Çiftçi Sendikaları Konfederasyonlaşma Platformu Tohumculuk Yasası ile ilgili olarak hazırladıkları dosyayı; yasanın çıkmaması için milletvekillerine ve Cumhurbaşkanı’na gönderdikleri mektupları ve ayrıca dünya çiftçilerinin Türkiye’li çiftçilere destek olmak amacıyla TBMM ‘ne gönderdiği mektubu bir broşür haline getirip yayınladı.
ÖNSÖZ
Türkiye’de 1980 ile başlayan tarımın tahribatı sürüyor. Tarımsal kamu iktisadi teşebbüslerinin (KİT) ile başlayan özelleştirmeler furyası tamamlanmak üzere. Tarım ve hayvancılıkta yapılan özelleştirmelerle çiftçiler üretim girdileri olan tohum, gübre, ilaç ve yem konularında yabancı şirketlerin belirleyiciliğine, kontrolüne sokuldu. Destekleme alımı yapan kamu kuruluşlarının bir bölümü (TEKEL; Et ve Balık Kurumu; Süt Endüstrisi Kurumu; Yem Sanayi gibi kuruluşlar özelleştirildi. Üretici köylüler, şirketlerin fiyat belirlemesine bunun sonucu vurguna, talana açık hale getirildi.
Ardından çiftçilerin ekonomik örgütleri olan Tarım Satış Kooperatifleri ve Birliklerinin sanayi bölümünü tasfiye etmek için bastırıyorlar; FİSKOBİRLİK örneğinde olduğu gibi…
Ve tarıma son darbe, çıkarılan 5553 Sayılı Tohum Yasası ile indiriliyor. Bu broşürü hazırlayarak çıkarılan Tohum Yasasının biz üretici köylülere olacak olan zararlarını sizlerle paylaşmak istedik.
Saygılarımızla.
TOHUMLARIMIZ DÜŞÜRÜLMÜYOR TOPRAĞA
Tohum paketlenmiş bitkidir. Bitkinin bütün özelliklerini içinde saklar. Tarımsal faaliyete başlamak ve sürdürmek için zorunludur. Çiftçiler tohumlarını ayırmada ve kullanmada bağımsız oldukları sürece çiftçidirler. Eğer çiftçiler tohumlarını kendi ürettikleri üründen ayır(a)mazsa ürettiğine yabancılaşır, çiftçi olmaktan uzaklaşır.
Via Campesina’nın1 Sao Paulo’daki 4. Olağan Kongresi’nde Küba delegasyonundan bir çiftçi; “Sovyetler dağıldıktan sonra yedek parça bulamadığımızdan Küba traktör mezarlığına dönüştü. Traktörsüz tarım yapamadık. Traktörsüz tarım yapmayı yani eski usul çiftçilik yapmayı da unutmuştuk. Yaşlıları taradık, çiftçiliği hatırlayanlara anlattırdık, kameralara aldırdık, ziraat fakültelerinde ders olarak okuttuk ve yeniden çiftçiliği öğrendik” diyordu.
Çiftçi olan kişi ürettiği ürünün en sağlıklısından tohumluğunu seçer, ayırır ve bir sonraki sezonda toprağa saçar bu yolla tarımsal üretimin ve çiftçilik mesleğinin devamlılığını sağlar.
Ama tarımda uygulanan neoliberal politikalar çiftçiliği ortadan kaldırıyor, tarımı şirketleştiriyor. Gıdaya da çokuluslu şirketleri egemen kılıyor.
Şirketler tarafından tohum pakete, gübre çuvala, ilaç kutuya hapsedilmiş durumda. Kutunun anahtarı da şifresi de çokuluslu şirketlere devrediliyor…
Çokuluslu tohum şirketlerinin Türkiyeli sözcüleri çıkan Tohumculuk Yasası’na karşı olanları, 1963 yılında Tohumlukların Tescil, Kontrol ve Sertifikasyonu Hakkındaki 308 Sayılı Yasa’nın savunucusu olarak kamuoyuna lanse ettiler. Oysa ki Türkiye tohumculuğuyla ilgili yasal düzenlemeler Cumhuriyet ile birlikte başlamış, sözü edilen 308 sayılı yasadan önce de sonra da, -özellikle Dünya Bankası’nın isteğiyle çokuluslu şirketlerin çıkarına- çabalar hep olmuştur.
Tohumculuğumuzun tarihsel gelişimi
Türkiye’de sistemli, geniş kapsamlı ve bilimsel temellere dayalı çeşit geliştirme ve tohumluk üretimine Cumhuriyet döneminde başlanmıştır. Bu amaçla 1925 yılında yurdun değişik yörelerinde Tohum Islah ve Üretme İstasyonları kurulmuştur. Kurulan bu istasyonlarda daha çok seleksiyon yoluyla tahıllara ait tohumlar geliştirilmiştir. Yalnız bu dönemde geliştirilen tohum çeşidi az, miktarı da birkaç yüz ton civarındadır.
1950 yılında 5433 sayılı yasa ile kurulan “Devlet Üretme Çiftlikleri”nden sonra çeşit geliştirme, tohumluk üretim ve dağıtım programları daha iyi organize edilmiştir. Ancak 1950’li yıllarda henüz çeşit tescil ve tohumluklar için kontrol sertifikasyon sistemimiz yoktu. A.Ü. Ziraat Fakültesi Bitki Yetiştirme ve Islahı Kürsüsü 1953 yılında (deneme niteliğinde) Tarım Bakanlığı adına Tahıl Tohumluklarının Kontrol ve Sertifikasyonuna başlamış ve 1959 yılına kadar bu görevi sürdürmüştür.
1960 yılına gelindiğinde araştırma ve ıslah çalışmaları sonucu geliştirilen çeşitlerin tarafsız bir kuruluş tarafından tescil edilmesi amacıyla “Bölge Çeşit Deneme Müdürlüğü” kurulmuştur.
1963 yılında Tohumlukların Tescil, Kontrol ve Sertifikasyonu Hakkındaki 308 Sayılı Yasa çıkarımış. Daha sonra çıkartılan yönetmeliklerle, tohumluk üretimi, tohumluk dış satımı ve dış alımı bu yasa ve yönetmelikler çerçevesinde düzenlenmiş ve yürütülmüştür.
