Tayfun Özkaya
Hatırlayacaksınız, özelleştirmeler Türkiye’de başlarken yapılan propaganda hisse senetlerinin halka satılacağı, devletin sırtına yük olduğu söylenen kar etmeyen işletmelerin verimli hale getirileceği idi. Bu propaganda, yapılan kol, bacak kesme operasyonunda narkoz olarak kullanıldı. Bazıları bu tuzağa düştüler ve hala düşüyorlar. Oysa yapılan nedir? Ülkenin en karlı kuruluşlarının blok satış yöntemi ile yağmalanması. Değil Türkiye’de, dünya’da da başarılı, daha doğru söylersek toplumun çoğunluğu için yararlı bir özelleştirme örneği yok. Şüphesiz özelleştirmeler bazı kesimleri ve ulusötesi şirketleri anormal zengin yapmıştır. Bu kesimler kendi çıkarlarını toplumun çıkarıymış gibi göstermede çok başarılı olmaktalar. Burada hemen uyaralım ki kamu işletmelerinin yönetimini eleştirilemez ve mükemmel buluyor değiliz. Bu anlamda eskiye dönüş özlemi içimizde yok. Eskiden de güçlü çevreler kamu işletmelerini kendi çıkarları doğrultusunda kullanabilmişlerdi. Yapılması gereken çalışanların, çiftçilerin, toplumun bilinçli kesimlerinin örneğin mühendis odalarının da yönetime katıldığı başarılı kamu işletmeciliği yöntemleri geliştirmektir. Ancak şimdi önce yağmayı durdurmaya çalışmak gerekli.
Prof. Dr. Oğuz Oyan bir makalesinde şunları yazıyor: “22 yıllık özelleştirme toplamı brüt 30 milyar dolar getiriyor; buna karşılık sadece 2008 bütçesinden ödenecek iç ve dış borç faizleri toplamı 48 milyar dolar (56 milyar YTL)” Kısacası özelleştirme hiçbir soruna çözüm olmuyor.
Haftalardır Tekel konusunu izliyoruz. Çiftçinin haklarını savunmakla görevli olan Türkiye Ziraat Odaları Birliğinin (TZOB) Tekel konusundaki tavrına anlam veremiyoruz. Bu kuruluşun dergilerinde ve toplantılarda sunduğu raporlardan anlıyoruz ki Tekel özelleştirmesine karşı değillerdir. Sadece yaprak tütün işletmelerinin (o da anladığımız kadarı ile Güneydoğu ve Doğu Anadolu’dakilerin) Tarım ve Köy İşleri Bakanlığına devredilmesi ile çiftçinin haklarının korunabileceği düşüncesindedir. Oysa bu çok köksüz bir beklentidir. Tekel’in özelleştirilmesi ile sektörde tek bir yerli firma bile kalmayacaktır. Dahası tam bir oligopol piyasası, yani az sayıda üyeden oluşan bir takım tekeli oluşacaktır. Tekel’in özelleştirilmesi sonrası ilk iki firmanın pazar payları toplamı %81, üç firmanın ise %90 olacaktır. Rekabetin söz konusu bile edilemeyeceği bir durumla karşı karşıyayız. Firmalar üreticiden istediği fiyattan yaprak tütün alabilecektir. Tekel’in içki bölümünün özelleştirilmesi sonrasında, çok daha yaygın bir rekabet olmasına rağmen üretici eline geçen üzüm fiyatları düşmüştür. Adana, Bitlis ve Malatya sigara fabrikalarının devir işleminden hemen birkaç gün sonra kapatılması, diğerlerinin de birkaç ay, birinin ise en çok bir iki yıl sonra kapatılması beklenmektedir. Şimdilik Tekel’de kalan yaprak tütün işletmeleri, sigara fabrikaları kapatılınca başsız kalacak, ellerindeki tütün stokları ile birlikte küçülerek yok edilecektir. Burada çalışan binlerce işçi işini kaybedecek, memurlar diğer kurumlara nakledilecektir. Anlaşmalı tarım kıskacında zaten bunalan tütün üreticisi kölelik koşullarında üretime zorlanacaktır. Bu durumun Osmanlı’nın Reji döneminden ne farkı olacaktır? Ziraat Odalarındaki dostlarımızı uyarıyoruz, bir an önce çiftçilerin yanında yer alsınlar. Çiftçilere de soruyoruz: Nereye kadar kaçacak ve susacaksınız?