Üçüncü Gıda Rejimi, 1995 yılında, Dünya Ticaret Örgütü’nün kurulması ve ticaretle ilişkili çoktaraflı anlaşmalar arasında yer alan Tarım Anlaşması’nın yürürlüğe girmesiyle tekelci Çokuluslu Şirketlerin hegemonyası altında geçerlik kazanmıştır. Üçüncü Gıda Rejimi, McMichael tarafından “Şirketleşmiş”, Burch ve Lawrence tarafından da “Finansallaşmış” Gıda Rejimi olarak adlandırılmaktadır. Ancak, bu rejimi, “Şirketleşmiş ve Finansallaşmış” Gıda Rejimi olarak adlandırmak ve şirketleşme ve finansallaşma süreçlerinin, bu rejimin birbirlerini tamamlayan iki önemli boyutunu oluşturduklarını söylemek daha yerinde olacaktır.
3. Gıda Rejimi’nin “şirketleşme” boyutu; tarımsal gıda alanında tekelci Çokuluslu Şirketlerin küresel değer zincirleri oluşturarak üretimden, stokların tutulmasına, uluslararası ve perakende ticarete kadar her aşamada hâkimiyetlerini kurmalarına dayanmaktadır. Bu çerçevede, 3. Gıda Rejimi’nin “şirketleşme” boyutunun temel unsurları olarak, tarımsal gıda alanında şirketlerin tekelci güçlerini arttırmaları, 2. Yeşil Devrim, süpermarketler, sertifikalar, biyoyakıt üretimi ve toprak gaspları öne çıkmaktadır.
1-Küresel Tarımsal Piyasalarda Çokuluslu Şirketlerin Artan Tekelci Gücü
Küresel ölçekte tahıl ticaretinin %80’i yalnızca üç ÇUŞ (ADM, Cargill ve Bunge), dünya mısır tohumu sektörünün %65’i yalnızca iki ÇUŞ (Monsanto ve DuPont) tarafından yürütülmektedir. Küresel zirai ilaç piyasasının %75-80’ini altı şirket, küresel muz ticaretinin %80’ini beş şirket yönetmektedir. Bu şirketler, üreticilere girdi satarken oligopolcü konumundan yararlanırlarken, onların mahsullerini alırlarken oligopsoncu konumundadırlar ve üreticileri aşırı fiyat kırmaya zorlayabilmektedirler.
Tarımda şirketleşme süreci, 2. Gıda Rejimi’nde başlamış ve 1980’lerden itibaren gerek sermayenin dolaşımının önündeki engellerin kalkması gerek Gelişmekte Olan Ülkelere dayatılan yapısal uyum programları aracılığıyla tarımın dönüştürülmeye başlanmasıyla birlikte hız kazanmıştır. Bu dönemde, tarımsal işletmeler birleşerek büyümüş, kimyasallar ve biyoteknoloji sektörleri ile de aralarında stratejik ortaklıklar geliştirmişlerdir.
1995’te ticaretle ilişkili çoktaraflı anlaşmalar arasında yer alan Tarım Anlaşması’nın yürürlüğe girmesi ile birlikte, tarım ürünleri ticaretinin de serbestleştirilmesi ve söz konusu anlaşmanın kurallarına göre düzenlenmesi yoluna gidilmiştir. Böylelikle, Çokuluslu Şirketler diğer sektörlerde olduğu gibi, tarım alanındaki faaliyetlerini de tüm dünyaya yaymak, bu alanda da stratejik ortaklıklar kurmak ve rahatça büyümek olanağına kavuşmuşlardır.
Gelişmekte Olan Ülkeler’de yaygın biçimde kullanılan fiyat destekleri, devlet alımları, girdi sübvansiyonları vb. devlet müdahaleleri, tarımda ticareti çarpıtacakları gerekçesiyle yasaklanırken, Gelişmiş Ülkeler, tarımsal üretimine verdikleri sübvansiyonları “kutu” sistemi altında örtük biçimde sürdürebilmişlerdir. Belirtmek gerekir ki, 3. Gıda Rejimi’nde tarımda yaşanan yoğunlaşma ve şirketleşme göz önüne alındığında, Gelişmiş Ülkelerce tarımsal üretime aktarılan sübvansiyonların bu ülkelerdeki küçük üreticilerden çok, çokuluslu tarımsal gıda şirketlerinin işine yaradığı da söylenebilir.
