TMMOB’un AKP’nin her bir mühendislik dalıyla ilgili raporunun tarımla ilgili bölümünü TMMOB Ziraat Mühendisleri Odası hazırlamış. Bu çarpıcı raporu yayınlıyoruz.
TMMOB TARIM RAPORU
TMMOB Ziraat Mühendisleri Odası
Türkiye, 1980’lerden bu yana IMF ve Dünya Bankası’nın öncülüğünde ve uluslararası sermayenin çıkarları doğrultusunda şekillendiriliyor. 24 Ocak 1980 Ekonomik Kararları bu sürecin somut bir örneğidir. Bu kararlar, 1970’li yıllarda belirginleşen neoliberal politikaların IMF ve Dünya Bankası aracılığıyla azgelişmiş ülkelere dayattığı mali ve yapısal uyum programlarının bir ürünüydü.
TARIMIN UYUMLANDIRILMASI DA 1980’LERDE BAŞLADI
Türkiye tarımının açık ve belirgin bir biçimde İstikrar Programlarına girmesi 24 Ocak-12 Eylül süreciyle başladı. 24 Ocak Kararları, içerdiği yapısal dönüşüm programıyla kapitalist küreselleşme sürecine eklemlenme modeliydi. 9 Aralık 1999’da IMF’ye verilen niyet mektubuyla içeriği belirlenen istikrar programı ise, bu modelin gerçekleştirilmesi yolundaki son halkayı oluşturuyordu.
TARIM REFORMU NASIL TEZGÂHLANDI?
1997 yılının sonlarında bir Dünya Bankası heyeti Türkiye’yi ziyaret eder, amaçları “mevcut tarımsal destekleme politikalarını değerlendirmek ve bunların nasıl iyileştirebileceği konusunda önerilerde bulunmak” olarak açıklanır. Heyetin Başkanı John Nash 1998’de “Reform İçin Öneriler” başlıklı bir rapor hazırlar. Bu rapora göre, “Türkiye’de uygulanan tarımsal destekleme politikaları mali açıdan pahalı ve ekonomik olarak verimsizdir. Sistem vergi yükümlüleri ve tüketicilere önemli yükler getirmektedir”.
Dünya Bankası’nın Türkiye tarımı için önerdiği sözde reform programının temel çerçevesi bu raporla çizilmiştir:
Tarım ürünleri fiyatları, dünya fiyatları düzeyine çekilmeli,
Fiyat destekleri ya da sübvansiyonlar kaldırılarak doğrudan gelir desteği (DGD) sistemine geçilmeli,
Gübre ve kredi sübvansiyonlarına son verilmeli,
Tarım satış ve kredi kooperatiflerinin imtiyazları kaldırılmalı,
DGD sistemine geçilmesi nedeniyle devlete ait olma gerekçeleri ortadan kalkan ve geçersiz varlıklar haline gelen tarımsal KİT’ler özelleştirilmeli.
Dünya Bankası raporunda yer alan bu sözde reform önerileri, 9 Aralık 1999’da IMF’ye verilen niyet mektubu ve 10 Mart 2000’de Dünya Bankası’na verilen kalkınma politikası mektuplarında aynen yer aldı. Tarım ve hayvancılığını çökerterek, Türkiye’yi küresel tarım-gıda şirketlerinin pazarı haline getirmeyi amaçlayan bu program adım adım uygulamaya konuldu.
KÜRESELLEŞME SALDIRISI TARIMA YÖNELİYOR
Türkiye’de tarıma yönelen bu saldırı, bir rastlantı değil, küreselleşme olarak adlandırılan ve dünya çapında emeğin karşı karşıya bulunduğu saldırının bir parçasıdır. Emeğin en yoğun olduğu sektör tarım olduğu için, tüm diğer toplumsal katmanlar gibi, tarımdaki emek de benzer bir saldırıyla karşı karşıya kalmıştır. Çünkü Türkiye’de tarım, emekçilerin büyük ölçüde üretim araçlarına sahip olduğu bir yapı taşır, yani küçük ve orta üreticiliğin hâkim olduğu bir yapıdır. Bu nedenle Türkiye’de uygulanan DGD ve benzeri bir yığın politika Türkiye’ye benzer bir tarımsal yapıya sahip olan Meksika’ya da uygulanmıştır.
2000 yılında yayımlanan Dünya Bankası raporunda “Türkiye’de tarım desteklemesi aşırıdır, milli gelirin %8’ine ulaşmaktadır; OECD ülkelerinde ise bu oran %2’yi geçmemektedir” deniyordu. Dünya Bankası ve IMF’nin “tarımsal desteklemeye son” çağrısına teslim olunduktan sonra, Türkiye’de bütçeden tarıma ayrılan tüm ödemeler, milli gelirin %1’inin altında kalmıştır.
Avrupa, Amerika ve Japonya gibi metropoller, kendi aralarında ve Dünya Ticaret Örgütü (DTÖ) içinde çekişerek tarımlarını desteklemeyi sürdürürken, IMF-Dünya Bankası reçetelerini uygulayan Türkiye’de çiftçi, piyasadaki eşitsiz ve istikrarsız koşullara adım adım teslim edilmiştir.
PROGRAMININ BAŞARISIZ OLDUĞUNU DÜNYA BANKASI DA KABUL EDİYOR
2000 yılından başlayarak uygulamaya konulan IMF/Dünya Bankası dayatmalı programların etki ve sonuçları en açık biçimde tarımdaki değişimde ortaya çıkmıştır. Bu politikaların 1999–2002 yılları arasında ülkemizin tarımsal yapısı üzerinde yarattığı sonuçlar, Dünya Bankası tarafından 9 Mart 2004 tarihinde yayımlanan “Türkiye’de Tarım Sektörü Destekleme Reformunun Etkilerine Bir Bakış” başlıklı raporda özet olarak şöyle ortaya konulmuştur:
Tarım sübvansiyonları 6 milyar dolar azaltılmıştır.
Sübvansiyonların GSMH’ye oranı %3,2’den %0,5’e düşürülmüştür.
Tarımsal GSMH 27 milyar dolardan 22 milyar dolara gerilemiştir.
Üretilen tarım ürünlerinin brüt değeri, reel olarak %16 oranında azalmıştır.
DGD çiftçilerin uğradığı net gelir kaybının ancak %35-45’ini karşılayabilmiştir.
Tarım ürünleri fiyatları %40 oranında düşmüştür.
Çiftçi, 450 bin hektar alanı ekmekten vazgeçmiştir.
Türkiye, OECD ülkeleri arasında en düşük destekleme oranlarına sahip ülke haline gelmiştir.
AKP IMF GÜDÜMLÜ NEOLİBERAL POLİTİKALARI SÜRDÜRDÜ
Gerek IMF-Dünya Bankası’nın yönlendirdiği program, gerekse bu programın yol açtığı Şubat 2001 krizi diğer sektörleri olduğu gibi tarımı da derinden etkiledi. Yaşanan krizlerin ağır baskısı altında ezilen yoksul kesimlerin tepkisi 3 Kasım 2002 seçimlerinde sağın tek alternatifi olarak biçimlenen Adalet ve Kalkınma Partisi’ne (AKP) yöneldi. Tarım politikasının esaslarını “devletin fiyatlara müdahalesi yerine, fiyatların serbest piyasada oluşması; DGD sisteminin sürdürülmesi; tarımsal faaliyet gösteren KİT’lerin özelleştirilmesi ve devlet arazilerinin uygun koşullarla özel sektör işletmelerine kullandırılması” olarak belirleyen AKP; kurulacak hükümetinin bir yıllık “acil planı”nda “IMF ile yapılan stand-by anlaşmasına dayalı ekonomik programın temel çatısını bozmayacağını” ilan etti.
Son 60 yıllık dönemde IMF ve Dünya Bankası’nın Türkiye tarımını biçimlendirme girişimlerinin en tahripkâr olanı 2000–2008 döneminde Tarım Reformu Uygulama Projesi (ARIP) adı altında yürütülen “yapısal dönüştürme” programıdır. 2002 yılı sonundaki seçimlerde AKP’nin aldığı %34 oyla tek başına iktidara gelmesiyle tarımsal dönüşüm ivme kazanmıştır. Programın en önemli bileşenini oluşturan ve tavizsiz bir biçimde uygulanan DGD projesi; tarımda üretim-istihdam dengelerini altüst etmiş, edilgen bir köylü kesimi yaratarak sistemden çıkmıştır. Bu program çerçevesinde tarımı destekleyen, girdi ve teknoloji sağlayan kurumlar özelleştirilmiş/tasfiye edilmiş; tarım birlikleri zayıflatılmış, işlevsizleştirilmiş ve tasfiye koşulları yaratılmıştır. Kısacası, çiftçi örgütsüz, desteksiz, çaresiz kılınmıştır.
HAVZA MODELİNDE DE BÜYÜK TOPRAKLIYA DESTEK SÜRECEK
2010 yılından itibaren “Havza Bazlı Üretim ve Destekleme Modeli”ne geçileceği ilan edilmiştir. Bu modelde Türkiye iklim, topografya ve toprak verileri dikkate alınarak 30 havzaya bölünmektedir. Havzaların ekolojik olarak benzer olan, ülkenin idari yapılanmasına uygun yönetilebilir büyüklükte, tarım ürünlerinin ekolojik ve ekonomik olarak en uygun yetiştirilebildiği bölgeleri ifade ettiği belirtilmektedir.
