aldı.
14 Ekim 2009 tarihinde yayınlanan Avrupa Komisyonu İlerleme Raporu’nda ayrımcı bir vergi olan Tütün Fonunun aşamalı olarak tamamen kaldırılmasına yönelik eylem planının 18 Mayıs’ta kabul edilmesi ile bazı ilerlemeler kaydedildiği belirtildi.
29 Aralık 2009 tarihli Bakanlar Kurulu kararı ile ithal edilen tütünlerin bir kilogramı üzerinden 3 dolar, bir paket üzerinden 40 sent olarak alınan Tütün Fonu 1 Ocak 2010 her türlü tütün mamulünün ithalatında kaldırılırken, “homojenize tütün veya yeniden tertip edilmiş tütünler”de de kaldırıldı. Tütün Fonunun bir süre sonra yaprak tütün ithalatında da kaldırılması bekleniyor.
Türkiye tütün ve tütüncülüğüne böylece bir öldürücü darbe daha vuruldu.
Hammadde maliyetinin ucuzlatılması sonucu, 1 kg. sigara en az yüzde 15 daha ucuza mal edilmeye başlandı. Hükümetin bu uygulamayı 2009’un son günü başlatmasının nedeni, herhalde küresel dev sigara şirketlerine yeni yıl hediyesi verme isteğiydi.(11)
Tütün Fonunun bir süre sonra yaprak tütün ithalinde de kaldırılacak olması, şirketlerin Türkiye’de tütün ürettirmekten tamamen vazgeçmesi, oriental tipi tütün üretimini giderek artıran Türki Cumhuriyetlerinden, uzak doğu ülkelerinden daha ucuza tütün temin etmesi sonucunu doğuracaktır. Türkiye’nin tütünleriyle dünyaca ünlü olmuş, bir marka haline gelmiş Ege Bölgesi’nde de tütün üretimi bitecektir.
Tütün ve tütüncülüğümüz Kaçakçıların Elinde.
Hükümet 29 Aralık tarihinde Tütün Fonunu kaldırdıktan sonra sigara fiyatlarına ortalama yüzde 15 oranında zam yaptı. Amaçlanan, dev sigara şirketlerinden alınan tütün fonu vergisinin kaldırılmasıyla doğan gelir kaybını, halkın cebinden çıkarmaktı.
Dünyanın her yerinde, sigara zamlarıyla satışlarının düşeceğini düşünen şirketlerin zamlar karşısında uyguladığı bilinen yöntem sigara kaçakçılığını devreye sokmasıdır.
Şaşılacak bir olay oldu.: BAT’ın temsilcisi sigara fiyatlarının yükselmesinin Türkiye’de kaçakçılığı teşvik edeceğini söyleyerek hükümete işbirliği teklif etti.
Dünya Sağlık Örgütü ve Sağlık Bakanlığının bir toplantısı için ülkemize gelen tütün kontrolü uzmanı Slyviane Rate’te şaşırmıştı ve şu açıklamayı yaptı: “BAT, Türk hükümetine gidip, yasadışı ticaret ile mücadele önerecek ve bunu kamuoyuna açıklayacak cesareti nereden buluyor; bu benim için şok edici”
Şok ediciydi, çünkü aralarında BAT’ın bulunduğu sigara tekelleri dünyanın çeşitli yerlerinde “Küresel ölçekte süre giden şekilde sigara kaçakçılığı yapmaları, narkotik kaçakçılığından elde edilen gelirleri aklamaları, hükümetlerin tütün şirketlerini izlemelerini, fiyat belirlemelerini bloke etmeleri, kamu çalışanlarına rüşvet vermeleri” konularında soruşturma altındaydı.
Sadece İngiltere’de mahkemeler tarafından el konulan BAT belgeleri arasında yazışmalarda BAT’ın Asya, Afrika ve Latin Amerika’daki kaçakçılık ilişkileri ile ilgili 200 yazışma vardı.
BAT, kaçakçılık ilişkisi nedeniyle İngiliz Ticaret ve Sanayi Bakanlığının soruşturması altındaydı. Hong Kong Yüksek Mahkemesi ise eski bir BAT yöneticisini kaçak sigara sokma operasyonundan suçlu bulmuştu.
