Çiftçi-Sen son dönemde basında yapılan ve Gıda ve Tarım Bakanı Mehdi Eker’in de dahil olmasıyla sertleşen “kimyasal tarım ilacı kullanımı” tartışması konusunda bir açıklama yaptı. Greenpeace bilindiği üzere bazı tarım ürünlerindeki kimyasal ilaçlara ilişkin kamuoyunu uyarmıştı. Çiftçi-Sen tarım ilaçları kullanımının endüstriyel tarımın bir tercihi ve uygulanış biçimi olduğuna dikkat çekiyor. Doğaya zararı olmayan yöntemlerle tarımın yapılmasının mümkün olduğunu ifade ediyor. Açıklama şöyle:
BASIN AÇIKLAMASI
Tarımsal üretimde kullanılan kimyasal ilâçlar, insanlar dâhil tüm canlılar, doğa ve ekosistem için zararlıdır, öldürücüdür. Bunun nedeni zehirleyici olmalarıdır.
Endüstriyel tarım tarzında kullanılan ilâçlar bilindiği üzere böcek, ot ve mantar öldürücülerdir.
Tarım ürünlerine zarar verdiği varsayılan 65-70 bin civarında canlıya karşı yok etme (öldürme) amaçlı kimyasal tarım ilacı kullanıldığı uzmanlarca belirtilmektedir. Bu amaçla dünyada her yıl 2 milyon ton, Türkiye’de 32 bin tonun üzerinde kimyasal ilâç kullanılmaktadır. İlâç kullanımı ile yok edilen canlıların, birçoğu yararlı ve ekosistemi dengede tutmak için, yaşaması gereken canlılar olduğunu düşündüğümüzde; kimyasal ilâçların ekosistemdeki yıkıcılığı, yok ediciliği kolayca anlaşılacaktır.
Kimyasal ilâçların zehirli olması yaban hayatını da olumsuz etkilemektedir. Yaban hayatının ekosistemdeki dengeli varlığı ise, tarımsal üretimin ve verimliliğinin artışında en önemli etken olduğu bilinmektedir.
Uzmanların belirttiğine göre kimyasal ilâçlar, uygulandıkları yerlerin rüzgâr, toprak ve yeraltı sularla çok uzaklara taşınabilmekte; sebze, meyve, tahıllar ve kontamine (bulaşmış) bitki ve suyla yapılan meşrubatlarda da bulunmaktadır. Hayvanlara yem ve suyla bulaşan tarım ilâçları sofralara gelen et ve süt ürünlerinde de bulunabilmektedir.
Birçok böcek öldürücü, böceğin sinir sistemi üzerine etki yaparak, böceğin solunum kaslarında felce yol açma suretiyle ölümlerine neden olmaktadır. Ne var ki bu etki sadece böceklerle sınırlı değildir; insan ve diğer hayvanlar üzerinde de aynı zararlı etki görülmektedir. Kimyasal ilâçlar akut veya kronik zehirlenmeyle oluşturdukları başlıca riskler: kanser, düşük, ölü doğum, düşük doğum tartısı, doğumsal sakatlıklar ve yeni doğan döneminde ölümler gibi doğumla ilgili riskler, zekâ özrü ve davranış bozuklukları gibi sinir sistemi hasarları; kısırlık, sperm sayısında azalma ve üreme organlarında kanser gibi endokrin sistem bozukluklarıdır. Kimyasal ilâç uygulayıcı çiftçilerin, kalp hastalığı, inme ve kanser gibi nedenlerden dolayı ölme risklerinin yanında; çocuklarının da kansere yakalanma riskinin arttığı uzmanlarca belirtilmektedir.
Bilindiği üzere tarımsal üretimde, endüstriyel üretim modeliyle birlikte kimyasal kullanımına geçildi ve yaygın olarak kullanılmaya başlandı. Endüstriyel tarım öncesi bilgiye, bilgeliğe, mâhirliğe, bilgi paylaşımına ve dayanışmaya dayalı tarım yapılırdı.
