Üzerinde evcil hayvanların otlatıldığı doğal bitki örtüsü bulunan alanlara mera deniyor. Meralar yüksek ve taban suyu derinlerde bulunan kıraç ve meyilli yerlerde oluşurlar. Mera bitkileri kısa boylu, köksaplı ve sülüklü bitkilerdir. Aynı zamanda inek, koyun vb. hayvanların en çok sevdiği beslenme alanlarıdır. Türkiye’de 1950’li yıllarda mera alanlarının toplamı 50 milyon hektar civarında iken bugün mera alanları 14.6 milyon hektara düşmüş.
1970’lerden bu yana kırsal alanlarda yaşayan insanlar hayvancılıkla geçinemez hale getirilmeleri sonucu daha büyük yerleşim alanlarına göç etmek zorunda kalmışlardır. Terk edilen meraların yerinde tarım, turizm, inşaat, maden gibi faaliyetler ortaya çıkmış ve bu durumda meraların hızla daralmasına neden olmuştur. Göç edilen bölgelerde ortaya çıkan konut ihtiyaçları Türkiye’de ki “müteahhit” sınıfının ortaya çıkmasını sağlamış ve belediyelerle kol kola giren bu kesimler meraları ve özellikle çayırları talan etmişlerdir.
Torba Yasa!
Sermaye kesimlerinin dört gözle bekledikleri Torba Yasa bugünler de mecliste görüşülecek. Torba Yasa özellikle vergi cezalarına af getirirken ödenmemiş vergilerinde taksitlendirmesini amaçlıyor. Burada sermaye kesimlerine sunulan pastayı bir kenara bırakmadan önce Derik’te su talebi için direnen köylülerin tarımsal destekleri elektrik borcu nedeniyle kesileceğini hatırlayalım.
Pastaların tamamı sermaye kesimleri için hazırlanırken, emekçi ve yoksul kesimler ile doğanın sömürülmesinden ortaya çıkan bu pastanın kreması yine bu kesimler üzerinden oluşturulmaktadır. Sermaye devletinin temel işlevi sermaye için “pastalar” yaratmaktır. Vergi vb. aflar ise bu süreçlerin kaymağını teşkil etmektedir. Derik’te yaşayan köylülere ise bu pastadan ancak elektrik kesintisi ya da tarımsal desteklerin kesilmesi düşmektedir.
Torba yasa yazımıza konu olan bir eklenti yapılmıştı ve bugünlerde mecliste görüşülecek. Sermayenin vergi cezaları ve vergi borçlarının affı ile birlikte meralar tamamen imara açılacak. Aslında bu torbalarla, çıkardıkları yasalar arasında uyumu sağlıyorlar. Yasa, muğlak ve sözde korumacı çıkarken ufak rütuşlarla tüm koruma maddeleri anlam değiştiriyor ve amaçladıkları durumu yasal hale getiriyorlar.
Daha önce çıkan Maden Yasası’nın 39. maddesinden alıntı yaparak bu durumu açıkça görebiliriz; “Maden ruhsat sahibi, mera, yaylak ve kışlakların bulunduğu alanlarda; sondaj, yarma, galeri gibi maden arama faaliyetleri yapılmadan önce gerekli belgelerle valiliğe veya Genel Müdürlüğe ya da Tarım ve Köyişleri Bakanlığı’na bir dilekçe ile başvurur. Başvuru tarihinden itibaren bir ay içinde Tarım ve Köyişleri Bakanlığı’nca yapılacak değerlendirme sonucu uyulması gereken esaslar belirlenerek mera tahsis amacı değiştirilmeden izin verilir” bu ne şimdi!
Görüşülecek olan Torba Yasa’nın 115. maddesi ile 4342 sayılı Mera Kanunu’nun 14’üncü maddesinin birinci fıkrasına yapılan ek ise şöyle “(ı) İlgili belediye sınırları içerisinde alternatif alan bulunmaması(!) şartıyla Bakanlar Kurulunca kentsel dönüşüm ve gelişim projesi alanı olarak ilan edilen mera…” Allah doyursun demek bu durumu düzeltmeyecek, bu aç gözlülük ve yaşamı yok eden, bu kan emicilerin Allah’a havele edilmesiyle durdurulamayacağını tabii ki biliyoruz.