ABD’de görülen davalarda, mahkemelerin el koyduğu belgelerden, BAT belgeleri incelendiğinde, kaçakçılığın küresel, bölgesel, ulusal ve yerel düzeylerde stratejik öneme sahip olduğu görülmekteydi.
Kaçakçılık sigara şirketleri için önemli tehdit aracı ve yöntemdir. Sigara şirketleri sigara fiyatlarının artması karşısında hükümetleri tehdit edip fabrika bile kapatmaktadır. Örneğin Philipp Morris, Romanya’da yürürlüğe giren maktu vergideki yüksek artışın sigara kaçakçılığını teşvik ettiğini iddia ederek Romanya üretimini durdurmuştur.(12)
Bütün bunlar göz önüne alındığında, BAT’ın hükümete yaptığı kaçakçılıkla ilgili işbirliği teklifi ne kadar inandırıcıdır. BAT’ın Tire’deki fabrikasını kapatması ne anlama gelmektedir.
Çözüm; TEKEL gibi Bir Kurumu Yeniden Oluşturmak.
Türkiye tütün ve tütüncülüğü artık çok uluslu şirketlerin elindedir ve bu şirketler kriminal örgütlerdir.
ABD’de de Clinton döneminde sigara şirketleri haklarında kanser nedeniyle açılmış davaları ve bu davalarda haklarında verilmiş olan milyonlarca dolarlık cezaların engellenmesi için hükümete başvurmuşlardır. İstekleri 375 milyar dolarlık tazminatı ödenmesi ve gizli arşivlerinin kamuoyuna açılması koşuluyla kabul edilmiştir. İnternetten artık bu arşivlere girilebilmekte, şirketlerin insanlığa karşı işlediği suçları izlenebilmektedir. Türkiye pazarına girmek için hükümetlere verdikleri rüşvetler, TEKEL’in yağmalanması için kimleri ve nasıl satın aldıkları bu belgelerin içindedir.(13)
Dev sigara şirketlerinin kârlarını artırmak için insanlığı hiçe sayan yöntemleri karşısında 1990-1997 yılları arasında George Bush ve Bill Clinton dönemlerinde FDA (Gıda ve İlaç Kurumu) Başkanlığı yapan David A. Kessler, mali gücü çok yüksek olan ve parlamento üzerinde büyük etkisi olan sigara şirketlerinin kamulaştırılmasını ve sigara işinin serbest ticarete konu olmaktan çıkartılmasını, çok sıkı düzenlemelerle denetlenmesini önermek zorunda kalmıştır. Eğer bunlar yapılamazsa sigara salgınının önlenmesinin mümkün olamayacağını söylemiştir. Kessler demektedir ki: “ Tütün endüstrisinin gücüyle ilgili algılarım, bana, sigara sorununun çözümü için, bu endüstrinin sigara satışlarından para kazanmasına izin verilmemesi gerektiğini gösterdi… Amacımız insan eliyle yaratılmış sigara salgınını önlemekse böyle bir endüstri varlığını sürdürmemelidir… Meclis bu endüstri yerine kâr amacı gütmeyen ve sigara imalat ve satışını çok sıkı düzenlemeler altında yapacak kamu kuruluşu oluşturulmalıdır.”(14)
Ne yazık ki, hükümet Kessler’in bu sözleri söylediği tarihten sonra TEKEL’i özelleştirdi. Tütün ve tütüncülüğümüzü kâr hırsıyla insanlığa karşı işlediği suçlardan sabıkalı şirketlere teslim etti.
Hükümet sigara yasaklarıyla ve yüksek vergilerle, sigara salgınını engelleyebileceğini sanıyor. Hem tarihsel deneyimlerin gösterdiği, hem de şirketlerin kârlarını artırmak temelindeki politikaları, sorunun bu yöntemlerle çözülemeyeceğini gösteriyor. Yapılması gerekenler açık ve nettir. Tütün ve tütüncülüğümüzü tekrar organize ederek sigara şirketlerini devre dışı bırakmak ve TEKEL gibi bir kurumu yeniden oluşturmaktır. Her yıl daha fazla insanımızı, küresel sigara şirketlerine kurban etmekten kurtaracak yol budur.
