Bugün dünya nüfusunun yarıya yakını ve birçok ulus-devletin nüfus çoğunluğunu hala köylüler oluşturuyor. Dünyadaki yoksulların büyük çoğunluğu da yine kırsal alanda yaşıyor.
Bu nedenle küresel kapitalizme karşı bugünün dinamikleri ve direnç noktaları köylülerdir. Çünkü köylüler; “toprakları, onurları ve yaşamları” için ekonomik, sosyal ve siyasal arenada kıyasıya bir mücadele veriyor.
Ve bu insanların çoğunluğu şimdilerde tarımda uygulanan şirket yanlısı politikalar nedeniyle topraklarını terk etmek zorunda kalıyor. Birçoğu geçim kaynaklarına yabancılaşıyor, yabancılaştırılıyor. Önemli bir bölümü de şiddete maruz kalarak topraklarından ediliyor.
Daha çok sermaye birikimine hizmet eden, teknolojik bağımlılık yaratan, tarımda ihracatı teşvik eden, tarımın ticaretini liberalleştiren, uluslararası ticarete dayalı yöntemle gıda güvencesi(!) politikaları oluşturuluyor. Ve oluşturulan bu politikalar kabul ettiriliyor. Kabul ettirilen bu politikalarla köylülerden sonra tüketiciler ve yoksul halk sömürünün acımasız çarkları arasına alınmış oluyor.
Buna karşı çıkan/direnen köylüler, köylü hakları savunucuları tutuklanıyor. Çeşitli baskılarla yıldırılmaya çalışılıyor, işkence görüyor, hatta öldürülüyor. Dünya üzerinde binlerce köylü lideri sadece hakları için mücadele ettiklerinden dolayı haksızca cezalara çaptırılıyor.
Bütün bu nedenlerden dolayı köylülerin insan haklarını savunma mücadelesi ayrı bir önem kazanıyor.
Birleşmiş Milletler çerçevesinde yer alan insan haklarını koruma mekanizmaları köylü insan haklarının ihlalinin önlemede yetersiz.
Köylü haklarının korunmasında uluslararası ekonomik, sosyal ve kültürel haklar sözleşmesi de sınırlı.
1979 yılında toplanan Dünya Kırsal Kalkınma ve Tarımsal Reform Konferansı’nda yayınlan Köylü Tüzüğü de bugün liberalleşme politikalarında köylüleri korumaya yetmiyor.
ILO’nun 169 sayılı Konvansiyon’u ve Biyoçeşitlilik Konvansiyonu’nun 8-J Maddesi ve Cartegena Protokolü yeterli uygulanmıyor.
İnsan hakları perspektifinden baktığımızda, uluslararası faktörler daha titiz bir biçimde araştırılması gerekiyor. İnsan haklarındaki asıl sorumluluk hala ulus devletlere ait olsa da, bugün, küreselleşme ve serbest piyasa sürecinde ulusal politikalara etki eden dış bağlamlı unsurların önemi göz önünde bulundurulmalı . Avrupa Birliği Ortak Tarım Politikası, Dünya Ticaret Örgütü, IMF, Dünya Bankası gibi devletlerarası organizasyonlar ve uluslararası kurumlar gibi özel aktörlerin etkisi karşı konulamaz bir hal alıyor. İnsan hakları çerçevesinde bu kurumların sorumlulukları daha iyi bir şekilde belirlenmeli ve belirtilmelidir.
Bu aktörler genelde az gelişmiş ülkelerin hükümetlerinden daha güçlü ve hükümetler üzerinde önemli bir etkiye sahipler.
Birçok aktör, daha çok küçük köylüye ıstırap veren insan hakları ihlallerinden sorumlu tutulmalı.
Varolan insan haklarını koruma mekanizmaları nın bir takım eksiklikleri ve getirdiği sınırlamalar var. Bu nedenle köylü haklarının savunulması ve sağlanması için uluslararası mekanizmalar ve politikalar acilen oluşturulmalıdı r.
Çiftçiler olarak bizler, dünyayı başkalaştırmak isteyen gezegenimizin baş belaları çokuluslu şirketler için hayatlarımızla ilgili her şeyi, yaşam biçimlerimizin hepsini, tüm yaşam ve üretim türlerini açık piyasa sistemine dahil etmek istiyorlar. Bugüne kadar tanık olduğumuz ve yaşadığımız insanlık tarihini tersine çevirmeye uğraşan bir süreci işletiliyor. Fakat köylülerin onuru var ve hükmedilmeyecek!
Çünkü köylüler haklarıyla köylüdürler. Ve onlar bilir ve inanırlar ki; Tarım yoksa Türkiye’de yok! Tarım yoksa dünyada yok!
Gelin “Uluslararası Çiftçi Mücadeleleri Günü” olan 17 Nisan’da, Köylü Hakları’nın tartışılacağı; “Köylülerin Toprağa, Suya ve Tohuma Erişimi” panelinde birlikte olalım.
Moderatör: Olcay Bingöl (Çiftçi-SEN)
Konuşmacılar:
Abdullah Aysu: (Çiftçi-Sen)
İlhan Koçoğlu: (Kars Boğatepe Köyü Çevre ve Yaşam Derneği)
Doç.Dr. Ali Kerem Saysel: Boğaziçi Üniversitesi Çevre Bilimleri Enstitüsü
Hepiniz davetlimizsiniz. ..
ÇİFTÇİ SENDİKALARI KONFEDERASYONU- (ÇİFTÇİ-SEN)
BOĞAZİÇİ ÜNİVERSİTESİ SOSYAL BİLİMLER KULÜBÜ