TMMOB Kimya Mühendisleri Odası Denizli Bölge Temsilciliği, TMMOB Ziraat Mühendisleri Odası Denizli şubesi,TMMOB Gıda Mühendisleri Odası Denizli il Temsilciliği Pamukkale Üniversitesi’nde 6-8 Kasım tarihleri arasında Denizli’de “ULUSAL BAĞCILIK-ŞARAP SEMPOZYUMU ve SERGiSi” düzenledi.Pamukkale Üniversitesi Kongre ve Kültür Merkezi’nde 6 Kasım günü başlayan etkinlik 9 Kasım 2008 tarihinde yöredeki bağlara ve şarap fabrikalarına yapılan bir inceleme gezisiyle sona erdi.Konusunda uzman insanlar bağcılık ve şarap üretimini ilgilendiren değişik konularda sunumlar yaptı. Çiftçi-Sen Örgütlenme Sekreteri olan Üzüm-Sen Genel Başkanı Adnan Çobanoğlu’da “Çiftçiler İçin Yeni Bir Bela ‘Sözleşmeli Üreticilik” başlığı altında bir sunum yaptı.Adnan Çobanoğlu’nun sempozyuma sunduğu bildiri aşağıdadır.
Çiftçiler İçin Yeni Bir Bela “Sözleşmeli Üreticilik”
Adnan ÇOBANOĞLU(*)
“Yapısal uyum programları” adı altında uygulanan neo-liberal politikalar tarımsal alandan devletin desteğini ve piyasadaki belirleyici rolünü geri çekti, tarım sektörünün hemen tamamında devlet tasfiye edildi, onun yerini yerli ve yabancı büyük tarım ve gıda şirketleri almaya başladı. Kısacası bu politikalar çiftçileri savunmasız bir şekilde gıda ve ilaç tekelleriyle karşı karşıya bıraktı; bu politikalarla her yıl binlerce çiftçi iflas edip üretim dışına çıkarken, üretimini devam ettirebilme becerisini gösterebilenler de yeni bir belayla “sözleşmeli üreticilik” belasıyla karşılaşmaya başladılar.
“Sözleşmeli çiftçilik modelinde şirketler, yabancı bir ülkede işletme sahibi olmadıkları için, plantasyonların tersine aşırı sömürü suçlamalarından ve ulusallaştırma tehdidinden uzak kalmaktadır. Hatta yerli işgücünü çalıştıran patron da -görünürde- kendisi değildir. Bu nedenle tarım işçilerinin örgütleriyle karşı karşıya gelme riski yoktur.” (1)
“Sözleşmeli üreticilik” elbette yeni bir üretim modeli değil. Dünyada sözleşmeli üreticilik 1800lü yılların sonlarında Japonlar tarafından Taiwan’da şeker üretimi için, 20. yy. başlarında da Orta Amerika’da muz üretimi için uygulanmış bir yöntem. (2) Türkiye’de de ilk uygulamalar 1965’te Tarım İşletmeleri Genel Müdürlüğü(TİGEM) tarafından hububat tohumluğu üretiminde ve Türkiye Şeker Fabrikaları(TŞFAŞ) tarafından da şeker pancarı üretiminde başlatılmıştır. Türkiye’de özel sektörün ilk sözleşmeli üretime geçişi ise 1970’li yıllarda salçalık domates üretimi ile başlamıştır. Herhangi bir tarımsal ürün çeşitinin tümünün sözleşme ile üretilmesi ise tütünde çıkartılan “Tütün Yasası” ile olmuştur. İlk başlarda sözleşmeli üretim çiftçilere “cazip” gelmiştir. Pazarlama sorunlarını çözdüklerini düşünmelerinin yanı sıra tarıma ileri teknoloji ve verimlilik artışı getireceği beklentisi içine girmişlerdir. Ancak sözleşmeli üretim çok ciddi sorunları da beraberinde getirmiştir. Çünkü verimlilik, bir yılda üretilen ürünün en yüksek rekolteye ulaşması değildir. Verimlilik aynı zamanda toprağı yok etmeden, insan sağlığına ve bitki çeşitliliğine zarar vermeden, en az maliyetle en kaliteli üretimi yapabilmektir. Doğanın ve toprağın uğradığı zarar nedeniyle tarlaların üretim dışı kalacağı yıllar da hesaplandığında “modern tarım” ve sözleşmeli çiftçilik pahalı bir üretim tarzı olmaktadır. Toprağın yok olması uluslar arası şirketlerin umurunda değildir; Türkiye’deki toprak dokusu bozulsa bile dünyada daha bozulmamış, bakir toprak çoktur ve üretimlerini o bakir topraklara kaydırmaya hazırdırlar. Türkiye’deki tarım şirketleri bile şimdiden yurt dışında yeni topraklar satın almaya başlamışlardır.
