20-22 Haziran 2012 tarihleri arasında yapılacak olan Rio+20 Birleşmiş Milletler Sürdürülebilir Kalkınma Konferansı için Aralık 2011’de Bolivya öneri paketi yayınladı. Çok uluslu şirketlerle, lobilerinin etkisi altında, anlamlı hiç bir şey üretmeyen konferans sonrası, bu önerilerin herkesin okumasının gerekli olduğu düşüncesiyle, 11.07.2012
KARASABAN
RİO +20 İÇİN BOLİVYA ÖNERİSİ
19 Aralık, 2011, 01.Yapısal nedenler, 02. Doğa ile uyum 03.Toprak Ana Hakları üzerine.
( Proposal of Bolivia to Rio+20 , December 19, 2011 in 01. Structural causes, 02. Harmony with Nature, 03. Mother Earth Rights )
Çev: Dr. Mustafa Başoğlu
Doğa Hakları
Doğa için Dünya Sözleşmesi (1982) Rio Bildirgesi (1992), Toprak Sözleşmesi (2000) ve Dünya Halklarının İklim Değişikliği ve Toprak Ananın Hakları Konferansında (2010) kaydedilen ilerlemeler üzerinde Çokuluslu Bolivya Devleti tarafından bir araya getirilen ve inşa edilen öneriler:
I. 21. YÜZYILDA SÜRDÜRÜLEBİLİR KALKINMA için DAHA DERİN BİR SORUMLULUK
1. Bu yüzyılda sürdürülebilir kalkınmanın merkezi zorlukları: bir yandan, yoksulluk ve var olan çok büyük eşitsizliklerin üstesinden gelmek, diğer taraftan, Doğa düzeninin dengesini yeniden kurmak. Her iki hedef özünde bağlantılıdır ve birine diğerinden bağımsız olarak ulaşılamaz.
2. Büyümenin sınırlarını tanımak ve gerçeklemek gereklidir. Sonlu bir gezegenin sonsuz gelişmesi olanaksızdır ve sürdürülemez. Kalkınmanın sınırı, Doğanın yaşamsal döngülerinin yenilenme kapasitesi ile tanımlanır. Büyüme bu dengeyi kırmaya başladığında, küresel ısınmada gördüğümüz gibi, gelişmeden ziyade artık evimizin bozulma ve yıkımından söz etmek gerekir. Belirli bir büyüme ve sanayileşme düzeyi, temel ihtiyaçların karşılanması ve insan haklarının güvence altına alınması için gereklidir, ancak “gerekli kalkınmanın” bu düzeyi sürekli büyüme ile ilgili değil, daha çok, doğa ile ve insanlar arasındaki dengeyle ilgilidir.
3. Yeni teknolojiler, sonsuz ekonomik büyümeye izin vermeyecektir. Bazı durumlarda bilimsel gelişmeler, gelişmeyle ilgili bazı sorunların çözülmesine katkıda bulunabilir, ama doğa düzeninin doğal sınırlarını göz ardı edemez.
4. Yoksulluğun ortadan kaldırılması için temel zorluk, sonsuza dek büyüme değildir. Yoksulluğun ortadan kaldırılmasına doğa düzeninin sınırları altında zenginliğin adil bir dağıtımıyla ulaşma olanağı vardır. Nüfusun % 1’ inin gezegenin zenginliğin % 50’ sini kontrol ettiği bir dünyada, yoksulluğu ortadan kaldırmaya ya da doğa ile uyumu yeniden iyileştirmeye olanak yoktur.
5. Sürdürülebilir kalkınma, yoksulluk pahasına yaşayan zengin insanlarla değil, herkesin iyi yaşaması için, yoksulluğu ortadan kaldırmakla sağlanabilir. Amaç, insan yeteneklerinin ve mutluluğunun geliştirilmesini ve insanların kendi aralarındaki ve toprak anayla olan toplumsal bağların güçlendirilmesini sağlamak için insanların temel ihtiyaçlarını karşılamaktır
6. Yoksulluğu sona erdirmek ve gönencin adil bir şekilde dağılımını sağlamak için, temel kaynaklar ve şirketlerin, kamu sektörü ve toplumun elinde olması gerekir. Yoksulluğu ortadan kaldırmak için gerekli kazanımların adil şekilde dağıtımını, ancak tüm gelir kaynakları denetlenen bir toplum amaçlayabilir.