1980’den sonra makas değiştirilir
1982 yılına gelindiğinde ise tohumculuk politikaları değişir/değiştirilir. Bu değişiklikle ülkemizdeki özel tohumculuk kuruluşlarının sayılarında önemli artışlar olur. Tohumluk fiyatları serbest bırakılır. 1980 yılından bu yana çokuluslu tarım ve gıda şirketlerinin tarım ve gıdada egemenlik kurmaları için çabalayan Dünya Bankası’nın isteğiyle 1984 yılında tohumluk dış alımı da serbest bıraktırılır.
1985 yılında çıkartılan tohumluk teşvik kararnamesi ve bunların uygulamaya konulması ile özel tohumculuk kuruluşlarının hem sayılarında hem de üretilen çeşit miktarında büyük artışlar olur.
1960–1982 yılına kadar yurdumuz tohumculuğunda kamu kuruluşlarının (devletin) payı çok önemlidir. 1982 yılında, Dünya Bankası’nın isteğiyle tohumculuk politikalarında yapılan makas değişikliği sayesinde özel kuruluşların tohumculuk sektöründeki etkisi hızla artmıştır. Örneğin, 1963 yılına kadar yurdumuzda sadece 5 özel tohumculuk kuruluşu varken, 1983 yılında özel tohumculuk kuruluşu sayısı 10’a ulaşır. 2003 yılında kamuya ait 31 adet tohumculuk kuruluşu varken, özel tohumculuk kuruluşlarının sayısı 31’den 116’ya sıçrar. Söz konusu özel tohumculuk kuruluşlarından 52’sinin “Araştırıcı Kuruluş Belgesi”ne sahip olduğunu belirtelim.
Türkiye, Tohum Test Birliği ISTA’ya(Uluslararası referans merkezi olarak görev yapan kuruluş) 1963 yılında üye olmuş, çeşit tescil ve sertifikasyon işlemlerinde uluslararası kuralları uygulamaya başlamıştır. Türkiye bu üyelik sonrasında ISTA ve OECD sertifikası düzenleme yetkisini de almıştır.
2004 yılında 5042 sayılı “Yeni Bitki Çeşitlerine Ait Islahçı Haklarının Korunması”na ilişkin yasa yürürlüğe girmiş, Yasayla birlikte ıslahçı kişi ve kuruluşlarının emek ve yatırımları güvence(!) altına alınmıştır.
Çiftçiyi tohumundan ayırmak, çiftçilik mesleğini ortadan kaldırmakla eş anlamlıdır. Tohumun üretim ve pazarlanmasını çiftçilerden alıp çokuluslu yabancı tohum şirketlerine vermek için, içerden hükümetler ve yabancı tohum şirketlerinin yerli işbirlikçileri ile dışarıdan çokuluslu şirketler ve tetikçileri IMF ve DB birlik ve beraberlik içinde uğraştılar, uğraşmaya devam ediyorlar.
Oysa ülkemizin ekolojik olarak tohum yetiştirme açısından elverişsiz değil tam tersi iklim, topografya ve toprak özellikleri bakımından son derece uygun olduğunu belirtelim.
Türkiye tohum yetiştirmeye elverişli
Türkiye; iklim, topografya ve toprak özelliklerine göre altı ekolojik bölgeye sahiptir. Her ekolojik bölgenin içerisinde ayrıca çok sayıda mikroklima bölgesi de var. Türkiye ekolojik açıdan sahip olduğu bu zenginliğiyle çok sayıda kültür bitkisinin gen merkezi durumundadır. Islahçılar için yabani ve kültür formlar bakımından önemli olanaklar sunmaktadır.
Ayrıca Türkiye, tohum yetiştiriciliği için gerekli olan sıcaklık, ışıklanma süresi, ışık şiddeti, yağış ve oransal nem gibi pek çok iklim parametreleri ve böcek varlığına da sahiptir.
Birçok bölgemizde, havanın yağışsız, oransal nemin düşük olması kaliteli ve hastalıksız tohumluk üretebilmeye sağlıklı ortam sunmaktadır.
Öyle ki, İç Anadolu ve Güneydoğu Anadolu Bölgesi’nde iyi bir yabancı ot kontrolü ve sulamanın yapılması halinde yem bitkileri ve tahıllar için gerekli tohumluğun tamamı karşılanabilir. Üretim ve üretebilme olanaklarımızın böylesine geniş olmasına karşın bu olanaklardan yararlandığımız, tohum üretimimizi arttırıp yeterliliği yakaladığımız ne yazık ki söylenemez.
Yine sahibi olduğumuz bu olanaklara karşın hükümetlerimiz tohumluk üretim politikalarını bağımsız ve doğru bir biçimde yönlendiremiyor, yürütemiyor. Çünkü 1980’den bu yana tohumculuğumuzda görülen yapısal değişikliklere baktığımızda, güdümlü politikaların egemen olduğunu görüyoruz. Hükümetlerimizin, IMF ve Dünya Bankası ile Avrupa Birliği Ortak Tarım Politikası (OTP) yönlendirmelerine terk ettikleri tarım ve hayvancılığımız, rüzgârın önündeki yaprak misali, onların estirdiği rüzgârların yönüne göre savrulmaktadır. Yine bilindiği gibi 5553 sayılı Tohumculuk Kanunu TBMM’ye Türkiye tarımının ve çiftçilerinin ihtiyacı sonucu gelmiş değil, çokuluslu tohumculuk şirketlerinin isteği ve ihtiyacı sonucu gündemimize girmiştir/getirilmiştir. Kanun, TBMM’de Avrupa Birliği ilişkilerinden kaynaklı olmadığı halde
“W” tek başına koltuğa oturuyor/kuruluyor
Ülkemizde yıllık tohumluk üretim programlarının hazırlanması görevi Tarım Köyişleri Bakanlığı Tarımsal Üretim ve Geliştirme Genel Müdürlüğü’ne verilmiştir. Her yıl kamu ve özel tohumluk kuruluşlarının, araştırma enstitülerinin, üniversite temsilcileri ve bakanlığın ilgili birimlerinin ortak katılımı ile yapılan toplantılarda; ürün bazında tohumluk gereksinimi ve mevcut stoklar göz önüne alınarak, bir sonraki yılın tohumluk üretim programları hazırlanır.
Yeni yasa bu işleyişi de değiştirmeye yöneliktir. Yani tohumculuğu serbest piyasanın belirsiz belirlemesine bırakıyor. Bu alanda da meydanı çokuluslu şirketlere terk ediyor. Gerçekte tarım ve hayvancılık insanların gıda ihtiyacını karşıladığı için doğanın belirsizliğinin yanında bir de serbest piyasanın belirsizliğine bırakılamayacak önemdedir. Şirketlerin kâr histerisine bırakılamayacak kadar da stratejiktir.