Günümüzde az da olsa hâlâ bu tür üretim yapan ve bu sayede sağlıklı besin üreten çiftçiler mevcut. Bu çiftçiler, yanında yöresinde doğal olarak bulunan ısırgan otundan, tespih ağacı tohumlarından, sütleğen otundan ve kendi yetiştirdikleri sarımsak, kırmızı acı biber ve kadife çiçeği vb. bitkilerden ilâç yaparak böcekleri yok etmeden uzaklaşmalarını sağlamakta, doğal avcılarıyla buluşturabilmektedir. Böylece, ekosistem korunmakta, sağlıklı ve besin bakımından zengin ürünler üretilebilmektedir.
Hükümetlere düşen görev bu bilgiye, bilgeliğe dayalı çalışmaları daha da geliştirmek için eğitim sistemini değiştirmek, yetişmiş tarımcılarıyla ve yayımlarla en ücra noktalara kadar bilgiyi çiftçilere götürüp taşımaktır.
Ne yazık ki, ülkemizde çiftçilere bilgiyi ulaştıracak yapı dağıtılmıştır. Hükümetlerin tercihini kimyasal ilâç sağlayıcı şirketlerin baskısı, lobi çalışmaları ile çokuluslu gıda şirketlerden yana kullanması canlılara, doğaya ve ekosisteme zarar veren endüstriyel tarımın devamına yol açmaktadır.
Bütün bu gerçekleri görmezden gelen Gıda, Tarım ve Hayvancılık Bakanı, Greenpeace’in hazırladığı raporda Türkiye’de üretilen biber, armut ve üzümün en tehlikeli ürünler arasında yer almasına tepki göstermektedir. İddiaları Türkiye’nin hak ve menfaatlerine zarar verdiğini söyleyen Tarım Bakanı böylesi bir durumun ortaya çıkmasının nedeninin ülkede uygulanan tarımsal politikaların sonucu olduğunu ve bu politikaların değişmesi gerektiğinin üstünü örtmektedir.
Çiftçi Sendikaları Konfederasyonu olarak diyoruz ki; büyük ölçekli endüstriyel tarım yerine bilgiye, bilgeliğe, bilgi paylaşımına dayalı küçük çiftçi üretimine geçilmeli. Bu amaçla ekosisteme uygun, canlıların sağlığı için risk oluşturmayacak, sağlıklı ürünlerin üretilebilmesine devlet, eğitim ve yayımcılıkla destek olmalıdır.
Abdullah AYSU ÇİFTÇİ Sendikaları Konfederasyonu Genel Başkanı
Ali Bülent ERDEM Çiftçi Sendikaları Konfederasyonu Genel Sekreteri
BASIN AÇIKLAMASI
Tarımsal üretimde kullanılan kimyasal ilâçlar, insanlar dâhil tüm canlılar, doğa ve ekosistem için zararlıdır, öldürücüdür. Bunun nedeni zehirleyici olmalarıdır.
Endüstriyel tarım tarzında kullanılan ilâçlar bilindiği üzere böcek, ot ve mantar öldürücülerdir.
Tarım ürünlerine zarar verdiği varsayılan 65-70 bin civarında canlıya karşı yok etme (öldürme) amaçlı kimyasal tarım ilacı kullanıldığı uzmanlarca belirtilmektedir. Bu amaçla dünyada her yıl 2 milyon ton, Türkiye’de 32 bin tonun üzerinde kimyasal ilâç kullanılmaktadır. İlâç kullanımı ile yok edilen canlıların, birçoğu yararlı ve ekosistemi dengede tutmak için, yaşaması gereken canlılar olduğunu düşündüğümüzde; kimyasal ilâçların ekosistemdeki yıkıcılığı, yok ediciliği kolayca anlaşılacaktır.
Kimyasal ilâçların zehirli olması yaban hayatını da olumsuz etkilemektedir. Yaban hayatının ekosistemdeki dengeli varlığı ise, tarımsal üretimin ve verimliliğinin artışında en önemli etken olduğu bilinmektedir.
Uzmanların belirttiğine göre kimyasal ilâçlar, uygulandıkları yerlerin rüzgâr, toprak ve yeraltı sularla çok uzaklara taşınabilmekte; sebze, meyve, tahıllar ve kontamine (bulaşmış) bitki ve suyla yapılan meşrubatlarda da bulunmaktadır. Hayvanlara yem ve suyla bulaşan tarım ilâçları sofralara gelen et ve süt ürünlerinde de bulunabilmektedir.
