Ali Bülent Erdem*
Birkaç on yıldır, dünya tarımı bir yandan üretimden pazarlamaya kadar uluslararası şirketlerin egemenliğine hızla girerken, diğer yandan açların sayısı hızla artmakta ve gıda krizi tüm insanlığı daha büyük oranda tehdit etmektedir. Dünyanın dört bir yanında gıda için isyanlar çıkmaktadır.
Türkiye’de de tarımın adım adım şirketleştirildiği, devletin tarımdan elinin çektirildiği bir ortamda köylüler ve çiftçiler mesleklerini ve topraklarını bırakmak zorunda kalmaktadır.
Tarımın şirketleştirilebilmesi amacıyla tarımsal destekler kaldırılmakta, tarımsal kredi faizleri yükseltilmekte, tarıma girdi sağlayan ve destekleme alımı yapan KİT’ler özeleştirilmekte, kısacası devletle çiftçinin bağı koparılmaktadır. Son olarak, Başbakanlık Özelleştirme idaresi bir bölümü daha önce özelleştirilen (Tarım İşletmeleri Genel Müdürlüğü) TİGEM’e bağlı işletmelerin geri kalanında özelleştirileceğini açıklamış, görücüler gelmeye başlamıştır.
TİGEM, bir günde oluşmadı….
Cumhuriyetin Kuruluş Dönemi; Zirai Kombinalar
Cumhuriyetin kurulduğu dönemde, Türkiye’nin nüfusunun yüzde 80’i köylerde yaşamaktadır. Onun için önde gelen görevlerden biri olarak tarımın geliştirilmesi görülür ve hatta Türkiye’nin yeniden inşası tarıma dayalı bir sistem üzerinden düşünülür. Ekonomik kalkınmada devletçiliğin esas alınmasının tarımdaki uygulaması 1937 yılında Zirai Kombinalar İdaresi’nin kurulmasıdır. Hedefi; köylülerin tarımsal üretimine yardımcı olmak, onlara çağdaş teknikleri öğretmek, makine ve araç parkı sağlamak, onlara öncülük ve öğreticilik yapmaktadır. Yöntem olarak ise bilgiye, deney aktarımına ve paylaşıma dayalı tarım temel alınır. Kurak olduğu için boş kalan, bataklık olduğu için tarıma uygun olmayan devlet arazileri üzerinde 1.7 milyon dönümlük 13 işletme oluşturulur. Bu işletmeler 2. Dünya Savaşında hububat üretimine de büyük katkıda bulunurlar.
1922 yılından itibaren Mustafa Kemal tarafından oluşturulan örnek çiftlikler, 1937 yılında hazineye bağışlanır ve 1938 yılında, bu çiftlikleri işletecek, Devlet Ziraat İşletmeleri kurulur.
2. Dünya Savaşı Sonrası; Devlet Üretme Çiftlikleri
1950 yılında, bu iki kurum birleştirilerek Devlet Üretme Çiftlikleri Genel Müdürlüğü (DÜÇ) adını alır. Bu dönemde dünya farklı bir yönelime girmektedir. ‘. Dünya Savaşı bitmiş, 1944 yılında Amerika’da Bretton Woods Konferansı yapılmış, bu konferansla IMF, Dünya Bankası, DTÖ’nün temelleri atılmış, dünyanın jandarmalık görevi ABD’nin eline geçmiştir. Bu değişimin tarıma yansıması ise endüstriyel tarımın hızla yaygınlaşmasıdır. Anlaşılacağı gibi, Türkiye tarımının da yönelimi değişir ve tarımda bu yönelime uygun bir dizi değişiklikler yapılır. İşte, Devlet Üretme Çiftlikleri’ni kurulması da bunlardan biridir. O güne kadar bağımsız bir biçimde ıslah çalışmaları yürüten, kendi yerel tohumlarını kendi ekolojik koşullarına, kendi toprak yapısına uygun olarak geliştirmeye çalışan anlayış giderek değişir. Devlet Üretme Çiftlikleri ıslah yapan, tohum, fide, fidan üreten bir yapıdan, yabancı şirketlerin tohumlarının ülkemizin koşullarına uyup uymadığını araştıran bir yapıya doğru yol alır. Devlet Üretme Çiftlikleri demostrasyon alanlarına dönüşür. Yani, Endüstriyel tarımın yaygınlaştırılması bizzat devlet eliyle yapılır. Çiftçilerin endüstriyel (hibrit) tohumlara ulaşması sağlanırken, makine ve kimyasal gübre ve ilaç alımları için kredi verilir. Tarım Bakanlığı, endüstriyel tarımın öğretilmesi için çaba harcar, Ziraat Fakülte’lerinde endüstriyel tarım tarzı esas alınır.