Çokuluslu şirketler Tohumculuk Kanunu ile alandan kamuyu çıkarttırmakla aslında gıda egemenliği alfabesindeki “r”yi sil(dirt)iyor. Çiftçileri de konuşmalarında “r”leri söyleyemeyenler arasına katıyor. Hükümetin söz konusu Yasayla çiftçiyi ürettiği ürününden tohumluğunu ayıramayacak duruma getirmesi/sokması ile gıda egemenliği alfabesinin geriye kalan harflerini siliyor. Yani gıda egemenliği alfabesinde diğer harfleri silen “w” tek başına koltuğa oturuyor/kuruluyor.
Eğer Hükümet, Tohumculuk Kanununu maksatlı çıkarmadıysa bu durumu kavramamış demektir. Çünkü, tohum alanından kamuyu çıkarıyor, sektörü tümüyle çokuluslu şirketler ve onların yerli taşeronlarının egemenliğine terk ediyor. Hükümet çokuluslu şirketler istiyor diye çiftçiler için yaşamsal anlamı olan bir alandan daha çekiliyor. Çekildiği yetmiyormuş gibi bir de çıkardığı Kanunla çiftçiye; “sen ürettiğin tohumu bir başka meslekdaşın olan çiftçilere satamazsın, çiftçiler tohumluğunu şirketlerden satın alsın/alacak” diyor.
Özel sektör kendine döllenen ürünlerde yok
Buğday gibi kendine döllenen ürünlerin, ıslah çalışmaları çok uzun zaman aldığından bu alanda özel sektör pek faaliyet göstermiyor.
1963 yılından günümüze kadar tescil edilen buğday, arpa, çeltik, fasulye, nohut, mercimek, pamuk, tütün ve fiğin büyük bölümü kamu kuruluşları tarafından geliştirilmiştir. Melez mısır, melez ayçiçeği, patates ve şekerpancarında tescil edilen çeşitlerin çoğunluğu özel kuruluşlara aittir. 2004 yılı verilerine göre, TİGEM tarafından 55 buğday ve 12 arpa çeşidi, özel tohumculuk kuruluşları tarafından ise 92 melez mısır, 50 patates ve 30 melez ayçiçeği çeşidinin tohumlukları üretilmiştir.
Sebze tohum üreticiliğini ağırlıklı olarak özel sektör yapmaktadır. 2004 yılı verilerine göre, yurdumuzda 31 sebze türünde 804 çeşidin tohumluğu üretim programına alınmıştır. Özel tohumculuk kuruluşları tarafından üretilen ve pazarlanan bu tohumluklara ait çeşitlerin; 119 adedi tescilli, 48 adedi üretim izinli ve 677 adedi ticari olarak tohumluk üretim programında yer almaktadır. (Temel GENÇTAN, M. Emin TUGAY, H. Hüseyin GEÇİT, Bahattin BOZKUT, Emin ERGUN, Hüsnü EKİZ, Kenan YALVAÇ, M. Nuri GEVREK, Ayhan ELÇİ, Alpay BALKAN: “Türkiyede Tohumluk, Fide ve Fidan Üretimi Ve Kullanımı” TMMOB ZMO VI. Kongre Kitabı.2005) Bu alanda Hollanda, İspanya ve İsrail kökenli firmalar, yerli ortaklarıyla Türkiye’de tohum üretip pazarlamaktadır. Yerli çeşitlerimizin neredeyse tamamı kaybolmaya yüz tuttuğu bir dönemde sözü edilen ülkelerden bir kg. domates tohumunu 18 – 20 bin dolar fiyatla satın almaya başladık, kullanıyoruz bile.
Ziraatçılarımız özveriyle ıslah çalışmaları yaptılar
Türkiye 3 bini endemik (Türkiye kökenli) 13 bin bitki çeşidine sahiptir. Yüzyıllardır Batılı ülkelerden uzmanlar ve bilim insanları dağlarımızı, ovalarımızı vadilerimizi gezdiler, dolaştılar. Bitkilerimizi hayvanlarımızı topladılar. Onların üzerinde çalıştılar, ıslah ettiler. Bizden aldıklarını şimdi bize satıyorlar.
On binlerce yıldır tohum ıslahı yapan köylülerin, yukarıda tohumculuğumuzun tarihsel sürecinde anlattığımız yasa ve kararnameler ile geriletilmiş olan haklarına yeni yasa ile büsbütün el konuluyor. En çok da yüzyıllardır tarımda tohumları seçen, saklayan kadınlarımızın emekleri/hakları gasp ediliyor.
Cumhuriyetle birlikte Türkiyeli ziraatçılar da kendilerini tohum ıslahına adadılar. Sabır ile özveriyle çalıştılar ve aşağıdaki tohum çeşitlerini buldular. Türkiye tarımının ve tarımcısının hizmetine sundular.
1980 öncesi ve sonrasında aşağıda bir bölümünü sunacağımız iyi ve güzel araştırmalar yapılmıştır. Bu güzel araştırmaları “görevi namus bilerek çalışmış bu vatana hizmet etmiş” o insanlar yaptılar. Ama bu araştırmaların sonucunda elde edilenleri uygulamaya aktarmada yetersiz kalmışız. Araştırmalara sahip çıkmamış, destek vermemişiz. Bu konularda Tarım Bakanlarımız tutuk davranmış, yavaş çalışmışlardır.
Türkiyeli ziraatçıların büyük özveri ile çalışarak ıslah ettikleri tohum çeşitlerinden bazıları şunlardır.(bilgiler Prof. Reşit Sönmez: Zaman ve İnsan, s.137-138-1399 )
Eskişehir Tarımsal Araştırma Enstitütüsü: Buğday çeşitleri, Bolal 2973, yayla 305, Atay 85 Arpa; Güzak, Yulaf; Bozkır ve Apak yulafları.
Diyarbakır Tarımsal Araştırma Enstitütüsü: Buğday çeşitleri; Diyarbakır 81, Dicle 74, Arpa; Şahin 91 Çeltik çeşidi; Karacadağ Mercimek çeşidi; Yerli kırmızı, Fırat 87, Nohut çeşitleri;11c–482.
