1)Üreticiler ve tüketiciler niçin kooperatifleşmeli ?
Kooperatif tartışmaları aslında Dünya’da ve Türkiye’de yeni bir tartışma değildir. Kapitalizmin her yeni aşamasında bu süreçten zarar gören kesimler, maddi, manevi güç olanaklarını birleştirerek bu süreçlerden en az zararla çıkmanın yollarının aramışlar ve kooperatif tartışmaları ve örgütlenme çabaları da öne çıkmıştır.
Kapitalizmin yarattığı ekonomik kriz ve gıda krizi karşısında sistem içinde yaşayabilmek için gerek gıdayı üretenlerin, gerekse de gıdaya ihtiyaç duyanların kendi aralarında ve birbirleriyle dayanışması ve gerek üreticiler gerekse de gıdaya ihtiyaç duyanların (tüketicilerin) kooperatifleşmesi ve kooperatifleri aracılığıyla birbirleriyle alış veriş yapmaları aracıları ortadan kaldırdığından dolayı iki taraf için de kârlıdır. Ancak sadece bu nedenle yani ekonomik kârlılık nedeniyle kurulan kooperatiflerin var olan veya var edilmeye çalışılan şirketlerin gıda sistemine karşı alternatif olma şansları yoktur. Bu sömürülmelerini azaltmak için anlamlıdır ama bu onlara gıda egemenliği mücadelesinde bir mevzi olma özelliği kazandırmaz. Siyasi iktidarlar şirketlerin isteklerine uygun olarak bir gece de yeni yasalar çıkartarak bu kooperatiflerin mal varlıklarına el koyup kayyum bile atayabilirler. Bunun örneğini Türkiye yaşamıştır, 12 Eylül Cuntası muhalif olarak gördüğü KöyKoop’u kapatıp, yöneticilerini tutuklamış, mal varlıklarına el koymuştur. Tarım Satış Kooperatifleri Birlikleri’nin başına da subay yöneticiler atamışlardır.
Peki Ne Yapmalı?
Kapitalizm koşullarında pazar için üretim yapan üreticiler şirketlerle 2 yönlü sömürü ve bağımlılık ilişkisi içine girmişlerdir; birincisi üretim sürecinde kullanacakları girdiler yönünden, ikincisi hasattan sonra ürününü tüketicilere ulaştırma zorlukları yüzünden şirketlere bağımlıdırlar. Özellikle de endüstriyel gıda sistemi yaygınlaştıkça bu sömürü ve bağımlılık ilişkisi artmıştır. Üreticiler kendi yerel-atalık tohumlarıyla agroekolojik üretim yapmadıkları sürece üretim kooperatifi kursalar bile; ürünlerini pazara ulaştırma konusundaki bağımlılıktan kurtulmaları, bazı Büyükşehir Belediyeleri’nin alım destekleri, marketleri vb. düşünüldüğünde tüketiciye aracısız ürün satmaları mümkün, ama üretim girdileri konusunda tohum, kimyasal zehir vb. şirketlerine bağımlılıktan kurtulmaları mümkün değildir. Evet üreticiler kooperatifleşmeli ama sadece ucuz girdi sağlamak, giderlerini biraz düşürmek için değil, endüstriyel gıda sisteminden kurtulmak, kendi atalık tohumlarıyla doğayla barışık agroekolojik üretim yapmak, besin değeri yüksek gıdalar üretmek ve şirketlerin lehine olan tarım politikalarına, anti demokratik ‘Kooperatifçilik Yasaları’na karşı mücadele etmek için kooperatifleşmelidir.
Keza tüketiciler de, sadece tüketecekleri gıdaya daha ucuza elde etmek için değil, kimyasal kullanmadan, doğayla barışık bir şekilde kendi yerel-atalık tohumlarıyla üretim yapan, endüstriyel gıda sisteminden çıkmak isteyen üreticileri desteklemek, onlarla dayanışmak ve besin değeri yüksek, insan bağışıklık sistemini güçlendiren, kendi damak tadına ve yemek kültürüne uygun gıdaları tüketmek ve ekolojik dengeyi bozan politikalara karşı durmak için örgütlenmelidir.
2)Tarihsel olarak kooperatiflerin kabul edilen temel ilkeleri bugün de geçerli mi ? İhtiyaç’a yanıt veriyor mu ? Kooperatiflerin bugün ki durumu nedir ?
