Dünyanın en yoksul ülkelerinden biri olması yetmiyormuş gibi altı ay önceki büyük depremde 250 bin kurban, 1.3 milyon yaralının yanı sıra büyük maddi zarara uğrayan çaresiz Haiti, sınırlı olanakları ve dış yardımlarla yaralarını sarmaya çalıştığı şu sıralarda, açgözlü dev şirketlerin saldırısıyla karşı karşıyadır. Ciddi Le Monde gazetesinin Saint-Dominique muhabirinin konuyla ilgili ayrıntılı izlenimleri gazetenin ‘Gezegen’ sayfasında, Haiti köylülerinin ABD’li ünlü GDO (Genetiği Değiştirilmiş Organizmalar) şirketi Monsanto’nun tohum yardımına karşı çıktığından söz etmektedir (Le Monde, 2 Haziran 2010).
Olay aslında her şeyden önce bu tür şirketlerin amaçlarına ulaşmak için her yola başvurmaktan çekinmediklerini ortaya koyması açısından son derecede ilginçtir. Ne var ki, Monsanto’nun yıllardır küresel ölçekte özellikle yoksul ülkelere GDO’lu tohum ve ürünleri dayatmak için yaptıklarını yakından izleyenler için Haiti olayı, kuşkusuz, şaşırtıcı değil.
Tartışma mayıs ortalarında uzun süre Haiti’de yaşayan kimyacı ve din adamı Breton Jean-Yves Urfie’nin internet sitesinde Monsanto’nun Haiti’ye 475 ton GDO’lu tohum hibe etmesiyle ilgili suçlamasıyla patlak vermiştir. Olay duyulmasıyla birlikte ABD’nin ‘altermondialist’ sivil toplum kuruluşlarının tepkisini çekmiştir. Biyolojik ürünler tüketici birliğinden Ronnie Cummins’in konuyla ilgili yazısında, “Haiti bu kez Monsanto ve çokuluslu gıda ticareti şirketlerinin köle kolonisi olma yolundadır..” denilmektedir.
Giderek artan tepkilerin önünü kesmek için Haiti Tarım Bakanı Joanas Gue’nin GDO’lu tohumları kabul etmediklerini, Monsanto’nun 475 ton melez mısır tohumlarını ve 2067 kg sebze tohumlarını kabul etmeden önce gerekli tüm önlemleri aldıklarını beyan etmiştir. Ancak bu açıklama onu aşkın sayıdaki tarım kuruluşlarını Monsanto’nun ‘zehirli armağanına’ karşı binlerce köylünün katılımıyla yapılan gösterileri ve sembolik olarak bir miktar GDO’lu tohumun yakılmasını önlemeye yetmemiştir. Gösterilerde Haiti Devlet Başkanı Rene Preval, ülkeyi çokuluslu şirketlere satmakla suçlanmıştır. Tarım birliklerince, “Gıda ve yerel tohum egemenliğimiz için savaşıyoruz. Monsanto’nun hibesi köylü tarımına ve biyoçeşitliliğe karşı bir saldırıdır. Monsanto, depremi fırsat bilerek Haiti’nin tohum pazarına girmek istemektedir. Amaçları ise açık: Tohum pazarına girerek iki asırdır varlığını sürdüren yerel tohumları yok ederek, Haiti tarımını ve köylülerini agro ticarete bağımlı kılmaktır” denilmektedir. Köylü birlikleri de, kuşkusuz boş durmamakta, 500 ton yerli tohumu köylülere ücretsiz olarak dağıtmakta, tohum stokları için de küçük silolar inşa etmektedirler.
Öte yanda Preval yönetimi ve Monsanto ‘zehirli armağan’dan vazgeçmiş değildir. İki yük gemisi 130 ton GDO’lu melez mısır tohumunu Haiti limanlarına boşaltmıştır. Kalan 345 tonunun yıl boyunca teslim edilmesi planlanmıştır. Kısaca, konu henüz kapanmamıştır. Ama unutulmaması, ibret alınması gereken, tüm çaresizliğine karşın Haiti halkının ülkesinin tarımını korumak ve halkının sağlığı için dünya devlerine örnek direnişidir.
GDO kaynaklı tarımsal ürünlerin çevre ve insan sağlığı için oluşturduğu tehdidi hafife almak mümkün değildir. GDO kaynaklı ürünlerin bir numarası Monsanto’nun Mon 810 kod adlı mısırı, yiyecek ve içecek sektöründe katkı maddesi olarak yoğun biçimde kullanılmaktadır. Bu tohumlardan üretilen mısır ve soya ile beslenen fareler üzerinde yapılan bilimsel araştırmalar bu canlıların dört nesil sonra üreme yeteneklerini kaybettikleri, kan yapıları, bağışıklık sistemlerinin çöktüğü, organların giderek küçüldüğü saptanmıştır. GDO’lu tohumlardan milyarlarca dolar kazanan Monsanto ise bugün aynı zamanda güçlü lobilerinin her kapıyı açtıkları bir finans devidir. GDO’lu tohumları çok sayıda ülkede egemen durumdadır. ABD, dahil, Arjantin, Güney Afrika, Kanada, Çin, Hindistan sözü edilen ülkeler arasındadır. Ancak ne denli güçlü lobilere sahip de olsa, GDO’lara direnen ülkeler de yok değil. AB yönetiminin GDO kaynaklı ürünlerin üretilmesi ve ithalinde sorun bulunmadığını söylese de Yunanistan, Avusturya, Macaristan, GDO’yu yasaklamıştır. Buna Almanya ve Lüksemburg da katılmıştır. Bavyera Tarım Bakanı’na göre GDO’lu tohumlar biyoçeşitliliği yok ederek çevreye zarar vermekte, yiyecek ve içeceklerde katkı maddesi olarak kullanılmakla da insan sağlığını ciddi biçimde tehdit etmektedir.
Dünya Ticaret Örgtü (OMC), AB yönetimini GDO’ya yeşil ışık yaktığı, örgütün GDO’lu ürünlerin üretilmesi ve ithaline koyduğu yasağa karşı hareket ettiği için mahkûm etmiştir. Ancak, AB de GDO’ya karşı direnme konusunda son derecede güçlüdür ve sonuçta yönetimi kararından dönmeye ikna edeceklerdir. GDO’lara kapılarını neredeyse ardına kadar açan ülkemiz, özellikle AB gıda dosyasının müzakereye açıldığı şu günlerde, dikkatli davranması, ülkemizin bir GDO cenneti haline getirilmesiyle ilgili dayatmalara karşı koymasında büyük yarar var. Haiti örneği unutulmamalı.
Cumhuriyet 12.07.2010
Bir Yorum
Kadir
Sayın Hüseyin Baş bu yazıyı yazmazdan önce aşağıdaki yazıyı da okusaydı daha zengin altyapıyla yazardı.
http://www.karasaban.net/haitide-10-bin-ciftci-monsatoya-karsi-yurudu/