Dünyanın üçte birinde hüküm süren sosyalizm deneyimi ortadan kalkalı 20 yılı geçti. Çin Devrimi’ne ilişkin çok şeyler yazıldı. İnsanlar bundan 40 yıl öncesine göre bilgiye ulaşmak açısından birçok yeni olanağa sahip.
Yordam Yayınları Edgar Snow’un “Çin Üzerinde Kızıl Yıldız” kitabını yaklaşık kırk yıl sonra tekrar yayınladı.
Kitap Çin Devrimi’nin en önemli ilk on yılını solcu batılı bir gazetecinin gözünden anlatıyor. Kitabın asıl yazıldığı tarih 1937.
Bu kitabı daha önce okumamıştım. Çin üzerine elbette birçok başka şey okuduk. Ama bu kitap gerek ÇKP, gerekse düşmanları ABD, İngiltere, Japonya, SSCB ve Guomindang tarafından nesnelliği açısından onaylanmış az eserden birisi sanırım.
Türkiye’deki (Mahir’in deyimiyle) “Kampüs Maocuları”nın bu kitabı okuyup okumadıklarını bilmiyorum. Okumadılarsa önemli değil ama okudularsa Mao’ya büyük haksızlık ettiklerini düşünüyorum. Bu elbette başka bir tartışmanın konusu.
Günümüzde tarımın savunulması; köylülerin ve çiftçilerin örgütlenmesi mücadelesinde bulunan bizler için bu kitap çok farklı şeyler söylüyor.
Kitabın başlıca aktörü net: yoksullaşan, işsizleşen, köleleştirilen köylüler. Sorun sıradan bir “fukaralık edebiyatı” değil. Milyonlarca köylünün geleceği, onuru ayaklar altına alınıyor.
Arka arkaya köylü ayaklanmaları gerçekleşiyor Çin’de. Talepler, “toprak, onur ve yaşam”. ÇKP uzun süren tereddütler, iç mücadeleler ve dış müdehaleler sonunda doğru bir karar verip köylüleri örgütlemeye girişiyor. Köylüleri bir yandan Kızıl Ordu etrafında örgütlüyor, yarattığı kurtarılmış bölgelerde ise Sovyetleri tesis edip, toprak reformuna ve yeni bir toplumsal yaşamı örgütlemeye girişiyor.
Uzun Yürüyüş (yazarın ifadesiyle bu “tuhaf” davranış) bir yıl süren, 10 bin kilometre boyunca Çin haritası üzerinde amaçsız gibi bir oraya bir buraya giden onbinlerce silahlı köylünün bütün ülkeye devrimi anlatmasını, milyonları peşlerine takmasını sağlıyor. Guomindang her saldırışında yürüyüşçüler Çin’in başka bir eyaletine geçiyor ve orayı deyim yerindeyse “tutuşturup” ilerliyor.
Toprağı hiç olmayan, topraklarından koparılan milyonlar kendi geleceklerini böyle zorlu bir mücadeleyle kurtarıyorlar.
Kitap 80 yıl önce yaşanmış ve artık Çin’de ne tür izleri kaldığı bile tartışmalı meseleleri önümüze koyuyor. Bu meselelere baktığımızda bunların hâlâ tartıştığımız konular olduğunu görüyoruz. Bu yönüyle kitap güncel.
Neler bu meseleler ? : Köylülük devrimci bir sınıf olabilir mi? Köylüler kollektif bir hayatı örgütleyebilir mi? Milliyetçilik ve din bir halk hareketinde ne gibi sorunlara yol açar? Tarımın planlanması nasıl olabilir? v.s. v.s.
Elbette başka konuları da : devrim ve bürokrasi sorunu, “tek ülkede sosyalizm” çatışması, sağ ve sol ekonomizmler, Çin’i günümüzün en büyük kapitalist güçlerinden biri haline getiren “kalkınmacılık”…
Bütün bunların temellerini yazarın satır aralarından çıkarmak mümkün.
Bir dipnotta şöyle deniyor:
“1970 Aralık’ında yazar Pekin’deki evinde Mao ile tekrar beş saat görüştü Mao sağlıklıydı ama devrimin sonuçlarından hala ‘tam olarak tatmin olmamış’ tı.”. (Sy.568)
Bu denli büyük bir başarıdan sonra Mao devrimin sonuçlarından tatmin olmuyor. Devrimcilik zaten böyle bir şey. Eğer olup biten Mao’ya yeterli gelmiş olsaydı hâlâ güncel kalamazdı.