Havza modelinin en büyük sorunu, terk edilen DGD projesinin en ölümcül hastalığını devralmış olmasıdır. DGD’yi sorunlu hale getiren başlıca özellik, kayıtlı çiftçiye toprak büyüklüğü ölçüsünde destek vermesiydi. Havza modeli ürün primlerine dayanıyor gibi görünse de, birim topraktaki verimliliği değil, beyan edilen ürün miktarını temel almaktadır. Dolayısıyla DGD’deki “büyük toprak sahibine büyük destek” mantığı sürmektedir.
AKP DÖNEMİNDE TARIMIN TASFİYESİ HIZLANDI
IMF-Dünya Bankası programlarının tavizsiz bir biçimde uygulandığı AKP döneminde, tarımın tasfiyesi hız kazandı sürecin yıkıcı sosyo-ekonomik sonuçları iyice gün yüzüne çıkmaya başladı.
Tarımın ekonomi içindeki önemi sürekli olarak azaldı ve uluslararası işbölümünün gereklerine uygun olarak yeniden yapılandırılması süreci devam etti. Bu çerçevede tarımsal katma değerin gayrisafi yurtiçi hasıla (GSYH) içindeki payı %11,9’dan, %9,8’e düştü, tarımın istihdamdaki payı sürekli azalarak %34,9’dan, %24,6’ya geriledi.
Sekiz yıllık AKP iktidarında toplam tarım alanları dramatik şekilde azalırken, meyve-sebze için ayrılan alanlar az da olsa genişledi. Bitkisel ürünlerin çoğunda üretim ya azaldı ya da hiç artmadı. Başta tütün ve pamuk olmak üzere endüstriyel ürünlerin; nohut, kuru fasulye ve mercimek gibi kuru baklagillerin; patates ve kuru soğan gibi yumru bitkilerin üretimleri gerilerken, meyve ve sebze üretiminde artış kaydedildi. Hububattan mısır ve pirinçte de anlamlı artışlar sağlandı. Bu dönemde nüfus 3 milyondan fazla artarken buğday üretimi yerinde saydı, arpa üretimi ise önemli ölçüde geriledi.
Uygulanan yanlış politikalar sonucu hayvan varlığı 4 milyon baş geriledi. 1998’den beri yasak olan kırmızı et ithal ithalatına başlandı. Bu yıl kurbanlıklar bile ithal edildi. Son olarak sütte de vergisiz ithalatın yolu açıldı. Hayvancılıkta uygulanan neoliberal politikalarda yolun sonuna varıldı.
Tarım ürünleri ve hayvancılık dış ticaretinde net ithalatçı konumuna gelindi. Ürünler itibariyle bakıldığında Türkiye meyve ve sebze ürünlerinde net ihracatçı, yağlı tohumlarda ise net ithalatçı durumdadır. Bu üretim ve dış ticaret yapısı, Türkiye’de tarımının uluslararası işbölümünün gereklerine göre biçimlendirildiğini açıkça ortaya koymaktadır. Uluslararası işbölümü gelişmiş ülkelerin sermaye-teknoloji yoğun hububat-sanayi bitkileri üretiminde, azgelişmişlerin ise meyve-sebze gibi emek yoğun üretimde uzmanlaşmasını gerektirmektedir.
Dönem içerisinde tarımsal desteklemeler GSYH’nin binde 5-6’sı seviyesinde tutulmuş; borç faizlerine ise tarımın 10 katından fazla ödeme yapılmıştır. Tarım sektörüne yönelik sabit sermaye yatırımları azalmış; başta buğday olmak üzere birçok tarımsal ürünün fiyatı gerçekleşen tüketici fiyatlarındaki artışın gerisinde kalmıştır.
Ayrıntılı biçimde tablolarla da ortaya konulacak olan tüm bu sürecin iki anlamı vardır: Çiftçi gelirlerindeki azalma ve yoksulluktaki artış!
Bu gerçek Hükümetin 28 Ekim 2010 tarihli mükerrer Resmî Gazete’de yayımlanan 2001 Yılı Programı’nda da kabul edilmektedir: “Kırsal kalkınma politikaları; tarım sektöründeki yeniden yapılanma sürecinde ortaya çıkan işsizlik ve yoksulluk başta olmak üzere, göçten kaynaklanan sosyo-ekonomik olumsuzlukların azaltılması amacıyla tarım politikalarıyla tamamlayıcı bir şekilde uygulanacaktır (s.254).”
AKP İKTİDARINDA TARIM DESTEKLENMEDİ
2006 yılında çıkarılan Tarım Kanunu’nun 21. maddesi hükmüne göre, her yıl tarımsal destekleme programları için bütçeden ayrılacak kaynak, gayrisafi millî hasılanın en az %1’i düzeyinde olmak zorundadır. Ancak AKP hükümeti kendi çıkardığı Yasa hükmüne uymamış; son dört yılda çiftçiye taahhüt ettiği kaynaktan yaklaşık 17 milyar lira kesinti yapmıştır.
TARIM KANUNU HÜKMÜNE GÖRE DESTEKLEME ÖDEMELERİ (Milyon TL)
Yıl |
GSYH |
Çiftçiye Verilmesi Gereken Destek | Çiftçiye
Verilen Destek |
Eksik
Ödenen |
2007 | 843.178 | 8.432 | 5.555 | 2.877 |
2008 | 950.534 | 9.505 | 5.809 | 3.696 |
2009 | 952.635 | 9.526 | 4.495 | 5.031 |
2010* | 1.098.807 | 10.988 | 5.732 | 5.256 |
Çiftçiye eksik ödenen miktar | 16.860 | |||
Kaynak: BÜMKO (Maliye Bakanlığı Bütçe ve Mali Kontrol Genel Müdürlüğü) verilerinden hesaplanmıştır. |
2003–2010 yıllarını kapsayan 8 yıllık AKP iktidarında hızlı bir yok oluş sürecindeki tarımsal nüfus bütçeden 36 milyar TL destek görmüştür. Aynı dönemde faiz ödemeleri 409 milyar TL’dir. Yani bir avuç yerli ve yabancı rantiyeye milyonlarca çiftçiden tam 11 kat daha fazla ödeme yapılmıştır.
TARIMSAL DESTEKLEME, FAİZ, BÜTÇE VE GAYRİSAFİ YURTİÇİ
HASILA (GSYH) (Milyon TL)
Yıl | Tarımsal
Destekler |
Faiz
Ödemeleri |
GSYH
(1998 Bazlı) |
2002 | 1.868 | 51.728 | 350.476 |
2003 | 2.805 | 58.527 | 454.781 |
2004 | 3.084 | 56.491 | 559.033 |
2005 | 3.707 | 45.680 | 648.932 |
2006 | 4.747 | 45.963 | 758.391 |
2007 | 5.555 | 48.753 | 843.178 |
2008 | 5.809 | 50.661 | 950.534 |
2009 | 4.495 | 53.201 | 952.635 |
2010 (1) | 5.732 | 49.500 | 1.098.807 |
2003-2010 Toplamı | 35.934 | 408.776 | |
(1) Gerçekleşme tahmini
Kaynak: BÜMKO |
Tarımsal destekleme için bütçeden ödenen kaynak 2002 yılında gayrisafi yurtiçi hasılanın (GSYH) binde 53’ü iken; bu rakam 2010’da binde 52 dolayındadır. GSYH’ye oranı olarak verilen en yüksek destek binde 66 ile 2007 seçim yılındadır.
TARIMSAL DESTEKLEME, FAİZ, BÜTÇE VE GSYH İLİŞKİLERİ (%)
Yıl | Tarımsal Destekler/GSYH | Faiz Ödemeleri/GSYH |
2002 | 0,53 | 14,8 |
2003 | 0,62 | 12,9 |
2004 | 0,55 | 10,1 |
2005 | 0,57 | 7,0 |
2006 | 0,63 | 6,1 |
2007 | 0,66 | 5,8 |
2008 | 0,61 | 5,3 |
2009 | 0,47 | 5,6 |
2010 (1) | 0,52 | 4,5 |
(1) Gerçekleşme tahmini
Kaynak: BÜMKO |
TARIM TÜRKİYE’NİN EN İSTİKRARSIZ SEKTÖRÜ OLDU
2000’li yılların başında IMF ve Dünya Bankası’nın Türkiye’ye dayattığı; AKP hükümeti tarafından da sıkı bir şekilde uygulanan tarım politikaları tarım sektöründe önemli bir istikrarsızlığa yol açtı. 2003–2008 arasında tarımın büyüme hızı GSYH’deki büyüme hızının altında kaldı. Hatta ekonominin genel olarak büyüdüğü 2003 ve 2007 yıllarında tarımda önemli küçülmeler yaşandı. 2007 sektörün %7’lik bir üretim azalması yaşadığı bir yıl oldu. Bu yüksek oranlı küçülmenin ardından tarım 2008’de %4,6 ve 2009’da da %3,7 oranında büyüdü. 2008 ve 2009 yıllarındaki büyümeler (yapılan sürekli revizyonlarla) tarım sektörünü 2006 yılı seviyesine ancak getirebildi.
Kaynak: TÜİK
2003–2009 arası AKP iktidarında tarım ancak %1,4 büyüdü. Oysa bu dönemde ekonominin genelinde yıllık büyüme oranı %4,3 olarak gerçekleşti.
