Aç! Aç! Aç!
Diye haykırıyor yüzlerce mahkum
Canımız yanmış gibi değil
Canımız yana yana
Haykırıyoruz sahnedeki kadına:
Aç! Aç! Aç!
Bir koçbaşı gibi zorluyor duvarları çığlığımız
Açız çünkü,
Açız…
….
Açamaz açamaz açamaz!
Ama hala anlamıyor ki düzenbaz
Gönül hoşluğuyla o açmazsa eğer
Fırladığımız gibi bu tarih denen sahneye
Aç dediklerimizi biz KENDİ ELLERİMİZLE AÇACAĞIZ!
Can Yücel
Radikal Gazetesi’nde 4-5 Eylül tarihlerinde çıkan “Gıda Ayaklanmalarından Korkuluyor” ve “Gıda Pahalılığı İsyan Çıkardı” başlıklı haberlerine dikkat çekmek ve bu haberler üzerine iki kelam laf etmek istedik.
Gıda fiyatlarındaki artışa karşı Mozambik’de 1 Eylül’de çıkan isyan ile ilgili bu haberlerde gıdanın bir silaha dönüştüğü dünyada, IMF’nin politikalarındaki yanlışlık yüzeysel olarak vurgulanarak; Dünya Gıda Örgütü’nün (FAO) acil toplantı çağrısı yaptığı ve bir toplantı düzenleyeceği belirtiliyor. Tam da bu noktada FAO’nun gıda krizinden çıkış arayışlarında nasıl bir rol oynayacağı/oynayabileceğinin sorgulanması gerekiyor.
Bu tutmuş, bu pişirmiş, bu yemiş, ötekisi hani bana hani bana demiş
Haberde, Uluslararası Gıda Politikaları Araştırma Enstitüsü eski yöneticisi, Joachim von Braun, Financial Times gazetesine yazdığı makalesindeki değerlendirmelerden, yola çıkılarak atılan iki alt başlık dikkatimizi çekiyor: “Ayaklanmalardan korkuluyor” ve “(gıda krizi) küresel politikalar ile aşılabilir.”
Ayaklanmalardan kimin, ne için korktuğunu anlayamamakla birlikte, küresel politika belirlenmesi konusunda Birleşmiş Milletler’e yapılan çağrı fazlasıyla düşündürücü. “Ayaklanmalar” ve bunun karşısında alınması gereken “küresel tedbirler”, düşünce sistematiğinin kendisinin baştan hatalı olduğunu düşünüyoruz.
Tersten bir şekilde olaya yaklaşarak, neden “küresel tedbirlerin” isyan yarattığını düşünmüyoruz?
Bahsi geçen küresel önlemlerin, haberden yola çıkarak IMF’nin politikaları olduğunu işaret edebiliriz. IMF’nin para politikalarının bir başarı hikayesi olarak sunulduğu Mozambik’de çıkan isyan bazılarını düşündürüyor, IMF politikalarının yanlışlığını gösteren bir gelişme olarak sunuluyor ama aynı zamanda da Birleşmiş Milletler IMF’nin neden olduğu isyanı bastırabilecek bir güç olarak önümüze çıkıyor.
Mevcut durumun bu şekilde hikayelenmesi ileriki tarihlerde ısıtılıp tekrardan karşımıza çıkarılacaktır: Birleşmiş Milletler’in politikalarını düzeltecek yeni küresel aktörler ile karşılaşmamız olasıdır.
Yaratılan bu basma kalıp hikayelerden ziyade küreselin yanında yerel politikalara çağrı neden yapılmıyor? Yereldeki isyanlardan neden korkuluyor? Ya da kim korkuyor? FAO’nun toplantı çağrısı tam da bu isyanların içerilerek bastırılmasının, gıdanın silah olarak kullanılmasının bir şekli değil de nedir? Rusya, Çin gibi ülkelerin gıdayı silah olarak kullandığının altı çiziliyor haberde ama neden FAO sütten çıkmış ak kaşık olarak bizlerin karnını doyuracak bir organizasyon olarak belleklerimize yerleşiyor, yerleştiriliyor?
İsyanlar bastırılıyor…
Evet FAO harekete geçiyor. Neoliberal düzene isyan edenleri yine bu düzene içererek bastırmak için harekete geçiyor. Neler yapacağı (yahut yapamayacağı) konusu az çok aşikar. Sorunları “serbest ticaret” ile çözmek isteyecek ve isyanı çıkaranları piyasaya nasıl eklemleyebilirizin yollarını sunacaktır, “küresel” çözüm önerisi olarak. Sorunun temelini “üretim yetersizliği”nde görmeye devam ettikleri sürece krizden çıkış adına yapılan toplantı çağrıları bir yere varamayacaktır. Ve elbette “sorun bölüşüm sorunudur”, “sorun gıda egemenliğinin sağlanmasıyla çözülür” diyenlerin sesleri duyulmamaya devam edilecektir.
“Ekmek bulamazlarsa pasta yesinler”
“Son 10 yılda artan bir biçimde piyasa oyuncularının insafına bırakılan tarımsal emtia ürünleri, pek çok zaman fiziki nedenlerden bağımsız olarak fiyat artışlarının kurbanı oldu” diyor haber. Yani sorun yapay olarak üretildi, birileri para kazansın diye. “Borsa spekülasyonları” birilerini açlıktan, yetersiz gıdadan, bozuk gıdadan ve elbette polis kurşunuyla öldürüyorsa, bu spekülasyonlara yaşam enerjisini verecek küresel politika ve toplantı çağrılarının aynı haberde “kurtarıcı” olarak sunulması ne kadar da çelişkili…
Açlığın öğrettiğini hiçbir şey öğretmez.
Aydınlanma devrimi ekmekten mahrum bırakılanların, ekmeği ararkan özgürlükle tanışmaları değil miydi?
Sefilleri, “sefil” bırakıp, ekmek hırsızlığı yapanı kürek mahkumu yapan düzene karşı ayaklanmayı hak olarak gören isyanlar nereye kadar bastırılabilecek?
Bir Yorum
tülay
evet, bastıramadılar görüldüğü üzere…. saol Duygu