7. İnsan ve doğa arasındaki uyumu yeniden kurmak ve gelişmekte olan tüm ülkelerin sürdürülebilir kalkınmaları için, dünya kaynaklarının, sözde “gelişmiş” ülkeler tarafından aşırı tüketimini azaltmak gerekir.
8. Gelişmekte olan ülkelerin gelişimi için, gelişmiş ülkeler farklı örneklerin farkına varmalıdırlar. Doğamızın düzeninin çöküşüne neden olmadan, gelişmiş ülkeleri örnek alan bir yol izlemek tüm ülkeler için sürdürülebilir ve uygulanabilir değildir. Gelişmiş ülkelerin ekolojik ayak izi, Doğa düzeninin ekolojik ayak izine göre 3 ile 5 kat daha büyüktür. Yaşamsal döngüler üzerine olumsuz etkisi nedeniyle bu durum asla sürdürülemez.
9. Sürdürülebilir kalkınma, ulusal düzeyde elde edilemez. Sadece küresel bir bakış açısıyla elde edilebilir. Bir ülkenin gönenci, aynı zamanda tüm Doğa düzeninin gönencine katkıda bulunuyorsa sürdürülebilir. Sözde gelişmiş ülkeler, sürdürülebilir kalkınmaya ulaşmaktan henüz uzaktır.
10. Sürdürülebilir kalkınma, ortak fakat farklılaştırılmış sorumluluk temel ilkelerini koruyarak, birbiriyle ilişkili üç ayak -sosyal, ekonomik ve çevresel -arasında denge sağlamalıdır.
II. YENİ ORTAYA ÇIKAN MÜCADELE: DOĞA DÜZENİNİN DENGESİNİN ONARIMI
11. 21. yüzyılda yükselen sorunlar, birkaç sektörde yoğunlaşan zenginlik, abartılı hırs ve birikim gibi son yüzyılda mevcut olan farklı çelişkilerin alevlenme ve birleşiminin ürünüdür. Gıda, enerji, çevre, iklim, finans ve su alanlarında ve hatta kurumlarda mevcut olan kronik boyutlara ulaşmış çeşitli krizler, birbirlerini besleyerek bazı durumlarda geri dönüşü olmayan bir noktaya ulaşmıştır.
12. Bir bütün olarak insan varlığını ve yaşamı tehdit eden derinleşmiş bir çevre krizi yaşıyoruz. Dünya yaşayan bir sistem ve yaşamın kaynağıdır. İnsan, doğa, atmosfer, hidrosfer, ve jeosperden oluşan birbirine bağlı ve birbirinden bölünmez bir topluluktur. doğa düzeninin fiziksel, kimyasal, biyolojik ve ekolojik unsurların eklemlendiği bir işleyişle düzenlenlenen yaşamı mümkün kılan içsel yasaları vardır. Toprak Ana terimi bu sistemi ve saygıyı ifade eder.
13. İnsan etkinliği, doğa düzeninin dinamiklerini ve işleyişini daha önce hiç görülmemiş bir derecede değiştirmiştir. Dengesizliğin başlıca nedeni , Doğa yasaları üzerine, piyasa ve kar biriktirme kuralları koyan kapitalist sistemdir. Doğa, sonu olmayan , sömürülebilen, azaltılabilen, değiştirilebilen, özelleştirilebilen ve ticarileştirilebilen yeni kaynakların kaynağı değildir.
