19-20 Kasım’da İstanbul’da gerçekleştirilen “Sosyal Ağlardan Sosyal Devrimlere / LabourStart Küresel Dayanışma Konferansı”na Ortadoğu ülkelerinden çok sayıda sendikacı ve eylemci katıldı. Bunlardan biri de Mısır’da son 5 yılda gelişen hareketler içinde önemli bir yer tutan bağımsız sendikaların örgütçülerinden Talal Shukr idi. Shukr, 25 Ocak’ta başlayan ilk Tahrir ayaklanmasına giden yolda ve sonrasında işçi hareketinin rolü üzerine bir sunum yaptı. Shukr’un katıldığı etkinliği izleyen günlerde Tahrir ikinci büyük ayaklanmaya sahne olacak bu kez İslamcı örgütler kendilerini ayrı tutarken işçi hareketinin ve solun etkisinin daha da belirginleştiği görülecekti. Aşağıdaki yazı, Shukr’un sunumu için hazırladığı İngilizce metnin çevirisidir
Mısır, 2005 yılından 2010 yılının sonuna kadar geçen sürede 2 bin 938 emekçi protestosuna sahne oldu. (Shukr burada “protesto” sözcüğünü kullansa da, metnin ilerleyen bölümlerinde, “talep eylemleri” için de “protesto” sözcüğünün kullanıldığı görülmüştür. Bu nedenle söz konusu olan protesto biçimiyle sınırlı olmayan 2 bin 938 işçi eylemidir ve çevirinin ilerleyen bölümlerinde, metnin akışına uygun olarak kimi yerde “protesto” yerine “eylem” sözcüğü kullanılacaktır; ç.n). Bu eylemler emekçileri etkileyen şu olumsuz koşullar karşısında gelişmiştir:
- 1. Yüksek fiyatlar.
- 2. Eğitim ve sağlık alanına yönelik kamu harcamalarındaki düşüş.
- 3. Ayni devlet yardımlarındaki kesintiler.
- 4. Varlıkların satışını ve on binlerce işçinin erken emeklilik yoluyla işten çıkarılmasını içeren, yoğun bir özelleştirme programının uygulanması.
Sonuç olarak, işçiler, ücretlerin gıdım gıdım arttığı bir ortamda fahiş fiyat artışları ile eğitim, sağlık, ulaşım, barınma, elektrik ve su gibi temel yaşamsal gereksinimlerini karşılayamayacak durumdaydı. Aynı zamanda, ülkenin tek sendikal örgütü hükümetin, partisinin ve politikalarının elinde bir kukla görevi görmeye devam ediyordu. Kendine bağlı genel sendikalarla birlikte, işçilerin haklarını savunamadı. Çalışma ilişkilerinin doğasını değiştiren 2003 tarihli yeni iş yasasını tanıyarak, işçileri karşısına almak pahasına işverenlerin yanında saf tuttu. Bu yasa, keyfi işten çıkarmalar ve geçici sözleşmeler önünde kapıları sonuna kadar açtı. Yasa, aynı zamanda işçilerin iş durdurma hakkını kullanmasını imkânsız hale getirmiyorsa bile büyük engellerle karşı karşıya getirdi.
Ücretler alanında, yeni politikalar işçilerin temel haklarını sınırladı. Yeni yasanın çıkarılmasının ardından, işçilerin işten çıkarılmasını kolaylaştıran esnek bir emek pazarı yaratıldı. Bu politikalar ayrıca eğitim, sağlık harcamalarında, emekli maaşlarında ve kamu emekçilerinin ücretlerinde kesintilerle sonuçlandı. Dahası, geçim masraflarına denk düşen bir asgari ücret tanınmadı.
Örgütlenme özgürlüğü alanında, 1976 tarihli 35 sayılı Yasa’nın işçi hakları üzerinde koyduğu, kendi sendikal örgütünü kurama yasağı yerli yerinde durdu. Yasaya 1995’te eklenen 1 ve 12 no’lu düzenlemeler bu kısıtlamaları daha da pekiştirdi. Gücün, sendikal örgütlenmenin (genel sendika / genel federasyon) yüksek kademelerinde yoğunlaştırdılar ve böylece taban örgütlenmelerini dışta bıraktılar. Federasyonun üye sayısı hiçbir zaman 5 milyonu geçmedi ve işçilerin haklarını savunma ve iş koşullarını iyileştirme alanında hiçbir sendikal etkinliğin gözlenmediği koşullarda 3,6 milyona düştü.
