Mehmet Görmez, alıştığımız Diyanet İşleri Başkanları’ndan farklı bir portre çiziyor. Mesela aile içi şiddete karşı Cuma vaazları verdiriyor.
Görmez, şimdi de “helal gıda”ya el atmış. Afyonkarahisar’da, bir grup ilahiyatçı ve “gıda ve genetik alanında önemli isimler”le biraraya gelerek görüş alışverişinde bulunmuş. (Kimmiş bu önemli isimler? Belli değil.)
Başkan, helal gıdayı “yüksek kaliteyi temsil eden bir marka” olarak güncelleştirmeyi önermişÖ Dahası, Müslümanların azınlıkta yaşadığı ülkelerin ticari olarak fethedilmesivurgusunu yapmış.
“Fethetme” kavramını sorunlu bulsam da helal gıdanın, bir ticari değer olarak tartışılmasına karşı çıkacak değilim.
Ne de olsa Müslüman dünya, tıpkı faizsiz bankacılık gibi, modern hayata uyum sağlamak için yeni kurallar geliştirme arayışında.
Tabiatın dengesi bozuluyor
İlginçtir, toplantıda helal gıdayla birlikte genetiği değiştirilmiş ürünler de masaya yatırılmış.
Bakın neler demiş Görmez:
“İnsan sağlığı, nezahati dikkate alınmaksızın tabiatın dengesini bozacak müdahalelere girilmektedir Nimetlerin yapısı ve safiyeti ile oynanmakta, tohumlar değiştirilip asli hüviyetlerinden uzaklaştırılmaktadır Bu tahrifatın meydana getireceği etkiler ise şimdilik tahminlerin ötesinde kalıyor.”
Ne var ki gıda güvenliği meselesi, sadece genetiği değiştirilmiş ürünlerle sınırlı değil
Barajlar “helal” mi?
Bugün Türkiye’nin dört bir yanında derelere yapılan baraj ve HES’ler, suları zehirleyip kanser patlamasına yol açan termik santraller, siyanür kullanılan çıkartılan madenler birbiri ardına, kontrolsüzce inşa ediliyor.
Enerji adına yapılan bu hamleler, söz konusu bölgelerde tarımı, yaşamı bitiriyor. Diyanet Başkanı, madem “tabiatın dengesi”ne, üretim ve tüketim ahlakına vurgu yapıyor.
Merak ediyoruz. Barajlarla, madenlerle, santrallerle donatılan topraklarımızda “helal g
ıda”dan bahsetmek mümkün müdür? Su hakkının hiçe sayıldığı bir ülkede hangi gıdanın, hangi helalliğinden bahsediyoruz?
Görmez, hazır GDO’lu ürünlere el atmışken bir de bu konuları değerlendirse iyi olur.
Bilim insanlarının ve halkın ne dediğine aldıran yok çünkü.
“MISERABLE” BİRLİK GDO’YU FRENLİYOR
Diyanet İşleri’nin insan sağlığı ve tabiatın dengesine yaptığı önemli vurguya ben de katkıda bulunayım:
-Ülkemizde GDO’lu ürünlerin üretimi henüz yasak bu da AB müzakereleri sayesinde frenlendi. Hani şu “miserable” birlik var ya, o işte. GDO’lu ürünler, denetime tabi olarak ülkemize giriyor, kullanılıyor.
-Hatırlarsanız Wikileaks belgelerinde, Amerikan GDO lobisinin ülkemizdeki çalışmaları yer almıştı. Kimsenin yalanlamadığı bu lobinin neticesinde yerli tohum satışı yasaklandı.
-Görmez’in bahsettiği, “tohum tahrifatının etkisi”ne dair bilimsel araştırmalar da var. GDO’lu ürünler, biyoçeşitliliği yok ediyor. Ayrıca işlenmiş gıdalarda kullanımı, bazı araştırmalara göre alerjiden tutun kansere, pek çok hastalıkla bağlantılı.
-Ancak “GDO’lu ürün olmazsa aç kalırız” baskısıyla, gıda tekelleştiriliyor, özel sektörün insafına bırakılıyor.
GDO NEYDİ?
-Bir canlının genetik özelliklerinin, kopyalanarak başkasına aktarılması sonucu üretilen yeni canlıya “GDO” (genetiği değiştirilmiş organizma) deniyor. (NTV Bilim, 2010)
-Konya Ziraat Odası’na göre ülkemize sekiz yıldır GDO’lu ürünler giriyor.
-Hazır gıdalarda, etikette aksi belirtilmemişse GDO’lu ürün kullanılıyor. GDO’lu soya; sucuk, salam, sosis ve etsuyu tabletlerindeÖ Ayrıca fındık-fıstık ezmesi, çikolatalı ürünler, unlu mamüller, süt tozu, hazır çorbalar, hayvan yemlerinde kullanılıyor.
– GDO’lu mısır, nişasta bazlı gazoz, kola, meyve suları, mısır yağı, bebek mamaları, hazır çorba ve hayvan yeminde var.
Kaynak : Milliyet – 28 Kasım 2011