Selma Bektaş | Haber
Genetik tarıma ve genetiği değiştirilmiş organizmaların her türlü ticaret ve tüketimine kapı aralayacak Biyogüvenlik Yasa Tasarısı Başbakanlık’ta onay bekliyor. Ancak ‘GDO’ya evet’ diyenler bile tasarının yetersiz olduğu görüşünde.
Tavuk geni aktarılmış patates, kolera geni aktarılmış domates veya akrep geni aktarılmış pamuk… Dünyada büyük tartışma yaratan genetiği değiştirilmiş organizmaların (GDO) üretim ve ticaretine Türkiye’de de kapı aralayacakBiyogüvenlik Yasa Tasarısı Başbakanlık’a geldi. Uzun zamandır beklenen tasarının tartışılmadan Başbakanlık’a gönderilmesini eleştiren uzmanlar ise metnin Avrupa Birliği (AB) normlarına uygun olmadığını, bazı maddelerin ise endişe verici olduğunu öne sürdü. Sabancı Üniversitesi Mühendislik ve Doğa Bilimleri öğretim üyesi Prof Dr. Selim Çetiner, “Taslağın en son halini martta gördüm. Metin yetersizdi” dedi. Tasarıyı en son 2 yıl önce gördüklerini söyleyen Ziraat Mühendisleri Odası Yönetim Kurulu Üyesi Fatih Demirdöğen ise tasarının Başbakanlık’a iletildiğinden bile haberleri olmadığını ifade etti.
İnsan sağlığı ve biyoçeşitlilik üzerindeki etkileri tüm dünyada hâlâ ateşli bir tartışma konusu olmasına karşın genetik tarım ve transgenik ürünler hızla yaygınlaşıyor. Başta ABD, Arjantin, Hindistan ve Çin olmak üzere toplam 23 ülkede 114 milyon hektar alanda genetik tarım yapılırken, dünya çapında bu tarımı gerçekleştiren çiftçi sayısı ise 12 milyona ulaştı. 2025 yılında 25 milyar dolara ulaşması öngörülen pazar ise şimdiden 33 milyar dolara dayandı. Bu ürünlerin üretim ve ticaretine yönelik düzenlemeler ise dünyanın gündeminde. Bunun için 2003 yılında aralarında Türkiye’nin de bulunduğu ülkeler Uluslararası Cartagena Biyogüvenlik Protokolü’nü imzaladı. Bu protokole göre tüm ülkeler yasalarını 2009 sonuna kadar çıkarmak zorunda.
Türkiye’de şu anda GDO konusunda hiçbir yasal düzenleme yok. GDO’lu ürünler ve genetik tarım uygulamaları yasaklanmış durumda. Yasa konusunda ise Tarım Bakanlığı bugüne kadar çeşitli tasarılar hazırladı. Başbakanlık’a gelen son tasarıda ise Biyogüvenlik Kurulu oluşturulmasından bu ürünlerin üretim ve ticaretine kadar tüm faaliyetler yeniden düzenleniyor.
Kurul sorumlu olacak
Tarımsal Araştırmalar Genel Müdürü (TAGEM) Genel Müdürü Masum Burak, tasarının 2009’un ilk altı ayında çıkarılmış olacağını belirtti. Taslağın, üniversitelerden, meslek örgütleri ve firmalara kadar her kesimden görüş alınarak hazırlandığını savunan Burak, “Çok uzun soluklu bir çalışma oldu. Daha önceki taslak metinlerde bu konuda bağımsız bir Biyogüvenlik Kurumu kurulmasını öngörüyorduk. Taslağın son halinde bu değişti. Bu konuda kurum yerine kurul oluşturulmasına karar verildi. GDO’ya ilişkin tüm düzenlemelerden oluşturulacak bu kurul sorumlu olacak” dedi.
Uygulama esnasında çıkacak diğer eksikliklerin ise yönetmelik ve tebliğlerle giderileceğini belirten Burak, “GDO bugünden yarına gerçekleşecek bir teknoloji değil. Öncelikle deneme üretimler ve araştırmalar olacak. Bütün bunlar da yönetmelik ve tebliğlerle belirlenecek” dedi. GDO konusunda laboratuvar alt yapısı için de hazırlık yaptıklarını söyleyen Burak, “Şu anda Ankara İl Kontrol Laboratuvarı ile Bursa Gıda Kontrol Laboratuvarı’nda GDO’ya ilişkin her türlü analiz yapılıyor. Yakın bir dönemde de Antalya, Yalova ve Ankara’da olmak üzere üç laboratuvar daha GDO analizlerinde uzmanlaşacak” diye konuştu.