14. İnsan varlığı ve doğa, sürdürülebilir kalkınma kaygılarının merkezindedir. Şimdiye kadar, insanoğlu dışında başka hiçbir tür, gezegenin özelliklerini, bu kadar kısa bir sürede ve böylesine önemli bir şekilde değiştirememiştir. Bugün insanlığın ve gezegenimizin karşı karşıya olduğu çok yönlü krizlere karşı koyacak yetenekteki sürdürülebilir bir kalkınmanın elde edilmesi için, bir bütün olan doğa düzeninin ve bileşenlerinin hepsinin bütünlüğünü, karşılıklı ilişkisini, etkileşimini ve yenilenmesini sağlamak ve garanti etmek esastır
III. SÜRÜP GİDEN EKSİKLİKLERİ BELİRLEME VE SÜRDÜRÜLEBİLİR KALKINMAYA ULAŞMAK İÇİN ARAÇLAR
15. Doğa ile uyumu yeniden kurmak için, doğanın içsel yasaları ve yaşamsal döngülerini tanımamız ve onlara saygı duymamız gereklidir. (Henüz) Yalnızca insanın sağlıklı bir yaşam hakkı bulunmaktadır. Ama doğa olarak adlandırdığımız düzenin diğer bileşenleri ve türlerini de buna katmak gerekir. Birbiriyle ilişkili ve birbirine bağımlı bir düzeni olan Dünya gezegenindeki düzenin bütününün etkilenen diğer parçalarını dışlayarak insan haklarının tanınması olanaksızdır. Insan hakları kadar, Toprak Ana’nın da yaşama, yaşamsal döngülerini sürdürme, yenilenme, yapısal değişikliklerden arınma ve doğa düzeninin diğer parçaları ilişki içinde olma hakları vardır. Doğa ile dengenin yeniden kurulması, ancak insanların açık bir şekilde doğaya karşı yükümlülüklerini yerine getirmeleri ve doğanın haklarını saygı ile destekleyerek ve savunarak tanımaları ile sağlanabilir.
16. Biz, atık ve lüks tüketim düzenini sona erdirmek zorundayız. Dünyanın en yoksul bölgelerinde milyonlarca insan açlıktan ölürken, obezite ile mücadele için milyonlarca dolar harcanmaktadır. Gelişmiş ülkelerin, sahip oldukları üretim ve atık tüketiminin devam ettirilemez kalıplarını, kamu politikaları, düzenlemeler, toplumların bilinçli ve aktif katılımlarıyla değiştirmeleri gerekir. İnsana verilmesi gereken değer açısından, bu, onların sahip oldukları değil, olmadıkları etik değerlere özendirmedir.
18. Devletler, gıda egemenliği politikalarını güçlendirerek, nüfuslarının yeterli beslenme hakkını güvence altına almalıdır: a) çiftçilerin, yerli halkların ve küçük tarım üreticilerinin gıda üretimini; b) aile ve topluluk üreticilerinin, toprak, su, tohum, kredi ve diğer kaynaklara erişimini; c) iç pazarda spekülatif uygulamaları ve istiflemeyi önlemek ve gıda fiyatlarının istikrarına katkıda bulunmak amacıyla, gıda üretimi, dağıtımı ve satışı için, sosyal ve kamu işletmelerinin geliştirilmesini; d) yurttaşların tükettikleri gıdaların üretimini ve kökenlerini saptamak, öğrenmek ve onlar hakkında doğru bilgi sahibi olmak hakları; e) çeşitli sağlıklı ve besleyici gıda hakkını; f) gerekli olanı tüketmeye ve yerel üretime öncelik hakkını; g) daha fazla çölleşme, ormansızlaşma ve biyolojik çeşitliliğin yok edilmesinden kaçınarak, doğa ile uyumun yeniden kurulmasına katkı uygulamalarını; h) yerli tohum ve geleneksel bilginin kullanımının tanıtımını
19. Su olmadan yaşam olmaz. İnsanlar ve tüm canlılar su hakkına sahiptir; kaldı ki suyun bile hakları vardır. Bütün devletler ve dünya halkları birlikte ve dayanışma içinde, hidrolojik döngünün sürdürülmesi için bitki örtüsünün yok edilmesine, ormansızlaşmaya, atmosfer kirlenmesine ve kirliliğe engel olmaya çalışmaları gerekir. Bunlar, genetik ve tür çeşitliliği kaybı, ekosistemlerin sağlığının bozulmasıyla uyarılan çölleşme, sıcaklık artışı, deniz seviyesinin yükselmesi, asit yağmurları gibi fiziksel ve kimyasal değişiklikler ile gıda azlığı ve göçlerin nedenleridir.
