Koltuğunda daha fazla kalamaz çünkü ordu kendi halkına ateş etmeyeceğini açıkladı. Bu Tiananmen Meydanı seçeneğini ortadan kaldırıyor. Şu ana kadar rejimi korumayı başarmış generaller sözlerinde durmazsa bu, orduda çatlaklara yol açar ve bir iç savaş manzarası ortaya çıkabilir. Şu anda, Amerikalı dostlarının has adamları Mübarek’i olabildiği kadar Kahire’de tutmasını her şeyden çok isteyen İsrailliler dahil kimse böyle bir şeyi istemez.
Peki, Mübarek bu hafta mı gider yoksa önümüzdeki hafta mı? Washington ‘muntazam bir geçiş’ istiyor ama Mübarek’e kabul ettirdikleri yeni başkan yardımcısı ‘Ajan’ Süleyman’ın(ya da kurbanlarının deyişiyle İşkence Şeyhi) da elleri kanlı. Alçak bir işkenceciyi bir diğeriyle değiştirmek artık kabul edilemez. Mısırlı yığınlar sivil bir sahtekarın üniformalı bir diktatörün yerine geçirildiği ve hiçbir şeyin değişmediği Pakistan tarzı bir operasyon değil tümden bir rejim değişikliği istiyor.
Tunus “virüsü” herkesin tahmin ettiğinden de hızlı yayıldı. Siyasi, askeri ve ahlaki yenilgilerle geçmiş uzun bir uyku döneminden sonra Arap dünyası yeniden uyanıyor. Tunus etkisi, komşusu Cezayir’i anında sardı ve bu ruh hali oradan Ürdün’e ve 1 hafta sonra da Kahire’ye vardı. Tanık olduğumuz şey Çar, İmparator ve işbirlikçilerine karşı gerçekleşen, tüm Avrupa’yı sarsan ve gelecekteki çalkantıların da müjdecisi olan 1848 ayaklanmalarına çok benzeyen bir dizi ulusal-demokratik isyandır. Bu Arap’ların 1848’idir. O günün Çar ve İmparatoru bugün Beyaz Saray’da oturan Devlet Başkanıdır. Bu, aynı zamanda şu an yaşadığımız ön-devrimleri 1989’dakilerden ayıran şeydir de. Bu ve kitlelerin kendilerini aynı ölçüde mobilize etmediği gerçeği gibi birkaç istisna daha var. Doğu Avrupalılar mutlu geleceğin orada olduğunu zannedip kendilerini “Alın Bizi, Artık Siziniz” şarkıları eşliğinde Batı’ya teslim etmişti.
Araplar bu çirkin kucaklaşmayı yaşamak istemiyor. ABD ve AB onların başından savdığı diktatörleri her zaman desteklemiştir. Bunlar, Batı yüzünden maruz kaldıkları boyun eğmelere, işkencelere, yolsuzluk ve kitlesel işsizliğe, kendi zenginliğiyle kör olmuş bir azınlığa ve sonsuz bir sefalet evrenine karşı gerçekleştirilmiş olan devrimlerdir. Zorba diktatörler ve onları ayakta tutanlara karşı yeniden keşfedilen Arap dayanışması Ortadoğu’da bir dönüm noktası olacaktır. Bu, 1967 Savaşından sonra acımasızca yok edilen Arap ulusunun tarihsel hafızasını da tazeleyecektir. Liderler arasındaki farklılık daha göz alıcı olamazdı. Tüm zaaflarına ve hatalarına karşın Cemal Abdülnasır 1967’deki yenilgi üzerine sorumluluğu kabullenmiş ve istifa etmişti. Milyonlarca Mısırlı Nasır gitmesin diye Kahire meydanlarını doldurdu. Nasır, kararını değiştirdi. Birkaç sene sonra makamında kalbi kırık ve beş kuruşsuz bir halde öldü. Halefleri ülkeyi Washington ve Tel Aviv’e teslim etti.
Ocak’tan bu yana yaşadıklarımız Arap Dünyasının 1967 yenilgisinden bu yana gerçekleştirdiği ilk gerçek diriliş dönemini işaretledi. Tarihin yanlış tarafında olmamak ve yenilgiden payını almamak adına her daim uyanık davranan tüm dönekler bu ayaklanmalara hazırlıksız yakalandı. Mevcut koşullarca şekillenen ayaklanma ve devrimlerin kitleler, yığınlar ya da halk-adına ne derseniz deyin- tarafından artık hayatın nefes alınamaz ve katlanılamaz olduğuna karar verildiğinde gerçekleştiğini unuttular. Onlar için yoksul bir çocukluk ve adaletsizlik sokakta kafaya yenen bir tekme ya da cezaevinde maruz kalınan acımasız bir sorgulama kadar doğaldır. Onlar tüm bunları zaten yaşadı, fakat aynı koşullar artık bir yetişkin olduklarında da süregelirse işte o zaman ölüm korkusu kaybolur. Ve bu noktaya bir kez erişildi mi en ufak kıvılcımlar dahi koca bir ormanı yakacak kadar büyüyebilir. Arap dünyasında bu rolü kendini ateşe veren Tunuslu seyyar satıcının trajedisi oynamıştır…
Değişimin henüz başındayız. Arap halkları bu kez zor kullanılarak ezilmedi ve ezilmeyecekler de. Tunus ve Kahire’deki despotların yerine geçecek isimler halka ne sunacaklar? Bilmeliler ki artık yalnızca demokrasi onların karnını doyurmaz…
www.counterpunch.org ‘dan çeviren Mithat Fabian Sözmen
Kaynak : Evrensel – 3 Şubat 2011