Ankara Tarımsal Araştırma Enstitüsü: Buğday çeşitleri; Akbaşsak 253/29, Topbaş 11/33 Arpa çeşidi; Toksak 15/37
Yeşilköy Tarımsal Araştırma Enstitüsü: Buğday çeşitleri; Köse melez 1718, Ekmeklik 69082, Makarnalık 68722 Arpa çeşidi; Yeşilköy 387 Yulaf çeşidi; Yeşilköy 330.
Nazilli Tarımsal Araştırma Enstitüsü: Pamuk çeşitleri; Nazilli 84, nazilli 87,
Sakarya Tarımsal Araştırma Enstitüsü: Mısır çeşitler; Popum: Sarı at dişi, Beyaz at dişi, Sarı sert, Nar, Koma: Kompozit A–1, Ada, Arifiye, Sapanca Çift Ml: Tüm 822 Tek M: TTM815, TTM81–19, TTM82–3 Komp: Kompozit Şeker ve Cin Mısırları Patates çeşitleri; Deli Osman. Sarıkız, Cosima, Resy, İsola, Marfona Buğday çeşitleri; Akova, Mentana, Aköz, Penjamo62, Libelula, Orso, Sakarya75, Cumhuriyet75, Ata81, İzmir85, Gönen, Marmara86,KateA–1 Yemeklik Baklagil Çeşitleri; Şahin 90(Fasulye), Marmara 1 (Bezelye).
Karadeniz Tarımsal Araştırma Enstitüsü: Mısır çeşitleri; TTM813 melez Mısır, Karadeniz Yıldızı, Akpınar. Trakya Tarımsal Araştırma Enstitüsü: Çeltik çeşitleri; İpsala, Ergene, Trakya, Altınyazı, Meriç,
Ege Tarımsal Araştırma Enstitüsü: Buğday çeşitleri; Cumhuriyet 75, Gediz 75, Ata 81, Ege 88, Arpa çeşitleri; Gem, Kaya, Bornova92 Tütün çeşitleri; Trakya, Özbaş, düzce-Özbaş, İzmir-Özbaş, Samsun-Maden 189035, Trabzon 209/87 Fiğ çeşitleri; Ürem 79,menemen 79, Ege Beyaz 79, Kubilay 82 Patates çeşitleri; Sarıkız, Arı, İsola Çeltik çeşidi; M9.
Araştırma enstitülerinin çalışmalarının bir bölümü bunlar, tabii ki daha çok eksik var. Siyasiler yeterli destek vermedikleri bu ve diğer araştırma enstitülerini şimdi birer birer kapatıyorlar.
Bugüne kadar yapılan araştırmalar sonucunda elde edilmiş kaliteli aynı zamanda verimli çeşitlerin yayımında siyasiler tutuk ve yavaş davranmışlardır. Şimdi de tohum üretimimizin yetersizliği ile verimliliğimizin düşüklüğü bahane edilerek yasa çıkarılıyor. Çıkarılan yasayla yerli ve yabancı şirketler tohumculuk alanına egemen kılınıyor. Çıkarılan Tohumculuk Kanunu ile çiftçiler, şirketlerin olmayan vicdanları, olan ve her zaman kabarık olan cüzdanları arasında bir yere sıkıştırılmaya çalışılıyor. Ve bu konudaki “yargı” işini de söz konusu Yasa ile tohum şirketlerinin oluşturduğu Tohumcular Birliği’ne devrediliyor.
Araştırmayı zaman kaybı olarak görenler yönetti bu ülkeyi
Ülkemizde tohumculuğun dışında hayvan ıslahı, fidan ıslahı konusunda da çok değerli çalışmalar yapılmıştır. Türkiye’nin yetişmiş elemanları bazı siyasileri gibi sadece söylenenleri yapmaya değil yeni şeyler bulma ve geliştirme becerisine sahiptiler/sahiptirler.
Reşit Sönmez, Bir gün gazetelerde şöyle bir beyanat okudum diyor:(Zaman ve İnsan) “Ben, Batı ülkelerinde, tarım konularında 40–50 yıl emek ve para sarf edilerek araştırılan bir konuyu neden sıfırdan başlayarak Türkiye’de yeniden araştırayım ve zaman kaybedeyim. Bedelini öder, alır ve hemen uygulamaya geçerim”. Bu değerli Bakanımız “Yetim Hüsnü” lakaplı Hüsnü Doğan’dır. İşte bu tür düşünen siyasiler çiftçilerin üretimden pazarlamaya zincire egemen olmalarını değil, çokuluslu şirketlerin tarım ve gıdaya egemenliğini adım adım tesis etmiştir.
Ülkemiz tarım ve hayvancılığının böylesine kuşatma altına alındığı günümüzde çiftçiler, ülkemizin iklimini ve doğasını dikkate alarak coğrafyasındaki farklı bölgeleri düşünerek düzenleme yapacak, çiftçilerin beklentilerine kendi kurum kuruluş ve elemanlarıyla yanıt verebilme olanağı tanıyacak bir devlet yapısını özlemektedir.
Yasa ÇUŞ’lar için kazanım, çiftçiler için yıkımdır
Tohumculuk Yasası çokuluslu gıda ve tarım şirketleri için önemli kazanım, çiftçiler için ise yıkımdır. Bu yasayla organik tarımcıları da zorluklar bekliyor. Çeşit karışımlarını satın alamayacaklar. Yukarıda belirttiğimiz gibi binlerce yıldır ıslah yapan köylüler özellikle kadınlar bu yasa ile tohumlukları üzerindeki bütün haklarını kaybedecekler.
Tayfun Özkaya, Tohumculuk Yasası ile ilgili olarak; “Büyük firmalar yasa çıkar çıkmaz büyük haklara sahip olacaklar ancak kanun gene de iki yıl boyunca bu hegemonyayı biraz gevşetmektedir. Geçici 1. maddede “5. maddenin 1. fıkrası hükmü ile 7. maddenin 1. fıkrası hükmü kayıtlı çeşidi bulunmayan bitki türleri ile kayıtlı çeşidi bulunmakla beraber, Bakanlığın gerekli göreceği tohumluk çeşitleri hakkında bu kanunun yürürlüğe gireceği tarihten itibaren 2 yıl süre ile uygulanmaz” demektedir. İki yıl boyunca kanunun zararları hemen çiftçilerce anlaşılamayacak. Aynı tarım satış kooperatifleri yasasında olduğu gibi… Madde 7 “yurt içinde sadece kayıt altına alınmış çeşitlere ait tohumlukların ticaretine izin verilir” denmektedir. Bununla ilgili olarak çiftçiye küçük bir hava alma penceresi açılmıştır. Madde 14’de istisnalar olarak “ticarete konu olmamak ve şahsi ihtiyaç miktarı ile sınırlı kalmak şartıyla, çiftçiler arasında tohumluk mübadeleleri” kanun dışında bırakılmıştır. Bu oldukça kısıtlayıcıdır. İyi tohuma sahip bir üretici eğer tohumluğunu köylülere para ile satarsa istisnadan yararlanamayacaktır.