Tütün üreticilerinin Örgütü: Tütün-Sen
24 Ocak 1980’de IMF uyum programıyla başlayan tarımdaki değişim süreci 1999 yılı sonunda IMF ile imzalanan Stand-by antlaşması ve 2001 yılında Dünya Bankası ile imzalanan “Tarım Reformu Uygulama Projesi” ile devam etti. IMF, Dünya Bankası, Dünya Ticaret Örgütü (DTÖ)’nün bitmeyen isteklerinin hepsi de benzerdi. Tarımsal yapının dağıtılmasını, çiftçilere sağlanan desteklerin ve sübvansiyonların kaldırılmasını, tarımsal kitlerin özelleştirilmesini, tarımın şirketleştirilmesini istiyorlardı. Bu politikaların parçası olarak Tütün Yasası gündeme getirildi.
Tütün Üreticileri Tütün Yasası’nın kendilerinin sonu olacağını hissediyorlardı. Onun için yasa çıkmadan önce 15 Eylül 2001 tarihinde Akhisar’da bir araya geldiler. Türkiye Tütün Üreticileri Kurultayı’nı yaparak Tütün Yasası’nı tartıştılar. Artık yaşanarak görülmüş olan sonuçları o günden söylediler.
Kurultaydan çıkan sonuç bildirgesi, kurultayda seçilen heyetle Ankara’ya taşındı. Mecliste bulunan, bulunmayan bütün partiler dolaşıldı, milletvekilleriyle konuşuldu ve kurultayın sonuçları sunularak yasanın çıkarılmaması gerektiği anlatıldı. İlgili sendika, meslek kuruluşları ve derneklerden destek istendi. Ne yazık ki, çiftçilerin dediklerini duymayan DSP-MHP-ANAP hükümeti Cumhurbaşkanının vetosuna rağmen yasayı çıkardı.
Yasa sonrası TEKEL’in olmadığı bir piyasada tütün ürecileri şirketlerle baş başa kalmışlar devletin garantör rolü bile üstlenmediği sözleşmeli üretime mahkum edilmişlerdi. Küresel dev şirketlerin karşısında örgütlü olmak üreticilerin tek çaresiydi ve üreticiler 15 Nisan 2004 tarihinde Tütün Üreticileri Sendikası’nı (Tütün-SEN) kurdular.
Tütün-SEN köy köy dolaşarak tarımda yaşanan değişimi, TEKEL’in özelleştirilmemesi gerektiğini anlattı. Toplantılar düzenledi, düzenlenmiş toplantılara katıldı. Binlerce bildiri dağıttı. Tütün Raporu hazırlayarak TAPDK’ye, siyasi partilere ve ilgili kurumlara sundu. Tarım ve Köyişleri Bakanlığına Çiftçi Sendikaları Konfederasyonu (Çiftçi-SEN) üyesi diğer üretici sendikalarıyla beraber gidip üreticilerin sorunlarını anlattı. Çalışma Bakanlığından üreticilerin örgütlenmesi önündeki engellerin kaldırılması için üretici sendikalarıyla beraber talepte bulundu. “TEKEL’in özelleştirilmesi kimin yararına ?” başlıklı broşürü hazırlayarak ülkenin her yerinde dağıttı. 23 Mart 2006 tarihinde Kırkağaç’ta Kırkağaç Tütün Satış Kooperatifiyle birlikte Tütün Mitingi düzenledi. Düzenlenmiş mitinglere katıldı. Tütün Sözleşmelerinde tek fiyat uygulamasına karşı çıktı, alıcı firmalara noter kanalıyla ihtarda bulundu. TAPDK’ye konuyla ilgili başvuruda bulundu… Tütün-SEN bunların benzeri birçok eylemi ve etkinliği gerçekleştirdi.
Üretici Sendikaları Baskı Altında.
İnsan Hakları Evrensel Bildirgesi, Ekonomik Sosyal ve Kültürel Haklara İlişkin Uluslararası Sözleşme, Medeni ve Siyasi Haklara İlişkin Uluslar arası Sözleşme, İnsan Haklarını ve Temel Özgürlükleri Koruma Sözleşmesi (İnsan Hakları Avrupa Sözleşmesi), Yeni bir Avrupa İçin Paris Şartı, Avrupa Birliği Temel Haklar Şartı gibi onaylayarak Türkiye’nin taraf olduğu uluslararası sözleşmeler dayanak yapılarak, üretici sendikaları kurulmuştur.