El Ahram Vakfı tarafından 2006’da yayımlanan Ekonomik Eğilimler Raporu’nda, Mısır ekonomisindeki yoksullaştırma ve marjinalleştirmenin temel nedenleri şu şekilde özetlendi: “Adaletsiz politik, ekonomik ve toplumsal sistem, Mısır yönetiminde giderek artan sermaye kontrolü, asgari ücretin dondurulması, çürümüş ücret sistemi ve ücretlerin geçim masraflarındaki muazzam artışla uyumsuzluğu, milyonlarca kamu ve özel sektör işçisini etkin bir şekilde yoksullaştırmıştır.”
Uzmanlar arasında şu konuda bir uzlaşmanın olduğu ortadaydı: “Emekçilerin protesto hareketindeki tırmanış, sendika örgütün işçilerin çıkarlarını koruma görevini yerine getiremediğinin göstergelerinden yalnızca biriydi, çünkü protestoların çoğu sendikal örgütün inisiyatifine karşı ya da ona rağmen gerçekleşiyordu. Sendikanın rolü ya grevleri kınamak ya da sahiplenmeyip, sapkın bir grubun işi ilan etmekle sınırlıydı. En iyi durumda, yönetimle işçileri uzlaştırmaya çalışıyordu.”
Eylemci işçilerin talepleri aşağıdaki gibiydi:
- 1. Değişken ücret (teşvik, fazla mesai, yan ödeme, kar payı), periyodik ve sosyal ödenek talebiyle, 825 eylem.
- 2. Çalışma hakkı talebiyle örgütlenen ve sözleşme fesihlerinin, tasfiyelerin, kamu varlıklarının özel sektöre kiralanmasının ve erken emekliliğin protesto edildiği, 405 eylem.
- 3. Yönetimlerin keyfi muamelelerine karşı, 302 eylem.
- 4. İşçilerin ödenmeyen alacaklarının ödenmesi talebiyle, 301 eylem.
- 5. Sabit bir işi olmayan işçilere sabit iş talebiyle, 205 eylem.
- 6. Mahkeme kararlarının uygulanması talebiyle, 79 eylem.
- 7. Sağlık hakkı talebiyle, 72 eylem.
- 8. Yolsuzluğun ve kayırmacılığın protesto edildiği, 66 eylem.
- 9. İş güvenliği talebiyle, 59 eylem.
- 10. Sosyal güvenlik sistemi üyeliği talebiyle, 46 eylem.
- 11. İşçiler için ulaşım aracı talebiyle, 29 eylem.
- 12. Sendika komitesinde gizliliğin kaldırılması talebiyle, 27 eylem.
- 13. Bir sendika üyesine yönelik işten çıkarma ya da ücretsiz izin uygulamasını protesto etmek için, 25 eylem.
- 14. Sendika kurma talebiyle, 25 eylem.
- 15. Barınma hakkı talebiyle, 18 eylem.
- 16. İçilebilir su talebiyle, 4 eylem.
İşçiler ve 25 Ocak devrimi
Son 30 yıl boyunca, Mısırlı işçiler bütün uluslararası standartları ihlal eden çalışma koşullarından son derece mustarip oldular. Özel sektör işçileri geçici iş sözleşmeleri ile ve düşük ücretlerle istihdam ediliyor, güvenlik ve mesleki sağlık gereçleri olmaksızın kötü koşullar altında çalışıyorlar. Herhangi bir sosyal güvence olmaksızın, günde 12 saatten fazla çalışıyorlar. Bunun da ötesinde, çok sayıda işçi işe başlamadan önce istifasını kağıtlarını imzalamaya zorlanıyor. Kendi çıkarlarını korumak savunmak için sendika kurma hakları yok. Otoriteler, Mısırlı işçilere hiçbir bağımsızlığı olmayan bürokratik bir sendikal örgütlenme dayatıyor. Onun da tek amacı işçiler arasında otoritelerin politikalarını savunmak ve ilerletmekti. Bu nedenle, 25 Ocak devriminin temel güçleri arasında yer almak Mısırlı işçiler açısından doğal bir şeydi. İşçilerin sürece katılımı şu aşamalardan geçti:
Birinci Aşama: İş
çiler devrime giden yolun açılmasında büyük rol oynadı. Bunu Mısırlıların içindeki korku duvarlarını yıkan binlerce emsalsiz işçi grevi örgütleyerek yaptılar.
