Yoksul ülkeler başta olmak üzere dünyanın pek çok yerinde giderek artan açlık sorunundan, küresel ısınmaya kadar uzanan sorun zincirinin sorumlusu, gezegenimizin insan nüfusunu taşıyamayacak duruma gelmiş olması mı? gelişmiş ülkelerdeki aşırı tüketim ve herkesin kaynaklardan yeterli pay alamayışı mı?
Yeryüzünün insan taşıma kapasitesi için, bir buçuk milyar ile 800 milyar arasında değişen, çok sayıda tahmin yapılmış.(1) Günümüzdeki 7 milyarlık nüfusun “fazla” olduğu görüşünde olanlar, nüfusun azaltılması gerektiğini de söylüyor ve gelişmekte olan ülkelerdeki hızlı nüfus artışının doğum kontrol programları ile çok acilen önlenmesini öneriyorlar. Oysa, doğum kontrol programları nüfus artış hızını azaltır.
“Fazla” nüfusun azaltılması ise nüfus artış hızının azaltılması ile farklı anlamlar taşır.
Dünya Nüfusunun % 26’sını 15 yaş altı; %66’sını 15-64 yaş arası; % 8’ ini 65 yaş üstü nüfus oluşturuyor. Dünya genelinde yıllık ölüm oranı % 083 (yaklaşık 113’te 1), yani her yıl yaklaşık 55-56 milyon insan ölüyor. Savaşlar, açlık ve sağlıksız koşullara bağlı ölümler de bu sayının içinde. Doğumların sıfırlanması halinde bile doğal ölümler nedeniyle “ fazla” nüfusun azalması pek olası değil. Hal böyle iken, küresel kaynak kullanımı ve çevresel bozulmayı nüfus sorunuyla ilişkilendiren ve “fazla” nüfusun azaltılması görüşünde olanların, yoksul ülkelerdeki nüfusun nasıl azaltılacağı konusundaki gerçek düşüncelerinin ne olduğunu da düşünmeden edemiyor insan. Onlar nüfus sorunuyla uğraşırken, küresel ısınma nedeniyle, belki de içme suyu sorunundan, tarımsal alanların önemli bir kısmının ekilemez oluşuna; pek çok adanın ve deniz kıyısındaki pek çok kentin sular altında kalmasından, sellere ve fırtınalara kadar çeşitli doğa olayları yaşadığımız dünyanın pek çok yerini yaşanamaz hale getirecek; salgın hastalıklar ve doğal afetler kitlesel ölümlere yol açacak ve belki de bu nedenlerle gelecekte nüfus azalacak. Dünya, işte o zaman üzerindeki nüfusu taşıyamaz hale gelecek.
Dünyamız gerçekten üzerindeki insan nüfusunu taşıyamayacak durumda mı?
Nüfus sorunu incelenirken, öncelikle herkesin temiz su, temiz hava, gıda, barınma gibi temel gereksinimleriyle; vazgeçilemez insan hakkı olan sağlık, eğitim, sosyal, kültürel ve bilişsel gelişme, atıklardan arındırılmış sağlıklı çevre gibi gereksinimlerinin karşılanıp karşılanmadığına; gerçek gereksinimlerin, doğanın sürdürülebilir kaynakları üzerine getireceği yükün ne olduğuna; herkesin kaynaklardan yeterli pay alıp almadığına ve insanlığın doğanın yenilenmesine ne kadar destek olduğuna bakılmalıdır. Bazı yazarlar tarafından, kötü kullanımı nedeniyle verimliliği azalmış olmasına karşın, kaynaklar doğru kullanılırsa, dünyanın 10 milyar insanı besleyebilecek kapasitede olduğu belirtiliyor.(2) Yani doğanın yenilenmesine gösterilecek özenle doğal kaynakların yenilenebilirliği, sürdürülebilirliği ve verimliliğinin artırılmasıyla daha fazla nüfusun beslenmesi olası. Ancak, “Bir milyardan fazla insanın günlük gelirinin bir dolardan, 2,7 milyar milyar insanın gelirinin iki dolardan daha az olduğu; her gün 300 milyonu çocuk, 800 milyondan fazla insanın aç yattığı; bu çocukların % 90’ından fazlasının uzun süre yetersiz beslendiği; Afrikalıların % 40’ ının yeterli günlük gıda alamadığı; 2,6 milyar insanın sağlıksız koşullarda yaşadığı; bir milyardan fazla insanın güvenli içme suyunun olmadığı; 114 milyon çocuğun ve Afrika’daki kadınların yüzde 40′ ından fazlasının temel eğitimden yoksun olduğu; 584 milyon kadının okuma yazma bilmediği; her yıl, yaklaşık 500 milyon insanın sıtmaya, Afrikalıların yüzde 50’sinin kolera ve ishal gibi su ile ilgili hastalıklara yakalandığı, altı milyonu sıtma, ishal ve pnömoni gibi önlenebilir hastalık, 1.5 milyondan fazlası açlık ve yetersiz beslenme nedeniyle beş yaş altındaki on bir milyon çocuğun, gebelik ve doğum komplikasyonları nedeniyle 529 bin kadının, su ile ilgili hastalıklardan çoğunluğu çocuk 5 milyon insanın, sıtma nedeniyle bir milyonu çocuk üç milyon kişinin öldüğü; 20. yüzyılın vahşi savaşlarında, çoğu sivil, 250 milyondan fazla insanın kitle imha silahlarıyla öldürüldüğü; 21. yüzyıldaki savaşların üç milyondan fazla insanın ölümüne yol açtığı”(3,4); buna karşın, “ 2012 yılında dünyanın en zengin 100 kişisinin zenginliğinin 241 milyar $ daha artarak 1.9 trilyon $ olduğu” (5) bir dünyada yaşıyoruz.
