Birgün Gazetesi’nin Üzüm-Sen Genel Başkanı ve Çiftçi-Sen Yönetim Kurulu Üyesi Adnan Çobanoğlu’yla yaptığı söyleşi:
Tarım politikaları AKP hükümetiyle birlikte nasıl bir hal aldı?
1980 lerden bu yana uygulanan gelen neoliberal tarım politikaları AKP hükümetiyle birlikte tavan yaptı diyebiliriz. Tarım Satış Kooperatifleri Birlikleri’nin piyasadaki rolü sıfırlandı.Bundan 5-6 yıl önce Türkiye Karadenizli fındık üreticilerinin kitlesel eylemlerine tanık olmuştu;AKP Fıskobirlik’i devre dışı bırakmak için TMO’ya fındık aldırttı,kongreye gitmeye zorlayarak yönetimini değiştirdi.Canlı hayvan ithalatına izin vererek küçük hayvan yetiştiricisi çiftçilerin batmasını hızlandırdı.Tarım ve Köyişleri Bakanlığı’ndaki “Köyişleri”ni kaldırarak köylüye hizmet edilmesinden tamamen vazgeçildi.Bitki ve insan sağlığı için tehdit içeren GDO’lu ürünlerin girişine izin verdi.Akarsularımızda 2000 den fazla HES’in yapımına olur vererek on binlerce çiftçinin tarımsal üretimde kullanacağı suya erişim hakkını elinden aldı. “Sulama Birlikleri Kanunu”nu çıkartarak tarımsal su kaynaklarının kullanımını büyük tarım arazisi sahiplerinin lehine yeniden düzenledi.Hal Kanunu’nu yeniden düzenleyerek Belediyelerin denetiminde olan hallerin özelleştirilmesinin önünü açtı.Köylerin mera ve otlaklarının özelleştirilmesi ve satılmasına dönük yasa çıkartıldı.
Üreticinin temel sorunları neler?
Tohumculuk Yasası ile çiftçinin tohumunun elinden alınarak patentlenmesinin önünün açılması,HES’lere ilişkin çıkartılan kanunlar ve Sulama Birlikleri Kanunu ile suyunun elinden alınması,pazarının sürekli daraltılması, tarımsal üretimde kullanılan mazottaki ÖTV’nin artması,kredi olanaklarının daraltılması ve faiz yükünün aşırı oranda yüksek olması,küçük üreticilere teşvik yerine tarım ve gıda şirketlerine teşvik verilmesi, tüccarların ve gıda şirketlerinin karşısında küçük üreticileri koruyacak yasaların olmaması, aşırı ilaç ve kimyasal kullanımının teşvik edilmesi yüzünden toprağın kalite ve veriminin düşmesi,küresel iklim değişikliği nedeniyle yağış sistemi ve sıcaklık dengelerinin bozulması , devletin kırsal alana dönük destek ve geliştirici çalışmalardan vazgeçmesi, köylülerin ortak kullanım alanı olan ve hayvan yetiştiriciliğinde köylülerin vazgeçilmezi olan otlak ve meraların satılması, Çiftçi Sendikaları gibi bağımsız üretici örgütlerinin örgütlenmesinin önünde yasal engellerin çıkartılması v.b
AMAÇ DIŞI KULLANIM ARTIYOR
Kırsal üretim alanlarının mevcut nitel ve nicel durumu nedir?
Tarımsal üretim alanları imara açılarak toplu konut alanı,sanayi bölgesi alanı ilan edilerek tarımsal üretim alanlarının amaç dışı kullanımı artmıştır.Kullanılan ilaç ve kimyasallarla toprağın kalitesinde düşüşler meydana gelmiştir.Birçok tarım arazisi rüzgar tribünü tarlası haline gelmiştir.İleride güneş panelleri ve piller de konularak tarım arazilerinin amaç dışı kullanımı hızlanacaktır.Bir başka risk gene enerji ihtiyacı bahane edilerek gıda üretimi yerine etanol üretiminin hammaddesi olan bitkilerin üretilmesinin teşvik edilmesidir.Bu tür bitkilerin üretimi daha fazla ilaç ve su kullanımını teşvik eder,böylesine üretim tarzı da toprağı yok eder.Bir hektar toprakta iki ton civarında canlı yaşar bu canlılar toprağı üretim için hazırlar,can verir.Bu canlılar ilaç ve kimyasallarla öldürüldüğünde toprak toprak olmaktan çıkar cansız bir madde haline gelir,bir nevi kum olur.
Sorunların karşısında nasıl bir perspektif ve çözüm önerisi sunuyorsunuz?
Bu sorunların karşısında ilk iş örgütlenmek geleneksel köylü tarımını hayata geçirmekten geçer. Nedir geleneksel köylü tarımı? Kendi yerel ve yerli tohumunu ekerek daha az girdi,daha az ilaç, daha az su ve daha az enerji kullanarak doğayla, canlılarla dost tarımsal üretim demektir. Topraktan aldığını tekrar toprağa vermek demektir.Eskiden hayvan yetiştiriciliği ile bitkisel üretim birbirinin ayrılmaz parçasıydı Ne zamanki bu iki üretim birbirinden ayrıldı hem toprağı hızla zehirledik hem de canlı hayvan ithal eden ülke haline geldik.
BAŞKA BİR DÜNYA İSTİYORUZ.
Neoliberal tarım politikalarından vazgeçip yerelde üretip yerelde tüketsek, geleneksel köylü tarımını temel üretim tarzı olarak belirlesek bırakın enerji açığını enerji fazlamız bile olur. Kapitalizmin dayattığı düşünüş tarzından vazgeçip bağımsız düşünmeye başladığımız anda, köklü alternatif çözümlerin arayışı içine girebiliyoruz. Ayrıca kapitalizm koşullarında mümkün mü? diye sorgulamadan alternatiflerimizi üretelim daha sonra da kapitalizm koşullarında mümkün değilse kapitalizmin olmadığı koşulları yaratmak için mücadele edelim.Kapitalizmin sınırları içinde düşünmek zorunda değiliz, zorunda olmamalıyız da.Çünkü biz başka bir Dünya istiyoruz.
Kaynak : Birgün – 8 Şubat 2012