Tasarı endişe verici
Bakanlığın hazırladığı Biyogüvenlik Yasa Tasarı’nın ihtiyaç karşılamaktan uzak olduğunu söyleyen Prof. Selim Çetiner ise tasarının kendileriyle paylaşılmadığını savundu. “Söz konusu taslak Uluslararası Cartagena Biyogüvenlik Protokolü’ne sadece atıfta bulunuyor. AB mevzuatından ise kısmi alıntılar yapılmış” diyen Çetiner, taslağın endişe verici yanını ise şöyle yorumladı: “Taslağın en endişe verici tarafı bakanlıktan bağımsız bir yapının oluşturularak bu alandaki yetkinin uzman olmayan bürokratik bir mercide toplanması. Bu durum Türkiye’de biyoteknoloji ile ilgili araştırma ve geliştirmeyi engeller.”
Ziraat Mühendisleri Odası üyesi Fatih Taşdöğen ise tasarının Türkiye’de GDO konusunda ithalata dayalı zemin oluşturmaya hizmet edeceğini belirtti. “Bakanlık genetik tarım konusunda bilimsel çalışmalar yapmak üzere bağımsız bir araştırma enstitüsü kurmalı” diyen Taşdöğen, mevcut Biyogüvenlik Yasa Tasarısı’nın, Türkiye’de faaliyet gösteren ve GDO konusunda tüm dünyada tekel olan uluslararası tohum firmaları için pazar yaratmaktan öteye gitmeyeceğini savundu.
Muhalefete rağmen GDO pazarı büyüyor
* Genetik tarımın küresel tekeli Monsanto, DuPont, Syngenta, Dow, Archer Daniels Midland ve Cargill gibi dev şirketlerde bulunuyor. Tüm tartışmalara rağmen, dünyada üretilen soyanın yüzde 64’ü, pamuğun yüzde 43’ü, mısırın yüzde 24’ü ve yağlık kolzanın yüzde 20’si GDO’lardan oluşuyor. ABD’de ise soyanın yüzde 91’i ve mısırın yüzde 73’ü GDO’lu.
* AB ise konuya son derece hassas yaklaşıyor. GDO’lu ürünlerin tüketimine etiket bilgilerinde belirtilmesi koşulu ile izin veren AB ülkeleri arasında bir tek İspanya genetik tarıma izin veriyor. Fransa ve Almanya gibi ülkelerde ise kısa bir süre üretim yapılmasına karşın şu anda bu uygulama tamamen durmuş durumda.
* GDO’ların bir zorunluluk olduğunu savunan uzmanlara göre bu ülkelerde genetik tarımın durmasının temel nedeni bu ülkelerdeki güçlü muhalefetten kaynaklanıyor. Türkiye’de ise konu gündeme geldiğinden bu yana “GDO’ya Hayır Platformu” çatısı altında ciddi bir muhalefet yapılıyor.
* Platform üyeleri, insan sağlığı üzerinde olumsuz etkileri olan GDO’ları aynı zamanda doğadaki biyoçeşitliliği yok ettiği ve genetik dezenformasyona neden olduğu gerekçesiyle eleştiriyor. Türkiye’de bu ürünler yasak olmasına karşın gümrüklerde GDO analizi olmadığı için ithal birçok ürünün GDO’lu olduğu ifade ediliyor.
TAGEM Genel Müdürü Masum Burak
Kurum yerine kurul sorumlu
Daha önceki taslak metinlerde bağımsız bir Biyogüvenlik Kurumu kurulmasını öngörüyorduk. Taslağın son halinde bu değişti. Bu konuda kurum yerine kurul oluşturulmasına karar verildi. GDO’ya ilişkin tüm düzenlemelerden oluşturulacak bu kurul sorumlu olacak.