Köylülerin üretim tarzını ve tüketicilerin damak tadını değişik yöntemlerle değiştiren gıda şirketleri ürün çeşitliliğinin de yok olmasına neden olmaktadırlar. GDO’lu olarak yarattıkları yeni tohum ve bitki çeşitliliğini bizim gibi ülkelerdeki çiftçilere “sözleşmeli üretim” yaptırarak denemektedirler. Çünkü hiçbir çiftçi üretim ve pazar riski taşıyan bir ürünü kendiliğinden denemek istemez.
Gıda tekelleri veya taşeronları çiftçi ile belirli nitelikteki ürün için sözleşme yapmakta, üreticiyi kendi uzman elemanlarıyla denetlemekte ve başlangıçta belirsiz olan birçok kez de ürünün tesliminden sonra belirlenecek olan fiyatlar üzerinden ürünleri satın almaktadırlar. Sözleşme ile şirketlere bağlanan köylü, artık bilinen anlamda “köylü” değildir. İşvereni gıda ticaretiyle uğraşanlar olan, malı ile birlikte işgücünü de kiraya veren “marabalar/ırgatlar” haline gelmeye başlamışlardır. Bu üretim tarzıyla üretici giderek alıcıya daha bağımlı hale gelmiştir. Toprağını ve kendi tarımsal bilgeliğini kullanma konusundaki bütün tasarrufu şirketlere geçmiştir. Kendi toprağına ne ekeceği, hangi tohumu kullanacağı, ne tür ilaçlar ve ne tür gübre kullanacağı vb. haklarını artık şirketlere devretmiş olmaktadır. Sözleşmeli üretimle şirketler sadece satın aldıkları ürünlerin tasarruf hakkını (bekletme, depolama, istediği pazara götürme vb.) değil, toprağın tasarruf hakkını da çiftçilerin ellerinden almış olurlar. Süreç içinde toprağın verimlilik düzeyinin azalıp azalmayacağı ise şirketlerin sorunu değildir. Çiftçileri kendilerine öylesine bağımlı hale getirirler ki; kullanılacak ilaçların ilaç bayilerinden bile satın alınmasını engelleyip kendileri ilaç pazarlarlar. Bu durum zirai ilaç pazarlamasında da ciddi bir tekelleşme oluşturmaya hizmet eder. Yerel ilaç bayilerinin zaman içinde iflasına yol açacak olan bu tekelleşme, hem Ziraat Mühendisleri’nin bağımsız iş yapabilme olanaklarının elinden alınması hem de sözleşmeli üretim yapmak istemeyen çiftçilerin üretimlerini devam ettirmeleri için gerekli ilaçları bulma olanaklarının ellerinden alınması anlamı taşımaktadır. Bu nedenle sözleşmeli üretim çiftçiler kadar ziraat mühendislerini de olumsuz etkilemiş olacaktır.
Üzüm Üretiminde Sözleşmeli Üretim
Üzüm üretiminde sözleşmeli üretim ağırlıklı olarak şaraplık üzüm üretiminde başlamıştır. Şarap fabrikaları özellikle eski ürettikleri ürünü üretmekten vazgeçen (örneğin tütün üretimi) ve alternatif ürün arayışı içine giren üreticilere üretilen ürünün kendilerine satılması koşuluyla bağ çubuklarını ücretsiz olarak vermişler ve yeni bağ alanları oluşturmaya başlamışlardır. Bağ çubuklarını dağıttıkları çiftçilere aynı zamanda ücretsiz danışmanlık hizmeti de vermişlerdir. Yazılı sözleşme yapılmadan, “sözümüz sözleşmedir” denilerek yapılan bu uygulama ilk başlarda çiftçilere oldukça avantajlı bir durum sağlamış gibi görünmektedir. Ancak yıllar geçip şarap üreticilerinin işleyip pazarlayabileceği üründen daha fazla bağ alanı oluşunca üzümler üreticinin elinde kalmaya,fiyatlar alabildiğince düşmeye başlamıştır. Başlangıçta “sözümüz sözleşmedir” diyerek yazılı sözleşme yapmayan ve üretilen ürünü alacağı taahhüdünde bulunan şarap fabrikaları bu sözlerini tutmamışlar üretilen üzümleri almamışlardır.Üreticiler açısından şaraplık üzüm üretimi sürdürülebilir olmaktan çıkmıştır. Bu nedenle Trakya’da birçok üretici 2006-2007 yıllarında üzüm bağlarını köklemek zorunda kalmıştır. Bu kadar çok bağ alanı oluşturulmasını teşvik etmenin amacı bellidir: kaliteli çeşitlerin daha fazla üretilmesini sağlamak ve şarap hammaddesi olan üzümleri daha ucuza satın alabilmek.