20. Ormanlar, Dünya gezegeninin denge ve bütünlüğü için esastır ve onun ekosistemlerinin ve bir parçası olduğumuz daha kapsamlı sistemin düzgün işleyişinin anahtarıdırlar. Bu nedenle biz onları insan için basit bir mal ve hizmet sağlayıcıları olarak göremeyiz. Ormanların korunması ve iyileştirilmesi, doğanın düzeninin dengesini yeniden kurmak için gereklidir. Kar için dikilen karbon lavaboları ve çevre hizmetlerini özendiren ağaçlandırmalar, orman değildir. Ormanlar, karbon yakalama ve çevre hizmetleri sağlamak için kapasiteleri azaltılabilecek plantasyonlar değildir. Yerli ormanlar ve ormanlık alanlar, su döngüsü, atmosfer, biyoçeşitlilik, sel önlenmesi ve ekosistemlerin korunması için gereklidir. Ormanlar aynı zamanda yerli halklar ve topluluklara ev sahipliği yapar. Ormanların korunması katılımcı ve bütünleyici yönetim planlarıyla izlenmeli; gelişmiş ülkeler ya da en büyük tüketim sektörlerinin özel vergileri ve kamu fonlarıyla finanse edilmelidir.
21. Bu yüzyılda 1° C sıcaklık artışını dengelemek için, özellikle iklim değişikliğinden tarihsel olarak sorumlu olan gelişmiş ülkelerin bir kısmının, gerçek ve etkili bir sera gazı azaltımını garanti etmeleri esastır. Bu nedenle, gelişmiş ülkelerin taahhütlerinin ikinci dönemiyle birlikte daha esnek bir gönüllü anlaşma ile değiştirme yerine, Kyoto Protokol’unu güçlendirmemiz gerekir. Söylenen yükümlülüklere sahip ülkelerin gerçek indirimleri uzaklarda değil, kendi iç bünyelerinde yapmaları ve karbon piyasa mekanizmalarının da ortadan kaldırılması gereklidir. Güney Afrika, sera gazı emisyon indirimlerinin önemli bir sorununu, bir kez daha geciktiren başka bir Cancun olmamalıdır.
22. Kadına yönelik şiddetin tüm biçimleri, sürdürülebilir kalkınma ile uyumlu değildir. Askeri olarak işgal altındaki topraklarda, yerel ya da cinsel şiddet, işyeri ve kamusal alanlarda ayrımcılık ve kadınlara yapılan şiddet çözmemiz gereken sorunlardır. Doğanın korunması, kadınların ekonomik katkısı ile bağlantılıdır.
23. Sürdürülebilir kalkınma için, Birleşmiş Milletler Yerli Halkların Hakları Bildirgesi’nin tam olarak uygulanmasını garanti altına almak şarttır.
24. 1992 yılında kurulan Rio Deklarasyonundaki, ortak fakat farklılaştırılmış sorumluluklar çerçevesinde, doğa düzeninin bozulmasına en fazla katkıya sahip sözde gelişmiş ülkelerin, tarihsel olarak bunu üstlenme ve ekolojik borçlarını ödeme zorunluluğu vardır. Ekolojik borcun ödenmesi için, gelişmiş ülkeler tarafından, gelişmekte olan ülkelere ve onların en çok etkilenen sektörlerine neden oldukları ekolojik zararı olabildiğince yerine konulması gerekir. Gelişmiş ülkelerin, kamu kaynaklarından yeni mali kaynaklar aktarması ve aynı zamanda gelişmekte olan egemen ülkelere gereken sosyal ve ekolojik açıdan uygun teknolojilerin etkin transferini yapması gerekir.
25. Gelişmiş ülkeler tarafından adanmış savunma, güvenlik ve savaş bütçelerine çok büyük kaynaklar azaltılmalıdır. Bu kaynaklar, iklim değişikliği ve doğa ile dengesizliğin etkilerini ele almak amacıyla kullanılmalıdır. 1.5 trilyon dolarlık kamu fonlarının, gelişmekte olan ülkelerdeki iklim değişikliğinin etkileri için kullanılması gerekirken, bunların, bu şekilde (savunma, güvenlik ve savaş için) kullanılması hoş görülemez. Gelişmiş ülkeler, kamu ve özel fonların yanı sıra pazar kaynaklarından sadece 100 milyar dolar ayırmak istiyorlar.