SABİT FİYATLARLA GAYRİ SAFİ YURTİÇİ HASILA (GSYH), TARIM KATMA DEĞERİ (TKD) VE BÜYÜME HIZLARI (1998 Bazlı, %)
Yıl | GSYH | Tarım Katma Değeri (*) | Tarımın
Payı (%) |
||
Milyon TL | Büyüme (%) | Milyon TL | Büyüme (%) | ||
2000 | 72.436 | – | 8.627 | – | 11,9 |
2001 | 68.309 | -5,7 | 7.926 | -8,1 | 11,6 |
2002 | 72.520 | 6,2 | 8.663 | 9,3 | 11,9 |
2003 | 76.338 | 5,3 | 8.476 | -2,2 | 11,1 |
2004 | 83.486 | 9,4 | 8.702 | 2,7 | 10,4 |
2005 | 90.500 | 8,4 | 9.275 | 6,6 | 10,2 |
2006 | 96.738 | 6,9 | 9.393 | 1,3 | 9,7 |
2007 | 101.255 | 4,7 | 8.737 | -7,0 | 8,6 |
2008 | 101.922 | 0,7 | 9.141 | 4,6 | 9,0 |
2009 | 97.144 | -4,7 | 9.476 | 3,7 | 9,8 |
(*)Tarım, avcılık ve ormancılık
Kaynak: TÜİK |
AKP’NİN TARIM POLİTİKALARI TARLALARI BOŞ BIRAKTI
AKP’li yıllarda (2002–2009) toplam işlenen alan 2,6 milyon hektar, toplam tarım alanı ise 2,3 milyon hektar azaldı. Bu dönemde çiftçiler ülkemizin yüzölçümü bakımından ikinci büyük ili olan Ankara’nın yüzölçümü kadar alanı işlemekten vazgeçtiler (25 bin km2 = 2,5 milyon hektar). AKP’nin yanlış tarım politikaları nedeniyle boş bırakılan tarım alanı büyüklüğü ise; ülkemizin Yalova, Kilis, Bartın, Düzce, Osmaniye, Zonguldak, Iğdır ve Kocaeli olmak üzere 8 ilinin toplam alanını geçmiştir (toplam 20 bin km2 = 2 milyon hektar).
TARIM ALANLARI (Bin Hektar)
Yıl | Tarla Alanı | Sebze
Bahçesi |
Toplam
İşlenen Alanlar |
Meyve
Bağ Zeytin |
Toplam
Tarım Alanı |
|
Ekilen | Nadas | |||||
2000 | 18.207 | 4.826 | 793 | 23.826 | 2.553 | 26.379 |
2001 | 18.087 | 4.914 | 799 | 23.800 | 2.550 | 26.350 |
2002 | 18.123 | 5.040 | 831 | 23.994 | 2.585 | 26.579 |
2003 | 17.563 | 4.991 | 818 | 23.372 | 2.656 | 26.028 |
2004 | 18.110 | 4.956 | 805 | 23.871 | 2.722 | 26.593 |
2005 | 18.148 | 4.876 | 806 | 23.830 | 2.776 | 26.606 |
2006 | 17.440 | 4.691 | 850 | 22.981 | 2.895 | 25.876 |
2007 | 16.945 | 4.219 | 815 | 21.979 | 2.909 | 24.888 |
2008 | 16.460 | 4.259 | 836 | 21.555 | 2.950 | 24.505 |
2009 | 16.217 | 4.323 | 811 | 21.351 | 2.943 | 24.294 |
Kaynak: TÜİK |
ÇİFTÇİ TARIMDAN KOPUYOR, KÖYLER BOŞALIYOR
Bu dönemde, tarımla uğraşan çiftçi sayısı hızla azaldı. 2002 yılında tarımdan geçimini sağlayan çiftçi sayısı 7,5 milyon iken, 2009 sonunda bu sayı 5,2 milyona geriledi. Başka bir deyişle AKP, uyguladığı üretim karşıtı politikalarla, 2 milyonu aşkın çiftçinin tarımdan kopmasına neden oldu.
SİVİL İSTİHDAMIN SEKTÖREL DAĞILIMI (Bin Kişi)
Yıl | Tarım | Sanayi | Hizmetler | Toplam |
2002 | 7.458 | 3.954 | 9.942 | 21.354 |
2003 | 7.165 | 3.846 | 10.136 | 21.147 |
2004 (*) | 5.713 | 3.919 | 10.000 | 19.631 |
2005 (*) | 5.154 | 4.178 | 10.735 | 20.067 |
2006 (*) | 4.907 | 4.269 | 11.247 | 20.423 |
2007 (*) | 4.867 | 4.314 | 11.557 | 20.739 |
2008 | 5.016 | 4.441 | 11.737 | 21.193 |
2009 | 5.240 | 4.079 | 11.956 | 21.275 |
2002–2009 | -2.218 | 125 | 2.014 | -79 |
(*) Yeni nüfus projeksiyonlarına göre revize edilmiştir.
Kaynak: TÜİK |
2002 yılında tarım sektörünün toplam istihdamdaki payı %34,9 iken bu oran 2009 sonunda %24,6’ya düştü.
İSTİHDAMIN SEKTÖREL DAĞILIMI (%)
Yıl | Tarım | Sanayi | Hizmetler |
2002 | 34,9 | 18,5 | 46,6 |
2003 | 33,9 | 18,2 | 47,9 |
2004 (*) | 29,1 | 20,0 | 50,9 |
2005 (*) | 25,7 | 20,8 | 53,5 |
2006 (*) | 24,0 | 20,9 | 55,1 |
2007 (*) | 23,5 | 20,8 | 55,7 |
2008 | 23,7 | 21,0 | 55,4 |
2009 | 24,6 | 19,2 | 56,2 |
(*) Yeni nüfus projeksiyonlarına göre revize edilmiştir.
Kaynak: TÜİK |
Ancak yukarıda özetlenen TÜİK verilerine göre toplam istihdam krize rağmen artmış gözükmektedir. Sektörel olarak bakıldığında istihdam artışının tarım sektöründe olduğu görülüyor ve 2007–2009 sonları arasında tarımdaki istihdam artışının 400 bine yaklaştığı öne sürülüyor. 2002–2009 döneminde tarımda büyüme yıllık %1’i ancak bulurken; nüfus, kırdan kente hızla akarken tarımın iş yaratması olanaklı değildir. TÜİK’in tarımdaki bu istihdam balonunun amacı işsizliğin maskelenmesidir.
Öte yandan 2002-2009 arasında toplam nüfus yaklaşık 3,3 milyon artmasına karşılık, kırsal nüfus 6 milyon azalmış; 2002 yılında kırsal nüfus oranı %34,2 iken bu oran 2009 sonunda %24,5’e gerilemiştir.
TOPLAM, ŞEHİR VE TARIM (KIRSAL) NÜFUSU (Bin Kişi)
Yıl | Toplam Nüfus | Şehir
Nüfusu |
Kırsal Nüfus | |
Sayısı | Oranı (%) | |||
2002 | 69.301 | 45.595 | 23.707 | 34,2 |
2003 | 70.231 | 46.575 | 23.656 | 33,7 |
2004 | 71.152 | 47.559 | 23.593 | 33,2 |
2005 | 72.065 | 48.547 | 23.518 | 32,6 |
2006 | 72.974 | 49.541 | 23.433 | 32,1 |
2007* | 70.586 | 49.748 | 20.838 | 29,5 |
2008* | 71.517 | 53.612 | 17.905 | 25,0 |
2009* | 72.561 | 54.807 | 17.754 | 24,5 |
* Adrese Dayalı Nüfus Kayıt Sistemi (ADNKS) sonuçlarıdır
Kaynak: TÜİK |
TOHUMLUK ÜRETİMİNDE YABANCI SERMAYE EGEMENLİĞİ
2006 yılında çıkarılan 5553 sayılı Tohumculuk Kanunu hükümlerinden kamunun tohumculuğun her alanından çekilerek, bu alanı özel şirketlere terk edeceği anlaşılmaktadır. Kanunun “yetki devri” başlıklı 15. maddesine göre; kamu üretim, sertifikalandırma, ticaret ve denetim yetkilerini kurulacak olan tohumculuk birliğine (gerçekte ise buna hâkim olacak çokuluslu şirketler ve onların yerli taşeronlarına) devredebilecektir.
1980’li yıllarda 80 milyon dolar olan tohumluk pazarı, günümüzde 400 milyon dolara yükselmiştir. Piyasada büyük bölümü yabancı ortaklı, çoğu yalnızca tohum ithalatı yapan 250’yi aşkın tohumculuk şirketi bulunmakta; bunların hibrit mısır, hibrit ayçiçeği, patates ve sebze tohumluklarının tedarikindeki payı %100’lere ulaşmaktadır.
Tarım ve Köyişleri Bakanlığı verilerine göre; 2009 yılında hibrit mısır tohumluğunun yaklaşık 3/4’ü beş yabancı şirket tarafından sağlanmıştır. Bunlardan Pioneer %25,4’lük payla ilk sırayı almış, onu %25,1 ve %8,3’lük paylarla Monsanto ve Syngenta izlemiştir. Ayçiçeğinde bu üç şirketin toplam payı %70’in üzerindedir. Pamukta ise Bayer, Monsanto ve Pioneer’in toplam payı %50’ye ulaşmaktadır. Monsanto’nun Cargill’le işbirliği göz önüne alındığında; bu şirketin yalnızca Orhangazi’de değil, Türkiye mısır piyasasında “işgal” ettiği yer daha kolay anlaşılmaktadır.
AKP’Lİ YILLARDA BİTKİSEL ÜRETİM YERİNDE SAYDI
Ülkemizde tarımın en yakıcı sorununu düşük verimlilik, dolayısıyla düşük üretim-gelir düzeyi oluşturuyor. 1950–1980 dönemindeki üretim artışları girdi kullanımıyla toprak verimliliğinin artırılmasından çok, tarıma açılan alanların genişlemesinden kaynaklanmıştır. 1980 sonrasındaki üretim artışları ise, büyük ölçüde nadas alanlarının daraltılmasıyla sağlanmış, verimlilikte önemli artışlar olmamıştır.