Sofralık çekirdeksiz kuru üzüm üretiminde de sözleşmeli üretim ilk olarak 80 li yıllarda organik çekirdeksiz kuru üzüm üretimi ile başlamıştır. Sözlü sözleşmeler şeklinde “piyasa koşullarının %10-15 üzerinde satın alınacağı” vaadiyle başlatılan “sözleşmeli üretim” bugün çekirdeksiz kuru ve yaş üzüm üretiminde hızla çoğalmasına rağmen üreticiyi koruyacak yasa ve uygulamalar hükümetler tarafından gündeme getirilmemektedir. İhracatçı şirketler daha ürün yetiştirilmeden günlerce önce çiftçinin “EUREPGAP”(3) taahhütnamesi adı altında kendisini üretici karşısında daha da güçlü kılacak sözleşmeler imzalattırmakta ama hasat zamanı geldiğinde ihracatta her hangi bir tıkanma yaşadığında veya rekolte yüksek olduğunda ürünü almaktan vazgeçebilmektedir. Sözleşmelerde alıcının almaktan vazgeçmesi halinde üreticinin zararını karşılamaya dönük hiçbir madde bulunmamaktadır.5-6 maddeden oluşan “Eurepgap Taahhütnamesi “ genelde aşağıdaki maddeleri içerir:
“1-İŞLETMECİ yukarıda yazılı ihracatçı ve işletmeci ile üretici arasında aşağıdaki EUREPGAP taahhütnamesi düzenlenmiştir.
2-Üretici adı geçen alanda ürettiği ürünleri EUREPGAP protokolü çerçevesinde kendisine bildirilen esaslar dahilinde yetiştirmeyi taahhüt eder.Bu konu ile ilgili tüm teknik bilgiler ve dökümler …………….firması tarafından kendisine verilecek ve bu esaslar dahilinde ürünü yetiştirmeyi taahhüt eder.
3-Üretici yetiştirdiği ürünün izlenebilirliği konusunda bilgi sahibidir. EUREPGAP protokolüne aykırı olarak yetiştireceği ürünün ihraç edilen ülkede tespit edilip kendisine geri dönüleceği konusunda farkında olduğunun bilinci içersindedir.
4-Üretici yetiştirdiği üründe meydana gelebilecek ilaç kalıntıları ve diğer olumsuz nedenlerden dolayı oluşacak şartlardan ihracatçı firma…………….nın büyük zarara gireceğinin bilinci içersindedir.
5-Üretici EUREPGAP protokolü dahilinde yetiştirdiği ürünü günün piyasa şartlarından ……………….firmasına vereceğini taahhüt eder.” (4)
Avrupa Perakendeciler Tarım Ürünleri Çalışma Grubu Eurepgap protokolünde hemen her yıl yeni standartlar getirmektedir. İhracatçı firma yeni standartlara uymayan ürünlerden doğacak zararlarını ise üreticilerden tahsil edebilecektir. Küresel sermaye sözleşme yaptığı üreticilerle yaşayabileceği uyuşmazlıklar için bile kendisini sağlama almış, İMF ve Dünya Bankası aracılığıyla dayattığı uyum programları çerçevesinde 2001 yılında “Uluslararası Tahkim Yasası” nı çıkarttırmıştır. Bu yasa kapsamına giren sözleşmelerdeki uyuşmazlıkların çözümünde Türkiye Cumhuriyeti mahkemeleri yetkili olmaktan çıkartılmıştır. (5)
Çiftçi Örgütlenmeleri
Sözleşmeli üretim modeli çiftçileri hazırlıksız ve örgütsüz yakalamıştır. Var olan çiftçi örgütlenmeleri de tarımsal alanda devletin desteğinin ve piyasadaki belirleyici rolününün olduğu dönemlere göre şekillendirilmiş, bir yanıyla yarı devlet kuruluşu gibi çalışmışlar, devlet-hükümet vesayetinden kendilerini kurtaramamışlardır. Tarım Satış Kooperatifleri Birlikleri yıllarca hükümetlerin atadığı müdürler tarafından yönetilmiş, Ziraat Odaları anti-demokratik tüzük ve yasalarla şekillendirilmiştir. Bu nedenle “tarımsal uyum programları” na yaklaşımları da genel de uyumlu olmuştur. Sözleşmeli üreticiliğin uygulandığı alanlarda çiftçiler adına sözleşmede taraf olmaları söz konusu olamamıştır. Şirketler de üreticiyle toplu pazarlık ve sözleşmeler yapma yerine pazarlık yapmadan sadece kendi koşullarını dayatarak tek tek sözleşmeler yapmayı yeğlemiş, yeni tarımsal modeli oturtmaya çalışmışlardır. AB’de ise çiftçilerin yürüttüğü mücadeleler sonucu 2000 yılından itibaren sebze üretiminde bireysel sözleşmeli üretim yasaklanmış, bunun yerine alıcıların üretici örgütleriyle sözleşme yapabileceği belirtilmiştir. (6) Türkiye henüz bundan çok uzaktır.2004 yılında çıkartılan “Tarımsal Üretici Birlikleri Kanunu”nda (7) da Tarımsal Üretici Birlikleri üyeleri adına sözleşme yapamamaktadır.