Kooperatifler tek başına kapitalizmin alternatifi değildirler. Aksine bir çok ülkede kooperatifler kapitalist sermaye birikim sürecinin bir parçası ve kapitalist ekonomik politikaların tamamlayıcısı olmaktadırlar. Türkiye’de de süreç farklı işlememiştir. Cumhuriyet’in ilk günlerinden itibaren Özellikle önemli ihracat geliri oluşturan ürünlerde üretim artışını sağlamanın, köyü ve köylülüğü denetim altına almanın, kırsal alanda gelişebilecek toplumsal hareketleri önlemenin ve tarımdan sanayiye kaynak aktarmanın, ticaret ve sanayi burjuvazisini yaratmanın bir aracı olarak kooperatifler kullanılmış ve yukarıdan aşağıya örgütlenmeye çalışılmıştır. 1950’li yıllarda da devlet eliyle veya onun vesayeti altında kurulmuş kooperatifler bir yandan ortağı olan üreticilere tarım makineleri, tohum, kimyasal ilaç (!) vb. girdileri perakende fiyatından daha uygun fiyata tedarik eden kuruluş işlevi görürken diğer yandan da üreticileri uluslar arası şirketlere bağımlı hale getirmenin araçları olmuşlar, özellikle tüccar ve zengin köylüye hizmet eden kuruluşlar haline getirilmişlerdir. 2000’li yılların başlarında da şirketlerin istekleri doğrultusunda yeni ürünlere” yönelen/ yönelmek isteyen kooperatif ve kişilere “hibe desteği” de dahil destekler sunulmuş, bir çok bölgede kooperatifler vasıtasıyla geleneksel ürünlerin üretilmesinin önüne geçilmiş, tohum, zirai ilaç vb. girdilerle tamamen uluslar arası şirketlere bağlanan, bio-çeşitliliği yok eden bir tarımsal üretimin önü açılmıştır.
Kooperatiflerin temel ilkeleri en son olarak Uluslararası Kooperatifler Birliği’ (ICA) tarafından 1995 yılında güncellenmiştir. Kooperatifler, cinsel, sosyal, ırksal, siyasal ve dinsel ayırımcılık olmaksızın, hizmetlerinden yararlanabilecek ve ortaklığın sorumluluklarını kabule razı olan herkese açık olmasıdır. Buna “Gönüllü ve herkese açık üyelik” denmektedir. Diğer ilkeler; Üyeler tarafından gerçekleştirilen demokratik kontrol, Üyelerin ekonomik katılımı, Özerklik ve bağımsızlık, Eğitim, öğretim ve bilgilendirme, Kooperatifler arasında işbirliği, Topluma karşı sorumlu olma ilkeleridir.
Ancak bu ilkeler her ülkede farklı kooperatifçilik yasaları nedeniyle ya törpülenmekte, ya da daha da genişlemektedir. Örneğin Türkiye’de kooperatiflerin ilk kurulmaya başladığı günlerden bu yana “Özerklik ve bağımsızlık” ilkesinin yeterli işlediğinden bahsedemeyiz. Aksine çıkartılan yasalarla özerkliği ve bağımsızlığı elinden alınmıştır.1935 yılında “Tarım Satış Kooperatifleri ve Birlikleri (TSKB)Kanunu” ve “ Tarım Satış Kooperatifleri Kanunu”nu çıkartarak, o güne kadar kurulmuş kooperatiflerde yeni bir “kontrol” ve “müdahale” düzeni kurulmaya çalışılmış, Birlikler’in genel müdürlerinin ve mali sorumluluk taşıyan bazı memurlarının iktidar tarafından atanması ve seçilen yönetim kurullarının da, iktidar tarafından onaylanması yasalaşmıştır. Kooperatiflerle ilgili daha sonraları çıkartılan yasalarda bundan farklı değildir. Halbuki çıkartılan yasaların, bu ilkeleri geriletmesi değil geliştirilmesinin önünü açması gerekir. Demokratik bir ülke yönetiminden beklenen budur. Kooperatifler şirket alternatifi örgütler olması gerekirken uygulanan politikalar ve dayatmalarla kooperatiflere “şirket gibi çalışın veya şirketleşin” denilmektedir. AKP Hükümeti tarafından Tarım Kredi Kooperatiflerinin şirketlerle ortak şirketler kurması zorlanmakta ve hazine arazileri “Tarıma Dayalı İhtisas Organize Sanayi Bölgesi” adı altında bu şirketlere de şirketlere hibe edilerek kooperatifler eliyle şirket tarımcılığı teşvik edilmektedir.
Kooperatifçiliğin evrensel ilkeleri bugün de geçerliliği olan ilkelerdir. Ancak, ekolojik dengenin bozulması, iklim değişikliği, ortalığı canlılara ve özellikle insanlara zarar veren virüslerin sarması vb. çözüm isteyen yeni sorun alanlarının ortaya çıktığı göz önüne alındığında bu ilkelerle yetinmek doğru değildir. “Ekolojik dengeyi bozmamak, toprağı, suyu havayı kirletmemek, korumak” vb. zorunlulukların da bu ilkelerin içine girmesi gerekir. Kooperatifleşmek daha iyi bir yaşam için olduğuna göre ilkeler de daha iyi bir yaşam için olmalı. Bu anlamıyla devletlerin kooperatifçilik yasalarının sınırladığı ilkelerle sınırlı kalmadan, kendi gelişmiş ilkelerimizi oluşturup ona göre hareket edebilir ve bu ilkelerin evrensel ilkeler haline gelmesi için de mücadele edebiliriz. O zaman kurduğumuz ve kuracağımız kooperatiflerin kapitalizm dışı bir anlamı olabilir.
