AK Parti programını kabaca gözden geçirip “ey ezilenler, AK Parti sizin dertleriniz için deva, yani seçimlerde bir seçenek mi?” diye sormuştuk birinci bölümde. Ya seçim mitinglerinde geçmişe nazaran yoksulluğa biraz daha fazla dikkat çekmeye çalışan CHP ne istiyor.
CHP programına bakalım:
“Hedefimiz; düşük enflasyonla, hızlı büyüyen, tam istihdama yaklaşan, cağdaş calışma koşullarına sahip, eşit rekabet ortamında gelirini adil paylaşan, küresel ölçekte dinamik rekabet gücüne sahip bir ekonomi… Cumhuriyet Halk Partisi, fırsat eşitliğine ve verimliliğe odaklı, örgütlü, kayıtlı, kurallı, adil, dünyaya açık ‚sosyal piyasa ekonomisi‘ne işlerlik kazandıracaktır.” “Piyasa ekonomisi kurumsallaştırılacak.” “Kamu, piyasa mekanizmasının alternatifi değil, tamamlayıcısı olacak: Fiziki ve sosyal altyapı geliştirilerek özel sektörün uretim faaliyeti desteklenecektir.”
Ne diyor CHP? “Küresel ölçekte rekabet gücüne sahip bir ekonomi” – Pekala bu pazar ekonomisini sağlamanın dünyadaki sihirli formülü ne? Sanayide, tarımda, hizmet sektöründe emek gücünün maliyetini düşürmek! İşte piyasa ekonomisini kurumsallaştırmanın anlamı bu! Yani emek güçlerinin “eşit rekabet ortamının” kaale alınır üyeleri olmaları zaten ne fiilen ne de teorik olarak mümkün değil. Buna rağmen “adillik” sözü. Pekala küçük işletmelerin, tekeller karşısında “eşit rekabet ortamında” olması mümkün mü? Elbette değil! “Fırsat eşitliği” ise bir zamanlar sosyal demokrasinin genel söylemi olan “sosyal eşitliğe” karşı neoliberalizmin yarattığı bir aldatmaca: İstanbul’lu bir işçinin yeni doğan çocuğu ile bir burjuvanın yeni doğan çocuğu arasında daha doğuştan “fırsat eşitliği” değil, tam bir toplumsal adaletsizlik mevcut.
Başka ne diyor CHP? “Sosyal piyasa ekonomisi”! Almanya’da “soğuk savaş” döneminde sermaye ile emek arasında belli bir mutabakata dayanan, gerçek olmaktan çok sovyetik sisteme karşı bir kalkan olarak kullanılan “sosyal” piyasa ekonomisi… Almanya’da Schröder ile birlikte sosyal demokrasi, kapitalizmin “sosyal” boyutunu budama operasyonuna girişti. Ve artık bu formülün içi iyice boşaldı, aşağıdakiler için tam bir ideolojik kavrama, hatta basit bir aldatmacaya dönüştü. Anavatanı Almanya’daki “sosyal piyasa ekonomisi”, emek gücünün sömürü koşullarını ağırlaştıran, onu giderek ucuzlaştıran bir yöne girdi. CHP bu yönü, Türkiye emekçilerine seçenek olarak sunuyor seçimlerde. Erdoğan, “sosyal demokrat sosyalist enternasyonal sizi değil, bizi almak istiyor” derken haksız mı? Kapitalizmle sonuna kadar barışık olan “sosyalist” enternasyonal, CHP’yi de alır, AK Parti’yi de…
“Dünyaya açık” olacakmış bu model! Dünyaya açık olmanın anlamı, dünya sermayesine ve piyasalarına açık olmak! İşte CHP programının açık dili: “Yerli ve yabancı girişimciler icin uygun yatırım ortamı sağlanacak”, “doğrudan yabancı sermaye yatırımlarından en üst düzeyde yararlanılacak”, “doğrudan yabancı sermaye yatırımları özendirilecek”… CHP’ye göre ülke, yabancı sermayeden “en üst düzeyde yararlanacak”mış. Yani yabancı sermaye de Türkiye’ye “benden yararlanın, hem de en üst düzeyde yararlanın” diye geliyormuş. Vah, vah! CHP, ülke kaynaklarını uluslararası sermaye düzenine peşkeş çekmenin adını “yararlanma” olarak adlandırıyor. Gerçi belli olmaz, belki CHP yönetimi “en üst düzeyde” bu yatırımlardan yararlanabilir, yaşarız, görürüz.