Böylesine bir süreçte sözleşmeli çiftçiliğe mecbur edilen çiftçiler adına toplu pazarlık ve sözleşme yapmak, çiftçilerin üretim aracı olan toprak ve suyun kirletilmesine karşı durmak, tohum ve gen kaynağı çeşitliliğimizin yok edilmesi karşısında etkili bir mücadele yürütmek vb. amaçlarla çiftçiler 2004 yılından itibaren uluslar arası sözleşmelerin ve Anayasa’nın tanıdığı haklardan yararlanarak ürün bazında sendikalar olarak örgütlenmeye ve mücadele yürütmeye başlamışlardır. Ürün bazında ilk sendikayı “Üzüm Üreticileri Sendikası(ÜZÜM-SEN)” adı altında üzüm üreticileri kurmuşlardır. Daha sonra çeşitli ürünlerin üreticileri de sendikalaşmışlar ve bunların üst organizasyonu olarak da 2008 yılında Çiftçi Sendikaları Konfederasyonu’nu (ÇİFTÇİ-SEN) kurmuşlardır. Türkiye için yeni olan bu çiftçi örgütlenmesi modeli İMF,Dünya Bankası ve AB’nin dayattığı “Yapısal uyum programları”nı harfiyen uygulayanlar tarafından hoş karşılanmamış ve çiftçi sendikalarının bir kısmına kapatma davası açılmıştır. “Yapısal uyum programları”nı uygulayanlar çiftçilerin tek tek sözleşmelerle bağıtlanarak süreç içinde tamamen tasfiyesini istemektedirler. Çünkü gıda ve tohum tekelleriyle çiftçilerin arasında devletin ve çiftçi sendikalarının rolünün bulunmadığı bir “sözleşmeli üreticilik” ilişkisinde yerli ve yabancı büyük tarım şirketlerinin üretimden tüketime değin her aşamaya egemen olması kolaylaşacaktır. Hükümetler,küçük çiftçileri ve tüketicileri koruyucu yasalar çıkartarak devletin dengeleyici rolünü kullanması yerine devletin gıda tekellerinin yanında yer almasını sağlamaktadırlar. Böylelikle şirketlerin tarımsal üretimde tam egemenliği sağlanmış “gıda güvenliği ve güvencesi” ortadan kaldırılmış olacaktır.
Kaynakça:
(1) Dr.Nejdet Oral-Ocak 2004 Küresel Sömürgecilik Aracı: Sözleşmeli Üretim www.sendika.org
(2) Dr.Nejdet Oral-Ocak 2004 Küresel Sömürgecilik Aracı: Sözleşmeli Üretim www.sendika.org
(3) EUREPGAP , Avrupa Perakendeciler Tarım Ürünleri Çalışma Grubu’nun (“EUREP : Euro Retailer Produce Working Group”) , “Yararlı Tarım Uygulamaları (“GAP: Good Agricultural Practice”) ” başlığı altında tarımsal üretimde kullanılması gereken asgari standardın belirlendiği protokol.
(4) Sözleşmeli Bağcılık www.uzumsen.org
(5) 4686 nolu Milletlerarası Tahkim Kanunu Kabul tarihi 21.06.2001
(6) Türkiye Ziraat Odaları Birliği 2008 yılı Süt Raporu
(7) 5200 sayılı Tarımsal Üretici Birlikleri Kanunu Kabul tarihi 29.06.2004
(*)Üzüm Üreticileri Sendikası Genel Başkanı/ Çiftçi-Sen Genel Örgütlenme Sekreteri
Kaynak:www.uzumsen.org