26. Gelişmekte olan ülkelerin karşı karşıya olduğu sürdürülebilir kalkınma sorunları için Sürdürülebilir Kalkınma Fonu inşa etmeye yardımcı olmak üzere finansal işlem vergisinin oluşturulması gerekir. Bu finansman mekanizması, gelişmekte olan ülkelerde yeni ve düzenli ek kaynaklar üretmelidir. Küresel düzeyde uygulanan % 0.05 lik bir verginin, ECLAC’a göre yılda 661 milyar ABD dolarını yakalama potansiyeli vardır. Bu vergi, uluslararası mali işlem vergi mekanizmasına katılmak isteyen gelişmiş ve gelişmekte olan ülkelerin katılımı ile gönüllü olarak ve kademeli bir şekilde inşa edilelidir.
27. Rio+20 Konferansının, doğa, biyolojik çeşitlilik ve sözde çevre hizmetleri konusunda piyasa mekanizmaları oluşturması gerekir: a) İnsanlık ve Toprak Ana için gerekli olan çevre hizmetleri ve biyolojik çeşitlilik için uygulamalarının pazar ve mali değerleme mantığı, kaynakların dağılımında büyük bir eşitsizlik üretecektir. b) Onların, doğa ile uyumun değil, en fazla kârın peşinde olmaları nedeniyle, piyasa mekanizmalarının kurulması doğa ile dengesizliği derinleştirecektir, c) yatırımcılar, ellerindeki doğanın işlevleri üzerindeki mülkiyet haklarının yeni şekillerini üreterek bizim devletlerimizin ve halklarımızın egemenliğini etkileyeceklerdir. Bu mekanizmalar, mobilize edilen toplu paranın aracı aktörlerin ellerinde kalmasına neden olacak, belirsiz ve uçucu mali spekülasyon kaynaklarıdır.
28. Sürdürülebilir kalkınma için, Dünya Bankası ve IMF yerine, ulusal öncelikleri olan ve kalkınma stratejilerinin uygulandığı ulusal bağımsızlığa saygılı, demokratik ve şeffaf varlıklaryla, yeni uluslararası finans inşası gerekir. Bu açıdan, kalkınma stratejilerinin uygulanmasında ulusal öncelikler ve ulusal bağımsızlık gereklidir. Bu yeni kurumlar, ticarileştirme ve özelleştirme yerine dayanışma ve işbirliği ilkelerine göre hareket etmelidir ve gelişmekte olan ülkelerin çoğunluğu temsil edilmelidir.
29. Güney ülkelerinin istem ve ihtiyaçlarına yönelik, sosyal, kültürel ve çevresel olarak uygun teknolojiler için etkin bir Teknoloji Transfer Mekanizması oluşturmak esastır. Bu Mekanizma, zengin ülkelerin teknolojilerinin satışı için bir “show room” olmamalıdır. Bilimsel ve teknik bilgi alışverişini geliştirmek amacıyla, fikri mülkiyet engellerini kaldırmak ve gelişmiş ülkelerden gelişmekte olan ülkelere çevre dostu teknolojilerin gerçek bir transferini sağlamak esastır.
30. Genler, mikroorganizmalar ve diğer yaşam formları üzerindeki fikri mülkiyet hakları, gıda egemenliği, biyolojik çeşitlilik, düşük gelirli nüfusun hayatta kalması için gerekli olan tıbbi bakım ve diğer unsurlara erişim için bir tehdittir. Yaşam boyunca bütün fikri mülkiyet biçimleri ortadan kaldırılmalıdır.
31. Yurtiçi Gayri Safi Hasıla, bir toplumun gelişimini ve gönencini ölçmek için yeterli bir araç değildir. Bu yüzden sürdürülebilir kalkınmaya doğru ilerlemek için, belirli ekonomik faaliyetlerin neden olduğu çevre tahribatının ölçülmesi için doğa ile uyum içinde, doğa ve işlevlerinin ticarileştirilmesine yönelik değil, sosyal ve çevresel açıdan bütünleşmiş göstergeleri oluşturmak gereklidir.
32. Devletler arasında işbirliği çerçevesinde, doğanın korunması ve yönetilmesinde devletlerin egemenliğine saygı esastır.