Kanunda kamunun tohumluğun her alanından çekilerek bu alanı özel firmalara terk edeceği anlaşılmaktadır. Madde 15’de yetki devrinden söz edilmektedir. Kamu üretim, sertifikalandırma, ticaret ve denetimi pratikte özel sektöre, gerçekte ise büyük dünya tohum devlerine bırakabilecektir. Yasada sözü edilen birliklerin ve alt birliklerin kamu kurumu niteliğinde meslek kuruluşu sayılacak olması ve bunlardan oluşacak olan birlik ve alt birliklere yetki devredilecek olması resmi tamamlamaktadır. Bu birliklerin oluşturacağı hakem kurullarının örneğin çiftçilerle şirketler arası anlaşmazlıklarda yetkili olacak olmaları tohum devlerinin hâkim koltuğuna da oturduğunun açık kanıtıdır.” diyor. Tayfun Özkaya’nın bu belirlemeleri için sadece beynine sağlık denir.
Çokuluslu şirketlerin Türkiyeli temsilcileri AB’de de tohumculuk yasası var, diyorlar. Doğrudur. Ama AB’de çiftçi örgütlenmesinin önü açık ve güçlü, onlara rağmen karar almak ve uygulamak kolay değildir. Ayrıca AB ülkeleri, ABD ve diğer birçok ülke ekoloji, tarım, sağlık, çevre gibi birçok alanda biyoteknoloji teknikleri ile üretilmiş türlerden kaynaklanabilecek risk, tehlike ve tehditlere karşı önlem alan mekanizmalarını kurmuştur. Yani AB’de biyogüvenlik Yasası da vardır ama bundan hiç söz etmezler. Türkiye’de Biyogüvenlik Yasası çıkarılmadan ve başka türden önlem alacak mekanizmalar oluşturulmadan Tohumculuk Yasası’nı çıkarıvermenin getireceği zararlar başka gerçek olarak orta yerde duruyor.
Yasa onur kırıcıdır
Bilindiği gibi Irak bütün dünyanın gözü önünde ABD tarafından işgal edilmiştir. ABD’nin işgal ettiği Irak için hazırladığı kanunlardan “Karar 81”in 51–79 arası maddeleri Irak’ta yapılacak tarımla/tohumculukla ilgili düzenlemeleri içermektedir. Karar 81’in tohumculukla ilgili kısımları incelendiğinde, ülkemizde meclisinde çıkarılan 5553 Sayılı Tohumculuk Kanun ile benzer olduğu görülecektir.
Evet, dünya tohum tekelleri iki elin parmaklarını geçmiyor. Ama onların kurdukları lobiler yoluyla kendi çıkarlarına hizmet edecek yasalar çıkarttırdıkları yaygın bir kanı. Irak savaş ortamında olduğundan Karar 81’i reddetmeyi başaramamıştır. Genetiği değiştirilmiş tohum ihalesi Monsanto firmasına verilmiştir. Savaş ile birlikte Irak’a kabul ettirilen bir yasanın benzerinin Bağımsız TBMM tarafından çıkarılmış olması üzücü olduğu kadar onur kırıcıdır da.
Tohumculuk Yasası ayrıca baştan sona haksızlık içermektedir. Çiftçiler açısından bakıldığında adalet duygularından yoksun, eşitlik ilkesine aykırı, özgürleştirici olmaktan uzak, tam tersi çiftçileri şirketlere bağımlı kılıcıdır. Türkiye’li çiftçiler bu konuda TBMM’ye duygu ve düşüncelerini içeren bir mektup iletmişlerdir. TBMM’deki tüm milletvekillerine gönderilen mektup aşağıdadır.
Sayın Milletvekili;
Tohum, tarım için önemli ve zorunlu, tarımsal üretimin olmazsa olmazıdır. Çünkü toprağa gübre saçmazsanız, bitkiye veya böceğe ilaç atmazsanız az ürün alabilirsiniz ama sonuçta bir miktar ürün alabilirsiniz. Ama toprağa tohum atmazsanız, ürün elde edemezsiniz.
Tarımsal üretim sürecinde çiftçiyi kendi ürettiği üründen tohumluğunu ayırıp kullanmaktan alıkoyarsanız, işte o zaman çiftçiyi, çiftçi olmaktan çıkarırsınız. Tohuma kimi sahip kılar iseniz, onu çiftçiye de sahip kılarsınız yani çiftçiyi ona bağımlı kılmış olursunuz. Peki, birini bir diğerine sahip kılmak için yasa çıkarılabilir mi? “Sen ürettiğinden tohumunu ayırma ve kullanma, tohumu üretecek şirkete para ver ondan satın al” yaptırımı için yasa çıkarmak ne kadar meşru? Adalet ölçüleriyle nasıl ve ne oranda örtüşmektedir/bağdaşmaktadır?
Evet, Sayın Milletvekilleri,
Bu soruları vicdanınıza seslenmek için sormuyoruz. Vicdan kişinin kendi sorumluluğu ve hesaplaşma alanı içerisindedir. Biz çiftçiler kişi ile vicdanı arasına girmeyi o kişiye saygısızlık sayarız. Bunu asla yapmayız.
Ama çıkaracağınız Tohumculuk Yasası ile şirketler tohumun sahibi kılınıyor. Bu da, tarımın şirketlerin eline geçmesi anlamına gelmektedir. Bir mesleğin yürütücülerini birileri para kazansın diye diğerine mahkûm etmeyi adaletli, eşitlikçi ve özgürleştirici düşüncelerle bağdaştırıyor musunuz, bunu soruyoruz. Çünkü sizler adaleti, eşitliği, özgürleştirmeyi sağlayacak bir çatının altında görev yürütmektesiniz. Tohumu ele geçiren şirketler sadece tarıma değil gıdaya da egemen olur. Bunu bildiğinizi düşünüyoruz. Gıdaya bir avuç şirketin sahip olmasının doğuracağı sonuçları bilerek bu yasaya evet diyorsanız bu bizi sadece üzmüyor, korkutuyor da. Bunu bilmenizi istiyoruz.