Anayasanın 90. Maddesi ile Türkiye’nin onayladığı uluslar arası insan hakları sözleşmelerinin iç hukuka üstünlüğü kabul edilmiştir. İç hukukta hüküm bulunmaması veya varolan hükümlerin insan hakları sözleşmeleri ile çelişmesi durumunda insan hakları sözleşmelerinin temel alınması anayasal bir gerekliliktir. Türkiye’nin imza koyduğu insan hakları sözleşmeleri ise herkes için “sendika hakkı” tanımaktadır.
Anayasal haklarını kullanarak kurulmuş sendikalar hakkında iç hukuk düzenlemesi olmadığı için kapatma davaları açılmaktadır. Tütün-SEN hakkında bir dava yetmemiş İzmir Valililiği tarafından aynı nedenle ikinci dava açılmıştır. Aslında iç hukuk düzenlemesi yapılmamış olsa dahi kapatma davalarının açılmaması gerekir. Hükümet bilerek iç hukuk düzenlemesi yapmayarak, sendikaları baskı altında tutmaktadır. Çiftçilerin örgütlenmesini engelleyerek, tarımsal üretimin şirketlerin eline geçmesini kolaylaştırmaktadır. Doğal olarak, Myanmar ve Swaziland ile birlikte Türkiye Uluslar arası Çalışma Örgütü’nün (İLO) yıllık konferanslarında sendikal haklar ve özgürlükler konusunda en kötü ülkeler listesine girmektedir.
Hepsinden daha kötüsü ve acısı aydınların, demokratların, siyasi yapıların ve hatta sendikal örgütlenmelerin vb.. çoğunluğunun dünya ve onun paralelinde Türkiye tarımında yaşanan değişimi anlamamış olmaları veya anlamak istememeleridir. Onlara göre de köylüler süreç içinde yok olması gereken kesimdir ve doğal akışı içinde yok olmaktadır. Sendika, çiftçiler için uygun bir örgütlenme modeli değildir. Teorik gerekçeleri bulunarak anlatılan düşüncelerin özü budur. Bu arada öğüt vermekte unutulmaz; “örgütlenecekseniz kooperatifler kurun”. Sendikaların ve kooperatiflerin ayrı ama birbirinin karşıtı örgütlenmeler olmadığını anlatmak yazının konusu değil. Sadece şunu söylemek yeterli, cumhuriyet dönemi boyunca çiftçilerin örgütlenmeleri hep devlet vesayeti altında kurulmuştur, devlet tarımdan çekilip çiftçileri şirketlerle karşı karşıya bırakırken kendi vesayeti altındaki örgütlenmelere dahi tahammül edememekte onları dağıtmaktadır. Çiftçilerin ilk defa devletle olan bağları kopmakta, koparılmaktadır. Sendikalar çiftçilerin ilk bağımsız örgütlenme deneyimleridir.
Yaprak işleme müdürlüklerinden direniş çadırlarına.
TEKEL parça parça edilip yağmalandı. Her parçasının koparılmasında yeterli bir direniş örneği gösterilemedi. 1980’den sonra hükümet olanlar tütün ve tütüncülüğümüzü küresel dev sigara şirketlerinin denetimine sokacak, TEKEL’i yağmalatacak kararları alarak rollerini oynarlarken, oyun bozulamadı. AKP hükümeti de diğerlerinin bıraktığı yerden şirketler lehine kararlar almaya devam etti; alkol bölümünü, sigara bölümünü, tuz işletmelerini sattı, tütün fonunu kaldırdı. TEKEL’in yeni adıyla tta’nın son birimleri olan yaprak işleme müdürlüklerini kapatıp, işçileri 4/C kapsamına alıp rolünü başarıyla yerine getirmiş olacaktı ki, oyun bozuldu. İşçiler direnmeye başladı.
AKP, belki de bunu her zaman ortaya çıkan, çıkabilecek olan küçük bir aksilik olarak düşündü. Ankara’ya gelen işçileri polis vasıtasıyla susturup evlerine göndereceğini hesap etti. Öyle olmadı, Kızılay meydanındaki polis müdahalesi direnişi daha da yükseltti. İşçiler artık ana haber bültenlerinin ilk sırasında yer alıyorlardı. Oyun bozulmuştu. Oyun öyle bir bozulmuştu ki; sadece hükümetin sihiri bozulmamış, mevcut sendikal yapılar da sorgulanmaya başlanmıştı.