33. İnsanoğlu çeşitlidir ve tüm halklar için aynı çözümler yoktur. Bizim halklarımızın kendine özgü kültürleri ve kimlikleri vardır. Bir kültürü yok etmek bütün bir halkın kimliğini tehdit etmektir. Kapitalizm, hepimizi tek tipleşmiş tüketicilere dönüştürmeye çalışır. Olmamıştır ve dünyayı kurtarmak için tek bir yaşam modeli, hiçbir zaman olmayacaktır. Çoğulcu bir dünyada yaşıyor ve hareket ediyoruz. Farklı kültürler ve ekonomiler arasında, herhangi tek bir karşı sömürü veya ayrımcılık olmadan, barışçı, huzurlu ve ahenkli bir bütünleşme için, çoğulcu bir saygı, gezegenin, insanlığın ve yaşamın korunması için çok önemlidir.
34. Barış, sürdürülebilir kalkınma için esastır. Insanlığa ve Toprak Ana’ya karşı savaş ve şiddetten daha kötü bir saldırganlık yoktur. Savaş , yaşamı yok eder ve özellikle en yoksul ve en savunmasızlar üzerinde çok güçlü olumsuz etkilere neden olur ve olmuştur. Savaşlar nedeniyle hiç kimse ve hiç bir şey güven altında değildir. İnsanlar büyük acı yaşamalarına yol açan söz konusu bu mücadeleye ekmekleri bile olmadan savaşı beslemek için gitmek zorunda bırakılıyorlar. Savaşlar yaşam ve doğal kaynakları yok eder.
35. Doğanın haklarını ihlal eden ve insanlığı etkileyenlerin Doğaya karşı ulusal sınırları aşan suçları yargılayacak ve yaptırımda bulunacak Uluslararası Çevre ve İklim Adaleti Mahkemesi kurulmalıdır.
36. Sürdürülebilir kalkınmanın sağlanabilmesi için, farklı ülkelerin aktörleri arasında, kamu ve kamu-kamu kuruluşlarını, farklı sosyal sektörler ve kamu-özel sektör dernekleri arasında, kamu-sosyal derneklerini desteklemek gereklidir.
37. Insanlık ve doğayı etkileyen sorunların çözümü, referandumlar, plebisitler veya tüm dünya vatandaşlarının konuşabildiği popüler konsültasyon gibi karar mekanizmalarının geliştirilmesiyle küresel demokrasinin uygulanmasını gerektirir.
38. Sürdürülebilir kalkınma, emperyalizm ve sömürgeciliğin tüm şekilleri ile uyumlu değildir. Emperyalizmi ve yeni sömürgeciliği durdurmak için, dayatmacılığı, askeri müdahaleleri, darbeleri ve şantajları sonlandırmak önemlidir.
39. Karşılaştığımız krizle yüzleşmek için toplu küresel yanıt, yapısal değişiklikleri gerektirir. Bizim düzeni değiştirmemiz gerekir – iklimi ya da doğa düzenini değil. Kapitalizmin elinde her şey mal haline dönüşür. Su, doğadaki genomlar, ataların kültürü, adalet, ahlak ve yaşam; bunlar, doğa ile yaşama kültürü ve insan varlığı arasındaki uyum temelinde bir çoğulcu düzen geliştirmek için gereklidir; dayanışma, tamamlayıcılık, eşitlik, sosyal ve ekonomik adalet, toplumsal katılım, farklılıklara saygı ve barış çerçevesinde sürdürülebilir kalkınmayı özendiren bir düzen.
V. YEŞİL EKONOMİ VE TEHLİKELİ VE YANLIŞ ÇÖZÜMLER
40. Sözde amacı, küresel ölçekte çevresel bozulma nedeni olan ekonomik büyüme ile ilişkilendirilen yeşil Ekonomi, yanlıştır, uygulanabilir değildir. Yeşil Ekonomiyi destekleyenler, fiziksel sermaye, insan sermayesi ve doğal sermayeyi (nehirler, sulak alanlar, ormanlar, mercan resifleri, biyolojik çeşitlilik ve diğer unsurlar) içeren üç boyutlu kapitalizmi desteklerler. Yeşil Ekonomi için, gıda krizi, iklim krizi ve enerji krizinin ortak özelliği: sermaye tahsisinin başarısızlığıdır. Sonuç olarak, onlar doğayı sermayeleri olarak sağaltmayı deniyorlar- “doğal sermaye.”
