Yunanistan büyük bir iktisadi kriz yaşıyor. AB kendi krizinin faturasını birliğin en güçsüz üyesine çıkardı.
Nasıl ki ABD kendi nüfuz alanında bir sorun yaşadığında çöplerini “arka bahçe”sine döküyorsa,
Yunanistan da küresel mali krizin yükünü AB adına omuzlamak zorunda bırakıldı.
Belki de son 20 yıldır Yunan ekonomisi üretime dayalı niteliğini kaybetmeye başlamıştı. Zaten insan ve doğal kaynakları açısından Türkiye’den çok çok zayıf olan bu ülke, AB’ye girişle birlikte özellikle tarımda OTP (Ortak Tarım Politikası) gereği bir çok alanda üretimden çekilmişti. Bunlardan ülkemizde de yaşadığımız tütün üretimi ve elbette hayvancılığı sayabiliriz.
OTP bizde “Havza Bazlı Model” olarak bilinen modelin bir üst biçimi olarak düşünülebilir.
Uzun zamandır iktidar hasreti çeken PASOK ve Papandreu hanedanının son üyesi Yorgo Papandreu, geçen yıl erken seçimlerde tek başına iktidara gelirken, aslında bu iktisadi tavizleri vereceği sözü üzerine uluslararası sermaye tarafından desteklenmişti.
Son 20 yıldır orta sınıflara yönelik tüketim çılgınlığı yaşatılan ülke, AB’nin efendileri tarafından “bize yeteri kadar ağırlık yaptınız, sizi besleyemeyiz, düşün yakamızdan” tavrına uğruyor.
AB yöneticileri son krizde Yunanistan’a “kuruş çalışmaz” diyorlar.
Arka arkaya gelen grevler, KKE ve Sinaspismos’un muhalefeti, faşist LAOS’un ilk defa parlementoya girişi, Papandreu’nun “zayıf halka”, “uçurumun kenarındaki ülke” tanımlarının siyasi göstergesi elbette.
Burada belki de hiç hesaba katılmayan bir itiraz ortaya çıktı. Yunan çiftçiler krizin bedelinin kendi sırtlarına yıkılmasını engellemek için yollara çıktı, barikatlar kurdu. Yaklaşık 15 gündür pazarlık ve direniş devam ediyor.
Yunan çiftçilerin talepleri, mağduriyetlerinin giderilmesi, elbette, ama belki de bütün oyunu bozacak bir talepleri de var “tarımsal ürünlere gümrük konması”.
Bu talep OTP’ye aykırı, AB’ye aykırı.
Bu talebi, sol eğilimli KKE ve Sinaspismos desteklediği gibi, faşist LAOS da destekliyor. Aslında durum bundan 5 yıl önceki Fransızların AB Anayasasına “hayır” dedikleri siyasi atmosferi andırıyor. Sağcısı, solcusu AB’ye karşı.
Şimdi ne olacak?
Yunan çiftçileri yalnız kendi ülkelerindeki ezilenlerden değil, Avrupa ve dünya ezilenlerinden de destek alamazlarsa yenilecekler.
Yarın Türkiye’de genel grev var.
Milyonlarca tütün üreticisi uluslararası tekeller karşısında yalnızlaştırılırken sessiz kalmanın sonuçları yalnızca düne ait değildi, bunu bugün gördüğümüz gibi yarın da göreceğiz. Ne yazık ki herkes biliyor ama itiraf edemiyor: Yarınki eylem bir “gaz alma” operasyonudur. Önümüzdeki birkaç yıl kamusal alanda (geriye ne kaldıysa) herşeyin elden çıkarıldığı, yüzbinlerin sokağa atıldığı bir dönem olacaktır.
Elbette ülke tarihinde ilk defa tarımın “kökü kazınacak” milyonlarca çiftçinin işi-ekmeği elinden alınacaktır. Bu defa işsiz kalan işçiye köyden fasulye ve bulgur da gelmeyecektir. Yıkımın etkileri tarihte görülmedik boyutlara ulaşacaktır.
Bütün bunları gözeten bir sendikal anlayış mevcut sendikal bürokrasinin tam ve kesin yok edilmesiyle mümkün görünüyor. Bütün kamu ve işçi sendikaları mensuplarının mevcut kof yapıları bir yana bırakarak, yasaları ve mevuatı tamamen gözardı ederek yola çıkmaları gerekiyor.
Sendikaları politik yapılar olarak tasarlayıp ama “dışardaki” politik kutuplara eşit mesafede durarak, sendikal hareketi bir “sosyal hareket” olarak kurarak, profesyonelliğe ve bürokratlaşmaya karşı açık tutum alarak.
En baştan !
Çiftçi-Sen bu halde durumu çok uzun zamandan beri dile getiren ve gücü oranında gereğini yapmaya çalışan tek örgütlülük olarak ortada duruyor.
İki farklı ülkedeki bütün “farklılık” göstergelerine rağmen kapitalizmin dünyayı bir “köy” haline getirdiği bir gerçek.
Yunan çiftçisi ve TEKEL işçileri bu kış soğuklarında sokakta.
Yarın kalbimiz TEKEL işçileriyle birlikte.
Yarın kalbimiz milyonlarca tütün üreticisiyle birlikte.
Yarın kalbimiz Yunanistan yollarında direnişteki Yunan çiftçileriyle birlikte.
Hasan Cengiz Yazar – Zeytin-Sen Yönetim Kurulu Üyesi
Bir Yorum
haris
yunan ciftcisinin 15 günü gecen eylemi 50 güne dayanan tekel yaprak işçisinin eylemi tv ve basındaki yazılardan takip ettigim kadarıyla basının zorlaması ile gündemde kalıyor halkın kendisi dışındaki olaya bakış acısı cok farklı.
ülkedeki secmenin yüzde yetmişi sagcı olunca sosyal demokratlarında saga kayması
liberal okoneminin mutlak yönetim biçimi gibi yıllarca tv lerde halkasunulması araştırmacı olmayan bir halkın
sonuçta yoksulluga mahkum olmaya razı olaları bugünleri bizlerie gösterdi .inşallah tekel işçisinden halk bir ders alir,