CHP’nin yabancı sermayeyi çekmek için “özelleştirmesi” gerekecek tabii ki. CHP özelleştirmeye karşı mı? Elbette hayır: “CHP icin özelleştirme bir amaç değildir. Ülke ekonomisinin koşul ve ihtiyacına, ilgili sektörun ve kuruluşun niteliğine göre kullanılması gereken bir araçtır.” Evet, utandıkları için “araç” haline getirdikleri özelleştirme zaten Özal’dan Erdoğan’a tüm sermaye iktidarları için salt bir araçtır, halkın emeğini burjuvaziye peşkeş çekmenin aracı. Tek aracı da değildir! “KİT’ler ancak belirli koşullarla ozelleştirilebilecek“, mesela „rekabeti ve verimliliği artırma” koşuluyla. Dünya çapındaki tüm “özelleştirmelerin” verdiği söz zaten budur. Bu da liberal-neoliberal ekonomi modelin global sözüdür! Kimse, “verimliliği düşüreceğim” diyerek ucuz ucuz satmıyor ki halkın mallarını. “Bunlar hantal, verimli değil, rekabet ekonomisine uymuyor, rasyonalleştireceğiz” diyorlar, üçe satıyorlar, alan özel sermaye ise kapsamlı bir işçi kıyımından sonra ona-yirmiye satıyor. Tabii ki verimli bir alış-veriş! Kimin için olduğu ise tartışmasız açık! Çalışan halk için kesin değil sayın Kılıçdaroğlu!
Bunları yapabilmek için “ülkede güvenli, istikrarlı, özendirici bir reel yatırım ortamı yaratılacak”! Güvenliği modernize edilen güvenlik güçleri, istikrarı düzen kurumları ve emekçi halkın susturulması, özendiriciliği de ülke kaynaklarını ucuz-ucuz sunma hizmeti sağlayacak. Yani düzene devam, sadece CHP yönetsin!
CHP’nin ekonomik “atılımına” da ucuz işgücü orduları lazım. Bunlar nereden gelecek?
“Ekonominin taleplerini, toplumun ihtiyaçlarını karşılayan, dış pazarlara ürün sunabilen bir tarımsal üretim yapısı hedefi doğrultusunda… arazi toplulaştırılması, sulama ve tarla içi geliştirme hizmetlerine yonelik altyapı hizmetleri, etkin mühendislik uygulamalarıyla kısa süre içinde tamamlanacak… Küçük ureticiliğin yarattığı optimum olcek, girdi kullanımı, pazarlama vb. sorunlar, demokratik kooperatifçilik temelinde çözümlenecek… tarımsal işletmelerin modernizasyonu, depolama, taşıma, işleme ve pazarlama organizasyonlarının kurulması için amaca uygun nitelikli destekler sağlanacak, gerekli durumlarda özel finansman uygulamaları gercekleştirilecektir… Tarımda teknolojik sıçrama anlamına gelen uygulamaları yaşama geçiren özel sektör ve tarım işletmeleri nitelikli desteklemelere tabii tutularak bu tür uygulamalar hızla yaygınlaştırılacak…”
Bu cümlelerdeki bolca laf kalabalığını bir kenara bırakırsak, özetle istenen tarımın hızla kapitalistleştirilmesi, rasyonelleştirilmesi, “verimsiz” küçük çiftçiliğin yok edilmesi, toprakların büyük kapitalist çiflikler halinde dünya pazarları ve piyasa ekonomisinin ihtiyaçlarına yönelik üretim yapabilecek halde yeniden örgütlenmesi… Uzun süredir devam eden bu politikanın sonucu ne? Kırlardan şehirlerin varoşlarına ucuz emek gücü ordularının akmaya devam etmesi…
Ey ezilenler, CHP’nin programı sizin dertleriniz için deva, seçimlerde bir seçenek mi?
Gerçekten: Ücretli emekçiler ve yoksul köylüler seçimlerde hangi programı seçecek?
İşçi ve demokratik sendikacılık düşmanı MHP’nin programıyla bu gazetenin sütunlarını kirletmeye bile gerek yok!
Programların farkı nerede? Muhafazakar-milliyetçi-liberal blok ile ulusalcı-sosyal demokrat blok aynı düzenin aynı programına sahip degiller mi? Üstüne hükümet süresince programdan çok, „özünün“, yani egemen çıkarların dilinin uygulanacağı gerçeği düşünüldüğünde emekçi halkın seçim hakkı var mı?
Bu koşullarda gerçek seçim, her zaman olduğu gibi mevcut düzen ile emek merkezli bir kurtuluş projesi arasında değil mi? Emek merkezli toplumsal kurtuluş projesi ise 12 Eylül „demokrasisinin“ parlamentosunda mümkün değil bence… Dışında…
Dışında!
Kaynak : Birgün – 23 Mayıs 2011