Dünya tohum tekelleri iki elin parmaklarını geçmiyor. Onlar kurdukları lobilerle kendi çıkarlarına hizmet edecek yasalar çıkarttırdıkları yaygın bir kanı. Çokuluslu iki elin parmakları kadar sayıdaki şirketlerin çıkarttırmak istedikleri yasalara dünya ölçeğinde 3 milyarı aşkın çiftçi karşı. Onların isteği de şunlardır.
Tohumculuk ve tarım hakları;
– Köylü kadınlar, erkekler ve ailelerinin yetiştirmek istedikleri bitki çeşitlerini belirleme hakları vardır.
– Köylü kadınlar, erkekler ve ailelerinin iktisadi, ekolojik ve kültürel açıdan tehlike arz eden bitki çeşitlerini reddetme hakkı vardır.
– Köylü kadınlar, erkekler ve ailelerinin yapmak istedikleri çiftçiliğin şekil ve istemine karar verme hakkı vardır.
– Köylü kadınlar, erkekler ve ailelerinin tarımdaki yerel bilgilerini koruma ve geliştirme hakkı vardır.
– Köylü kadınlar, erkekler ve ailelerinin tarım tesislerini kullanma hakkı vardır.
– Köylü kadınlar, erkekler ve ailelerinin kendi ürünlerini, çeşitlerini, miktarını, niteliğini ve yetiştirme şeklini demokratik bir şekilde bireysel veya kolektif olarak seçme hakkı vardır.
– Köylü kadınlar, erkekler ve ailelerinin kendi teknolojileri veya insan sağlığını ve çevreyi koruma esasına dayalı olarak kendi seçtikleri teknolojiyle çiftçilik ve yetiştiricilik yapma hakkı vardır.
– Köylü kadınlar, erkekler ve ailelerinin kendi yerel çeşitlerini yetiştirme ve geliştirme hakları vardır.
Tohum şirketlerinin isteği üzerine çıkaracağınız yasa sizin önünüzde/elinizde bir karşılaştırma yapın. Biz çiftçilere göre, çıkaracağınız yasa deve misali olduğu için yasanın şu maddesini bu maddesini düzeltin şöyle çıkarın demiyor; geri çekmenizi istiyoruz. Kimden yana kimler için yasa çıkardığınızı bir kez daha gözden geçirin. Bakmayın siz bizdeki yerli birkaç tohum firmasının çıkardığı çatlak sese. Yasa çıktıktan 5 yıl sonra onları da şirketlerini de dünya devleri satın alır. Türkiye tarihinden siler. Onlar, Türkiye toplumunun tüketicilerinin ve üreticisi olan çiftçileri bağımlı kılmada yaptıkları ittifak utancıyla baş başa kalırlar…
Evet, sayın milletvekilleri gelin güzel ülkemizi çokuluslu şirketlerin deneme tahtası yapmayın. Çiftçiler için kuyu kazmaktan vazgeçin. Çiftçilerin evrensel düzeyde sahip oldukları tohumculuk ve tarım haklarına tüm milletvekilleri olarak Tohumculuk Yasası’nı geri çekerek saygı gösterin. 21 yüzyılda köleleştirici yasa çıkarmanın utancına ortak olmayın.
Abdullah AYSU (Türkiye Çiftçi Sendikaları Konfedarasyonlaşma Platform Sözcüsü)
Avrupalı çiftçiler de TBMM mektup gönderdiler.
Dünya Çitfçileri Türkiyeli Çiftçilere Destek Olarak TBMM’ye Gönderdiği Metin:
Sayın Bayanlar ve Baylar, Türkiye Büyük Millet Meclisi’nin değerli milletvekilleri;
Tarımsal üretimde kullanılan tohumlarla ilgili bir yasayı oylamak üzere olduğunuzu öğrenmiş bulunuyoruz.
Bu yasa taslağı çiftçilerin kendi tohumlarını ellerinden alacaktır.
Biz Avrupalı küçük çiftçiler, benzer yasalardan çok çektik, hala da çekiyoruz: tarımsal üretimimiz, her geçen gün çok uluslu şirketlere, onların tohumlarına ve tarım ilaçlarına daha fazla bağımlı hale geliyor.
Avrupa Birliği’nin tercih ettiği yoğunlaşmış tarım modeli bizi çok ağır sorunlarla yüz yüze getiriyor, topraklarımızı harap ediyor, petrol kaynaklı gübreler ve tarım ilaçlarıyla sularımızı kirletiyor, sürekli olarak daha fazla yenilenemez maddeleri tüketiyor.
Avrupa Birliği, milyonlarca küçük tarım işletmesinin ve ancak onlarla birlikte gelişebilen bütün bir biyolojik çeşitliliğin yok oluşuna izin verdi. Binlerce bitki çeşidi yitirilmiş ve onlarla birlikte yüzlerce hayvan ırkı tarihe karışmış oldu. Siz aynı hatayı yapmayın!
Bir Akdeniz ülkesinin hala bu kadar geniş bir tarımsal nüfusu barındırabiliyor ve sizinki gibi zengin çeşitliliğe sahip bir tarımsal üretimi sürdürebiliyor olması bizim için bir gurur kaynağıdır.
Sizden elinizden geleni yapmanızı rica ediyoruz. Böylelikle bu yasa ile;
–Bütün çiftçiler kendi tohumlarını ve başka çiftçilerin tohumlarını ekme haklarını sürdürsün.
–Var olan bioçeşitlilik güvencede olmalıdır, böylelikle Türkiye’de çok olan küçük çiftçiler bundan yararlanabilir. Biliyoruz ki Türkiye uzun tarım tarihi ile devasa bir biyolojik çeşitlilik deposudur. Bu korunması gereken bir hazinedir.
–Küçük çiftçiye hiç bir mali veya idari kısıtlama getirilmemelidir.
–Tarım ürünleriniz, GDO’lardan (Genetik Olarak Değiştirilmiş Organizmalar) kaynaklı her türlü bulaşmadan korunmalıdır.
— Türkiye’nin kendi nüfusunu besleyen ve hatta ihraç edebilmesini sağlayan küçük çiftçi kuşaklarının çabalarının tam değeri korunmalıdır.
–Ülkenizde yerel tohumlarını kullanan, geleneksel ve yerel çeşitleri korumak için çalışan bütün çiftçilere yardım edilmelidir.
