Kışladağ bölgesi “yaşam evimiz” dir. Bütün yer küremiz gibi. “Yaşam evimiz”de huzur kalmadı.
Çünkü suyu tüketiyor, havayı ve toprağı zehirliyorlar. “Çocuklarımız da sakat ve ölü doğarsa” endişesi zulüm değil mi? Çünkü yaygın şekilde hayvanlarımız sakat ve ölü doğuyor. Komşu köylerdeki insanlar birbiriyle konuşmuyor, düğünlerine ve cenazelerine gitmiyor.
Çünkü “altıncılardan yana olan” ve “karşı olan” şeklinde bölündüler.
Rüşvet aldı başını gitti. Adı da “sosyal sorumluluk” oldu. Görüldü ki; “Kalkınma cinneti”nden, “büyüme” palavrasından insanların payına yoksulluk, kirlenme, çaresizlik düştü; tabiatın payına ise, kendini yenileme yeteneğini yitirme!
Gördük ki; Gerçeği söyleyenler hakkında kovuşturmalar yapılıyor, davalar açılıyor, iftiralar atılıyor.
Fark ettik ki; Bizim yaşadıklarımızı HES’lere, Nükleer’e, GDO’ya, Termik santrallere vb karşı mücadele edenler de yaşıyor.
Fark ettik ki; bütün dünyada benzer şeyler oluyor. Bütün cihan “yaşam evimiz”miş.
Fark ettik ki; kapitalistler için tüm yer küre küresel bir Pazar, yer kürenin temiz suyu, havası, ağacı, ormanı, toprağı, tohumu ve her nimeti ticari meta! Ve bu gerçek, bir yığın yalanla sarıp sarmalanarak bize başka türlü anlatılıyor. “Tek doğal düzen”miş gibi algılatılıyor. Bir yalan çemberiyle kuşatılmışız yer küre pazarında. erçeğin kendisi devrimcidir. Ama gerçek bize başka türlü gösterilmeye çalışılıyor. Ve gerçeğin sesi cılız çıkıyor günümüzde. Biz de her gün görüp yaşadıklarımızı/ gerçeği sizlerle paylaşmak, cılız seslere bir ses de biz eklemek istedik.
Sonuçta “Kışladağ’dan Mektup Var” adlı kitap çıktı ortaya. Şimdi mektupları her yere ve herkese ulaştırmaya çalışıyoruz. İstiyoruz ki, Vicdanlar nasır tutmasın! İstiyoruz ki, içtenliğin çok büyük bir güç olduğu fark edilsin!