-
1.En zengin %10
% 59
2.
% 17,6
3
% 8,1
4
% 4,8
5
% 3,3
6
% 2,4
7
% 1,9
8
% 1,4
9
% 1
10. En yoksul %10
% 0,5
Tablo: Ondalık Gelir Gruplarının Tüketim Payı (Dünya)
Tüm Dünya nüfusunun tüketimdeki payları incelendiği zaman, en çok tüketen %10’l uk nüfusun tüketim payının %59; en az tüketen 10’luk dilimin payının ise % 05 olduğu görülecektir(2,6) . Kaldı ki tüketim payı % 59 olan en çok tüketen %10’luk nüfus, toplamtüketim payı %24 olan dünya nüfusunun % 80’inin 2.5 katını tüketmektedir.
Gelişmekte olan ülkelerin yoksul halklarındaki doğum oranları kadar çocuk ve genç ölümleri gelişmiş ülkelere göre çok yüksek, ortalama yaşam süresi ise çok daha kısa.(8) Yani birileri, başkalarının yaşamı pahasına iyi yaşıyor , oysa olması gereken herkesin iyi yaşaması.
Doğa, içinde barındırdığı canlıların varlıklarını sürdürebilmelerini sağlayacak mekanizmaları oluşturmuştur. insan dışındaki tüm canlı türlerinin de bir parçası olduğu bu mekanizmalar, unsurları azaltılmadığı yada yok edilmediği sürece işlevini sürdürecektir.
Doğa, insana ve diğer canlı türlerine kaynaklarını sunar ve başta insan olmak üzere tüm canlılar tarafından üretilen atıkları yok etmeye uğraşır. Diğer canlılar, birbirleriyle karşılıklı doğal bir etkileşim içinde doğanın yenilenmesine katkıda bulunurlar. Doğanın yıkımında en etkili varlık olan insanın sorumluluğu, kaynakları, tükenebileceğini göz önüne alarak ve yenilenme kapasitesini gözeterek özenle kullanmak; atıklarını doğa tarafından yok edilebilecek sınırlara çekmek ve doğanın mekanizmalarını geliştirmesine gücü yettiğince katkıda bulunmaktır.
Sanayi devriminden sonra seri üretimin başlamasıyla, üretim ve tüketimin giderek artması, doğa üzerindeki baskının da artmasına yol açmıştır. Kapitalizm, sürekli büyümeye eğilimli ve bu yüzden kaynakların her geçen gün daha fazla kullanımını gerektiren bir ekonomik sistemdir. Büyüme azaldığı veya durduğunda sistem kriz içine girer. Bu yüzden başta eğitim, kitle iletişim araçları ve reklamlar olmak üzere çeşitli teknikler kullanılarak bir tüketim kültürü oluşturulmuş: sürekli yeni gereksinimler yaratılarak, insanlarda yeni eşyalara sahip olma ve daha fazla tüketim ürünü isteği ortaya çıkarılmıştır. Tüketimin artış hızı, yenilenebilir ve yenilenemeyen kaynakların da aynı hızla tüketilmesi ve çevre kirliliği demektir. Yani kaynakların insanlığın geleceğini tehdit edecek bir şekilde tükenişi nüfus sorununa değil kaynakların kötü kullanımına bağlıdır.
Küreselleşmiş kapitalizm, zengin ülkelerdeki dünya nüfusunun küçük bir azınlığının dünyanın büyük bir kısmına egemen olması ve doğal kaynakları sömürmesidir. Kapitalizm için, üretim artışının sürdürülmesini ve sürekli kar artışının gerçekleşmesini sağlayacak kaynak ve üretimde istihdam edeceği iş gücü önemlidir. Nüfus artışı, daha fazla tüketim anlamına geleceği için kapitalist ekonomileri canlandıracak ve daha fazla kâr sağlayacaktır. Kapitalizm açısından, gelişmekte olan ülkelerdeki üretimde kullanabileceği iş gücü dışında kalan ve kendi ürünlerini tüketebilme yeteneği çok düşük olan yoksul halklar “fazla” ve nüfus planlamasına uygun görülebilir.