TEKEL işçileri, nasıl örgütlenip Ankara’ya geldiklerini çeşitli platformlarda anlattılar. Bunlardan biri de Siyasal Bilgiler Fakültesindeydi. ”İşçiler, çeşitli şehirlerden otonom bir şekilde örgütlenerek Ankara yollarına düşmüşlerdi. Çoğu zaman bu karar yetkili sendikanın işyeri temsilcilerine ve şubelerine rağmen alınmıştı.”(15)
İşçiler kendi geleceklerini, kendi yaşamlarını ilgilendiren önemli bir konuda, kendi sendikalarının hiyerarşisini, işleyişini aşan kararları almışlar, direnişi başlatmışlardı.
İşçilerin direnişi ölü toprağını atıyor, umudu yeşertiyor. Konfederasyonlar yan yana gelip, ortak eylem kararları alabiliyorlar.
Direniş sürüyor. Şu anda bile, gelecek özelleştirilmelere karşı yürütülecek mücadelelere yol göstericiliğiyle büyük bir kazanım.
Yeni Özelleştirmeler Geliyor.
Ankara’ya gelerek direnen Tekel işçileri, Ankara’ya gelmeden önceki Tekel işçileri değil, artık. Yine Siyasal Bilgiler Fakültesi’nde (SBF) “kendi hikâyelerini anlatan işçiler, daha önce fabrikanın (TEKEL’in b.n) ya da farklı şehirlerdeki işletmeleri kapanırken sessiz kalmalarının, Şeker ve SEKA özelleştirilmeleri sırasında mücadeleye destek vermemelerinin ne demek olduğunu, şimdi daha iyi anladıklarını söylediler.”(15)
Herhangi bir kurum özelleştirilirken, özeleştirmeye karşı mücadele tek başına kurumda yetkili olan sendikanın öncülüğüne ve mücadelesine bırakıldığında başarı sağlanamadığı artık çok açık. Diğer sendikaların ve özelleştirme karşıtlarının destek mesajları ve eylemleri de yetmiyor. Önce, özelleştirmenin yapıldığı yerdeki, özelleştirilmeden etkilenecek olan yerel güçlerin mücadelesinin ortaklaştırması gerekiyor, giderek bu mücadeleye ülkedeki özelleştirme karşıtlarının eklemlenmesini sağlamak zorunlu hale geliyor. Örneğin, TEKEL’in özelleştirilmesinde TEKEL çalışanlarıyla, tütün üreticilerinin ortak mücadelesinin sağlanamaması, TEKEL’in yok edilmesinin aynı zamanda insan sağlığını tehdit ettiğinin anlatılarak halkında desteğinin alınamaması, yenilginin en büyük nedeni. Geç kalınmış olsa dahi direnen tekel işçileri özelleştirmeler karşısında izlenilmesi gereken yolu açıyor.
Hükümet özelleştirmelerde hız kesmiyor. Başbakan “ Devleti özel sektör gibi yöneteceklerini söylüyor. Sırada olan şeker fabrikaları ve ÇAYKUR özelleştirmeleri karşısında da o bölgedeki çay ve pancar üreticileriyle, fabrikalardaki işçilerin mücadelesi ortaklaştırılamazsa kazanma şansı yok. Örneğin, Çay Yasası çıkarılmaya, Çay üst Kurulu oluşturulmaya, çay borsası oluşturulmaya çalışılıyor. Süreç, tıpkı tütün ve şekerdeki gibi gelişiyor. Eğer çaycılığımızın küresel çay tekellerinin denetimine girmesi, ÇAYKUR’un özelleştirilmesi istenmiyorsa, mücadeleye başlamanın ve bölgedeki yerel inisiyatifi oluşturulmanın zamanıdır. Sıra ÇAYKUR’un özelleştirilmesine gelmeden Çay Yasasının çıkarılmasına karşı ortak mücadele başlatılmalıdır. Tütüncülüğümüzün ve TEKEL’in yok ediliş süreci bu duruma ilişkin ibretlik derslerle doludur. Üstelik burada da yetkili sendika yine Tek Gıda İş’tir ve üreticiler Çay üreticileri Sendikası’nda (Çay- SEN) örgütlüdür.