Tarım politikalarının temel hedefi, ülke nüfusunu nitelik ve nicelik olarak besleyebilecek bir tarımsal üretim düzeyinin sağlanması olmalıdır. Bu hedef üretim artışının, nüfus artış hızına eşit ya da ondan daha yüksek olmasıyla sağlanabilir. Oysa ülkemizde özellikle IMF-Dünya Bankası dayatmalı programın uygulandığı son yıllarda üretimdeki artış hızı nüfus artış hızının altında kalmış, dolayısıyla gıda açığı ve ithalata bağımlılık giderek artmıştır.
Ülkemizde ekili alanların %75’ini tahıl ürünleri (buğday, arpa, çavdar, yulaf) kaplamaktadır. Türkiye yılda en az 18,5 milyon ton buğday üretirse nüfusuna yetmektedir. 2007 ve 2008 yıllarında bu miktarın altında kalan üretim ile en çok övündüğümüz hububatta bile dışa bağımlı hale gelinmiştir. Bu yalnızca kuraklıkla açıklanabilecek bir durum değildir. Çünkü yaklaşık 25 yıldır Türkiye’deki hububat üretiminin verimlilik ve maliyet sorunlarını çözmek için hiçbir kalıcı adım atılmamıştır. Yem üretimi açısından öne çıkan arpadaki üretim düşüşleri ise daha dramatiktir. 2000’li yıllara kadar arpa ihraç eden Türkiye, uygulanan yanlış politikalar nedeniyle arpa ithal eder hale gelmiştir.
Sıcak iklim tahıllarından mısır ve pirinç ise, Türkiye’de prim uygulaması ve tohumluk niteliğindeki yükselmeden dolayı, ekolojik değerlerin dışındaki gelişmelerle üretim artışı gerçekleşen iki ürün olarak öne çıkmaktadır.
HUBUBAT ÜRETİMİ (Bin Ton)
Yıl | Toplam | Buğday | Arpa | Mısır | Pirinç (*) |
2000 | 32.249 | 21.000 | 8.000 | 2.300 | 210 |
2001 | 29.571 | 19.000 | 7.500 | 2.200 | 216 |
2002 | 30.831 | 19.500 | 8.300 | 2.100 | 216 |
2003 | 30.807 | 19.000 | 8.100 | 2.800 | 223 |
2004 | 34.154 | 21.000 | 9.000 | 3.000 | 294 |
2005 | 36.472 | 21.500 | 9.500 | 4.200 | 360 |
2006 | 34.643 | 20.010 | 9.551 | 3.811 | 418 |
2007 | 29.257 | 17.234 | 7.307 | 3.535 | 389 |
2008 | 29.287 | 17.782 | 5.923 | 4.274 | 452 |
2009 | 33.577 | 20.600 | 7.300 | 4.250 | 450 |
(*) Pirinç imalatında randıman %60 olarak hesaplanmıştır.
Kaynak: TÜİK, TMO |
Bir zamanlar dünya lideri olduğumuz bakliyatta, Okyanus ötesinden Kanada’dan ithalat yapılmaktadır. Günümüzde TMO da ithal mercimeği dağıtmakla görevli bir kuruluş haline getirilmiştir. Türkiye nohutta, kuru fasulyede, mercimekte nüfus artış hızını yakalayabilecek bir üretim artışına ulaşamamış; çoğu zaman ya sabit, ya negatif dengeye giden üretim hızlarında kalmıştır. 2009 yılı itibariyle toplam bakliyat üretimi 2002’deki seviyesinin %25 daha altındadır.
2000’li yılların başında 19 milyon tona yakın ürettiğimiz şeker pancarı 17 milyon tonlara gerilemiştir. Pamukta üretimi artırmak yerine üretimden kaçışı, ithalatı destekleyici politikalar nedeniyle; 10 yıl önce pamuk denildiğinde akla gelen yerler arasında olan Amik Ovası’nda pamuğun yerini buğday, Ege’de ise mısır almaya başlamıştır. GAP, %60’lık payı ile birinci üretim bölgesi haline gelmiştir. 2002–2009 yılları arasında pamuk üretimindeki gerileme %35’i bulmuştur. Aynı dönemde patates üretimindeki düşüş %15 dolayındadır. Ayçiçeği üretimi ise 20 yıl öncesindeki seviyesini (1989 yılı üretimi 1 milyon 250 bin ton) yakalayamamıştır.
Kuru soğan ve kavun-karpuz üretimi de 2002’deki seviyesinin oldukça altında kalmıştır. Domates üretimindeki nispi artış, 2010 yılında ortaya çıkan Domates güvesi (Tuta absoluta) zararı nedeniyle negatife dönmüştür.
KURU BAKLAGİLLER ÜRETİMİ (Bin Ton)
Yıl | Toplam | Nohut | Kuru
Fasulye |
Kırmızı Mercimek | Yeşil Mercimek |
2000 | 1.182 | 548 | 230 | 280 | 73 |
2001 | 1.328 | 535 | 225 | 460 | 60 |
2002 | 1.510 | 650 | 250 | 500 | 65 |
2003 | 1.437 | 600 | 250 | 485 | 55 |
2004 | 1.453 | 620 | 250 | 480 | 60 |
2005 | 1.433 | 600 | 210 | 520 | 50 |
2006 | 1.431 | 552 | 196 | 580 | 42 |
2007 | 1.265 | 505 | 154 | 508 | 27 |
2008 | 855 | 518 | 155 | 106 | 25 |
2009 | 1.101 | 563 | 181 | 275 | 27 |
Kaynak: TÜİK |
ENDÜSTRİ BİTKİLERİ ÜRETİMİ (Bin Ton)
Yıl | Ş. Pancarı | Pamuk (Lif) | Ayçiçeği | Patates |
2000 | 18.821 | 880 | 800 | 5.370 |
2001 | 12.633 | 914 | 650 | 5.000 |
2002 | 16.523 | 988 | 850 | 5.200 |
2003 | 12.623 | 920 | 800 | 5.300 |
2004 | 13.517 | 936 | 900 | 4.800 |
2005 | 15.181 | 864 | 975 | 4.090 |
2006 | 14.452 | 977 | 1.118 | 4.397 |
2007 | 12.415 | 868 | 854 | 4.228 |
2008 | 15.488 | 673 | 992 | 4.197 |
2009 | 17.275 | 639 | 1.057 | 4.398 |
Kaynak: TÜİK |
SEBZE ÜRETİMİ (Bin Ton)
YIL | Kuru Soğan | Kavun-Karpuz | Domates |
2000 | 2.200 | 5.805 | 8.890 |
2001 | 2.150 | 5.795 | 8.425 |
2002 | 2.050 | 6.395 | 9.450 |
2003 | 1.750 | 5.950 | 9.820 |
2004 | 2.040 | 5.575 | 9.440 |
2005 | 2.070 | 5.795 | 10.050 |
2006 | 1.765 | 5.571 | 9.855 |
2007 | 1.859 | 5.457 | 9.945 |
2008 | 2.007 | 5.752 | 10.985 |
2009 | 1.850 | 5.489 | 10.746 |
Kaynak: TÜİK |
TEKEL İNGİLİZLER’E SATILDI, TÜTÜNDE YIKIM SÜRÜYOR
Yasa hükmüyle TEKEL’in destekleme alımlarından çekilerek sözleşmeli çiftçilik sistemine geçilmesi tütüncülük için yıkım oldu. Dünyanın en kaliteli şark tütününü üreten çiftçimiz üretimden hızla uzaklaştı. 2002–2009 döneminde ekici sayısı 411 binden 73 bine, ekim alanı 195 bin hektardan 116 bin hektara, üretim 163 bin tondan 76 bin tona geriledi.
TÜTÜN EKİCİ SAYISI, EKİM ALANI VE ÜRETİMİ
Ürün Yılı | Ekici Sayısı | Ekim Alanı (ha) | Üretim (Ton) |
2000 | 583.474 | 237.722 | 208.001 |
2001 | 478.022 | 198.827 | 152.571 |
2002 | 410.560 | 194.683 | 163.582 |
2003 | 318.504 | 183.719 | 113.441 |
2004 | 282.874 | 192.711 | 133.914 |
2005 | 252.312 | 186.968 | 135.247 |
2006 | 215.307 | 146.166 | 98.137 |
2007 | 179.769 | 144.904 | 74.584 |
2008 | 181.588 | 146.872 | 93.403 |
2009* | 72.500 | 116.149 | 76.000 |
(*) Tahmin
Kaynak: TEKEL, TAPDK |
147 yıllık bir geçmişi olan TEKEL, 5 Şubat 2001’de Özelleştirme Yüksek Kurulu (ÖYK) kararıyla özelleştirme kapsam ve programına alınarak 1 Ocak 2003’te sigara ve alkollü içkiler birimi şeklinde yeniden yapılandırıldı.
2004 yılında TEKEL’in içki bölümü stokları ve arsalarıyla birlikte 290 milyon dolara satıldı; satın alanlar 1 yıl içinde bu tesislerin %92’sini Amerikan Texas Pacific Company şirketine 810 milyon dolara devrettiler. TEKEL’in içki bölümünün özelleştirilmesi sonrasında, satılan 19 fabrikadan 9’u kapatıldı (Ankara, Çanakkale, Diyarbakır, İstanbul, İzmir, Şanlıurfa, Kırıkkale, Ürgüp, Yozgat).