Doğadaki tüm canlı türlerinin, beslenme ve korunma gibi türünü sürdürma çabası da iç güdüsel bir davranış; yaşam hakkı kapsamı içinde temel bir haktır. Bu hak, sınırsız çoğalma hakkı değildir ve başkalarının hakları ile sınırlıdır. Haklar açısından, aşırı doğurganlığa bağlı hızlı nüfus artışı sorun olabilir. Ancak gelişmekte olan ülkelerde beslenme yetersizliği, sağlıksız koşullar, infeksiyonlar gibi nedenlerle çocuk ve genç ölümlerin fazlalığı ve ortalama yaşam süresinin kısalığı da doğurganlığın tetiklenmesinde etkili olmaktadır. Gelişmiş ülkelerde yaşam süresi uzamaştır, buna karşın nüfus artış sorunu yoktur; aksine bu ülkelerin bazılarında, doğum sayısının azlığı sorun olarak görülmektedir. Bu durum, toplumların refah düzeyinin artmasıyla, nüfus artışının kendiliğinden azalacağı anlamına gelir. Sorun, tüm insanlığın refah düzeyinin yükselmesi; herkesin, eşitlik anlayışına dayalı beslenme, korunma, sağlıklı yaşam, gelecek güvencesi, kültürel ve toplumsal haklara sahip olmasıyla kendiliğinden çözülebilir.
Özel şirketler Afrika, Güneydoğu Asya ve Latin Amerika’da büyük miktarda tarımsal araziyi ve yerel su kaynaklarının kullanma hakkını ele geçirdiler. Eskiden gıda üretilen ve bazı yazarlara göre gıda tarımı yapılması halinde bir milyar aç insanın beslenebileceği topraklarda,(2,) biyoyakıt ve hayvan yemi üretimine yönelik tarımsal üretime geçtiler. Topraksız ve susuz kalan yerli halklar topraklarından göç etmeye zorlandılar. Sonuç, küresel ölçekte gıda üretiminin giderek azalmasıyla, gıda fiyatlarında artma, kentlerin çevresinde sağlıksız gecekondular, işsizlik, açlık ve gelişmiş ülkelere kaçak göçler sırasında yitirilen yaşamlar. Daha kötüsü, küresel ısınma nedeniyle dünyamızın insanlığı üzerinden silkip atacak olması.
Kaynakları sınırlı gezegeni ve içinde barındırdığı insan ve tüm canlı türlerinin kaderi, sorumsuz bir üretim biçimine ve sınırsız bir tüketim anlayışına bırakılamaz. Aşırılaşmış kaynak kullanımı ve CO2 salımının yol açtığı küresel ısınma, insanlığı hızla geri dönüşümsüz bir yokoluşa doğru sürüklüyor. Ve artık tehlike çanları çoktandır çalıyor.
Yaşanacak başka bir dünya yok, herkes elini taşın altına sokmalı ve sorunun çözümü için çaba göstermelidir. Gelişmiş ülkelerdeki tüketim önemli miktarda azaltılmalı, enerji üretimi temiz olarak nitelendirilebilecek kaynaklardan sağlanmalı, tarım alanları gıda üretimi için kullanılmalı ve doğayla ve doğanın mekanizmaları ile uyumlu tarıma geçilmelidir.(9,10) Sorunun çözümü ancak, sürekli tüketime ve büyümeye bağımlı bu günkü sosyo-ekonomik sistemin yerine, insana ve doğaya saygıyı temel alan bir sistemin oluşturulması ile sağlanabilir.
1.http://www.sustainablescale.org/ConceptualFramework/UnderstandingScale/MeasuringScale/CarryingCapacity.aspx
2. http://www.huffingtonpost.com/eric-holt-gimenez/world-hunger_b_1463429.html,
3. Angus I., If Socialism Fails. http://www.socialistvoice.ca/?p=312
4. http://www.unmillenniumproject.org/documents/UNMP-FastFacts-E.pdf 5.http://www.guardian.co.uk/commentisfree/2013/jan/14/neoliberal-theory-economic-failure
6. World Bank, 2008 World Development Index, http://data.worldbank.org/sites/default/files/wdi08.pdf
7.http://data.worldbank.org/indicator/SP.DYN.CBRT.IN?order=wbapi_data_value_2010+wbapi_data_value+wbapi_data_value-last&sort=desc
8. http://www.un.org/esa/population/publications/wmchart2011/wmchart2011.pdf
9. http://viacampesina.net/downloads/PAPER5/EN/paper5-EN.pdf 10. Altieri M. Agroecology, Small Farms, and Food
10. Sovereignty. http://monthlyreview.org/2009/07/01/agroecology-small-farms-and-food-sovereignty