Son söz olarak:
Tütün ve tütüncülüğümüzün, haklarında dünyanın çeşitli yerlerinde işlediği suçlar nedeniyle davalar açılmış, cezalar almış dev sigara şirketlerine teslim edilmesi geri dönülmez yaralar açacaktır. Bağımlılık yapıcı özelliği artırılmış sigaraları ürettiği artık kanıtlanmış şirketlerin faaliyetlerinden, sigara yasaklarıyla korunmak mümkün değildir. Sigara üretimi ve ticareti yine kamunun denetimine geçmelidir. Bunun için şirketler devre dışı bırakılarak TEKEL gibi bir kurum yeniden oluşturulmadır. Tütünden anlayan Tekel işçileri de bu kurumda istihdam edilmelidir.
*Tütün Üreticileri Sendikası Genel Başkanı
Çiftçi Sendikaları Konfederasyonu Genel Sekreteri
————————————————————————————————-
1.Metin Ünal “Tütünün 75. Yılı” Tütün Eksperleri Derneği Bülteni. Eylül-Ekim 1998
2.Tütün ve Kültür, Detlef Bluhm, Dost Kitabevi-2001
3.Ulusal Tütün Tekeli Yeniden Kurulmalıdır, Prof. Dr. Erol Sezer, Bilim ve Ütopya- 2006, Ekim
4. Ulusal Tütün Tekeli Yeniden Kurulmalıdır, Prof. Dr. Erol Sezer, Bilim ve Ütopya- 2006, Ekim
5. Türkiye Tarımında Kapitalizm ve Sınıflar, Dr. Necdet Oral, Ziraat Mühendisleri Odası-2006
6. Türk Tütünü Ve Sigara Sanayi Üzerine Oyunlar, Sinan Vargı, T. Maden İş Eğitim Yayınları-2000
7.Tekel’in Özelleştirilmesi Kimin Yararına? Tütün Sen broşürü-2008
8. Tarladan Sofraya Tarım, Abdullah Aysu, Su Yayınları-2002
9. Hürriyet Gazetesi, Merve Erdil haberi-2 Mayıs 2008
10.147 Yıllık Tekel’in kalan son birimi de Yok Ediliyor!, Tütün Eksperleri Derneği Basın Bildirisi, 8 Aralık 2009, www.karasaban.net
11.Tekel işçisini sefalete sürükleyen zihniyet, Tütün Fonu’nu kaldırarak ülke tütüncülüğü, ekonomisi ve kamu sağlığına da zarar veriyor, Tütün Eksperleri Derneği Basın Bildirisi, 31 Aralık 2009, www.karasaban.net
12.Kriminal bir sektör olarak tütün endüstrisi, Cemil Ertem, Taraf Gazetesi, 29 Ocak 2010
13. Kriminal bir sektör olarak tütün endüstrisi, Cemil Ertem, Taraf Gazetesi, 29 Ocak 2010
14. Ulusal Tütün Tekeli Yeniden Kurulmalıdır, Prof. Dr. Erol Sezer, Bilim ve Ütopya- 2006, Ekim
15.Şeker, Tekel ve Sendika, Yavuz Yıldırım, www.radikal.com- 19 0cak 2010
Not: Bu yazı Tekel İşçilerinin Ankara’da 75 günü aşkın eylemleri sırasında yazılmıştır.
Bir Yorum
cengiz şahin
yazının sonunda , yazarın ( Ali Bülent Erdem )
– Tütün Üreticileri Sendikası Genel Başkanı
– Çiftçi Sendikaları Konfederasyonu Genel Sekreteri
olduğunu öğrenince daha çok etkilendim . Geçmişte bazı siyasetçiler , kendileri ile yaptığım görüşmelerde ” Tütün Köylüsünün bir şikayeti yok , siz niye bu kadar ısrar ediyorsunuz ki ? ” dedikten sonra imalı bir şekilde bana kendi çıkarlarım için çalıştığımı , memleketin çıkarlarının !! daha önemli olduğunu anlatmaya çalışırlardı .