1980 Sonrası; TİGEM
1983 yılında, çiftçinin tohum, damızlık, fidan ve fide gereksinimi karşılayan DÜÇ’ler, hara ve inekhanelerle birleştirilir ve nihayet TİGEM ortaya çıkar.
1980 yılından sonra uygulanan neoliberal politikalar gereği olan özelleştirmelerin önünün açabilmesi için KİT’lerin ihtiyacı olan kaynaklar sağlanmayarak, KİT’ler borçlandırılır ve zarar ettirilmeye başlanır. TİGEM’ de bu gelişmelerden kaçınılmaz olarak payını alır.
1984 yılından itibaren, TİGEM yurt içi ve yurt dışı bankalara borçlandırılarak, bütçeden aldığı pay giderek azaltılarak sermaye yapısı bozulur. Yine, 1984 yılında, Dünya Bankası’yla yapılan ikraz anlaşması uyarınca , TİGEM’in kurulma gerekçesi olan faaliyetleri özel sektöre devredilerek, işlevsizleştirilmeye çalışılır. Örneğin Tarım Bakanlığı’nın yeniden yapılandırılması içinde Araştırma Genel Müdürlüğü ortadan kaldırılır ve Tohumculukla ilgili çeşitli deneme işleri başka bir birime aktarılır. TİGEM’deki Ar-Ge çalışmalarından vazgeçilirken tohumluk ithalatı serbest bırakılır. Öyle ki, ithal edilen tohumlar için ayrıca sübvansiyon verilir. Örneğin 1985 yılında tohumluk ithalat bedelinin yüzde 40’ına varan oranlarda geri ödemeler yapılmıştır.
1989 yılına kadar kar eden bir kuruluş olan TİGEM, 1990-94 yılları arasını zararla kapatır, öz kaynağı göreli olarak azalır ve uzun vadeli borç oranı artar.
!994 yılında TİGEM’le ilgili iki gelişme olur. Birincisi, öz sermayesi artırılır. İkincisi, Kamu İktisadi Kuruluşu (KİK) olmaktan çıkartılır, İktisadi Devlet Teşekkülü (İDT) haline dönüştürülür. Böylece TİGEM Kamu hizmeti yapan bir kuruluş olmaktan çıkartılır.
Türkiye tarımının önemli yapıtaşlarından biri olan TİGEM yok edilmeye çalışılmaktadır. Çünkü sahip olduğu alanlar ve sahip olduğu potansiyel itibariyle, şirketleştirilen Türkiye tarımında çokuluslu ve yerli şirketler karşısında ciddi bir tehdittir. Bu tehditin ortadan kaldırılması isteğine uyan hükümetler, tarım örgütleri, meslek odaları, uzman kuruluşlar, üniversiteler yerine Ankara’nın 5 yıldızlı oteli Ankara Hilton Oteli’nde 19 Şubat 1999 ve 30 Haziran 1999 tarihinde ulusal ve uluslararası kuruluş ve şirketlerle toplanarak çeşitli kararlar almış ve TİGEM’in özelleştirilmesine de karar vermiştir.
Peşkeşin adı: “yap- işlet- Pay ver”
Yüksek Planlama Kurulu 24.12.1999 ve T-46 sayılı karar ile TİGEM işletmelerinin %15 -25 TİGEM ortaklığıyla özel sektöre devredilmesi yönünde bir karar alır. Tarım ve Köyişleri Bakanı bu kararı Türkiye tarımında bir “devrim!” olarak nitelendirir. TİGEM’e ait işletmelerinin yapılacak ortaklık sözleşmeleriyle 10-40 yıllığına yerli yabancı ayrımı gözetmeksizin özel sektöre kiralanması kararıyla önce on , daha sonra yirmiye çıkartılan TİGEM’in işletmeleri özel sektöre açılır.
TİGEM işletmelerinin özel sektöre devri konusunda çalışmalar sürerken 2002 yılında çıkarılan Kamu İhale Kanunu’nda %1 Kamu ortaklığı olsa bile alımların bu kanuna göre yapılmasını öngören bir hüküm yer alır ve Dimes şirketi ile ortaklık kurulur.
2003 ‘te TİGEM ortaklığı olmaksızın işletmelerin 30 yıllığına özel sektöre kiralanmasına ilişkin ikinci bir YPK kararı alınır.