TEKEL’in sigara markalarıyla birlikte sigara fabrikaları ve taşınmazlarının “varlık satışı” yöntemiyle özelleştirilmesine ilişkin ihale, 22 Şubat 2008 tarihinde yapıldı. Kuruluşun hisseleri 1,72 milyar dolar bedelle British American Tobacco’ya (BAT) satılarak, hisse devri 24 Haziran 2008 tarihinde gerçekleştirildi. Tütünde son yerli kale olan TEKEL’in satılmasıyla 2008’de sektörün tümü yabancı şirketlere devredilmiş oldu.
TEKEL’in alkol ve sigara birimlerinin satılmasından sonra, TTA (Tütün, Tuz ve Alkol İşletmeleri) adıyla Özelleştirme İdaresi’ne (ÖİB) bağlı olarak faaliyet gösteren kurum için de artık kapanış süreci başladı. ÖYK Türkiye geneline yayılmış 60 Yaprak Tütün İşletmesinin kapatılmasını kararlaştırdı. Böylelikle ismi marka olmuş bir buçuk asırlık bir kurum olan TEKEL, tarihin tozlu sayfalarındaki yerini alacak.
TTA, 2009 yılında son kez 108 bin ekiciden 20 bin ton yaprak tütün satın alarak piyasadan çekildi. TTA’nın yaprak tütün piyasalarından çekilmesi ve destekleme alımlarının kaldırılmasıyla çokuluslu sigara tekellerinin insafına terk edilen tütün ekicisi de kaderiyle baş başa kalmış bulunuyor.
PANCAR ŞEKERİNİN YERİNİ GDO’LU MISIR ŞEKERİ ALACAK
8 Ekim 2007 tarihli ÖYK Kararı ile Türkiye Şeker Fabrikaları AŞ’deki (TŞFAŞ) kamu hisselerinin tümü özelleştirme programına alınarak ÖİB’ye devredildi. Bu karar Şeker-İş Sendikası’nın itirazı üzerine Danıştay Dava Daireleri tarafından durduruldu.
ÖYK’nin 12 Ağustos 2008 tarihli Kararı ile TŞFAŞ yeniden özelleştirme programına alınarak, kuruluşa at 25 adet şeker fabrikasının 6 portföy grubu halinde özelleştirilmesine karar verildi. 2009 ve 2010 yıllarında yapılan ihalelerin yürütmesi, Şeker-İş Sendikası tarafından açılan davalar sonucu Danıştay tarafından durduruldu.
2008 yılında 3,2 milyar TL kâr eden şeker fabrikalarının tümüyle özelleştirilmesi halinde, en az 18–20 fabrika kapanacak; yalnızca kârlı 4-5 fabrika ayakta kalabilecektir. Böylelikle kurulu yatırım değeri yaklaşık 3 milyar dolar dolayında olan fabrikalar yok edilmiş, ülke yaklaşık 2 milyar dolarlık katma değerden yoksun bırakılmış olacaktır. Ayrıca binlerce pancar ekicisi ve şeker işçisi sektörden dışlanmış olacaktır.
Öte yandan fabrikaları alan şirketler bir süre sonra bunları yabancılara devredecek ve fabrikaların çoğu kapanacak. Yerini GDO’lu mısırdan şeker üretenler dolduracak. Türkiye sonuçta AB, ABD gibi büyük şeker üreticisi ülkelerle uluslararası şeker ticareti yapan şirketlerin pazarı haline gelecektir.
FINDIKTA YENİ SÖMÜRÜ POLİTİKALARI GÜNDEMDE
Dünya fındık üretiminin %75’ini, ticaretinin %85’ini gerçekleştirmesine karşın Türkiye’de fındık üreticilerinin yüzü bir türlü gülmüyor. Türkiye’de 642 bin hektar alanda, 322 bin üretici fındık üretimi yapmakta, yaklaşık 2 milyon kişi geçimini fındıktan sağlamaktadır. Yıllık üretim ekolojik koşullara bağlı olarak 500–800 bin ton arasında değişmektedir. Yıllık iç tüketim ortalama 110 bin ton olup, ürünün büyük bir kısmı ihraç edilmektedir.
Son yıllarda bir kriz başlığı olarak öne çıkan fındık konusunda hükümet yeni bir strateji açıkladı. Buna göre; TMO artık fındık almayacak, çiftçi kayıt sisteminde %6 eğimin üstünde ve 750 rakımın altında 406 bin hektar alanda fındık tarımı yapan fındık üreticileri Ocak 2010’dan başlamak üzere dekar başına 150 TL destek alacak; 1., 2. ve %6’dan daha az eğimli 3. sınıf tarım arazilerinde ve rakımı 750 metrenin üzerindeki arazileri kapsayan 176 bin hektar alanda üretim yapan fındık üreticileri ise bahçelerini sökmeleri karşılığında dekar başına 600 TL destek alacaklar ve bu desteklemeler 3 yıl devam edecek (Tarım ve Köyişleri Bakanlığı, gelen büyük tepki karşısında 3 ay sonra stratejide değişikliğe giderek rakımı 750 metrenin üzerindeki arazilerde de fındık üretimine devam edilmesini kararlaştırmıştır).
Yeni stratejiyle piyasada kamu adına fındık alımı yapacak bir kuruluş kalmadığı için tüccar ve ihracatçılar piyasada tek belirleyici haline geldiler. Az sayıda tüccar ve ihracatçının egemen olduğu fındık piyasasında fiyat onların istediği biçimde oluşuyor.
AKP’YE GÖRE DEVLETİN TARIM İŞLETMESİ KURMASI DOĞRU DEĞİL
AKP’nin 26 Eylül 2002’de açıkladığı seçim bildirgesinde “tarımsal KİT’lerin gerekli önlemler alındıktan sonra özelleştirileceği; devlet arazilerinin uygun koşullarla özel sektör işletmelerine kullandırılacağı” ifadeleri yer aldı.
ÖİB Başkanı Metin Kilci 14 Ağustos 2008 tarihinde; “tarım sektöründeki kuruluşların özelleştirilmesi gerektiğini, devletin tarım işletmesi kurarak tarımı desteklemesinin doğru ve kabul gören bir yöntem olmadığını” açıkladı.
Tarım ve Köyişleri Bakanlığı’nın 2002–2008 yılı faaliyetlerinin anlatıldığı raporda1; verimliliğini yitiren bazı Tarım İşletmeleri Genel Müdürlüğü (TİGEM) işletmelerinin kiralama yoluyla özel sektöre açıldığı; son 4 yılda 13 işletmenin kiraya verildiği” belirtildi.
TİGEM’ler küçük-orta ölçekli çiftçilere modern tarım uygulamalarını göstermek; onlara tohumluk, damızlık hayvan, fide-fidan sağlamak amacıyla kurulmuşlardır. Bugün tarımın tohumluk ve damızlık gereksinimini karşılayan önemli kuruluşlar arasında olup; sertifikalı hububat ve yem bitkileri tohumlukları ile damızlık hayvan teminindeki rolleri küçümsenemez. Bunların özelleştirilmesi, çiftçiyi çokuluslu şirketler ve onların yerli ortaklarının insafına tek etmek anlamına gelmektedir.
HAYVAN VARLIĞI GERİLİYOR, KIRMIZI ET ÜRETİMİ DÜŞÜYOR
1980’li yıllardan sonra hakim olan neoliberal politikalar çerçevesinde kamunun hayvancılık alanında üstlendiği rol, yerini özel sektöre bırakmaya başladı; özel sektörün bu alana girmesi için yasal düzenlemeler yapıldı ve çeşitli teşvikler uygulandı. Bu amaçla ürün bazında verilen destekler azaltıldı ya da kaldırıldı; hayvancılığa destek olan EBK, SEK, YEMSAN gibi KİT’ler bir şirket anlayışıyla hızla özelleştirildi. Bu süreçte kamunun hayvan ıslahı çalışmalarının yürütüldüğü tarım işletmelerinden (TİGEM) bazıları uzun süreli kiralama adı altında elden çıkarıldı. Damızlık yetiştiriciliği, suni dölleme, aşılama gibi hayvancılıkta büyük önemi bulunan ve yıllarca kamunun önemli işlev üstlendiği alanlar da büyük ölçüde özel sektöre, yabancı tekellere bırakıldı.
1980-2009 yılları arasında ülke nüfusunun 20 milyondan fazla artmasına karşılık, uygulanan yanlış politikalar nedeniyle toplam hayvan varlığı 85 milyondan 38 milyona düştü. 1985’te 499 bin ton olan kırmızı et üretimi 2009’da 413 bin tona geriledi, kişi başına yıllık kırmızı et tüketimi de 10 kilodan 6,5 kiloya düştü. AKP’li yıllarda (2003-2009) hayvan varlığındaki erime 4 milyon başı geçti, et üretimi ise yerinde saydı. Süt üretiminde belirli bir artış sağlandı; ancak somatik hücre ve bakteri sayısı fazlalığı sorunlarından dolayı üretim kalite standartlarının çok uzağında.