41. Yeşil Ekonomi bitkiler, hayvanlar ve ekosistemlere biyolojik çeşitliliğin korunması için mücadele, su arıtma, bitkilerin tozlaşması, mercan kayalıklarının korunması ve iklimin düzenlenmesi gibi insanlığa sunulan ücretsiz hizmetlere önemli bir fiyat koymayı gerekli görmektedir. Yeşil Ekonomi için, ekosistemlerin ve biyolojik çeşitliliğin özel fonksiyonlarını tanımlamak, onlara parasal bir değer atamak, onların mevcut durumunu değerlendirmek ve ekonomik anlamda kendi korunma maliyetlerini belirledikten sonra her özel çevre hizmeti için bir pazar geliştirmek gereklidir. Yeşil Ekonomi için piyasa aletleri, “doğanın ekonomik görünmezliği”ni yönetmek için güçlü araçlardır.
42. Yeşil Ekonomi tarafından işaret edilen çoğu örnekten biri, gelişmiş ülkelerdeki sera gazı emisyonlarının azaltılmasına yönelik sertifikalar için azaltım taahhütlerini yerine getiremiyen şirketler tarafından elde geçirilen ve ticarileştirilebilen ormanın, karbondioksit yakalama ve saklama kapasitesinin yalıtımını ve ölçümünü kapsayan REDD (Ormansızlaşma ve Orman Bozulması ile Emisyonları azaltma) olarak bilinen girişimdir. Bu yolla, gelişmekte olan ülkelerin gelişmiş ülkelerdeki finansmanı sona erecektir.
43. Pazar alışverişi için “çevre hizmetleri” olarak bir parasal değerle doğayı parçalamaya girişmek yanlıştır. Karbon yutakları gibi işlev gören ormanların kapasitesine bir fiyat koymamalıyız, REDD’ yaptığı gibii ticarileştirilmesini özendirmemeliyiz. Ormanlara dayalı karbon kredi pazarı şunlara yol açacaktır : a) Gelişmiş ülkelerin etkili emisyon azaltım taahhütleriyle uyumsuzluk; b) Kaynakların büyük bölümünün, aracılar ve mali kuruluşlar için, seyrek olarak ta ormanlardan faydalanan ülkeler, yerli halklar ve ormanların kendileri için tahsis edilmesi; c): Söylenen sertifikaların satışına ve satın alımına dayalı spekülatif balonlaarın üretimi; d) Karbondioksit yakalayan ormanların kapasitesi üzerinde devletlerin ve ormanların içinde yaşayan yerli halkların egemenlik haklarıyla çatışacak yeni mülkiyet haklarının kurulması. Gelişmekte olan ülkelerin ekonomik ihtiyaçlarına göre piyasa mekanizmalarının özendirilmesi, yeni sömürgeciliğin yeni bir şeklidir.
44. Yeşil Ekonomi altında desteklenen önermeler yanlıştır. Mevcut çevre ve iklim krizi basit bir piyasa başarısızlığı değildir. Çözüm doğa üzerine bir fiyat koymak değildir. Doğa sermayenin bir biçimi değildir. Onun sadece bir fiyatı, bir sahibi olan ve kar getiren bir değer olduğunu söylemek yanlış olur. Piyasa mekanizmalarının, insan varlıkları ve milletler arasında zenginliğin adil bir şekilde dağıtımına katkıda bulunmakta aciz olduğu kanıtlanmıştır. Yeşil Ekonomi, sürdürülebilir kalkınmanın temel ilkelerini çarpıtmamalıdır
45. Parlayan her şey altın değildir. “yeşil” olarak etiketlenmiş her şey çevre dostu değildir. Biz ihtiyatlılık ilkesini ve kendi deney ve uygulamalarına devam etmeden önce sundukları farklı “yeşil” alternatiflerini derinden analiz etmeliyiz.
46. Doğa, gelecekte sonuçsuz yeni teknolojilerin manipülasyonuna konu olamaz. Tarih, önceden çevresel ya da sağlık üzerindeki etkileri bilinen, ya da gelişmekte olan ülkelerin yoksul halkına olan sosyal ve ekonomik etkileri önceden anlaşılan piyasada serbest bırakılan çok tehlikeli teknolojilerin olduğunu bize göstermiştir. Genetik yapısı değiştirilmiş organizmalar, tarım ilaçları, biyoyakıtlar, nanoteknoloji ve sentetik biyolojiler halen mevcuttur. Bu teknolojilerden kaçınılmalıdır.