Somut bir örnek!
Yukarıda “maden” yasasıyla meraların talan edilme yolunun nasıl açıldığını aktarmaya çalıştık. Büyükşehir yasasının tüm kırsalı belediye alanı haline getirmesiyle birlikte zaten Allah’a emanet olan alanlar sermayeye yani yok ediciye emanet edilmektedir. Geçtiğimiz günlerde Bursa’nın Karacabey ilçesi Arızlı Köyü’nde insanlar adeta isyan ediyordu. İsyanlarının nedeni ise meralarının haberleri dahi olmadan bir şirkete kiralanmış olmasıydı. Gıda Tarım ve Hayvancılık Bakanlığı izniyle köylülerin mera alanı bir “at yetiştiricisi” şirkete peşkeş çekildi.
Arızlı Köyü Muhtarı Ali İhsan Kardeş bir açıklama yaparak şunları söylemiş; “köylülere haber verilmeden mera alanımız özel bir atçılık şirketine kiralandığını mera alanımıza çekilen tel örgülerle birlikte öğrendik. Konuyla ilgili olarak başta İl Gıda Tarım ve Hayvancılık Müdürlüğü başta olmak üzere ilgili bütün mercilere başvurduk. Ancak bir cevap alamadık. Demokratik protesto hakkımızı kullanarak eylem yaptığımızda ise, söz konusu şirketin yöneticileri tarafından tehdit edildik. Şirket tarafından dikenli tellere zarar vermek gibi sudan sebeplerle mahkemeye verildim. Ancak ne asılsız iddialarla açılan davalar, ne de tehditler beni ve Arız halkını geri döndüremez.”
Meralar köylünün elinden alınırken hayvanlar ise aynı bölgede faaliyet gösteren “sütaş”ın ahırlarında hormon iğneleriyle adeta bir makine gibi yaşaması sağlanıp sömürülmeye devam ediliyor. Ahırlarda hayvanlar zulm içinde yaşarken “sütaş” patronu sendikalaşan işçileri işten atıyor. Direnen işçilerin direniş alanında ise hapsettikleri hayvanların dışkısı serilerek işçilerin bölgeyi terk etmesi sağlanıyor. Merayı şirketlerin talanına açanlar, işçilerin köleleşmesinin koşullarını yaratmaktan asla geri durmuyor. Devlet şir
Güncellenme : 09.09.2014 02:04ket el ele işçinin, hayvanın ve doğanın sömürüsünü fütursuzca sürdürüyor.
Evet, önce hayvanların köleleşmesi sağlandı. Daha “çok üretimle” sermaye biriktirme adına önce bilim adamlarının bir çoğunun bilgisinin sermayeye zorla sunulması sağlandı ve bu yolla hayvanlar birer makineye çevrildi. Makinelerden boşalan alanlar ise yine sermayeye farklı birikim yolu olarak açılmaya başlandı ve bugün hiç hız kesmeden bu süreç devam ediyor. Meralarda özgürce beslenen hayvanlar günlük olarak 10-15 kg sütünü insanlarla paylaşırken hormon vb. iğne ve ilaçlarla aynı hayvanlar adeta makineye çevirilip 30-40 kg süt vermesi sağlanıyor. Artık hayvanlar bir köle, sermaye ise daha bir zengin!
Son söz!
Karadeniz’de o güzelim ineklerin özene bezene süslenerek yaylalara, meralara çıkarılma ritüellerini izlerken o eşsiz uyumu yani insanın hayvanla ve doğayla kurması gereken doğru ilişkinin en güzel fotoğrafını hafızalarınıza kazımamanız mümkün değil.
Bir karar vermek zorundayız. Karadeniz’de yaylaya çıkan insan ve hayvanlar gibi özgür mü olacağız, ya da Sütaş’ın fabrikasında köleleştirilen hayvanlar ve köleleştirilmek istenen insanlar gibi esir mi?
Kaynak : ÖzgürGÜndem – 9 Eylül 2014