TOPLAM HAYVAN VARLIĞI, ET VE SÜT ÜRETİMİ
Yıl | Hayvan Varlığı (Bin Baş) | Üretim (Bin Ton) | |||||
Sığır | Manda | Koyun | Keçi | Toplam | Et | Sut | |
1980 | 15.894 | 1.031 | 48.630 | 19.043 | 84.598 | 204 | 5.472 |
1985 | 12.466 | 551 | 42.500 | 13.336 | 68.853 | 499 | 9.670 |
1990 | 11.377 | 371 | 40.553 | 10.977 | 63.278 | 507 | 9.617 |
1995 | 11.789 | 255 | 33.791 | 9.111 | 54.946 | 415 | 10.602 |
2000 | 10.761 | 146 | 28.492 | 7.201 | 46.600 | 491 | 9.793 |
2001 | 10.548 | 138 | 26.972 | 7.022 | 44.680 | 436 | 9.495 |
2002 | 9.804 | 121 | 25.174 | 6.780 | 41.879 | 421 | 8.409 |
2003 | 9.789 | 113 | 25.431 | 6.772 | 42.105 | 367 | 10.611 |
2004 | 10.069 | 104 | 25.201 | 6.610 | 41.984 | 447 | 10.679 |
2005 | 10.526 | 105 | 25.304 | 6.517 | 42.452 | 409 | 11.108 |
2006 | 10.871 | 101 | 25.616 | 6.644 | 43.232 | 439 | 11.952 |
2007 | 11.037 | 85 | 25.475 | 6.286 | 42.882 | 576 | 12.329 |
2008 | 10.860 | 86 | 23.975 | 5.594 | 40.515 | 482 | 12.243 |
2009 | 10.724 | 87 | 21.750 | 5.128 | 37.689 | 413 | 12.542 |
Kaynak: TÜİK |
TÜRKİYE ARTIK TARIM VE HAYVANCILIKTA DA İTHALAT ÜLKESİ
1980’lerin başından itibaren Türkiye’nin tarımsal üretim yapısı ve dış ticaretinde büyük değişiklikler meydana geldi. Tarımda kendi kendine yetebilen bir konumda olan Türkiye, bu özelliğini yitirerek, pek çok ürünü ithal etmek zorunda kaldı. Genel ihracat dengesi yönünden, tarımda net ihracatçı konumundan net ithalatçı konumuna gelindi.
Tarımda AKP iktidarının sürdürdüğü IMF-Dünya Bankası patentli politikaların yanı sıra küresel ısınmanın yol açtığı olduğu kuraklık, birçok üründe rekolte kayıplarına yol açarak çiftçi gelirlerini düşürdü, tarımda dışa bağımlılığa artıran etkenlerden biri oldu. AKP’li 8 yıldan 6’sında tarım ürünleri ithalatı ihracatı geçti. 2008 yılında tarımsal ithalat 6,4, tarımsal dış ticaret açığı ise 2,3 milyar dolara ulaşarak Cumhuriyet tarihinin rekoru kırıldı. 2009’da küresel kriz nedeniyle gerileyen ithalat 2010’da yeniden tırmanışa geçti. İthal edilen başlıca ürünler bitkisel ham yağ, yağlı tohumlar, pamuk ve buğdaydır.
TARIM ÜRÜNLERİ DIŞ TİCARETİ
[Ekonomik Faaliyetlere (USSS, 3. Rev) Göre Milyon $]
Yıl | GENEL | TARIM* | ||||
İhracat | İthalat | Denge | İhracat | İthalat | Denge | |
2000 | 27.775 | 54.502 | -26.727 | 1.684 | 2.125 | -441 |
2001 | 31.334 | 41.399 | -10.065 | 2.006 | 1.410 | 596 |
2002 | 36.059 | 51.554 | -15.495 | 1.806 | 1.704 | 102 |
2003 | 47.253 | 69.340 | -22.087 | 2.201 | 2.538 | -337 |
2004 | 63.167 | 97.540 | -34.373 | 2.645 | 2.765 | -120 |
2005 | 73.476 | 116.774 | -43.298 | 3.468 | 2.826 | 642 |
2006 | 85.535 | 139.576 | -54.041 | 3.611 | 2.935 | 676 |
2007 | 107.272 | 170.063 | -62.791 | 3.883 | 4.672 | -789 |
2008 | 132.027 | 201.964 | -69.937 | 4.177 | 6.433 | -2.256 |
2009 | 102.142 | 140.928 | -38.786 | 4.537 | 4.625 | -88 |
2010** | 81.884 | 130.523 | -48.639 | 3.510 | 4.813 | -1.303 |
2003–2010 TOPLAMI | 28.032 | 31.607 | -3.575 | |||
2003–2010 ORTALAMASI | 3.505 | 3.951 | -447 | |||
* Tarım + ormancılık + balıkçılık toplamıdır
**Ocak-Eylül dönemini kapsamaktadır Kaynak: TÜİK |
TARIM ÜRETİCİSİ TÜRKİYE TOHUMUNU İTHAL EDİYOR
2009-2009 döneminde tohumluk ithalatı için ödenen bedel 800 bin dolardır. 2009 yılı için tohumluk tedarikinde ithalatın payı hibrit mısırda %10, patateste %13, şekerpancarında %23, standart sebzede %45’tir. Dışa bağımlılık oranı çim bitkilerinde %60’a, hibrit sebze tohumluğunda ise %80 düzeyindedir.
AKP’Lİ YILLARDA TOHUMLUK İTHALATI
Yıl | Miktar (Ton) | Değer (Bin $) |
2003 | 16.341 | 71.249 |
2004 | 19.838 | 79.238 |
2005 | 23.876 | 89.597 |
2006 | 32.654 | 105.608 |
2007 | 34.374 | 130.581 |
2008 | 43.578 | 170.798 |
2009 | 30.267 | 158.363 |
TOPLAM | 200.928 | 805.434 |
Kaynak: Tarım ve Köyişleri Bakanlığı |
BUĞDAY VE MISIR İTHALATINA 5 MİLYAR DOLAR
Çiftinin ürettiği buğdaya yeterli fiyat vermeyen, dünyanın en pahalı mazotunu-gübresini kullandıran AKP iktidarı, Türkiye’yi buğdayda dışarıya muhtaç hale getirmiştir. 2003-2009 döneminde; 12,5 milyon ton buğday ithalatı yapılarak karşılığında 3,5 milyar dolar ithalat parası ödenmiştir. Mısırda ise yaklaşık 6 milyon tonluk ithalat karşılığı 1,3 milyar dolardır.
AKP’Lİ YILLARDA BUĞDAY VE MISIR İTHALATI
Yıl | Buğday İthalatı | Mısır İthalatı | ||
Miktar
(Bin Ton) |
Değer
(Milyon $) |
Miktar
(Bin Ton) |
Değer
(Milyon $) |
|
2003 | 1.846 | 278 | 1.818 | 276 |
2004 | 1.065 | 222 | 1.050 | 190 |
2005 | 136 | 25 | 218 | 47 |
2006 | 240 | 53 | 31 | 13 |
2007 | 2.147 | 570 | 1.128 | 269 |
2008 | 3.708 | 1.483 | 1.151 | 382 |
2009 | 3.380 | 899 | 484 | 135 |
TOPLAM | 12.522 | 3.530 | 5.880 | 1.313 |
Kaynak: TÜİK |
PAMUKTA YILLIK İTHALAT DEĞERİ 1 MİLYAR DOLARI AŞTI
1980’lere kadar pamuk ihracatçısı olan Türkiye, kullandığı pamuğun yarısını ithal eder duruma gelmiştir. Bugün Türkiye pamukta Çin’den sonra ikinci büyük ithalatçı konumundadır. Bu gidişle GAP bölgesinde yatırım yapan tekstilci pamuğu Harran, Çukurova, Amik yerine Amerika, Yunanistan, Uganda ya da Tanzanya’dan alacak. Böylelikle pamuk için verilen teşvikler yerli üreticiye değil, bu ülkelerin üreticilerine gidecektir.
AKP’Lİ YILLARDA PAMUK İTHALATI
Yıl | Miktar (Bin ton) | Değer (Milyon $) |
2003 | 557 | 667 |
2004 | 585 | 836 |
2005 | 776 | 908 |
2006 | 754 | 970 |
2007 | 946 | 1.278 |
2008 | 613 | 1.000 |
2009 | 753 | 1.003 |
TOPLAM | 4.984 | 6.662 |
Kaynak: Dış Ticaret Müsteşarlığı |
YAĞLI TOHUM TÜRELERİNDE YILLIK İTHALAT 2 MİLYAR DOLARI AŞTI
Yerli üretim Türkiye’nin bitkisel yağ ihtiyacının ancak %30’una yetiyor. Bitkisel yağ açığı yağlı tohum ya da ham yağ ithalatıyla karşılanıyor. Türkiye bitkisel yağda dışa bağımlı net ithalatçı bir ülkedir.
2003–2009 döneminde yağlı tohum, ham yağ ve küspe ithalatı için ödenen bedel 12 milyar dolara ulaşmıştır. Özellikle 2003 yılından başlayarak ivme kazanan ithalat, 2008’de 3 milyar doları aşmış; 2009 yılında küresel mali krizle 2 milyar dolara gerilemiştir.
AKP’Lİ YILLARDA YAĞLI TOHUM TÜREVLERİ İTHALATI (Bin $)
Yıl | Yağlı Tohum | Ham Yağ | Küspe | Toplam |
2000 | 225 | 303 | 147 | 675 |
2001 | 133 | 279 | 91 | 503 |
2002 | 223 | 347 | 88 | 658 |
2003 | 424 | 426 | 115 | 965 |
2004 | 464 | 445 | 205 | 1.114 |
2005 | 585 | 644 | 171 | 1.400 |
2006 | 525 | 817 | 153 | 1.495 |
2007 | 875 | 676 | 330 | 1.881 |
2008 | 1.304 | 1.488 | 500 | 3.292 |
2009 | 910 | 973 | 358 | 2.241 |
2003–2009 | 4.562 | 5.469 | 1.832 | 11.863 |
Kaynak: Bitkisel Yağ Sanayicileri Derneği |
ET İTHALATI HAYVANCILIKTA UYGULANAN NEOLİBERAL POLİTİKALARIN İFLASIDIR
Uygulanan neoliberal politikaların yanı sıra, 2007–2008 yıllarında yaşanan kuraklıktan dolayı yem fiyatlarının artmasına karşın, süt fiyatları düştü. Sattığı sütle yem alamayan birçok üretici hayvanını kesime verdi, böylelikle hayvan varlığı azaldı. Ayrıca bu dönemde hayvancılık destekleri azaltıldı bitkisel üretimde üreticiye değil tapu sahiplerine verilen DGD’nin kaldırılmasına karşın, hayvancılıkta hayvan başına ödeme sistemine geçildi. Bu nedenle çok sayıda hayvancılık işletmesi kapandı; hayvan varlığı ve et üretimi geriledi, fiyatlar yükseldi.