Prof Dr. Selim Çetiner
Yetki uzman olmayan mercide
Taslağın en endişe verici tarafı bakanlıktan bağımsız bir yapının oluşturularak bu alandaki yetkinin uzman olmayan bürokratik bir mercide toplanması. Bu durum Türkiye’de biyoteknoloji ile ilgili araştırma ve geliştirmeyi engeller.
23 ÜLKEDE GENETİK TARIM YAPILIYOR
* Başta ABD, Arjantin, Hindistan ve Çin olmak üzere toplam 23 ülkede genetik tarım yapılıyor.
* Genetik tarım alanı 114 milyon hektarı buluyor.
* Dünyada bu tarımı gerçekleştiren çiftçi sayısı 12 milyona ulaştı.
* 2025’te 25 milyar dolara ulaşması öngörülen pazar ise şimdiden 33 milyar dolara dayandı.
03.10.2008 | Referans Gazetesi
Bir Yorum
talat balcı
Gdo yayılır tüm dünyada ve türkiyede.Peki bu yayılış esnasında muhalefet edenlerinde kendilerine eleştiriler yöneltmesi gerekmiyor mu?Genetiği değiştirilmiş organizmaların insanlar sadece tarımda olduğunu sanıyor.Biyoteknolojinin tek alanda ilerlemediğini unutmamak lazım.Gdo lu tarıma dikkat çekerken hayatımızı çok daha büyük ölçüde tehtit edecek olan biyoteknolojiye karşı ses yükseltilmeli.Biyoteknolojinin kansere v.s. diğer hastalıklara sebep olan genleri bulduğunu ve insan ömrünü uzatacak keşiflerin eşiğinde olduğu haberlerini duyunca sevinip bunun tarımda kullanılmasına karşı çıkmak bir tezat olur.Eğer insanlar uzun yaşayacaksa bunun mimarı biyoteknoloji olacaktır ve insanların uzun yaşaması sonucu oluşan nüfus patlamasının yol açtığı gıda açığını gidermek için devreye gdo lu ürünlerin girmesi çok doğal.Ayrıca biyoteknoloji sadece kanser v.s. hastalıklara ortam oluşturan genlerle ilgilenmiyor aynı zamanda insanı insan yapan tüm genlerin peşinde.İnsanın sistem için yaşamasını engelleyen tüm genleri bulmanın derdinde.Ayrıca gdo ya karşı mücadelede Ted kaczynski (unabomber)’nin alttaki paragrafı oldukça yol gösterici.
”Sıradan çiftçileri genetik müdahaleye uğramış tohumları ekmemeleri konusunda ayrı ayrı ikna etmeye çalışıyorlar. Fakat Amerika’da binlerce çiftlik var, bu yüzden çiftçileri ayrı ayrı ikna etmek, genetik mühendisliğiyle savaşmak için aşırı derecede verimsiz bir yol. Biyoteknolojik işle uğraşan araştırmacı bilim adamlarını ya da Monsanto gibi şirketlerin yöneticilerini biyoteknoloji endüstrisini terk etmeleri konusunda ikna etmek çok daha etkili olacaktır. İyi araştırmacı bilim adamları özel yetenekleri ve kapsamlı eğitimleri olan insanlardır, bu nedenle yenilerini bulmak zor olur. Aynısı, şirketlerin yüksek yöneticileri için de geçerli. Bunların birkaçını biyoteknolojiden uzaklaşmaları yönünde ikna etmek, biyoteknolojiye, bin çiftçiyi genetik müdahaleye uğramış tohumları ekmemesi konusunda ikna etmekten çok daha fazla zarar verecektir.”*
Bizler ancak kendilerimizin dinlediği paneller konferanslar yaparken , gdo’nun eşiğindeki milyonlarca çiftçi varken bir kaç yüz kişiye bunu anlatmaya çalışırken biyoteknoloji ve gdo akılalmaz boyutlarda büyüyor belirttiğiniz gibi.Artık buna karşı sıradışı mücadele yolları geliştirmeliyiz.Kendimize edindirdiğimiz bir yapay etkinlik olarak buna karşı gelmeyi bırakıp türümüzün uğrayacağı hakeret ekseninde çalışmalar yapılmalıdır.
*Yaralanacağı yerden vur 9. madde.