Birçok böcek öldürücü, böceğin sinir sistemi üzerine etki yaparak, böceğin solunum kaslarında felce yol açma suretiyle ölümlerine neden olmaktadır. Ne var ki bu etki sadece böceklerle sınırlı değildir; insan ve diğer hayvanlar üzerinde de aynı zararlı etki görülmektedir. Kimyasal ilâçlar akut veya kronik zehirlenmeyle oluşturdukları başlıca riskler: kanser, düşük, ölü doğum, düşük doğum tartısı, doğumsal sakatlıklar ve yeni doğan döneminde ölümler gibi doğumla ilgili riskler, zekâ özrü ve davranış bozuklukları gibi sinir sistemi hasarları; kısırlık, sperm sayısında azalma ve üreme organlarında kanser gibi endokrin sistem bozukluklarıdır. Kimyasal ilâç uygulayıcı çiftçilerin, kalp hastalığı, inme ve kanser gibi nedenlerden dolayı ölme risklerinin yanında; çocuklarının da kansere yakalanma riskinin arttığı uzmanlarca belirtilmektedir.
Bilindiği üzere tarımsal üretimde, endüstriyel üretim modeliyle birlikte kimyasal kullanımına geçildi ve yaygın olarak kullanılmaya başlandı. Endüstriyel tarım öncesi bilgiye, bilgeliğe, mâhirliğe, bilgi paylaşımına ve dayanışmaya dayalı tarım yapılırdı.
Günümüzde az da olsa hâlâ bu tür üretim yapan ve bu sayede sağlıklı besin üreten çiftçiler mevcut. Bu çiftçiler, yanında yöresinde doğal olarak bulunan ısırgan otundan, tespih ağacı tohumlarından, sütleğen otundan ve kendi yetiştirdikleri sarımsak, kırmızı acı biber ve kadife çiçeği vb. bitkilerden ilâç yaparak böcekleri yok etmeden uzaklaşmalarını sağlamakta, doğal avcılarıyla buluşturabilmektedir. Böylece, ekosistem korunmakta, sağlıklı ve besin bakımından zengin ürünler üretilebilmektedir.
Hükümetlere düşen görev bu bilgiye, bilgeliğe dayalı çalışmaları daha da geliştirmek için eğitim sistemini değiştirmek, yetişmiş tarımcılarıyla ve yayımlarla en ücra noktalara kadar bilgiyi çiftçilere götürüp taşımaktır.
Ne yazık ki, ülkemizde çiftçilere bilgiyi ulaştıracak yapı dağıtılmıştır. Hükümetlerin tercihini kimyasal ilâç sağlayıcı şirketlerin baskısı, lobi çalışmaları ile çokuluslu gıda şirketlerden yana kullanması canlılara, doğaya ve ekosisteme zarar veren endüstriyel tarımın devamına yol açmaktadır.
Bütün bu gerçekleri görmezden gelen Gıda, Tarım ve Hayvancılık Bakanı, Greenpeace’in hazırladığı raporda Türkiye’de üretilen biber, armut ve üzümün en tehlikeli ürünler arasında yer almasına tepki göstermektedir. İddiaları Türkiye’nin hak ve menfaatlerine zarar verdiğini söyleyen Tarım Bakanı böylesi bir durumun ortaya çıkmasının nedeninin ülkede uygulanan tarımsal politikaların sonucu olduğunu ve bu politikaların değişmesi gerektiğinin üstünü örtmektedir.
Çiftçi Sendikaları Konfederasyonu olarak diyoruz ki; büyük ölçekli endüstriyel tarım yerine bilgiye, bilgeliğe, bilgi paylaşımına dayalı küçük çiftçi üretimine geçilmeli. Bu amaçla ekosisteme uygun, canlıların sağlığı için risk oluşturmayacak, sağlıklı ürünlerin üretilebilmesine devlet, eğitim ve yayımcılıkla destek olmalıdır.
Ali Bülent ERDEM Abdullah AYSU
ÇİFTÇİ Sendikaları Konfederasyonu Çiftçi Sendikaları Konfederasyonu
Genel Sekreter