Ancak daha sonra Özelleştirme Yüksek Kurulunun (ÖYK) nin 8 Eylül 2003 tarih ve 203-59 sayılı kararıyla TİGEM özelleştirme kapsamına alınarak yetki ÖİB’ye verilir.
ÖYK’nun 27 Ağustos 2004 tarihli kararı ile TİGEM işletmelerinin özelleştirilmesinde yeniden kiralama yöntemine dönülür. Ve yedisi 2004 yılında olmak üzere bu zamana kadar 13 TİGEM işletmesi 30 yıl süreyle özel sektöre kiralanır.
TİGEM , ayrıca özel sektör tohumculuk kuruluşları ile ortak üretim yapmaktadır. 2004 yılında 8 işletmede 24 özel şirket ile 13 bitki grubunda 51 bin dekar arazide tohumluk üretimi yapılmıştır.
TİGEM özelleştirilemez..
Görevi “Türkiye’nin bitkisel ve hayvansal üretimini artırmak, çeşitlendirmek ve ürün kalitesini iyileştirmek için yetiştirdiği, damızlık hayvan, tohum, fidan, fide ve benzerlerini yetiştiricilere intikal ettirmek; bitkisel ve hayvansal üretim, yetiştirme ve ıslah konularında araştırmalar yapmak; çevre çiftçilere tarımsal teknoloji ve girdi kullanımında öncülük, öğreticilik yapmak..” olan TİGEM, giderek işlevsizleştirilmiş olsa da arazilerinin genişliği ve taşıdığı potansiyel ile önemli bir kurumdur, özelleştirilmemelidir.
Çünkü:
• “Tohumculuk Yasası” ile tamamıyla dışa bağımlı hale geldiğimiz tohum konusunda, TİGEM’in özelleştirilmesiyle geri dönülmez noktaya gelinecektir. Türkiye’nin tohum üretebilecek temiz toprakları, neredeyse sadece TİGEM’in elindedir.
• Yerli hayvan ırklarının korunması ve ıslah edilmesi ancak TİGEM ile mümkündür.
• TİGEM’in elindeki temiz topraklar üzerinde doğa ve çevreyle dost tarımsal üretim yapmak ve çevredeki köylülere öğreticilik görevi üstlenmek mümkündür.
• Gıda krizinin derinleştiği, tarımsal üretimin bir avuç şirketin eline geçtiği bir dünyada bağımsız, demokratik ve sosyal bir tarım programının oluşturulup uygulanmasında TİGEM önemli bir rol üstlenebilir. TİGEM bu potansiyele sahiptir.
• TİGEM’in özelleştirilmesi tüketicilerin uluslararası tarım şirketlerinin genetik tohum ve hormonla üretilmiş gıdalarına mahkum edilmesidir.
Sonuç olarak; Kuruluşundan itibaren ismi ve işlevi kapitalizmin dönemsel ihtiyaçlarına göre değişen, en son olarak TİGEM adını alan bu büyük kuruluşa tarımın küresel sermayenin hizmetine sunulduğu günümüzde, yönetenler açısından ihtiyaç kalmamıştır. TİGEM’in görevleri artık şirketlerin kar hırsına teslim edilmiş ve edilmektedir. Halbuki, yukarıda belirtildiği gibi doğanın, çevrenin ve genetik çeşitliliğin korunabilmesi için bile TİGEM gereklidir. Yıllarca sürdürdüğü eğiticilik, öğreticilik ve öncülük göreviyle TİGEM çiftçilerin gözbebeğidir ve tarımın vazgeçilmezidir. Tüketicilerin sağlıklı ve güvenilir gıdalara ulaşabilmesi için TİGEM’in yol göstericiliği önemlidir.
TİGEM’in özelleştirilmesine karşı verilecek mücadelede, geçmiş özelleştirilmelerde düşülen yanlış tekrar edilmemelidir. Özelleştirme ile hemen mağdur olacakların yürüttüğü diğer özelleştirme karşıtlarının destek ziyaretleri ve mesajları ile yetindiği bir tarzın başarılı olmadığı açıktır. Doğayı, çevreyi, sağlığı tehdit eden bu özelleştirmeye karşısında hiç olmazsa bu kez, topyekun hareket eden bir tarz bulunmalıdır.
——————————————————————————————
Kaynak:
Türkiye Tarımında Kapitalim Ve Sınıflar. Necdet Oral
Tarlada Sofraya Tarım, Abdullah Aysu
*Tütün-Sen Genel Başkanı
Çiftçi-Sen Genel Sekreteri