Yeni bir yol açması için yakınımızda Türkiye gibi bir ülkeye ihtiyacımız var, Avrupa’nın bütün küçük çiftçileri için ve düşük kaliteli standardize edilmiş ürünlere boğulmuş tüketicileri için bir ümit yolunu açacak bir Türkiye’ye. Geniş küçük çiftçi nüfusu ve biyoçeşitliliğindeki zenginliğiyle Türkiye bu çiftçilere yardım etmek ve tarımsal mirasını korumak ve güvenliğini sağlamak için elinden geleni yapmak zorundadır.
Size ihtiyacımız var! Türk halkının temsilcilerine en derin saygılarımızla,
CPE – Coordination Paysanne Européenne
Plataforma Rural Alianzas por un Mundo Rural Vivo
CIFAES – Universidad Rural Paulo Freire
Réseau Semences paysannes France
Nature & Progrès France
GM Free Cymru.Wales, UK
Asociación EntrepueblosEspaña
Arche Noah – Austrian Seed Savers Organisation Austria
GM-free Ireland Network Ireland
Fundacja ICPPC – International Poland
Interkulturelle GaertenWurzelWerk Austria
CISAS – Centro de Información y Servicio de Asesoria en Salud Nicaragua
A SEED EuropeLinda Coenen /coordinator GMO The Netherlands
CPON Nigeria
The Greens Movement of Georgia / FoE-Georgia Georgia
Genetic Food Alert UK UK
The Edmonds Institute USA
Coordinación Técnica Red de Semillas España
les Amis de la Confédération paysanne France
BUKO Kampagne gegen Biopirateriec/o BUKO Agrarkoordination Germany
Le Collectif pour une France-Comté sans OGM France
CROCEVIA Italy
Confédération Paysanne 32 France
Friends of the Earth England, Wales and Northern Ireland UK
GRAIN SPAIN
GRAIN INDIA
Interessengemeinschaft für gentechnikfreie Saatgutarbeit GERMANY
AEFJN BELGIUM
THANAL India
COECO Costa Rica
Türkiyeli ve Avrupalı çiftçilerin hazırlayıp gönderdiği mektupları milletvekillerimiz tarafından dikkate alınmamış çokuluslu tohumculuk şirketlerinin isteği olan 5553 Sayılı Tohumculuk Kanunu TBMM’de yasalaşmıştır. Bunun üzerine Çiftçi Sendikaları Konfederasyonlaşma Platformu Yasayı onaylamaması dileğiyle Cumhurbaşkanına bir mektup göndermiştir. Cumhurbaşkanına gönderilen mektup aşağıdadır.
Sayın Cumhurbaşkanımız;
Tohum, tarım için önemli ve zorunlu, tarımsal üretimin olmazsa olmazıdır. Çünkü toprağa gübre saçmazsanız, bitkiye veya böceğe ilaç atmazsanız az ürün alabilirsiniz ama sonuçta bir miktar ürün alabilirsiniz. Ama toprağa tohum atmazsanız, ürün elde edemezsiniz.
Tarımsal üretim sürecinde çiftçiyi kendi ürettiği üründen tohumluğunu ayırıp kullanmaktan alıkoyarsanız, işte o zaman çiftçiyi, çiftçi olmaktan çıkarırsınız. Tohuma kimi sahip kılar iseniz, onu çiftçiye de sahip kılarsınız yani çiftçiyi ona bağımlı kılmış olursunuz. Peki, birini bir diğerine sahip kılmak için yasa çıkarılabilir mi? “Sen ürettiğinden tohumunu ayırma ve kullanma, tohumu üretecek şirkete para ver ondan satın al” yaptırımı için yasa çıkarmak ne kadar meşru? Adalet ölçüleriyle nasıl ve ne oranda örtüşmektedir/bağdaşmaktadır?
Çıkarılmış olan Tohumculuk Yasası ile şirketler tohumun sahibi kılınıyor. Bu da, tarımın şirketlerin eline geçmesi anlamına gelmektedir. Biz çiftçiler bir mesleğin yürütücülerini birileri para kazansın diye diğerine mahkûm etmeyi adaletli, eşitlikçi ve özgürleştirici bulmuyoruz.
Tohumu ele geçiren şirketler sadece tarıma değil gıdaya da egemen olur. Gıdaya bir avuç şirketin sahip olmasının doğuracağı sonuçları bildiğinizi düşünüyoruz.
Dünya tohum tekelleri iki elin parmaklarını geçmiyor. Onlar kurdukları lobilerle kendi çıkarlarına hizmet edecek yasalar çıkarttırdıkları yaygın bir kanı. Çokuluslu iki elin parmakları kadar sayıdaki şirketlerin çıkarttırmak istedikleri yasalara dünya ölçeğinde 3 milyara yakın çiftçi karşı. Çiftçilerin evrensel hakları içindeki tohumculuk ve tarım ile ilgili olanları siz Cumhurbaşkanımızla paylaşmak istedik.
Tohumculuk ve tarım hakları;
– Köylü kadınlar, erkekler ve ailelerinin yetiştirmek istedikleri bitki çeşitlerini belirleme hakları vardır.
– Köylü kadınlar, erkekler ve ailelerinin iktisadi, ekolojik ve kültürel açıdan tehlike arz eden bitki çeşitlerini reddetme hakkı vardır.
– Köylü kadınlar, erkekler ve ailelerinin yapmak istedikleri çiftçiliğin şekil ve istemine karar verme hakkı vardır.
– Köylü kadınlar, erkekler ve ailelerinin tarımdaki yerel bilgilerini koruma ve geliştirme hakkı vardır.
– Köylü kadınlar, erkekler ve ailelerinin tarım tesislerini kullanma hakkı vardır. – Köylü kadınlar, erkekler ve ailelerinin kendi ürünlerini, çeşitlerini, miktarını, niteliğini ve yetiştirme şeklini demokratik bir şekilde bireysel veya kolektif olarak seçme hakkı vardır.
– Köylü kadınlar, erkekler ve ailelerinin kendi teknolojileri veya insan sağlığını ve çevreyi koruma esasına dayalı olarak kendi seçtikleri teknolojiyle çiftçilik ve yetiştiricilik yapma hakkı vardır.
– Köylü kadınlar, erkekler ve ailelerinin kendi yerel çeşitlerini yetiştirme ve geliştirme hakları vardır.