İkinci Aşama: Bağımsız işçi sendikalarının oluşumu: Emlak Vergisi İşçileri Sendikası, Emekliler Sendikası, Sağlık Teknisyenleri Sendikası ve Öğretmenler Sendikası.
Üçüncü Aşama: İşçiler bireyler olarak 25 Ocak’tan 28 Ocak’taki “Öfkeli Cuma”ya kadar gösterilere katıldı.
Dördüncü Aşama: Bağımsız sendikalar, Sendika ve Emek Hizmetleri Evi ve emekçi bölgelerinden temsilciler, Mısır Bağımsız Sendikalar Federasyonu’nun kurucu komitesini oluşturmak için 30 Ocak 2011 günü bir girişim başlattı.
Beşinci Aşama: Bağımsız Federasyon Kurucu Komitesi, 8 Şubat’ta Mısır Devrimiyle Dünya Emek Dayanışması Günü vesilesi ile bir açıklama yayımladı. Bu açıklamada, işçileri iş durdurarak devrime katılmaya çağırdı. 9-10 Şubat tarihlerinde birkaç grev gerçekleştirildi. Bu grevler pek çok fabrika ve kurumda etkili olarak, devrime güçlü bir moment ve sosyal boyut kattı ve eski bakanın 11 Şubat gecesi geri adım atmasını kolaylaştırdı.
Bağımsız sendikalar ile çok sayıda kamu kurumu ve şirketinde istihdam edilen kamu emekçileri ve işçi grupları, 30 yıl boyunca uğrunda mücadele ettikleri meşru taleplerine dikkat çekmek için devrim-sonrasında sürdürdükleri eylemlere ilişkin partizan tanımlamasında bulunanlara yanıt olarak iki açıklama yayımladılar. Bütün Mısır işçi sınıfını aşağıdaki talepleri kazanmak için birleşmeye çağırdılar:
- 1. Devrimin yerine getirilmeyen altı talebinin yerine getirilmesi.
- 2. 1’e 10 oranında bir asgari ve azami ücretin belirlenmesi ve bunun gerçek enflasyon rakamları ve fiyat hareketlerine bağlanması.
- 3. Yarım milyondan fazlası kamu sektörü memur ve işçileri olan düzensiz istihdam edilen işçilerin kalıcı istihdama geçirilmesi.
- 4. Çürümüş özelleştirme programının durdurulması, kamu sektörü şirketlerinin satışı ile sonuçlanan bütün yolsuz anlaşmaların incelenmesi, yolsuzluğa bulaşanlar hakkında dava açılması ve işçilerin işe iadesi.
- 5. Sahipleri tarafından kapatılan şirketlerin işletmeye açılması.
- 6. İşten çıkarmaların önünü açan ve işçileri patronların kölesi haline getiren 2003 tarihli 12 sayılı İş Yasası’nın lağvedilmesi.
- 7. İşsizlere iş imkânlarının sağlanması ve uygun bir iş sağlanıncaya kadar işsizlere yarım asgari ücret tutarında bir işsizlik ödeneği bağlanması.
- 8. İşçi haklarını gasp eden ve işçiler üzerindeki yükü artıran 2010 tarihli 135 sayılı yeni Sosyal Güvenlik Yasası’nın lağvedilmesi.
- 9. Eski rejim tarafından gasp edilen emeklilik ve sosyal güvenlik fonlarının yeniden devreye sokulması.
- 10. Sağlık kurumlarının özelleştirilmesine dair bütün planların kaldırılması ve sağlığın bütün yurttaşlar için bir hak olması.
- 11. Kamu sektörünün, yolsuzluğa batmış bütün kurum ve şirketlerin temizlenmesi, eski rejimin yardakçılarının tasfiyesi ve yargılanması.