3)Kooperatiflerin gıda egemenliği mücadelesindeki yeri nedir? Nasıl bir mevzi olabilir?
Kooperatiflerin elini kolunu bağlayan anti demokratik kooperatifçilik yasalarının var olduğu ve siyasi iktidarların bu yasalarla kooperatifleri kontrol altına almaya, faaliyetlerini sınırlamaya çalıştığı bir düzende, yasal mevzuatlara sıkıştırılmış kooperatif örgütlenmelerinin şirketlerin gıda sistemine tek başlarına alternatif olabilmeleri şansı yoktur. Şirketlerin kontrolündeki gıda sistemine karşı gedikler açamayan kooperatiflerin eninde sonunda şirketlerin gıda sisteminin bir parçası olmaları kaçınılmazdır.
Bu nedenle kooperatifler mevcut gıda sistemine alternatif bir mücadelenin parçası olabildikleri zaman anlamlıdır. Üretici kooperatifleri eğer, biyoçeşitliliği korumayı, örgütlü olduğu yerelde ürün desenini bozdurmamak için mücadele etmeyi, yerel atalık tohumlarla üretim yaparak şirketlerin hibrit tohumlarıyla monokültür bir üretimde bulunmayı, kimyasal kullanmamayı, çocuk işçi çalıştırmamayı, Kooperatiflerinde ücretli çalışan varsa onları sosyal güvencesiz çalıştırmamayı, sendikalaşmalarına teşvik etmeyi ve onları da karar süreçlerine katmayı, “sözleşmeli üreticiliğe hayır!” demeyi, kooperatifler yasasının antidemokratik yanlarının demokratikleştirilmesi için mücadele etmeyi vb. öncelikleri ve ilkeleri arasına alıyorlarsa gıda egemenliği mücadelesinde bir mevzi, toplumsal muhalefet hareketinin bir parçası olabilirler.
Tüketici kooperatifleri içinde benzer kıstaslar söz konusudur. Tüketici kooperatifleri de öncelikle ürünün hangi tohumla, kimin, nasıl yetiştirdiğine bakıyor mu? Ürün tedarik ettiği üreticilerin üretimlerini devam ettirebilmeleri için desteklemeler yapıyorlar mı? Atalık tohumlarla, agroekolojik üretim yapan üreticilerin üretim risklerini paylaşıyorlar mı? Sadece aracıyı ortadan kaldırmayı ve tarımsal ürünleri pazar ve marketteki fiyatlardan daha ucuza elde etmeyi mi hedefliyorlar? Ürünleri üretici kooperatifinden tedarik ediyorlarsa O kooperatiflerin ortaklarının ve kooperatif işletmesinin endüstriyel gıda üretiminin bir parçası olarak mı, yoksa geleneksel üretim tarzıyla mı üretim yaptığını, demokratik işleyiş içinde olup olmadığını, kooperatif işletmesinde çalışanların sosyal güvence ve haklarının olup olmadıklarını vb. göz önünde bulundurarak mı alım yapıyorlar? Tüketici kooperatifi kendilerinin dışında örgütlenmiş diğer tüketici kooperatifleri ile demokratik ve dayanışmacı bir ilişkiye girmek içinde özellikle çaba sarf ediyor mu? vb. birçok soru ve cevapları bu tüketim kooperatiflerinin de şirketlerin gıdayı dolayısıyla da tarımsal üretimi kontrol etme çabalarına karşı durabilecek fikri donanıma sahip olduğunun ve gelecek toplumun nüvesi olup olamayacaklarının da aynası olacaktır.
Gıda Egemenliğini inşa etmek ve geliştirmek istiyorsak; Kooperatif, İnisiyatif, Gıda Toplulukları vb. (hangi adla olursa olsun) örgütlenmelerin çoğalması, desteklenmesi gerekiyor. Ancak örgütlenmedeki hakim düşünüş biçimi olarak sistemin boşluklarından yararlanıp çözüm üretme olarak değil, sistemi sorgulamayı temel almamız gerekiyor, ancak o zaman önerdiklerimiz ve örgütlenmemiz sistem karşıtı örgütlenme ve mücadele yöntemleri haline gelebilir. Aksi takdirde önerdiklerimiz ve yaptıklarımız kapitalist sistemin devamlılığını sağlayacak ihtiyaçları karşılamaya dönük, bir nevi sistemin öngördüğü oranda örgütlülük ve mücadele yöntemlerini öne çıkartan, örgütlülükler haline dönüşür. Bu nedenledir ki “kooperatif/çilik kapitalizme alternatif bir ekonomik modelleme olabilir mi?” tartışmaları bitmiş tartışmalar değil, aksine büyük ölçüde yeni başlayan tartışmalardır. Ve bu tartışmalardan olumlu sonuçlar çıkacağına inanıyorum. Yeter ki “Yemek yemenin politik bir eylem” olduğunu unutmayalım.
Kaynak : Birgün Gazetesi’ndeki yazının kısaltılmamış halidir.