Bütün dünya çiftçileri gibi Türkiyeli çiftçilerin de beklentisi esas olarak bu haklarının yasal güvenceye kavuşturulmasıdır.
Sayın Cumhurbaşkanımız;
Tohumculuk Yasası çokuluslu gıda ve tarım şirketleri için önemli kazanım, biz çiftçiler için ise kelimenin tam anlamıyla yıkımdır. Bu yasayla organik tarımcıları da zorluklar bekliyor. Çeşit karışımlarını satın alamayacaklar. Biyogüvenlik Yasası çıkarılmadan Tohumculuk Yasasının ivedilikle çıkarılması girişimi, ülkemiz tarımı ve tarımcısı için kuşkuların ötesinde bir durumdur. Bizleri tedirgin etmiştir. Güvenimizi tam yitirmeden sizinle bu konudaki kaygı ve düşüncelerimizi paylaşmak istedik. Düşündük ki ülke bağımsızlığına, yurttaşlarının sorunlarına çok duyarlı olan Cumhurbaşkanımız biz çiftçilere de bir mektup kadar yakın. O nedenle size yazıp kaygılarımızı ve sorunlarımızı paylaşmak, bu mektup ile dileğimizi size iletmek istedik.
Genetiği değiştirilmiş tohumların üreticisi ve satıcısı olan çokuluslu tarım ve gıda şirketlerinin böylesine etkin/egemen kılındığı ülkemiz tohumculuğunda biyolojik çeşitliliğimiz, toprağımız, suyumuz ve eko dengemiz büyük risk altına girecektir. Binlerce yıldır ıslah yapan köylüler özellikle kadınlar bu yasa ile tohumlukları üzerindeki bütün haklarını kaybedecekler.
Büyük firmalar yasa çıkar çıkmaz büyük haklara sahip olacaklar. Ancak kanun gene de iki yıl boyunca bu hegemonyayı biraz gevşetmektedir. Geçici 1. maddede “ 5. maddenin 1. fıkrası hükmü ile 7. maddenin 1. fıkrası hükmü kayıtlı çeşidi bulunmayan bitki türleri ile kayıtlı çeşidi bulunmakla beraber, Bakanlığın gerekli göreceği tohumluk çeşitleri hakkında bu kanunun yürürlüğe gireceği tarihten itibaren 2 yıl süre ile uygulanmaz” demektedir. İki yıl boyunca kanunun zararları hemen çiftçilerce anlaşılamayacak. Aynı tarım satış kooperatifleri yasasında olduğu gibi… Madde 7 “yurt içinde sadece kayıt altına alınmış çeşitlere ait tohumlukların ticaretine izin verilir” denmektedir. Bununla ilgili olarak çiftçiye küçük bir hava alma penceresi açılmıştır. Madde 14’de istisnalar olarak “ticarete konu olmamak ve şahsi ihtiyaç miktarı ile sınırlı kalmak şartıyla, çiftçiler arasında tohumluk mübadeleleri” kanun dışında bırakılmıştır. Bu oldukça kısıtlayıcıdır. İyi tohuma sahip bir üretici eğer tohumluğunu köylülere para ile satarsa istisnadan yararlanamayacaktır.
Kanunda ayrıca kamu tohumluğun her alanından çekileceği ve alanı yalnızca özel firmalara terk edeceği anlaşılmaktadır. Madde 15’de yetki devrinden söz edilmektedir. Kamu üretim, sertifikalandırma, ticaret ve denetimi pratikte özel sektöre gerçekte ise büyük dünya tohum devlerine bırakabilecektir. Yasada sözü edilen birliklerin ve alt birliklerin kamu kurumu niteliğinde meslek kuruluşu sayılacak olması ve bunlardan oluşacak olan Birlik ve alt birliklere yetki devredilecek olması bizi tohum satın alacağımız kurumların kölesi yapmaktadır. Bu birliklerin oluşturacağı hakem kurullarının örneğin çiftçilerle şirketler arası anlaşmazlıklarda yetkili olacak olmaları tohum devlerinin hâkim koltuğuna da oturduğunun açık kanıtıdır.
Türkiye nüfusunun önemli bir bölümü çiftçi mesleğini sürdüren/yürüten köylülerdir. Çıkarılan bu Kanunun içeriğinden bilgi sahibi olmadıkları gibi böyle bir kanun çıktığından bile haberdar değil. Bu nedenle mağduriyetleri çok olacaktır. Çiftçinin bu alandaki mağduriyetlerinin/sorunlarının çözümü için sorunu yaratanların yani mağduriyete neden olanların hakim olarak belirlenmesi bizi sadece üzmüyor, korkutuyor da. Şaşkınlık içindeyiz. İnsanların karnını doyurmak ve sırtını giydirmek için çalışmaktan başka bir çabası olmayan biz çiftçiler nerde kusur işledik de bize bu Kanun reva görülüyor anlamış değiliz.
Kanun Mecliste görüşmeye açıldığından TBMM’deki milletvekillerinin tamamına mektup gönderdik. Türkiye çiftçilerini çokuluslu şirketlerin kölesi yapmamalarını milletvekillerimizden istedik. Ama milletvekillerimiz ne yazık ki Türkiyeli çiftçilerin değil, çokuluslu yabancı tohum şirketlerinin isteğini yerine getirdiler.
Çiftçiler olarak; siz Cumhurbaşkanımızdan bu yasayı onaylamamanızı ve meclise göndermenizi, Tohumculuk Yasasını çıkarmakta yine ısrarlı olmaları halinde Anayasa Mahkemesi’ne başvurmanızı diliyoruz.
Saygılarımızla.
Abdullah AYSU Hububat-Sen Genel Başkanı
Nevzat Uğur Ayçicek-Sen Genel Bş.
Adnan Çobanoğlu Üzüm-Sen Genel Başkanı
Ali Bülent Erdem Tütün-Sen Genel Başkanı
Kutsi Yaşar Fındık-Sen Genel Başkanı
A. Hamit Gürleyen Hay-Yet-Sen Genel Başkanı
Abdullah AYSU Çiftçi Sendikaları Konfederasyonlaşma Platform Dönem Sözcüsü
Sendikaları tüm çiftçiler ile birlikte Tohumculuk Yasası ile ilgili çabalarını sürdürmeye devam edecektir. Yasanın Cumhurbaşkanı tarafından onaylanması halinde, Çiftçi Sendikaları olarak; Ana muhalefet partisinden yasanın iptali için Anayasa mahkemesine başvurmasını talep edeceğiz.