Kaynak: Tarım ve Köyişleri Bakanlığı
Sonuçta, 30 Nisan 2010 tarihli Bakanlar Kurulu Kararı (BKK) ile hayvancılığı, besiciliği geliştirmek amacıyla kurulan EBK’ye 7 bin 500 ton taze, soğutulmuş veya dondurulmuş sığır eti yanında 16 bin ton damızlık olmayan canlı sığır eti ithalatı ithal etme yetkisi verildi. Uzun dönemde ülkemiz hayvancılığının sonunu getirecek; Türkiye’yi pazar haline getirmek isteyen çokuluslu şirketlerin çıkarlarına hizmet edecek olan bu kararın sınırları zaman içerisinde genişletildi.
İthalata karşın et fiyatları düşmeyince, 29 Haziran 2010 tarihli BKK ile EBK’ye damızlık olmayan canlı sığır ithalatı için 100 bin ton kontenjan açıldı. Tarım ve Köyişleri Bakanlığı’nın 17 Temmuz 2010’da yaptığı tebliğ değişikliğiyle EBK, özel ve resmi kombinalar yanında, hayvancılık konusunda yatırımı olan kişi ve kuruluşlara da ithalat olanağı sağlandı. 19 Eylül 2010’da yapılan mevzuat değişikliğiyle karkas et ithalatına da izin verildi. 30 Nisan 2010 tarihli BKK ile başlayan, kapsamı sürekli olarak genişletilen ve gümrük vergisi oranları sürekli olarak düşürülen ithalat sürecinde 28 Ekim 2010 tarihinde yayımlanan ithalat rejimiyle gümrük vergisi oranları 1 Nisan 2011 tarihine kadar sıfırlandı.
Nisan 2010’dan günümüze kadar özel sektöre 140 bin ton karkas et ve 50 bin büyükbaş hayvan ithalatı için kontrol belgesi verildi. EBK ithal ettiği hayvan sayısının yılsonuna kadar 130 bin başa ulaşacağı belirtiliyor. Kısaca belirtmek gerekirse Nisan 2010’dan bu yana 123 bin ton canlı et hayvanı, karkas ve donmuş et ithalatı kararı alındı.
Kırmızı et fiyatlarındaki artış ve et ithalatı, hayvancılık alanında uygulanan neoliberal politikaların iflas ettiğini ortaya koymaktadır. Çözüm, acilen hayvan varlığını artırıcı, verimliliği yükseltici, kısacası üretim odaklı politikalar uygulamaktan geçmektedir.
TÜRKİYE GDO’LU ÜRÜN İTHALAT CENNETİNE DÖNÜŞTÜRÜLDÜ
Ziraat Mühendisleri Odası’nın belirlemelerine göre Türkiye’ye 1998 yılından beri GDO’lu (genetiği değiştirilmiş organizma) ürünler ithal ediliyor. Çalışmaya göre; 1998-2008 dönemini kapsayan 10 yılda ithal edilen GDO’lu ürünlerin toplamı 20 milyon tonu buldu. Bu rakamı mısır, soya, pamuk gibi ürünler oluşturdu. Söz konusu ürünler ABD, Arjantin, Brezilya gibi ülkelerden ithal edildi. Tarım ve Köyişleri Bakanlığı, 26 Ekim 2009’da çıkardığı GDO’lara ilişkin Yönetmelikle GDO’lu ürün ithalatını yasal hale getirdi.
Bakanlık 6 ay içinde 3 kez değiştirdiği bu yönetmelik çerçevesinde oluşturulan “Bilimsel komite” aracılığıyla, 3 ayrı partide toplam 32 GDO’lu ürünün (mısır, soya, kolza, şekerpancarı, patates, pamuk gibi) kullanımına izin verdi. Komite kararlarında bu ürünlerin “yem ve gıda (taze, konserve, un, irmik ve mamulleri gibi doğrudan tüketim dışında) olarak kullanıldığında herhangi bir risk oluşturmayacağı kanısına varıldığı” dile getirildi.
Bakanlık, 13 Ağustos 2010’da iki yeni yönetmelik çıkartarak, Biyogüvenlik Kurulu ve komitelerinin çalışma usul ve esaslarını belirledi; ayrıca GDO’lara ilişkin eski yönetmeliği yürürlükten kaldırarak yeni çerçeve çizdi. Her iki Yönetmelik de, 26 Mart 2010’da yayımlanan Biyogüvenlik Kanunu’nda olduğu gibi, 26 Eylül 2010’da yürürlüğe girdi. Aslında Kanunun yayımlandığı tarihi izleyen 3 ay içerisinde çıkarılması gereken yönetmelikler 2 ay geciktirilerek, ortaya çıkan yasal boşlukta “Bilimsel komite” aracılığıyla da, 32 çeşit GDO’nun Türkiye’ye girişine izin verildi.
Türkiye, bir GDO’lu ürün ithalat cennetine dönüştürülürken, ülke içinde bu ürünleri ikame edecek ürünleri üretenler de adeta cezalandırılıyor. Türkiye yılda 1 milyon tona yakın GDO’lu DDGS (damıtma küspesi) ve mısır grizi ithalatı yaparak yem rasyonlarında kullanıyor; böylece kendi kepek ve küspemiz elde kalırken ABD’nin GDO’lu yan ürünleri Türkiye’yi dolduruyor. Bu durum, GDO lobisinin, “Türkiye yeterli soya ve mısır üretemediği için GDO’lu yem hammaddesi ithal etmek zorunda kalıyoruz” söylemlerinin de ne denli gerçeğe aykırı olduğunu ortaya koymaktadır. AB bu tür ithalatı en aza indirirken Türkiye’nin ithalatındaki sıçrama, ekonomi ve sağlık alanında kamu yararına aykırı uygulamaların ülkemizde nasıl yaygınlaştığının açık göstergesidir.
ÇİFTÇİLERİN BÜYÜK BÖLÜMÜ ENFLASYONA YENİLDİ
2002 yılından sonra başta buğday olmak üzere birçok tarımsal ürünün fiyatı aynı dönemde %98,3 olarak gerçekleşen tüketici fiyatlarındaki artışın gerisinde kaldı. Bu dönemde buğday fiyatları %93,4, patates fiyatları %97,6, yeşil mercimek fiyatları %81,7, tütün fiyatı %64,5, şekerpancarı fiyatı %31,9 oranında arttı. Üreticinin eline geçen fiyatlar esas alınarak yapılan hesaplamaya göre aynı dönemde arpa fiyatları %132,7, mısır fiyatları %114, pamuk fiyatları da %140,4 oranında artış kaydetti.
Kaynak: Mustafa SÖNMEZ
TARIM SATIŞ KOOPERATİFLERİ BİRLİKLERİ VE KİT’LERİN ÜRÜN ALIM
FİYATLARININ ENFLASYONLA KARŞILAŞTIRILMASI
Yıl | Ortalama Alım
Fiyatları Artışı (%) |
Endeks
(2002=100) |
Yıllık Enflasyon (TÜFE) Artışı (%) | Endeks
(2002=100) |
2002 | 100,0 | 100,0 | ||
2003 | 22,1 | 122,1 | 18,4 | 118,4 |
2004 | 7,7 | 131,5 | 9,4 | 129,5 |
2005 | -2,6 | 128,0 | 7,7 | 139,5 |
2006 | -7,6 | 118,4 | 9,7 | 153,0 |
2007 | 20,8 | 143,0 | 8,4 | 165,9 |
2008 | 9,5 | 156,6 | 10,1 | 182,7 |
2009 | 7,0 | 167,6 | 6,5 | 194,5 |
Kaynak: DPT, TÜİK |
Tarım Satış Kooperatifleri Birlikleri ile ilgili KİT’lerin faaliyetlerine konu tarımsal ürünlerin ortalama alım fiyatlarında, 2002 seçimini izleyen 2003 yılında %22,1, 2004 yılında %7,7, seçim yılı olan 2007’de %20,8, 2008 yılında %9,5, 2009 yılında %7 oranında artış kaydedildi. Tarımsal ürün fiyatları 2005 yılında ortalama %2,6, 2006 yılında da ortalama %7,6 oranında azaldı.
TARIMDA FİYAT HADDİ GİRDİLER LEHİNE
Mazot / Buğday: Çiftçiler 1 litre mazot alabilmek için 2002 yılında 4,43 kg buğday satmak zorunda bulunuyordu. Mazot fiyatlarındaki artış buğday fiyatlarına fark attığı için 2009 yılında 1 litre mazot için 5,36 kg buğday satılması gerekiyor.
Kaynak: Mustafa SÖNMEZ |
Gübre / Buğday: 2002 yılında 1 kilo DAP gübresi alabilmek için 1,18 kg buğday yeterken, 2009 yılında çiftçi bir kilo DAP gübresini ancak 1,34 kg buğdaya alabildi.