47. İklim, biyolojik çeşitlilik ve doğanın daha fazla istikrarsızlaştırılması büyük riskler getirdiği için jeomühendislik ve iklimin yapay manipülasyonlarının tüm formları yasaklanmalıdır.
48. Yeni teknolojiler yayılmadan önce, potansiyel çevre, sağlık, sosyal ve ekonomik etkilerini çıkar çatışması olmadan, bağımsız bir şekilde değerlendirmek için Birleşmiş Milletler çerçevesinde, ortak ve çok taraflı ve mekanizmalar oluşturmak gereklidir. Bu mekanizma, potansiyel olarak etkilenen grupların şeffaflık içinde sosyal katılımını içermelidir.
49. “Yeşil” kapitalizm, doğal kaynakların kapılmasını, insanlık ve doğanın yaşamlarını sürdürmek için gerekli olan temel unsurların yer değiştirmesini getirecektir. Sistem içinde uyumun yeniden kurulması yerine, kar dürtüsü, büyük dengesizlikleri, zenginliğin yoğunlaşmasını ve spekülatif işlemleri kışkırtacaktır.
IV. SÜRDÜRÜLEBİLİR KALKINMA İÇİN KURUMSAL ÇERÇEVE
50. Sürdürülebilir Kalkınma için Birleşmiş Milletlerin dengeli ve eşit işlemleri özendiren üç ayaklı kurumsal bir yapı oluşturması gerekir: ekonomik, sosyal ve çevresel. Bu kurumsal yapılanma, farklı makamların örtüşen çabalarını önlemek ve etkin bir koordinasyonun sağlanması amacını ifade ve koordine etmelidir.
51. Ekonomik ayağın, DTÖ, Dünya Bankası ve IMF gibi ekonomik ve ticari kuruluşların sürdürülebilir kalkınma gündemlerini belirlemesi gerekir. Bunlar arasında etkin bir uyum olmadan, ulusal önceliklere ve ulusal bağımsızlığa saygılı, saydam ve sosyal açıdan kabul edilebilir bir yönetimle sürdürülebilir kalkınmanın sağlanabilmesi için gerekli olan ekonomik politikaların kurumsal çerçevesini tanımlamak mümkün olmayacaktır.
52. Sosyal ayak, yoksullukla mücadele amacıyla ILO, UNESCO, BM- Kadın, Yerli Daimi Forumu gibi kuruluşların eylem ve etkileri arasında eşgüdüm sağlamalıdır.
53. Çevre ayağı, farklı Sözleşmelerin ( UNFCCC, UNCCD, CBD) daha iyi uyum ve uygunlamasını ve su da dahil olmak üzere tüm çevre sorunlarının birleşimini temel almalıdır.
54. Bu üç ayağın eşgüdümü, Sürdürülebilir Kalkınma Komisyonu temelinde oluşturulan Sürdürülebilir Kalkınma Konseyinin çatısı altında olmalıdır. O, Genel Kurul’un bir yan organı olarak işlev gören, devletler için temel bir rolü garanti eden, Ekonomik ve Sosyal Konsey ile uyumlu, benimsenmiş ve kararlaştırılmış hedefleri ve mekanizmaları izleme ve uygulamaları düzenli yürüyen bir konsey düzeyinde olmalıdır .
55. Gelişmekte olan ülkeler, söylenen konseyde çoğunluğu temsil etmeli; konseyin demokratik ve saydam bir işleyişi olmalıdır.
56. Sürdürülebilir Kalkınma Konseyi, sivil toplum ile işçileri, yerli halkları, çiftçileri, küçük tarım üreticilerini, balıkçıları, kadınları, gençleri ve tüketicileri temsil eden örgütlerin, özellikle sivil toplum örgütlerinin katılımı için mekanizmalar içermelidir. Özel sektörün- tanımı gereği, hedefi, sosyal gönenç yerine, kar elde etmek olduğu göz önüne alındığında- sosyal sektörlerle aynı şekilde etki gösteremediği görülecektir. Sürdürülebilir Kalkınma Konseyinin, farklı toplumsal aktörlerle bağlantısı bir Danışma Grubu aracılığıyla sağlanmalıdır.