İşçiler ve örgütlenme özgürlüğü
İşçilerin, haklarının tanınmasına dair umutları artmış durumda; özellikle de Çalışma Bakanı Ahmet el Burai’nin, 12 Mart 2011’de Uluslararası Çalışma Örgütü (ILO) Genel Müdürü Juan Somavia’nın yanında örgütlenme özgürlüğüne ilişkin bir plan açıklamasından sonra. Plan aşağıdaki ilkeleri içeriyor:
- 1. İşçilerin kendi öz örgütlerini kurma ve istedikleri sendikaya üye olma hakkının tam ve eksiksiz olarak tanınması.
- 2. Sendikaların kendi kural ve düzenlemelerini belirlemek, harcamalarını yönetmek, liderlerini seçmek gibi iç işlerinde bütünüyle bağımsız olması.
- 3. Sendikalara kendi federasyonlarını oluşturma ve uluslararası federasyonlara üye olma hakkı.
- 4. Sendikaların yetkili otoritenin (Çalışma Bakanlığı) denetimi dışında bağımsız olması. Bakanlığın rolü, alın belgesi karşılığında sendikalardan ilgili kayıt belgelerini almakla sınırlı olacaktır. Gerekli prosedürler söz konusu sendikaların kendi moral kişiliğini gerçekleştirebilmesinin ve görev ve hizmetlerini özgürce yerine getirebilmesinin sağlanmasına yönelik olarak ele alınmalıdır.
Sendikaların kuruluşuna giden yollara güller dökülmüş değildi; işçiler pek çok zorlukla yüz yüze geldi. İşverenler ve temsilcileri bütün alanlarda işçilerle çatıştı ve bağımsız sendikaların liderlerine saldırdı. Örgütlenme özgürlüğüne ilişkin yasa taslağı ancak Mısır tarihindeki en büyük ilginin uyandırılmasının ardından tamamlandı. Yedi oturum süren üç taraflı müzakerelerde tartışıldı ve nihayetinde bir sonuç taslağı hazırlanarak üç ay önce Bakanlar Kurulu’na sunuldu. Ne var ki, hala kabul edilmiş değil.
Sonuç olarak, Mısırlı işçiler hem bu sürecin yolunu açarak hem de ilk günden itibaren eylemlere dahil olarak devrime katıldı. Ancak, 30 yıldır uğrunda mücadele ettikleri taleplerinin hiçbiri kabul edilmiş değil.
Mübarek ve yardımcıları devrildi ama rejimi direnmeye devam ediyor. 2011 tarihli 34 sayılı Yasa’nın geçirilmesiyle, işçilerin grev hakkı suç sayıldı. Bunlar olurken, hükümet soysal diyalog ve toplu sözleşme mekanizmalarını sunmak konusunda ayak sürçüyor. Aynı şekilde, işçilerin, sorunlarının müzakere masasında tartışılması taleplerine yanıt vermiyor. Mısır, taraflar arasında adil bir iş denklemi yaratabilmek açısından, ister kamu sektöründe ister özel sektörde olsun işçi-işveren sorunlarını giderme konusunda gerçek bir şans yakalamıştır. Bu, karşılıklı hakların ve aşağıdakilerin onaylanmasıyla iki tarafın çalışma ilişkisindeki yükümlülüklerinin tanınması yoluyla başarılabilir:
- 1. İşçilerin ve işverenlerin kendi sendikal örgütlerini kurmalarını ve iki tarafın birbirlerinin içişlerine karışmamasının sağlanmasını içerecek yeni bir örgütlenme özgürlüğü yasası.
- 2. Mısır toplumunu etkileyen ekonomik ve sosyal değişimleri dikkate alarak işçiler ve işveren arasında bir denge kurulmasını sağlayacak yeni bir iş yasası.
- 3. Mısır toplumunu istikrarının tek yolu diyalog ve toplu sözleşmedir. Bu mekanizma sağlanmalı ve işler hale gelmesi kolaylaştırılmalıdır.
Mısırlı işçilerin uluslararası çalışma standartlarına ve örgütlenme özgürlüğüne sıkı sıkıya tutunmasından başka çıkar yolu yoktur. Şunu akıldan çıkarmamalıyız ki, gelecek, kendi özgür iradesiyle hareket eden işçiler tarafından oluşturulan, işçilere ve topluma hizmet görevini yerine getirebilecek demokratik örgütlerindir.
* Talal Shukr Mısırlı eylemci ve sendikacı
[İngilizce orijinalinden 5deniz.net (Sendika.Org) tarafından çevrilmiştir]
Kaynak : Sendika.org – 26 Kasım 2011