Kaynak: Mustafa SÖNMEZ |
Traktör / Buğday: 2002 yılında normal bir traktör alabilmek için çiftçi 55 ton buğday satmak zorunda bulunuyordu. 2009 yılında ize aynı traktörü alabilmek için çiftçinin 62 bin ton buğday satması gerekti.
Kaynak: Mustafa SÖNMEZ |
1995 yılı 100 kabul edilerek yapılan bir çalışma; 2002 yılından sonra tarım ürünleri alım fiyatlarındaki artışların, fahiş bir şekilde artan girdi fiyatları karşısında nasıl eridiğini çok açık biçimde yansıtmaktadır.
ÜRÜN VE GİRDİ FİYATLARINA GÖRE İÇ TİCARET HADLERİ (1995=100)
Yıllar | Ürün Fiyatları
Endeksi (1) |
Girdi Fiyatları
Endeksi (2) |
İç Ticaret
Hadleri (1/2) |
2002 | 2.717 | 4.117 | 66,0 |
2003 | 3.296 | 5.194 | 63,5 |
2004 | 3.807 | 6.163 | 61,8 |
2005 | 3.819 | 6.501 | 58,7 |
2006 | 3.929 | 7.138 | 55,0 |
2007 | 4.802 | 8.215 | 58,5 |
2008 | 5.174 | 10.035 | 51,6 |
Kaynak: Yaşar UYSAL |
Tarım ve Köyişleri Bakanlığı verilerine göre; 2002-2009 yılları arasında kimyasal gübre fiyatlarındaki artış Amonyum sülfatta %101, Amonyum nitratta %148, Ürede %166, Kompoze gübrede ise %171 olmuştur.
KİMYASAL GÜBRELERİN YILLIK ORTALAMA FİYATLARI (TL/Ton)
Yıl | A. Sülfat
%21 |
A. Nitrat
%26 |
A. Nitrat
%33 |
Üre | Kompoze
20.20.0 |
Ortalama |
2002 | 162 | 176 | 193 | 237 | 254 | 230 |
2003 | 195 | 230 | 251 | 309 | 285 | 282 |
2004 | 268 | 274 | 302 | 346 | 358 | 344 |
2005 | 251 | 294 | 312 | 421 | 374 | 370 |
2006 | 257 | 298 | 346 | 465 | 399 | 397 |
2007 | 329 | 350 | 410 | 602 | 493 | 483 |
2008 | 564 | 510 | 586 | 760 | 1.110 | 813 |
2009 | 325 | 436 | 479 | 630 | 689 | 553 |
2002–2009
Artış (%) |
101 | 148 | 148 | 166 | 171 | 140 |
Kaynak: Tarım ve Köyişleri Bakanlığı |
TARIMDA KULLANILAN GÜBRELERİN YARISI İTHAL EDİLİYOR
Gübre sektöründeki kamu kuruluşlarının (TÜGSAŞ’ın bağlı ortaklıkları Gemlik ve Samsun Gübre ile İGSAŞ) özelleştirilmeleri 2005 yılında tamamlanmış ve kamunun üretici olarak varlığı sona ermiştir. Özelleştirmelerde; Yılyak Yakıt Pazarlama Gemlik Gübre hisselerini, Yıldız Entegre Ağaç Sanayii İGSAŞ hisseleriyle Kütahya Gübre varlıklarını satın alarak sektöre girmiştir. Toros Gübre ise Samsun Gübre’yi alarak kurulu kapasitesini artırmıştır. Bu süreçte Ege Gübre hisseleri de el değiştirerek Yaşar Grubu’ndan Gencer Holding’e geçmiştir. TÜGSAŞ’a ait Elazığ Gübre kapatılarak, tesisleri başka kamu kuruluşlarına bırakılmıştır.
KİMYASAL GÜBRE ÜRETİM, TÜKETİM VE İTHALATI (Bin Ton)
Yıl | Üretim | Tüketim | İthalat | Payı (%)* |
2000 | 3.163 | 5.294 | 2.408 | 45,5 |
2001 | 2.628 | 4.262 | 1.776 | 41,7 |
2002 | 3.472 | 4.529 | 1.740 | 38,4 |
2003 | 3.318 | 5.094 | 2.126 | 41,7 |
2004 | 3.192 | 5.175 | 2.710 | 52,4 |
2005 | 3.158 | 5.199 | 2.478 | 47,7 |
2006 | 3.133 | 5.367 | 2.661 | 49,6 |
2007 | 3.114 | 5.148 | 2.377 | 46,2 |
2008 | 2.961 | 4.129 | 2.078 | 50,3 |
2009 | 2.878 | 5.276 | 3.007 | 57,0 |
2003–2009
ORTALAMA |
3.108 | 5.055 | 2.491 | 49,3 |
*İthalatın tüketime oranıdır
Kaynak: Tarım ve Köyişleri Bakanlığı |
Üretim kapasitesi 5,3 milyon ton/yıl olan Türkiye gübre sanayii iç pazara yönelik olarak kurulmuş olup, iki ana mal (kompoze ve Triple süperfosfat) dışında kurulu kapasitesi iç talebi karşılayamamaktadır. 2003–2009 döneminde tüketimin %49’u ithalatla karşılanmıştır (2009 yılında ithalatın payı %57’ye ulaşmıştır). Fiilen ithalat yapan şirket sayısı 20 dolayındadır. Ancak yerli üreticiler de üretmedikleri ya da ithal etmeyi daha ekonomik buldukları gübreleri ithal etmektedirler. Bu çerçevede, iç piyasadaki gübre fiyatlarını, uluslararası piyasalardaki hammadde ve gübre fiyatları; döviz kurundaki değişmeler ve gübre tekellerinin kâr hırsı belirlemektedir.
KRİZ TRAKTÖR ÜRETİM VE SATIŞLARINI VURDU
2004-2007 yıllarında traktör satışlarıyla övünen iktidar, artık bu konuyu teğet geçiyor. Belirtilen yıllarda üretici finansal kiralama yöntemiyle 40-50 bin lira borçlanarak, ilk yılı ödemesiz yeni traktör aldı, eski traktörünü de 10 bin liraya sattı. Bu şekilde borcunu borçla döndürdü, bir yıl nefes aldı. Ancak borçların ödeme zamanı geldiğinde, traktörler icra yoluyla elden çıkmaya başladı.
1998’de 50 bin dolayında gerçekleşen traktör satışları, kriz nedeniyle 2002’de 7 binlere kadar düşmüş; 2006’da 40 bine kadar yükselmişti. Ancak 2009’da kriz üretim ve satışları vurdu; traktör satışları 14 bine geriledi.
Yıl | Traktör Üretimi | Traktör Satışı | Traktör Sayısı |
1998 | 60.500 | 48.568 | 902.513 |
1999 | 27.435 | 19.280 | 924.471 |
2000 | 37.434 | 33.500 | 941.835 |
2001 | 15.052 | 10.500 | 948.416 |
2002 | 10.652 | 6.810 | 970.083 |
2003 | 28.794 | 16.636 | 997.620 |
2004 | 42.473 | 29.583 | 1.009.065 |
2005 | 42.500 | 34.996 | 1.022.365 |
2006 | 44.685 | 39.706 | 1.037.383 |
2007 | 38.000 | 34.399 | 1.056.128 |
2008 | 29.000 | 27.022 | 1.070.746 |
2009 | 18.000 | 13.758 | 1.073.538 |
Kaynak: TÜİK, DPT, Tarmakbir, Otomotiv Sanayii Derneği |
KIRSAL KESİMDE YOKSULLUK ARTIYOR
AKP iktidarının tarımda uyguladığı neoliberal politikalara bağlı olarak kırsal kesimdeki yoksulluk hızla artmaktadır. TÜİK tarafından açıklanan yoksulluk araştırmaları kırsal kesimde harcama esaslı göreli yoksulluğun 2002–2008 döneminde hızla arttığını ortaya koymaktadır. 2002 yılında kırsal kesimde harcama esaslı göreli yoksulluk oranı %19,9 iken; 2008 yılında bu oran %31’e çıkmıştır.
NEOLİBERAL POLİTİKALAR KÜÇÜK İŞLETMELERİ TASFİYE EDİYOR
İktisat tarihçisi Huricihan İslamoğlu tarafından piyasa düzenlemelerinin, AB ortak tarım politikasıyla uyumlu düzenlemelerin sonuçlarını belirlemek amacıyla yapılan çalışma; küçük aile işletmelerinin tasfiye olduğunu, görece büyüklerin oranının arttığını; orta işletmelerin de tasfiye ile karşı karşıya bulunduğunu ortaya koymuştur. TÜİK’in verilerine göre 2001’de 0–50 dekar arası işletmeler toplamın %65’i oluştururken; İslamoğlu’nun çalışmasına göre yarısı tasfiye olarak %32’ye düşmüş: buna karşılık 500 dekar üzeri topraklı işletmelerin oranı %1 iken %6’ya yükselmiştir.
ÇÖZÜM EMEK VE ÜRETİM ODAKLI BİR PROGRAMDAN GEÇİYOR
Sonuç olarak belirtmek gerekirse; ülkemizde de uygulanan neo-liberal politikalarla endüstriyel tarım dayatılmakta; küçük toprak sahibi çiftçiler tasfiye süreci yaşamakta ve bu sürecin kazananı, egemenliklerini tüm dünyada sürdüren çokuluslu tarım-gıda şirketleri olmaktadır. Türkiye’de tarımın bu sarmaldan kurtulabilmesi; kendi insanımızın ihtiyaçlarına ve ülkemizin özgül ekolojik koşullarına uygun; emek ve üretim odaklı bir program uygulanmasına bağlıdır.