Öte yandan, Gelişmiş Ülkelerin tarımsal üretimlerine verdikleri destekler, üretim maliyetlerinin çok altında “yapay” bir “dünya fiyatı” oluşmasına hizmet ederek, Çokuluslu Şirketlerin, Gelişmekte Olan Ülkelere nüfuz etmesini kolaylaştırmıştır. Belirtmek gerekir ki, Üçüncü Gıda Rejiminde, Çokuluslu Şirketlerin gerek sınaî gerek tarımsal üretimi küresel değer zincirleri biçiminde örgütlemeleri ve hâkimiyetleri altına almaları süreci tamamlandıktan sonra, artık gıda fiyatlarının ilk iki gıda rejiminde olduğu gibi düşük tutulması gereği de ortadan kalkmıştır.
2-Tarım Ürünleri Stoklarının Çokuluslu Şirketlerce Tutulmaya Başlanması
Gelişmekte Olan Ülkelerin kara günler için devlet eliyle tuttukları büyük tahıl stokları, stok tutmanın yüksek maliyetleri bahane edilerek ve serbest ticaret ortamında gerekirse düşük dünya fiyatından ithal edilebileceği savunularak, IMF ve Dünya Bankası’nın baskılarıyla sattırılmıştır. Böylece, ulusal gıda stokları özelleşmiş ve Çokuluslu Şirketlerce tutulur olmuştur. Günümüzde küresel tarım stoğunun %60’ının şirketlerin elinde olduğu ifade edilmektedir. McMichael, özelleşen stokların, çiftçileri ve tüketicileri korumak yerine spekülasyon amacına hizmet ettiklerine dikkat çekmektedir.
Devlet eliyle tutulan stokların özelleştirilmesinin, Gelişmekte Olan Ülkeler için sonuçları, uluslararası kurumlarca vaat edilenin aksine çok ağır olmuştur. Örneğin, 2000 yılında IMF’nin yoğun baskısıyla, stratejik mısır rezervlerini satmaya zorlanan Malawi’de, ertesi yıl büyük bir kıtlık baş göstermiş ve bir anda 7 milyon kişi aç kalmıştır.
3-İkinci Kuşak Yeşil Devrim
3. Gıda Rejimi’nin beraberinde getirdiği önemli yeniliklerden biri 2. kuşak “Yeşil Devrim”dir. Tarımı sınaîleştirmeye yönelik bu ikinci atılım, biyoteknolojiye dayanmakta ve devletlerin değil, şirketlerin kontrolünde ilerletilmektedir. Amaç, çiftçilerin tarımsal üretim üzerindeki ağırlıklarını ortadan kaldırmak ve tarımsal üretimi; Çokuluslu Şirketler tarafından üretilen genetiğiyle oynanmış, patentli tohumlar, kimyasal ilaçlar ve gübreler olmadan sürdürülemez kılmaktadır.
1995 tarihinde yürürlüğe giren çoktaraflı TRIPS anlaşması ile genlerin patentlenmesi kurumsallaştırılmıştır. Böylece, çiftçilerin yüzyıllardır kullanmakta oldukları tarımsal üretime ilişkin geleneksel bilgilerin ortadan kalkması gündeme gelmektedir. TRIPS ve UPOV Konvansiyonu yoluyla Gelişmekte Olan Ülkeler’deki çiftçiler, şirketlerce geliştirilen lisanslı tohumlara doğru yönlendirilmektedirler. Bu durum, geleneksel ürün çeşitliliğinin giderek kaybolmasına ve şirketlerce üretilen gübre ve zirai ilaçlara bağımlı monokültürlerin yaygınlaşmasına yol açmaktadır. Bu öyle hızlı bir gelişmedir ki, FAO bile, 1900–2000 yılları arasında, yani yalnızca yaşadığımız son bir yüzyıl içersinde ürün çeşitliliğinin %75 azaldığını tahmin etmektedir.
1980’lerden başlayarak özellikle Gelişmekte Olan Ülkelerde devlet eliyle yürütülen tarımsal Ar-Ge faaliyetleri giderek azalırken, Çokuluslu Şirketlerin tarımsal Ar-Ge faaliyetleri ve Gelişmiş Ülke devletlerinin bu yönde şirketlere sağladıkları maddi destekler görülmedik ölçüde artmıştır. Hatta Çokuluslu Şirketlerin yöneticileri ve Gelişmiş Ülke hükümetleri, tarımda biyoteknolojiyi yaygınlaştırmak üzere, uluslararası platformlarda birlikte mücadele etmektedir. Ayrıca, yine bu amaçla, Bill ve Melinda Gates Fonu, Rockefeller Fonu gibi hayır işi sermayelerinin, Gelişmiş Ülke hükümetlerinin ve önde gelen Çokuluslu Şirketlerin; Oxfam-America, CARE, World Watch vb. önemli sivil toplum örgütlerine önemli miktarlarda fon sağladıklarına dikkat çekilmektedir. Öyle ki, bazı sivil toplum örgütlerinin başına önemli Çokuluslu Şirketlerin emekli yöneticilerinin getirildiği bile görülmektedir. La Via Campesina, 2010 yılında Gates Fonu’nun 23 milyon $ ödeyerek, önde gelen biyoteknoloji, tohum ve ilaç şirketi Monsanto’nun 500 000 hissesini aldığını ve ortağı haline geldiğini açıklamıştır.