Aslında tamamen haksızda değiller . Ben , mesleğim ( Tütün eksperliği ) sayesinde Trakya hariç tüm Türkiye’yi gezebildim ! ; Mesleğe ilk başladığımda ( 18 sene önce ) , Batman İşletme Müdürlüğü’nde 10 eksper ile birlikte küçücük bir odada ranza da yattım . Balıkesir – Bigadiç’te lokanta bulamadığım için , akşam yemeklerimi “ kasap “ ta yedikten sonra altımda 2 , üzerimde 3 battaniye ile tütün deposunda yattım . Denizli – Çivril’ de görevli olduğum dönemde , Sivaslı ve Karahallı alım noktalarına bir an önce ulaşabilmek için sabah kahvaltılarımı erken açılan “ paça çorbacı “ da yaptım . Denizli – Güney’deki tesellüm deposuna bir işçimin motosikletinin sepetinde gidip geldim . Batman’ın Beşiri ilçesindeki tütün işleme atölyesinde görev yapan işçilerimin dertleri ile ( terör ) dertlenip onlarla aynı karavanadan yemek yedim …. Hepsi harika “ Turistik Deneyimler “di !!!
Anadolu köylüsünü , köyünde , tarlasında , ahırında , tütün ambarında tanıdım . Öğle yemeği vakti geldiğinde , sıra hangi “ koçan sahibi “ nin evinde ise o evde yemeğimi yedim . Ayranımı , sıcak sütümü , kahvemi içtim . Ekspertize ara verdiğim 15 er dakikalık mola zamanlarında “ köylü çocukların “ fotoğrafını çektim , daha sonra muhtar aracılığı ile ailelerine gönderdim . Bu keyfi kim bırakmak isterki ?!! Evet , burada itiraf ediyorum ; Ben sadece kendi çıkarlarım için çalışıyordum , ve hala çalışıyorum !!!
Neyse , yukarıdaki yazıdan dolayı şimdi öğreniyorumki ” Tütün Köylüsü ” nün de şikayetleri varmış . Geçen hafta içinde duymuştum ; Bazı tütüncü bölgelerinde şirketler sözleşme şartlarını öne sürerek , kolluk kuvvetlerinin desteği ile kendi mallarını ( köylünün elindeki tütünü ) teslim almaya !! çalışıyorlarmış . ( bknz. Google – reji dönemi )
Bir zamanlar TV de “ Emret Başbakanım “ isimli bir dizi vardı . Dizi önce “Emret Bakanım – Yes Minister “ adı ile yayımlanmaya başlanmıştı , daha sonra bakan bey başbakan olunca dizinin ismi “ Emret Başbakanım “ oldu . Dizinin hikayesi ; Bakan Hon Jim Hacker ın Bakanlık koridorlarında Parlamento sekreteri Sir Humphrey ve onun işbirlikçilerinin entrikalarıyla baş etme çabalarından oluşur . Dizi esas olarak , seçimle göreve gelmeyen , sürekli bakanlık ve başbakanlıkta görev yapan bürokların hükümetleri nasıl yönlendirdiğini anlatır . Sir Humphrey , burada sadece bir bürokratı simgelemektedir .
Hükümetler değiştiği halde , Türkiye’deki “ Tütün Politikası “ ile ilgili yapılan hatalar görülüyor olsa bile müdahale edilememesinin bir sebebi de bu olabilir mi acaba ? Düşünmeden edemiyorum :)
Sektörle ilgili “ yapılan hatalar ” yukarıdaki yazıda da vurgulandığı gibi kesinlikle tek bir hükümete mal edilemez . Bu sektörü ” bir bilene ” sormadan , tek başına yönlendirebileceğini sanan tüm siyasetçiler hata yapmıştır , ve belki de yapmaya devam edeceklerdir . Çünkü durum bu safhaya geldikten sonra dönüş hiç kolay olmayacak ; Sistemi yıkmak bile kaç sene sürdü , yeniden kurmak kim bilir kaç sene sürer ?!
Unutmadan bir de saptama yapmak isterim ; Yukarıdaki yazı çok uzun olmuş , farklı başlıklar altında en az 3 bölüm çıkardı bu yazıdan . Ancak Ali bey’e hak veriyorum ; Bence de bu konuda kısa sürede çok şey anlatılması , ve gelişmelere en hızlı şekilde dikkat çekilmesi gerekiyor .
Kaleminize ve emeğinize sağlık Ali Bey .