4-Süpermarket Devrimi
Burch ve Lawrence, 3. Gıda Rejimi’nde tarımsal gıda zincirlerinde köklü bir değişim olduğunu ve Wal Mart, Tesco, Carrefour gibi büyük küresel süpermarket zincirlerinin hâkimiyetindeki perakende sektörünün ön plana geçtiğini belirtmektedir. FAO da, bu çerçevede, yerel pazarlar ve küçük perakendecilerin kaybolmakta olduğunun ve tarımsal gıda üretiminin giderek, küresel perakende zincirlerinin talepleri doğrultusunda biçimlendiğinin altını çizmektedir. FAO (2005), süpermarketlerin örneğin Latin Amerika’da yerel üreticilerden yerel dükkânları için aldıkları sebze ve meyve miktarının, Latin Amerika’nın bu ürünlere ilişkin yaptığı toplam ihracatın 2,5 katı olduğuna dikkat çekmektedir. Söz konusu perakende zincirlerinin talepleri doğrultusunda tarımsal üretim, giderek büyük üreticiler tarafından ve sözleşmeli tarım biçiminde yapılır hale gelmektedir. Tarımsal gıda üreticileri, tüketicilere ancak perakende zincirlerine eklemlenerek ulaşabilmekte olduklarından, süpermarketlerin raflarında yer alabilmek için sıklıkla fiyat kırmak zorunda kalmaktadırlar. Bu durum, perakende fiyatı ile tüketicinin eline geçen fiyat arasında ciddi bir farklılığa neden olmaktadır. Örneğin, Vorley’e göre, Kenya’nın taze sebze ihracatında, 100 birimlik perakende fiyatının %46’sı süpermarketin, yalnızca %12’si üreticinin eline geçmektedir.
5-Serfikalaşma
3. Gıda Rejimi’nde, bir yandan tarımsal gıda ürünlerine ilişkin kamu standartlarının düşük tutulması, diğer yandan ise özellikle çokuluslu tarımsal ürün tüccarları ve perakende zincirlerince bir takım özel standartların benimsenmesi ve bunların sertifikalara bağlanması eğilimi hızla yaygınlaşmaktadır. Getirilen özel standartları karşılamak üzere, gerekli denetim ve sertifikalar için yapılacak masraflar büyük ölçüde üreticilere bırakılmaktadır. FAO (2005), bu durumun tarımsal üretimde küçük üreticilerin dışlanmasına yol açtığına dikkat çekmektedir. Vorley de, örneğin, AB kökenli süpermarket zincirleri, gıda imalatçıları, restoranlar, hazır gıdacılar ve denetlemeciler vb. tarafından oluşturularak talep edilen EUREP -GAP belgesinin, tarlaların yıllık denetimini öngördüğüne ve bu denetimin 450€ olan maliyetini üstlenmenin, Ganalı bir küçük üretici için belki kârının %70’ini yitirmek anlamına gelebildiğine dikkat çekmektedir. Bu sertifika, daha sonra GLOBAL-GAP adını alarak küresel olarak yaygınlaşmıştır.
Öte yandan Friedman, getirilen özel standartlar yoluyla tüketicilerin de farklılaştırıldığının altını çizmektedir. Üçüncü Gıda Rejiminde tüm tüketiciler düşük tutulan kamu standartlarından yararlanmakta, ama yalnızca ekonomik olarak karşılayabilenler özel kalite standartlarınca korunmaktadır. McMichael da, tarımsal gıda üretimi ve pazarlamasının, aynı Çokuluslu Şirketlerin elinde, hem zengin müşteriler için taze, doğal, düşük kimyasal içerikli, sertifikalı gıdalar hem de yoksul müşteriler için ucuz, mühendislik ürünü, genetiğiyle oynanmış gıdalar olarak farklılaştırıldığına işaret etmektedir.